KÖK HARFLER: ذ ر ع
ANLAM:
ذَرَعَ : Bir şeyi arşın ile (zirâ’ ile) ölçmek. Bir şeyi ön koluyla ölçmek.
Temel anlamı: kolun veya ön bacağın uzatılması veya yayılması; ayrıca: güç veya kudret, bir kimsenin gücünün veya kudretinin sınırı veya kapsamı.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
ذَرَعَ (geniş zaman يَذْرَعُ mastar isim ذَرْعٌ):
ذَرَعَهُ : O şeyi şununla ölçtü: ذِرَاعٌ yani, arşın.
ذَرَعَهُ بِذِرَاعِهِ : O şeyi ön koluyla ölçtü.
ذَرَعَ فُلَانًا : Böyle birini ön koluyla arkasından boğazladı.
ذَرَعَهُ الْقَىْءُ : Kusmuk onu alt üst etti ve ağzına geldi.
ذَرْعٌ : Temel anlamı, kolun veya ön bacağın uzatılması veya yayılması; ذِرَاعٌ kelimesiyle belirtilene ek olarak güç veya kudret, bir kimsenin gücünün veya kudretinin sınırı veya kapsamıdır.
ضَاقَ بِالْاَمْرِ ذَرْعًا (bazen ise ذِرَاعًا ) : O şeyi yapamayacak veya tamamlayamayacak durumdaydı; kolunu o şeye uzattı ve o şeye yetişemedi, nitekim bu ifade, atasözü olarak bir işi başarmaya veya tamamlamaya gücü yetmeyen kişi için kullanılmaktadır.
وَ ضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا : Ve onlar yüzünden kendini aciz hissetti (11:77).
مَالِى بِهِ ذَرْعٌ : O şeyi yapacak gücüm veya kudretim yok.
رَجُلٌ ضَعِيفُ الذَّرْعِ : Aciz kimse.
فُلَانٌ خَالِى الذَّرْعِ : Böyle birinin kalbinde kinden eser yoktur.
رَجُلٌ وَاسِعُ الذَّرْعِ : Yapı olarak liberal bir kimse.
ذَرْعٌ bir şeyin ölçüsü, manasına da gelmektedir.
ذِرَاعٌ : (bir kimsenin) Dirsekten parmak uçlarına kadar olan kısım; ön kol; ön ayaklar; bir kimsenin sayesinde ذِرَاعٌ uzunluğunu ölçtüğü alet (veya arşın), bu bir parça tahtadan veya demir bir çubuktan yapılmış (günümüzde uzunluğu 50 ila 70 santimetre arasında) olan bir ölçüm aletidir; boğaların ve ineklerin ve koyunların ön ayaklarının bir kısmı, ki şunun üzerindedir: كُرَاع (yani ظِلْفٌ : toynak).
ذِرَاعٌ bir mızrağın ön kısmı, manasına da gelmektedir.
بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ : İki ön ayağını girişe uzatıp yaymış (18:18).
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
ذَرْعٌ | isim | 3 | Mihtar, uzunluk, boy | 69/32 |
ذِرَاعٌ | isim | 2 | (Hayvanda) ön ayak, (insanda) dirsekten parmak uçlarına kadar olan kısım, arşın | 69/32 |
| Toplam | 5 |
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Zirâ’ | ذِرَاع | Dirsek ile orta parmak ucu arası. |
Zer’î | ذَرْعِى | Arşın ile ölçülen şey. |
Zerî’ | ذَرِيع | Çabuk ve kolay olan. |
Zerîa | ذَرِيعَة | Vesile, bahane, sebep; fırsat. |
İzrâ’ | إِذْرَاع | Arşınlama. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
ذَرْعٌ : İsim.
11:77 | وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا |
Diyanet Meali: | Elçilerimiz Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı. |
29:33 | وَلَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ |
Diyanet Meali: | Elçilerimiz Lût’a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine düştü. Elçiler ona, “Korkma, üzülme.” dediler. |
69:32 | ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ |
Diyanet Meali: | “Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.”* |
ذِرَاعٌ : İsim.
18:18 | وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ |
Diyanet Meali: | Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) |
69:32 | ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ |
Diyanet Meali: | “Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.”* |