KÖK HARFLER: ز و ر
ANLAM:
زَارَ : Birisine, onu görme isteğiyle gitmek; onu ziyaret etmek.
AÇIKLAMA:
زَوْرٌ : Göğüs.
زُرْتُ فُلاَنًا : “Falan kişiyi زَوْرٌ’imle (göğsümle) karşıladım” veya “onun زَوْرٌ’ine yöneldim, yönümü döndürdüm”. Bu kullanımıyla وَجَهْتُهُ fiiline benzer. İsm-i faili tekil olarak رَجُلٌ زَائِرٌ şeklinde ve çoğul olarak قَوْمٌ زَوْرٌ şeklinde gelir. Bu yönüyle سَافِرٌ ve سَفْرٌ kelimelerine benzer. Bazen رَجُلٌ زَوْرٌ şeklinde de kullanılır. Fakat bu durumda tıpkı ضَيْفٌ kelimesi gibi sıfat olarak kullanılan bir mastar olur.
زَوَرٌ : Göğüste veya göğsün üst ya da en üst tarafında bulunan meyil, eğrilik veya çarpıklık.
أَزْوَر : Göğsü veya göğsünün üst ya da en üst tarafı meyilli, eğri veya çarpık olan.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَت تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ : Güneşi görürsün, doğduğu zaman mağaralarından sağa doğru eğiliyor (18/17). Yani “… meylediyor.” Buradaki تَزَاوَرُ fiili تَزَّاوَرُ ve تَزْوَرُّ şeklinde okunmuştur.
Ebu’l Hasan şöyle demiştir: تَزْوَرُّ fiilinin burada hiçbir anlamı yoktur. Çünkü اِزْوِرَار” büzülmek, dürülmek” anlamına gelir.”
“Ondan meyletti, saptı veya bir tarafa döndü” anlamında تَزَاوَرَ عَنْهُ ve اِزْوَرَّ عَنْهُ şekillerinde kullanılır.
رَجُلٌ أَزْوَرُ ve قَوْمٌ زُورٌ : Meyleden, sapan veya زَوْرٌ’de bir meyil, eğrilik veya çarpıklık olan adam veya adamlar.
بِئْرٌ زَوْرَاءُ : Meyilli, eğri bir şekilde kazanılmış kuyu.
“Yalana” زُورٌ denmiştir. Bunun nedeni “yönelmiş olması gereken cihetinden, yönünden veya amacından; haktan, doğrudan başka bir yöne, tarafa meyletmiş, sapmış olmasıdır”. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: فَقَدْ جَاؤُوا ظُلْمًا وَزُورًا : Bunlar, gerçekten haksızlık ve iftiraya saptılar (25/4); وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ : Yalan sözden sakının (22/30); وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَرًا مِنَ الْقَوْلِ وَزُورًا : Onlar, çirkin ve yalan olan bir söz söylüyorlar (58/2); وَالَّذِينَ لا يَشْهَدُونَ الزُّورَ : Onlar yalan yere şahitlik etmezler (25/72).
Bu yalan; haktan, doğrudan başka bir tarafa meylediş, sapış olduğundan “sanem, put” da زُورٌ olarak adlandırılır. (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
زَارَ (geniş zaman يَزُورُ mastar isim زِيَارَةٌ ve زَرْوٌ):
زَارَهُ : Ona, onu görme isteğiyle gitti; onu ziyaret etti.
زَوَّرَهُ : Ona, yani bir misafire, saygı ve misafirperverlikle davrandı.
زَوَّرَ الشَّهَادَةَ : Delili yalanladı ve hükümsüz kıldı.
زَوَّرَ كَلَامَهُ : Konuşmasını yalanlarla süsledi; konuşmasını çarpıttı.
زَوَّرَ كَلَامًا فِى نَفْسِهِ : Konuşma hazırladı ve onu zihninde ölçüp biçti.
زَوَّرَ شَيْئًا : Bir şeyi ayarladı ya da düzeltti, o şeyi güzelleştirdi ya da süsledi.
زَوَّرَ نَفْسَهُ : İtham veya yalanla kendini küçük düşürdü.
زُورٌ : Bir yalan; uydurma; gerçek olmayan bir şey; bir yalancı şahit; Allah’ın (c.c.) yerine tapılan herhangi bir şey; Allah’a (c.c.) başkalarının ortak tutulması; yalanlar atılan ya da insanların oturduğu ve anlamsız boş oyunlarla kendilerini eyledikleri bir yer veya yerler; muhakeme; kuvvet; yiyeceğin lezzetliliği ve tatlılığı; bir parça kumaşın yumuşaklığı.
تَزَاوَرَ عَنْهُ : O şeyden meyletti ya da kaydı.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
زَارَ | fiil-I | 1 | Ziyaret etti, uğradı | 102/2 |
تَزَاوَرَ | fiil-VI | 1 | Dönüp uzaklaştı, meyletti | 18/17 |
زُورٌ | isim | 4 | Batıl, boş, asılsız | 22/30 |
| Toplam | 6 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Benzer Manada Kelimeler
- زَوَّرَ
- زُورٌ
- زِيَارَةٌ
- مَزَارٌ
Zıt Manada Kelimeler
- زَوَّرَ
- زُورٌ
- زِيَارَةٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Zûr | زُور | Yalan, asılsız, uydurma söz. |
Ziyâret | زِيَارَة | Birini görmeye, biriyle görüşmeye gitme, görüşme. |
Mezâr | مَزَار | Ölünün gömülü olduğu yer, kabir, sin, makber, gömüt. |
Tezvîr | تَزْوِير | Arabozuculuk. Söze yalan katma. |
Müzevvir | مُزَوِّر | Söz taşıyan. arabozucu. |
Müzevver | مُزَوَّر | Uydurulmuş, düzme. |
İzâre | إِزَارَة | Ziyaret ettirme. |
İstizâre | اِسْتِزَارَة | Ziyaretine gelinmesini isteme veya ziyarete gelmesi istenilme. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
زَارَ : Fiil-I.
102:2 | حَتَّىٰ زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ |
Diyanet Meali: | Kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar..* |
تَزَاوَرَ : Fiil-VI.
18:17 | وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | (Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, görürdün. |
زُورٌ : İsim.
22:30 | فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ |
Diyanet Meali: | Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının. |
25:4 | وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا |
Diyanet Meali: | “Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir” dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular. |
25:72 | وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا |
Diyanet Meali: | Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir. * |
58:2 | وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَرًا مِنَ الْقَوْلِ وَزُورًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz onlar (zıhar yaparlarken) hoş karşılanmayan ve yalan bir söz söylüyorlar. |