KÖK HARFLER: خ ف ف
ANLAM:
خَفَّ : (Bir şey) hafif olmak; aktif, hareketli, çabuk, çevik olmak; değişken, istikrarsız, kararsız, sebatsız veya iradesiz olmak; tedirgin, telaşlı olmak; tasasız veya neşeli olmak; (yiyecek) sindirimi kolay olmak; (kafadaki kıl, vb.) az, ince, seyrek olmak; (yağmur) azalmak; yetersiz olmak.
AÇIKLAMA:
خَفِيفٌ : “Ağır” anlamındaki ثقِيل kelimesinin mukabili olarak kullanılır, “hafif” anlamındadır.
Bazen, “tartıdaki bağlılaşıklık ve iki nesnenin birbiriyle mukayesesi” göz önünde bulundurularak kullanılır. Mesela دِرْهَمٌ خَفِيفٌ (hafif dirhem) ve دِرْهَمٌ ثَقِيلٌ (ağır dirhem) kullanımları gibi.
İkincisi, “zamandaki bağlılaşıklık” göz önünde bulundurularak kullanılır. Mesela, aynı zaman içinde biri diğerinden daha fazla koşan atlarla ilgili söylenen فَرَسٌ خَفِيفٌ (hafif, süratli at) ve فَرَسٌ ثَقِيلٌ (ağır, yavaş at) tabirleri gibi.
Üçüncüsü: “İnsanların tatlı, hoş buldu, gördüğü şeye” خَفِيفٌ, “vahim, vücuda zararlı, ağır ya da sindirimini zor bulduğu, gördüğü şeye” de ثَقِيلٌ denir. Burada خَفِيفٌ kelimesi övgü ifade ederken ثَقِيلٌ kelimesi de yergi ifade eder. Yüce Allah’ın şu sözü buradan gelir: اَلآنَ خَفَّفَ اللّهُ عَنْكُمْ Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti (8/66); فَلاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ Bu yüzden onların azabı hafifletilmez (2/86). Ayrıca bana göre Yüce Allah’ın şu sözü de buradan gelir: حَمَلَتْ حَمْلاً خَفِيفاً Hafif bir yük yüklendi (7/189).
Dördüncüsü: “Kendisinde bir hoppalık, bî-temkinlik veya hafifmeşreplik bulunan kişiye” خَفِيفٌ, “kendisinde vakar bulunana” da ثَقِيلٌ denir. Burada ise خَفِيفٌ kelimesi yergi ifade ederken ثَقِيلٌ kelimesi de övgü ifade eder.
Beşincisi: “Ateş ve hava gibi, doğasında yukarıya meyletme özelliği olan cisimlere” خَفِيفٌ denirken, “toprak ve su gibi doğasında aşağıya meyletme özelliği olan cisimlere” de ثَقِيلٌ denir.
Fiil ve mastar olarak şu şekillerde kullanılır:
خَفَّ-يَخِفُّ : Bir nesne hafif oldu veya o hale geldi. Mastarı خَفٌّ ve خِفَّةٌ şekillerinde gelir.
خَفَّفَهُ : Bir nesneyi tahfif etti, hafif hale getirdi, hafifletti. Mastarı تَخْفِيفٌ şeklinde gelir.
تَخَفَّفَ : Giysilerini hafifletti veya hafif giyindi. Ayağına خُفٌّ giydi, geçirdi. Mastarı تَخَفُّفٌ şeklinde gelir.
اِسْتَخْفَفْتُهُ : Onu kendimle beraber hafif olmaya zorladım veya onu bedeninde ve azminde, kararlılığında hafif biri olarak buldum. Onu hafif, yeğni adettim. Onu hafifsedim, hor gördüm veya küçümsedim.
خِفُّ اْلَمَتاعِ : Hafif eşya veya hafif ev eşyası.
كَلَامٌ خَفِيفٌ عَلَى اللِّسَانِ : Dile hafif olan, söylemesi kolay söz.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُو Bu şekilde kavmini küçümsedi. Onlar da ona boyun eğdiler (43/54). Yani “onları kendisiyle beraber hafif olmaya zorladı, sevk etti” veya “onları bedenlerinde ve azimlerinde, kararlılıklarını hafif kişiler olarak buldu”. Başka bir görüşe göre ise, “onları hoppa, bî-temkin veya hafifmeşrep kişiler olarak buldu” anlamındadır.
Şu sözüne gelince: فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ-وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ Kimlerin tartıları ağır gelirse onlar kurtuluşa ermişlerdir. Kimlerin de tartıları hafif kalırsa onlar kendilerini mahvetmişlerdir (23/102-103). Bu ayetlerde “salih amellerin çokluğuna ve azlığına” işaret edilmektedir. وَلاَ يَسْتَخِفَّنَّكَ Seni telaşa ve gevşekliğe düşürmesinler (30/60). Yani “kalbine, içine düşürdükleri veya ortaya attıkları şüphelerle sakın seni inancından koparmasınlar ve ayırıp uzaklaştırmasınlar”.
خَفُّوا عَنْ مَنَازِلِهِمْ : Menzillerinden, konaklarından veya evlerinden bir خِفَّةٌ (hafiflik, tezlik, sürat) içinde veya alelacele göçtüler.
خُفٌّ : Ayağa giyilen şey. İnsanın ayakkabısına, çizmesine benzetilerek “deve kuşunun tırnağı” anlamında خُفُّ النَّعَامَةِ ve “deve tabanının derisinin biriktiği yere yani bakanağa” خُفُّ الْبَعِيرِ denmiştir. (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
خَفَّ (geniş zaman يَخِفُّ mastar ismi خِفَّةٌ) : O şey veya kişi hafifti ya da o hale geldi; aktif, hareketli, çabuk, çevikti ya da o hale geldi; değişken, istikrarsız, kararsız veya sebatsız veya iradesizdi ya da o hale geldi; tedirgin, telaşlı idi ya da o hale geldi; tasasız veya neşeli idi ya da o hale geldi; o şeyin (yiyecek) sindirimi kolaydı ya da o hale geldi; o şey (kafadaki kıl, vb.) az, ince, seyrekti ya da o hale geldi; o şey (yağmur) azaldı; yetersizdi ya da o hale geldi.
خَفَّ الْمِيزَانُ : İki mizandan birinin ağırlığı hafif geldi, bu yüzden yukarı kalktı.
خَفَّفَهُ (mastar ismi تَخْفِيفٌ) : O şeyi hafif kıldı ya da o hale getirdi.
خَفَّفَ عَنْهُ : Yükünü, ıstırabını, sıkıntısını bir nebze gidererek hafifletti ya da azalttı; onu teskin etti; onu rahatlattı.
اَلْاٰنَ خَفَّفَ اللّٰهُ عَنْكُمْ : Şimdilik, Allah (c.c.) yükünü hafifletti.
اِسْتَحَقَّهُ : O şeyi veya kişiyi hafif gördü; o şeyin taşınması veya çıkarılması ona hafif veya kolay geldi.
اِسْتَخَفَّ بِهِ : O kişiyi veya şeyi önemsiz ya da hor gördü; o kişiyi veya şeyi küçümsedi; hatasının peşinden gelmesini sağlamak adına onu sebatsızlığa veya kararsızlığa teşvik etti ya da yönlendirdi; onu telaşlandırdı ve endişelendirdi; onu sinirlendirdi ve onu sabrından ve sakinliğinden etti ve onu kararsızlığa teşvik etti.
خَفِيفٌ (çoğulu: خِفَافٌ ): Hafif; taşınması kolay; hafif yüklü; hareketli, canlı; aktif, çevik, çabuk; ( خَفِيفٌ اِلَى الْخَيْرِ : iyilik yapmaya hazır;) sözü basit veya kolay; az, ince veya seyrek (saç için kullanıldığında).
رَجُلٌ خَفِيفُ ذَاتِ الْيَدِ : Fakir bir adam.
خَفِيفُ الْقَلْبِ : İdrakı hızlı, güçlü ve keskin.
خَفِيفُ الْعَقْلِ : Cahil; zeki olmayan.
خَفِيفُ الظَّهْرِ : Birkaç çocuktan az toruna sahip.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
خَفَّ | fiil-I | 3 | Hafif oldu | 101/8 |
|
خَفَّفَ | fiil-II | 8 | Hafifletti | 8/66 | Meçhul muzari: يُخَفَّفُ |
اِسْتَخَفَّ | fiil-X | 3 | (Hissi ve manevi şeylerde) hafif bulmak, küçümsemek | 16/80 |
|
خَفِيفٌ | isim | 2 | Hafif | 7/189 | Çoğulu: خِفَافٌ |
تَخْفِيفٌ | isim | 1 | Hafifletmek | 2/178 |
|
| Toplam | 17 |
|
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hafîf | خَفِيف | Ağır olmayan, hafif. |
Hiffet | خِفَّة | Hafiflik. |
Tahfîf | تَخْفِيف | Hafifletme, yükünü azaltma. |
İhfâf | إِخْفَاف | Hafifletmek. Hafiflemek. |
Tahaffüf | تَخَفُّف | Hafiflemek. Hafif olmak. |
Mütehaffif | مُتَخَفِّف | Hafifleyen. |
İstihfâf | اِسْتِخْفَاف | Küçümseme, hor görme, hafifseme. Tahfif etmek. |
Kavaf | ——— | Ucuz, özenmeden ve bayağı cins ayakkabı yapan veya satan esnaf. |
Kavaf kelimesi, Arapça huff (خفّ) “ince deriden yapılan hafif topuksuz terlik” sözcüğünden türemiş olan meslek adı haffâf’tan gelmektedir. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
خَفَّ : Fiil-I.
7:9 | وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse, işte onlar âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır.* |
23:103 | وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ |
Diyanet Meali: | Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır.* |
101:8 | وَأَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ |
Diyanet Meali: | Ama kimin de tartıları hafif gelirse…* |
خَفَّفَ : Fiil-II. Meçhul muzari: يُخَفَّفُ
2:86 | فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ |
Diyanet Meali: | Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez. |
2:162 | خَالِدِينَ فِيهَا لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar ebedî olarak lânet içinde kalırlar. Artık ne kendilerinden azap hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.* |
3:88 | خَالِدِينَ فِيهَا لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ |
Diyanet Meali: | Onun (lânetin) içinde ebedî kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez, onlara göz açtırılmaz.* |
4:28 | يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْ وَخُلِقَ الْإِنْسَانُ ضَعِيفًا |
Diyanet Meali: | Allah, sizden (yükümlülükleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.* |
8:66 | الْآنَ خَفَّفَ اللَّهُ عَنْكُمْ وَعَلِمَ أَنَّ فِيكُمْ ضَعْفًا |
Diyanet Meali: | Şimdi ise, Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. |
16:85 | وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ |
Diyanet Meali: | O zalimler, azabı gördükleri zaman artık onlardan azap hafifletilmez ve kendilerine mühlet de verilmez.* |
35:36 | لَا يُقْضَىٰ عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ مِنْ عَذَابِهَا |
Diyanet Meali: | Öldürülmezler ki ölsünler. Kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. |
40:49 | وَقَالَ الَّذِينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِنَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Ateşte olanlar cehennem bekçilerine, “Rabbinize yalvarın da (hiç değilse) bir gün bizden azabı hafifletsin” derler.* |
إِسْتَخَفَّ : Fiil-X.
16:80 | وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْأَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ إِقَامَتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Hayvanların derilerinden gerek göç gününüzde, gerek ikamet gününüzde kolayca taşıyacağınız evler meydana getirdi. |
30:60 | فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذِينَ لَا يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Sabret. Şüphesiz, Allah’ın va’di gerçektir. Kesin imana sahip olmayanlar sakın seni gevşekliğe (ve tedirginliğe) sürüklemesinler.* |
43:54 | فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.* |
خَفِيفٌ : İsim. Çoğulu: خِفَافٌ
9:41 | انْفِرُوا خِفَافًا وَثِقَالًا |
Diyanet Meali: | Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın. |
7:189 | فَلَمَّا تَغَشَّاهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَفِيفًا فَمَرَّتْ بِهِ |
Diyanet Meali: | (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. |
تَخْفِيفٌ : İsim. Masdar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
2:178 | ذَٰلِكَ تَخْفِيفٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ |
Diyanet Meali: | Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. |