KÖK HARFLER: ح ق ق
ANLAM:
حَقَّ : Adalet, irfan veya gerçeğin gereklerini karşılıyor olmak; adil, muntazam, doğru, dürüst olmak; hakiki, gerçek olmak; doğruluğu sabit olmak; bağlayıcı, zorunlu olmak; boyun borcu veya hak olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَقَّ (geniş zamanlı يَحُقُّ ve يَحِقُّ mastar ismi حَقًّا): Adalet, irfan veya gerçeğin gereklerini karşılıyordu ya da o hale geldi; adildi, muntazamdı, doğruydu, dürüsttü; o şey hakikiydi, gerçekti ya da o hale geldi; doğruluğu sabitti ya da o hale geldi; bağlayıcı, zorunlu ya da boyun borcu veya hak oldu.
حَقَّ الْاَمْرَ : Doğruluğunu ortaya koydu; o şeyin doğru ve hakiki olduğuna inandı.
يَحِقُّ عَلَيْكَ الْقَضَاءُ : Sana ceza hak oldu.
حَقَّتِ الْحَاجَةُ : İstek gerçekleşti ya da zordu.
يَحِقُّ عَلَيْكَ اَنْ تَفْعَلَ كَذَا : Bunu yapman zorunludur ya da boynunun borcudur.
حُقَّ لَهُ : Sabit oldu. Sabitleştirildi, gerçekleştirildi.
حَقَّهُ : o şeyi irfan, adalet, vb. şeylerin gereklerine uygun hale getirdi; o şeyi bağlayıcı, zorunlu kıldı; o şeyin doğruluğunu ortaya koydu.
حَقَّهُ حَقًّا : Gerçek ile onu ikna etti.
اَحَقَّ-يُحِقُّ : Gerçekleştirdi.
اِسْتَحَقَّ : Onun hakkı olmasını diledi; onu talep etme hakkı vardı; o şeyi hak etti ya da o şeye layıktı.
اِسْتَحَقَّ الدَّيْنُ : Borç hak oldu; ödeme zamanı yaklaştı.
اِسْتَحَقَّ اِثْمًا : Cezanın hak olduğu ya da uğruna cezayı hak ettiği bir günah işledi.
اَلْحَقُّ veya حَقٌّ : Bir gerçek; ortaya konmuş bir gerçek; bir hak; eşitlik ve adalet; kararı verilmiş veya alına yazılmış bir şey; gerçek, irfanın gereklerini karşılamaya uygun bir şey; bağlayıcı veya zorunlu olan; adil, muntazam, doğru, dürüst, hakiki, gerçek olan; yadsınamaz, sabitleşmiş bir gerçek veya doğru; söylemde dürüstlük; sağduyu; bir pay veya hisse; mal veya mülk; ölüm.
حَقِيقٌ : Benimsenmiş, mütemayil, uygun, karşılayan, münasip, denk, muktedir, muteber.
حَقِيقٌ عَلٰي : Hırslı, düşkün.
حَقِيقٌ عَلَيَّ Bana gereken …’dır , … üzerime vaciptir.
اَحَقُّ : Daha fazla veya en değerli; daha veya en uygun; münasip, şayan; daha fazla veya en adaletli; o şeye sahip olma hususunda daha fazla veya en fazla hakka sahip. حَقِيق sözcüğünün karşılaştırmalı ve üstünlük derecesidir.
الحَاقَّةُ : Gerçekleşen (kıyamet).
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
حَقَّ | fiil-I | 20 | Sabit ve vacip oldu, gerçekleşti, ispat etti | 50/14 | Meçhulü: حُقَّ |
أَحَقَّ | fiil-IV | 4 | Gerçekleştirdi | 42/24 | |
اِسْتَحَقَّ | fiil-X | 2 | Hak kazandı, layık oldu, gerektirdi | 5/107 | |
حَقٌّ | isim | 247 | Hak, gerçek, hakkıyla, gereğince | 2/121 | |
أَحَقُّ | isim | 10 | Hak sahipleri, haklı olanlar, daha layık | 2/228 | |
حَقِيقٌ | isim | 1 | Hırslı, düşkün | 7/105 | |
حَاقَّةٌ | isim | 3 | Gerçekleşen (Kıyamet) | 69/1 | |
Toplam | 287 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hakk | حَقّ | (Batılın zıddı) Doğru. Gerçek. Vacib ve lazım olan. Her sabit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyyeti. |
|
Hakîk | حَقِيق |
Müstehak, layık, münasib. Haklı. Hak sahibi olan.
|
|
Hakîkî | حَقِيقِيّ | Gerçek. Hakikate mensub. Sahici, doğru. |
|
Hakîkat | حَقِيقَة | 1: Gerçek. 2: Niteliği değişmemiş, aslına uygun olan, gerçek olan. | Çoğul: Hakâik |
Hâkka | حَاقَّة |
1: Doğru olarak. Gerçek. Hakikat olarak. Lazım ve sabit kılmak.
2: Kıyamet günü. Afet.
|
|
Hakkâniyet | حَقَّانِيَّة | Hak ve adalete uygunluk, doğruluk, nasfet. |
|
Hikka | حِقَّة | Dört yaşına basan dişi deve. |
|
Hokka | حُقَّة | Metal, cam veya topraktan yapılmış, içine mürekkep konulan küçük kap. |
|
Mahkûk | مَحْقُوق | Kazılmış, hakkedilmiş. Doğru hale getirilmiş. |
|
Ehakk | أَحَقّ | Daha haklı, pek haklı. Daha doğrusu. En hakiki. |
|
Tahkîk | تَحْقِيق | 1: Soruşturma. 2: Doğruluğunu sınama. | Tahkîkât |
Muhakkik | مُحَقِّق | 1: Gerçeği araştıran. 2: Soruşturucu, soruşturmacı. |
|
Muhakka | مُحَاقَّة | Çekişme. Hak iddia etme. |
|
Muhakkak | مُحَقَّق | 1: Doğruluğu, gerçekliği kesin olarak bilinen, gerçekliği kesinleşmiş 2: Yüzde yüz. Mutlaka. 3: Sülüs yazının yatkın ve yatay bölümleri daha uzun olan türüne verilen ad. |
|
İhkâk | إِحْقَاق | Mazlumun hakkını zalimden almak. Hakkı yerine getirmek. Hak ile hasmına galib olmak. |
|
Muhikk | مُحِقّ | Doğru yapan, hak gözeten. Haklı, doğru. |
|
Tahakkuk | تَحَقُّق | Gerçekleşme, yerine gelme. Bir şeyin doğruluğunun meydana çıkması. |
|
Mütehakkık | مُتَحَقِّق | Tahakkuk eden, doğruluğu meydana çıkan. Doğruluğu ispatlanmış. |
|
İstihkâk | اِسْتِحـقَاق | 1: Hakkı olma, hak kazanma. 2: Hak ediş. 3: Hak etme. |
|
Müstehakk | مُسـتَحَقّ | 1: Hak etmiş, hak kazanmış, layık. 2: Bir kimsenin layık olduğu ödül veya ceza. |
|
Haklamak kelimesi, Arapça “hakk” köküne “-la” eki getirilerek türetilmiş bir fiildir. Hakkından gelmek deyiminden türetilmiştir.
Hokka kelimesi, “ağaç veya fildişi veya mermerden oyma küçük kap veya şişe” anlamındadır. Oyularak yapıldığı için bu ismi almıştır.
Kef harfi ile yazılan hakk kelimesi ile, kaf harfi ile yazılan hakk kelimesi eş anlamlıdır.
Hokkabaz kelimesi, Arapça “hokka” ile Farsça “bâz” yani “oynatan” özcüklerinin bileşiğidir.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَقَّ : Fiil-I. Meçhulü: حُقَّ
7:30 | فَرِيقًا هَدَىٰ وَفَرِيقًا حَقَّ عَلَيْهِمُ الضَّلَالَةُ |
Diyanet Meali: | Allah, bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık lâyık oldu. |
10:33 | كَذَٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ فَسَقُوا |
Diyanet Meali: | Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki sözü, işte böylece gerçekleşmiştir. |
10:96 | إِنَّ الَّذِينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, haklarında Rabbinin sözü (hükmü) gerçekleşmiş olanlar, inanmazlar.* |
16:36 | فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُ |
Diyanet Meali: | Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. |
17:16 | أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُوا فِيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْمِيرًا |
Diyanet Meali: | (Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde), onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz. |
22:18 | وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ |
Diyanet Meali: | Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. |
28:63 | قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَغْوَيْنَا |
Diyanet Meali: | Haklarında azap hükmü gerçekleşenler, “Ey Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdıklarımızdır.” diyeceklerdir. |
32:13 | وَلَٰكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنِّي لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ |
Diyanet Meali: | Fakat benim, “Andolsun, cehennemi (hem cinlerden hem de insanlardan) dolduracağım” sözüm gerçekleşecektir. |
36:7 | لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَىٰ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler. * |
36:70 | لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik. * |
37:31 | فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا إِنَّا لَذَائِقُونَ |
Diyanet Meali: | “Artık Rabbimizin sözü (azap) bizim hakkımızda gerçekleşti. Biz onu mutlaka tadacağız.” * |
38:14 | إِنْ كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ |
Diyanet Meali: | (O grupların) her biri peygamberleri yalanladı da onları cezalandırmam hak oldu. * |
39:19 | أَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِ أَفَأَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِ |
Diyanet Meali: | Hakkında azap sözü (hükmü) gerçekleşenler, hiç onlar gibi olur mu? Cehennemlikleri sen mi kurtaracaksın? * |
39:71 | قَالُوا بَلَىٰ وَلَٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar da, “Evet geldi” derler. Fakat inkârcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir. |
40:6 | وَكَذَٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Böylece Rabbinin, inkâr edenler hakkındaki sözü gerçekleşmiş oldu. |
41:25 | وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan (cin ve insan) toplulukları ile ilgili o söz (azap), onlar için de gerçekleşti. |
46:18 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | İşte onlar, kendilerinden önce (cinlerden ve insanlardan9 gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında o sözün (azabın) gerçekleştiği kimselerdir. |
50:14 | كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ |
Diyanet Meali: | Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti. |
84:2 | وَأَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ |
Diyanet Meali: | Ve Rabbine boyun eğdiği zaman -ki ona yaraşan budur- * |
84:5 | وَأَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ |
Diyanet Meali: | Rabbini dinlediği zaman -ki ona yaraşan da budur- (insan yaptıklarını karşısında bulur!)* |
أَحَقَّ : Fiil-IV.
8:7 | وَيُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Oysa Allah, sözleriyle hakkı meydana çıkarmak ve kâfirlerin ardını kesmek istiyordu. |
8:8 | لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, suçlular hoşlanmasa da Allah’ın hakkı ortaya çıkarması ve batılı ortadan kaldırması içindi. * |
10:82 | وَيُحِقُّ اللَّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Suçluların hoşuna gitmese de, Allah, hakkı sözleriyle gerçekleştirecektir.” * |
42:24 | وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | Allah batılı yok eder, hakkı sözleriyle gerçekleştirir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü (kalplerde olanları) hakkıyla bilendir. |
اِسْتَحَقَّ : Fiil-X.
5:107 | فَإِنْ عُثِرَ عَلَىٰ أَنَّهُمَا اسْتَحَقَّا إِثْمًا فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا |
Diyanet Meali: | (Eğer sonradan) o iki kişinin günaha girdikleri (yalan söyledikleri) anlaşılırsa, o zaman, (bu öncelikli şahitlerin zarar verdiği kimselerden olan) başka iki adam, onların yerine geçer. |
5:107 | فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذِينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْأَوْلَيَانِ |
Diyanet Meali: | Bu öncelikli şahitlerin zarar verdiği kimselerden olan başka iki adam, onların yerine geçer. |
حَقٌّ : İsim.
2:26 | فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. |
2:42 | وَلَا تَلْبِسُوا الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ |
Diyanet Meali: | Hakkı batılla karıştırıp da (bile bile hakkı gizlemeyin). |
2:42 | وَتَكْتُمُوا الْحَقَّ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Hakkı batılla karıştırıp da) bile bile hakkı gizlemeyin. |
2:61 | وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | (Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor), peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. |
2:71 | قَالُوا الْآنَ جِئْتَ بِالْحَقِّ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “İşte, şimdi tam doğrusunu bildirdin” dediler. Nihayet o sığırı kestiler. Neredeyse bunu yapmayacaklardı. |
2:91 | وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَاءَهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَهُمْ |
Diyanet Meali: | Ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkâr ederler. Hâlbuki o, ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır. |
2:109 | حَسَدًا مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | (Kitap ehlinden birçoğu9, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, (imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler). |
2:119 | إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
2:121 | الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ أُولَٰئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. |
2:144 | وَإِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. |
2:146 | وَإِنَّ فَرِيقًا مِنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler. |
2:147 | الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ |
Diyanet Meali: | Hak (ancak) Rabbindendir. Artık, sakın şüpheye düşenlerden olma!* |
2:149 | وَإِنَّهُ لَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, elbette Rabbinden gelen gerçek bir emirdir. Allah, sizin işlediklerinizden asla habersiz değildir. |
2:176 | ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ نَزَّلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Bu (azab) da, Allah’ın, Kitab’ı hak olarak indirmiş olması (ve onların bunu inkâr etmesi) sebebiyledir. |
2:180 | إِنْ تَرَكَ خَيْرًا الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | (Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman), eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- (size farz kılındı). |
2:213 | وَأَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ |
Diyanet Meali: | Ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. |
2:213 | فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. |
2:236 | وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Bu durumda -eli geniş olan gücüne göre), eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak (müt’a verin). |
2:241 | وَلِلْمُطَلَّقَاتِ مَتَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Boşanmış kadınların örfe göre geçimlerinin sağlanması onların hakkıdır. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir borçtur. * |
2:252 | تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Biz onları sana hak olarak okuyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin. * |
2:282 | فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ |
Diyanet Meali: | (Her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın. |
2:282 | فَإِنْ كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ |
Diyanet Meali: | Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. |
3:3 | نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | O, sana Kitab’ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. |
3:21 | وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَيَقْتُلُونَ الَّذِينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın âyetlerini inkâr edenler), Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele. |
3:60 | الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْمُمْتَرِينَ |
Diyanet Meali: | Hak Rabbindendir. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma. * |
3:71 | يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ |
Diyanet Meali: | Ey Kitap ehli! Niçin hakkı batılla karıştırıyorsunuz? |
3:71 | وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? |
3:86 | كَيْفَ يَهْدِي اللَّهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُوا أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ |
Diyanet Meali: | İman ettikten, Peygamberin hak olduğuna şahitlik ettikten sonra inkâr eden bir toplumu Allah nasıl doğru yola eriştirir? |
3:102 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının. |
3:108 | تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetleridir. |
3:112 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor olmaları idi. |
3:154 | وَطَائِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah’a karşı (cahiliye zannı gibi) gerçek dışı zanda bulunuyorlardı. |
3:181 | سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ |
Diyanet Meali: | Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız. |
4:105 | إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. |
4:122 | وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللَّهِ قِيلًا |
Diyanet Meali: | Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan? |
4:151 | أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُهِينًا |
Diyanet Meali: | İşte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.* |
4:155 | فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِآيَاتِ اللَّهِ وَقَتْلِهِمُ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ |
Diyanet Meali: | Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden dolayı (başlarına türlü belâlar verdik). |
4:170 | يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden hakkı (gerçeği) getirdi. |
4:171 | يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ |
Diyanet Meali: | Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. |
5:27 | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ ابْنَيْ آدَمَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. |
5:48 | وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sana da o Kitab’ı (Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, (onları gözetici) olarak indirdik. |
5:48 | وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma. |
5:77 | قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ غَيْرَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey Kitap ehli! Hakkın dışına çıkarak dininizde aşırı gitmeyin.” |
5:83 | تَرَىٰ أَعْيُنَهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | (Peygamber’e indirileni, Kur’an’ı dinledikleri zaman) hakkı tanımalarından dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. |
5:84 | وَمَا لَنَا لَا نُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَمَا جَاءَنَا مِنَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Allah’a ve bize gelen gerçeğe ne diye inanmayalım?” |
5:116 | قَالَ سُبْحَانَكَ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أَقُولَ مَا لَيْسَ لِي بِحَقٍّ |
Diyanet Meali: | İsa da şöyle diyecek: “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem, benim için söz konusu olamaz.” |
6:5 | فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Nitekim hak (Kur’an) kendilerine gelince onu yalanladılar. |
6:30 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ قَالَ أَلَيْسَ هَٰذَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Rab’lerinin huzurunda durduruldukları vakit (hâllerini) bir görsen! (Allah) diyecek ki: “Nasıl, şu (dirilmek) gerçek değil miymiş?” |
6:57 | إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ |
Diyanet Meali: | “Hüküm yalnızca Allah’a aittir. O, hakkı anlatır. O, hakkı batıldan ayırt edenlerin en hayırlısıdır.” |
6:62 | ثُمَّ رُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ أَلَا لَهُ الْحُكْمُ |
Diyanet Meali: | Sonra hepsi, gerçek sahipleri Allah’a döndürülürler. İyi bilin ki hüküm yalnız O’nundur. |
6:66 | وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَكِيلٍ |
Diyanet Meali: | O (Kur’an) hak olduğu hâlde, kavmin onu yalanladı. De ki: “Ben size vekil (sizden sorumlu) değilim.” * |
6:73 | وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | O, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır. |
6:73 | وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُ قَوْلُهُ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Allah’ın “ol” deyip de her şeyin oluvereceği günü hatırla. O’nun sözü gerçektir. |
6:91 | وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. |
6:93 | الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz, (ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz) için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız.” |
6:114 | وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verdiklerimiz de onun, Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. |
6:141 | كُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ |
Diyanet Meali: | Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin. |
6:151 | وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin.” |
7:8 | وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | O gün amellerin tartılması da haktır. |
7:33 | قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالْإِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı … haram kılmıştır.” |
7:43 | لَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler.” |
7:44 | أَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا |
Diyanet Meali: | “Rabbimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk.” |
7:44 | فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا قَالُوا نَعَمْ |
Diyanet Meali: | “Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?” Onlar, “Evet” derler. |
7:53 | يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler.” |
7:89 | رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.” |
7:105 | حَقِيقٌ عَلَىٰ أَنْ لَا أَقُولَ عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ |
Diyanet Meali: | Bana, Allah’a karşı sadece gerçeği söylemem yaraşır. |
7:118 | فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Böylece hak yerini buldu ve onların yapmış oldukları şeylerin hepsi boşa çıktı. * |
7:146 | سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. |
7:159 | وَمِنْ قَوْمِ مُوسَىٰ أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ’nın kavminden (insanları) hak ile doğru yola ileten ve onunla adaletli davranan bir topluluk da vardı. * |
7:169 | أَلَمْ يُؤْخَذْ عَلَيْهِمْ مِيثَاقُ الْكِتَابِ أَنْ لَا يَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ |
Diyanet Meali: | Allah hakkında, gerçek dışında bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan Kitap’ta söz alınmamış mıydı? |
7:181 | وَمِمَّنْ خَلَقْنَا أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ |
Diyanet Meali: | Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır. * |
8:5 | كَمَا أَخْرَجَكَ رَبُّكَ مِنْ بَيْتِكَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Nasıl ki, Rabbin seni hak uğruna (savaşmak üzere) evinden çıkarmıştı. |
8:6 | يُجَادِلُونَكَ فِي الْحَقِّ بَعْدَمَا تَبَيَّنَ كَأَنَّمَا يُسَاقُونَ إِلَى الْمَوْتِ |
Diyanet Meali: | Gerçek apaçık ortaya çıktıktan sonra, sanki (göz göre göre) ölüme sürülüyorlarmış gibi seninle o konuda tartışıyorlardı. |
8:7 | وَيُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Oysa Allah, sözleriyle hakkı meydana çıkarmak ve kâfirlerin ardını kesmek istiyordu. |
8:8 | لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, suçlular hoşlanmasa da Allah’ın hakkı ortaya çıkarması ve batılı ortadan kaldırması içindi. * |
8:32 | وَإِذْ قَالُوا اللَّهُمَّ إِنْ كَانَ هَٰذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِنْدِكَ فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Hani onlar, “Ey Allah’ım, eğer şu (Kur’an) senin katından inmiş hak (kitap) ise hemen üzerimize gökten taş yağdır…” demişlerdi. |
9:29 | وَلَا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verilenlerden … hak din İslâm’ı din edinmeyen (kimselerle)… |
9:33 | هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | O, peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir. |
9:48 | لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْأُمُورَ حَتَّىٰ جَاءَ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Andolsun, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi. |
9:111 | وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ وَالْقُرْآنِ |
Diyanet Meali: | Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. |
10:4 | إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا إِنَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ |
Diyanet Meali: | Hepinizin dönüşü ancak O’nadır. Allah, bunu bir gerçek olarak va’detmiştir. Şüphesiz O, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra, onu (yaratmayı) tekrar eder. |
10:5 | مَا خَلَقَ اللَّهُ ذَٰلِكَ إِلَّا بِالْحَقِّ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır. |
10:23 | فَلَمَّا أَنْجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Fakat onları kurtarınca, bir de bakarsın ki yeryüzünde haksız yere taşkınlık yapıyorlar. |
10:30 | وَرُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Hepsi de gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülecekler ve (ilâh diye) uydurdukları şeyler (onları yüzüstü bırakıp) kendilerinden kaybolup gidecektir. |
10:32 | فَذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. |
10:32 | فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ فَأَنَّىٰ تُصْرَفُونَ |
Diyanet Meali: | Hak’tan sonra sadece sapıklık vardır. O hâlde, nasıl oluyor da (Hak’tan) döndürülüyorsunuz? |
10:35 | قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah’a koştuğunuz ortaklarınızdan hakka iletecek olan bir kimse var mı?” |
10:35 | قُلِ اللَّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hakka Allah iletir.” |
10:35 | أَفَمَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَنْ يُتَّبَعَ أَمَّنْ لَا يَهِدِّي إِلَّا أَنْ يُهْدَىٰ |
Diyanet Meali: | “Öyle ise, hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa iletilmedikçe doğru yolu bulamayan kimse mi?” |
10:36 | إِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir. |
10:53 | وَيَسْتَنْبِئُونَكَ أَحَقٌّ هُوَ |
Diyanet Meali: | “O (azap) gerçek midir?” diye senden haber soruyorlar. |
10:53 | قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette gerçektir. Siz (bu konuda Allah’ı) âciz kılacak değilsiniz.” |
10:55 | أَلَا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Yine bilesiniz ki, Allah’ın va’di haktır. Fakat onların çoğu bunu bilmez. |
10:76 | فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا إِنَّ هَٰذَا لَسِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Katımızdan kendilerine hak (mucize) gelince, “Şüphesiz bu, apaçık bir sihirdir” dediler. * |
10:77 | قَالَ مُوسَىٰ أَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَكُمْ أَسِحْرٌ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Mûsâ: “Size hak gelince, onun hakkında böyle mi diyorsunuz? Bu bir sihir midir?” dedi. |
10:82 | وَيُحِقُّ اللَّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Suçluların hoşuna gitmese de, Allah, hakkı sözleriyle gerçekleştirecektir.” * |
10:94 | لَقَدْ جَاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma! |
10:103 | ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا كَذَٰلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Sonra resûllerimizi ve iman edenleri kurtarırız. (Ey Muhammed!) Aynı şekilde üzerimize bir hak olarak, inananları da kurtaracağız. * |
10:108 | قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey insanlar, size Rabbinizden gerçek (Kur’an) gelmiştir.” |
11:17 | فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o, Rabbin tarafından (bildirilmiş) gerçektir. |
11:45 | رَبِّ إِنَّ ابْنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir. Senin va’din elbette gerçektir.” |
11:79 | قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ |
Diyanet Meali: | Onlar, “İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok.” dediler. |
11:120 | وَجَاءَكَ فِي هَٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Bunlarda, sana hak, mü’minlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir. |
12:51 | قَالَتِ امْرَأَتُ الْعَزِيزِ الْآنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Aziz’in karısı ise, “Şimdi gerçek ortaya çıktı.” dedi. |
12:100 | وَقَالَ يَا أَبَتِ هَٰذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَايَ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقًّا |
Diyanet Meali: | Yûsuf dedi ki: “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi.” |
13:1 | وَالَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Sana Rabbinden indirilen gerçektir. |
13:14 | لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Gerçek dua ancak O’nadır. |
13:17 | كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ |
Diyanet Meali: | İşte Allah, hak ile batıla böyle misal getirir. |
13:19 | أَفَمَنْ يَعْلَمُ أَنَّمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ أَعْمَىٰ |
Diyanet Meali: | Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? |
14:19 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? |
14:22 | وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْأَمْرُ إِنَّ اللَّهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi.” |
15:8 | مَا نُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ إِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُوا إِذًا مُنْظَرِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez. * |
15:55 | قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِطِينَ |
Diyanet Meali: | “Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma” dediler. * |
15:64 | وَأَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ |
Diyanet Meali: | “Biz, sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.” * |
15:85 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. |
16:3 | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ تَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden yücedir. * |
16:38 | بَلَىٰ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır, (diriltecek)! Bu, yerine getirilmesini Allah’ın üzerine aldığı bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
16:102 | قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِينَ آمَنُوا |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! De ki: “Ruhu’l-Kudüs (Cebrail), inananların inançlarını sağlamlaştırmak … üzere Kur’an’ı Rabbinden hak olarak indirdi.” |
17:26 | وَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا |
Diyanet Meali: | Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. * |
17:33 | وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. |
17:81 | وَقُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.” * |
17:105 | وَبِالْحَقِّ أَنْزَلْنَاهُ |
Diyanet Meali: | Biz onu (Kur’an’ı) hak olarak indirdik… |
17:105 | وَبِالْحَقِّ نَزَلَ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Ve o da hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. |
18:13 | نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُمْ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz. |
18:21 | وَكَذَٰلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوا أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ |
Diyanet Meali: | Böylece biz, (insanları) onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilsinler. |
18:29 | وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” |
18:44 | هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلَّهِ الْحَقِّ هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَخَيْرٌ عُقْبًا |
Diyanet Meali: | İşte bu durumda velayet (himaye ve koruyuculuk) yalnızca hak olan Allah’a mahsustur. O’nun mükâfatı da daha hayırlıdır, vereceği sonuç da daha hayırlıdır. * |
18:56 | وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler ise, hakkı batılla çürütmek için mücadele ederler. |
18:98 | فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاءَ وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا |
Diyanet Meali: | “Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir.” |
19:34 | ذَٰلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Hakkında şüpheye düştükleri hak söze göre Meryem oğlu İsa işte budur. * |
20:114 | فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. |
21:18 | بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ |
Diyanet Meali: | Hayır, biz hakkı batılın üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiş. |
21:24 | بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz çokları hakkı bilmezler de bu sebeple yüz çevirirler.” |
21:55 | قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنْتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ |
Diyanet Meali: | “Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen bizimle eğleniyor musun?” dediler. * |
21:112 | قَالَ رَبِّ احْكُمْ بِالْحَقِّ وَرَبُّنَا الرَّحْمَٰنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ |
Diyanet Meali: | (Peygamber), “Ey Rabbim! Hak ile hüküm ver. Bizim Rabbimiz, sizin nitelemelerinize karşı yardımı istenecek olan Rahmân’dır” dedi. * |
22:6 | ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّهُ يُحْيِي الْمَوْتَىٰ |
Diyanet Meali: | Bu böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. Şüphesiz O, ölüleri diriltir. |
22:40 | الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ إِلَّا أَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Onlar, haksız yere, sırf, “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. |
22:54 | وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ |
Diyanet Meali: | Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler, böylece ona iman etsinler diye (Allah böyle yapar). |
22:62 | ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ هُوَ الْبَاطِلُ |
Diyanet Meali: | Bu böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O’nu bırakıp da taptıkları ise batılın ta kendisidir. |
22:74 | مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ |
Diyanet Meali: | Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir. * |
22:78 | وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ |
Diyanet Meali: | Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. |
23:41 | فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً |
Diyanet Meali: | Derken onları o korkunç ses, kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör çöp yığını hâline getirdik. |
23:62 | وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. |
23:70 | أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Yoksa “O cinnet getirmiş” mi diyorlar? Hayır o, onlara hakkı getirdi. |
23:70 | وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onların pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar. |
23:71 | وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ |
Diyanet Meali: | Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. |
23:90 | بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar. * |
23:116 | فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ |
Diyanet Meali: | Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. O’ndan başka hiç ilâh yoktur. O, şerefli ve yüce Arş’ın Rabbidir. * |
24:25 | وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | Ve onlar Allah’ın apaçık bir gerçek olduğunu bileceklerdir. |
24:49 | وَإِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ama gerçek (verilen hüküm) kendi lehlerinde ise, boyun eğerek ona gelirler. * |
25:26 | الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَٰنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا |
Diyanet Meali: | O gün gerçek hükümranlık Rahmân’ındır ve kâfirlere zorlu bir gün olacaktır. * |
25:33 | وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا |
Diyanet Meali: | Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım. * |
25:68 | وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan (kimselerdir). |
27:79 | فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ |
Diyanet Meali: | Öyle ise Allah’a tevekkül et. Çünkü sen apaçık bir hak üzere bulunuyorsun. * |
28:3 | نَتْلُو عَلَيْكَ مِنْ نَبَإِ مُوسَىٰ وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | İman eden bir kavm için Mûsâ ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız. * |
28:13 | وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilsin (diye onu anasına geri döndürdük). Fakat onların pek çoğu bunu bilmezler. |
28:39 | وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar. |
28:48 | فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَا أُوتِيَ مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Onlara katımızdan gerçek gelince, “Mûsâ’ya verilen (mucize)lerin benzeri niçin buna da verilmedi” dediler. |
28:53 | وَإِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ قَالُوا آمَنَّا بِهِ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَا |
Diyanet Meali: | Kur’an kendilerine okunduğu zaman, “Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir.” derler. |
28:75 | فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar da gerçeğin Allah’a ait olduğunu bilirler ve (Allah’a ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup gitmişlerdir. |
29:44 | خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. İşte bunda inananlar için bir ibret vardır. * |
29:68 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı yalan uyduran, yahut kendisine geldiğinde, gerçeği yalanlayandan daha zalim kimdir? |
30:8 | مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Hem Allah, gökler ile yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. |
30:38 | فَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ ذَٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Öyle ise akrabaya, yoksula, ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. |
30:47 | فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. Mü’minlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır. |
30:60 | فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذِينَ لَا يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Sabret. Şüphesiz, Allah’ın va’di gerçektir. Kesin imana sahip olmayanlar sakın seni gevşekliğe (ve tedirginliğe) sürüklemesinler. * |
31:9 | خَالِدِينَ فِيهَا وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz, iman edip salih amel işleyenler için) içlerinde ebedî kalacakları (Naîm cennetleri vardır). Allah, (bu konuda) gerçek bir vaadde bulunmuştur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. * |
31:30 | ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الْبَاطِلُ |
Diyanet Meali: | Bu böyledir. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir, onu bırakıp da taptıkları ise batıldır. |
31:33 | إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. |
32:3 | بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | Hayır o, kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir. |
33:4 | وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ |
Diyanet Meali: | Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola iletir. |
33:53 | وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. |
34:6 | وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ هُوَ الْحَقَّ |
Diyanet Meali: | Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilen Kur’an’ın gerçek olduğunu görürler. |
34:23 | حَتَّىٰ إِذَا فُزِّعَ عَنْ قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ |
Diyanet Meali: | (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. |
34:26 | قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbimiz hepimizi kıyamet günü bir araya toplayacak, sonra da aramızda hak ile hüküm verecektir. O, gerçeği apaçık ortaya koyan, hakkıyla bilendir.” * |
34:43 | وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Yine hak kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler, “Bu, ancak apaçık bir büyüdür” dediler. |
34:48 | قُلْ إِنَّ رَبِّي يَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَّامُ الْغُيُوبِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz Rabbim gerçeği ortaya koyar. O, gaybleri hakkıyla bilendir.” * |
34:49 | قُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَمَا يُبْدِئُ الْبَاطِلُ وَمَا يُعِيدُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hak geldi. Artık batıl yeni bir şey ortaya çıkaramaz, eskiyi de geri getiremez.” * |
35:5 | يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. |
35:24 | إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. |
35:31 | وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sana vahyettiğimiz kitap, (kendinden öncekini tasdik eden) hak kitaptır. |
37:37 | بَلْ جَاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ |
Diyanet Meali: | Hayır, öyle değil. O, hakkı getirmiş, (önceki) peygamberleri de tasdik etmiştir. * |
38:22 | خَصْمَانِ بَغَىٰ بَعْضُنَا عَلَىٰ بَعْضٍ فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Biz, iki davacı grubuz. Birimiz diğerine haksızlık etmiştir. Aramızda adaletle hükmet.” |
38:26 | يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver.” |
38:64 | إِنَّ ذَٰلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ أَهْلِ النَّارِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu, cehennemliklerin birbirleriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. * |
38:84 | قَالَ فَالْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle dedi: “İşte bu gerçektir…” |
38:84 | وَالْحَقَّ أَقُولُ |
Diyanet Meali: | “Ben de gerçeği söylüyorum:” |
39:2 | إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Şüphesiz biz o Kitab’ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah’a has kılarak O’na kulluk et. * |
39:5 | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. |
39:41 | إِنَّا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) insanlar için, hak olarak indirdik. |
39:67 | وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O’nun elindedir. |
39:69 | وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir. |
39:75 | وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” denilmiştir. |
40:5 | وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ |
Diyanet Meali: | Hakkı yok etmek için batıl şeyler ileri sürerek tartışmışlardı. Bu yüzden onları kıskıvrak yakaladım. |
40:20 | وَاللَّهُ يَقْضِي بِالْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Allah, hak ve adâletle hükmeder. Allah’tan başka taptıkları ise hiçbir hükümde bulunamazlar. |
40:25 | فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُوا أَبْنَاءَ الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ |
Diyanet Meali: | Mûsâ onlara tarafımızdan gerçeği getirince, “Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün…” dediler. |
40:55 | فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Sabret. Allah’ın va’di şüphesiz gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. |
40:75 | ذَٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan ötürüdür. |
40:77 | فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | Sen sabret! Şüphesiz Allah’ın verdiği söz gerçektir. Onları tehdit ettiğimiz azâbın bir kısmını sana göstersek de (ya da göstermeden önce) seni vefât ettirsek de, sonunda onlar bize döndürüleceklerdir. * |
40:78 | فَإِذَا جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman bunu batıl sayanlar hüsrana uğrarlar. |
41:15 | فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamıştı. |
41:53 | سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنْفُسِهِمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. |
42:17 | اللَّهُ الَّذِي أَنْزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِيزَانَ |
Diyanet Meali: | Allah, hak olarak Kitab’ı ve mizanı indirendir. |
42:18 | وَالَّذِينَ آمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَا وَيَعْلَمُونَ أَنَّهَا الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | İnananlar ise, ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. |
42:24 | وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Allah batılı yok eder, hakkı sözleriyle gerçekleştirir. |
42:42 | إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Ceza yolu ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir. |
43:29 | بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Doğrusu onları (Mekke müşriklerini) ve atalarını kendilerine hak olan Kur’an ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırırım. * |
43:30 | وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat kendilerine Hak gelince, “Bu bir büyüdür, biz onu kesinlikle inkâr ediyoruz” dediler. * |
43:78 | لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Andolsun, size hakkı getirdik. |
43:78 | وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat çoğunuz haktan hoşlanmayanlarsınız. |
43:86 | وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler. * |
44:39 | مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Biz onları ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık. Ama onların çoğu bilmiyorlar. * |
45:6 | تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. |
45:22 | وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. |
45:29 | هَٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İşte kitabımız, size karşı gerçeği söylüyor. |
45:32 | وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُمْ مَا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, Allah’ın va’di gerçektir, kıyamet hakkında hiçbir şüphe yoktur” dendiği zaman ise; “Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz…” demiştiniz. |
46:3 | مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete uygun olarak yarattık. |
46:7 | قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | O küfredenler kendilerine geldiğinde Hak (kitap Kur’an) için, düşünmeden “Bu, apaçık bir büyüdür” dediler. |
46:17 | وَهُمَا يَسْتَغِيثَانِ اللَّهَ وَيْلَكَ آمِنْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ |
Diyanet Meali: | (Anne ve babasına, … diyen kimseye), onlar Allah’a sığınarak, “Yazıklar olsun sana! İman et, Allah’ın va’di gerçektir” diyorlardı. |
46:20 | فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” |
46:30 | إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَىٰ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe (ve doğru yola ileten) bir kitap dinledik.” |
46:34 | وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَلَيْسَ هَٰذَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlere, ateşe sunuldukları gün, “Bu gerçek değil miymiş?” denir. |
47:2 | وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَىٰ مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ |
Diyanet Meali: | Ve Muhammed’e indirilene -ki o Rablerinden gelen haktır- inananların ise Allah günahlarını örtmüştür… |
47:3 | وَأَنَّ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Ve inananların Rablerinden gelen gerçeğe uymalarından dolayıdır. |
48:27 | لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. |
48:28 | هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | O, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir. |
50:5 | بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَرِيجٍ |
Diyanet Meali: | Hatta gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Artık onlar kararsız bir hâldedirler. * |
50:19 | وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذَٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحِيدُ |
Diyanet Meali: | Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona, “İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir” denir. * |
50:42 | يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ |
Diyanet Meali: | O gün insanlar hakka çağıran o korkunç sesi işiteceklerdir. İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür. * |
51:19 | وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ |
Diyanet Meali: | Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır. * |
51:23 | فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ |
Diyanet Meali: | Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o (size va’dolunanlar), sizin konuşmanız gibi gerçektir. * |
53:28 | وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez. |
56:95 | إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu, kesin gerçektir. * |
57:16 | أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? |
57:27 | مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاءَ رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا |
Diyanet Meali: | (Kendiliklerinden icat ettikleri ruhbanlığa gelince); biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. |
60:1 | تُلْقُونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُمْ مِنَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. |
61:9 | هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | O, peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir. |
64:3 | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. |
69:51 | وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Kur’an, gerçek kesin bilgidir. * |
70:24 | وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ |
Diyanet Meali: | Onlar, mallarında; (isteyenler ve isteyemeyip mahrum kalanlar için) belli bir hak bulunan kimselerdir. * |
78:39 | ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ مَآبًا |
Diyanet Meali: | İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar. * |
103:3 | إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ |
Diyanet Meali: | Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir). * |
3:62 | إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu (İsa hakkındaki) gerçek kıssadır. |
8:4 | أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | İşte onlar gerçekten mü’minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler … vardır. |
8:74 | وَالَّذِينَ آوَوْا وَنَصَرُوا أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا |
Diyanet Meali: | Ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. |
21:97 | وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. |
24:25 | يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ |
Diyanet Meali: | O gün Allah, onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecektir. |
أَحَقُّ : İsim.
9:13 | أَتَخْشَوْنَهُمْ فَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ تَخْشَوْهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Oysa Allah, -eğer siz gerçek mü’minler iseniz- kendisinden korkmanıza daha lâyıktır. |
9:62 | وَاللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَقُّ أَنْ يُرْضُوهُ إِنْ كَانُوا مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer gerçekten mü’min iseler (bilsinler ki), Allah ve Resûlü’nü razı etmeleri daha önceliklidir. |
9:108 | لَمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَىٰ مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ أَحَقُّ أَنْ تَقُومَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha lâyıktır. |
10:35 | أَفَمَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَنْ يُتَّبَعَ أَمَّنْ لَا يَهِدِّي إِلَّا أَنْ يُهْدَىٰ |
Diyanet Meali: | “Öyle ise, hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa iletilmedikçe doğru yolu bulamayan kimse mi?” |
33:37 | وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ تَخْشَاهُ |
Diyanet Meali: | Ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha lâyıktı. |
2:228 | وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَٰلِكَ إِنْ أَرَادُوا إِصْلَاحًا |
Diyanet Meali: | Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. |
2:247 | قَالُوا أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Onlar, “O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız.” dediler. |
5:107 | فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ لَشَهَادَتُنَا أَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا |
Diyanet Meali: | Ve “Allah’a yemin ederiz ki, bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden elbette daha gerçektir.” diye yemin ederler. |
6:81 | فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالْأَمْنِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Öyle ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız söyleyin.” |
48:26 | وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَىٰ وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا |
Diyanet Meali: | (Allah ise, Peygamberine ve inananlara huzur ve güvenini indirmiş) ve onların takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) sözünü tutmalarını sağlamıştı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil idiler. |
حَقِيقٌ : İsim.
7:105 | حَقِيقٌ عَلَىٰ أَنْ لَا أَقُولَ عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ |
Diyanet Meali: | Bana, Allah’a karşı sadece gerçeği söylemem yaraşır. |
حَاقَّةٌ : İsim. İsm-i Fâil.
69:1 | الْحَاقَّةُ |
Diyanet Meali: | Gerçekleşecek olan kıyamet! * |
69:2 | مَا الْحَاقَّةُ |
Diyanet Meali: | Nedir o gerçekleşecek olan kıyamet? * |
69:3 | وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ |
Diyanet Meali: | Gerçekleşecek olan kıyametin ne olduğunu sen ne bileceksin? * |