ف ص ل

KÖK HARFLER: ف ص ل

ANLAM: 

فَصَلَ : Ayırmak; bölmek; üleştirmek. Ayrılmak. Oradan çıkmak.

AÇIKLAMA:

xx

DİĞER BAZI TÜREVLER:

فَصَلَ (geniş zaman يَفْصِلُ mastar isim فَصْلٌ): Ayırdı; böldü; üleştirdi; ayrıldı; oradan çıktı.

فَصَلْتُ بَيْنَ الْقَوْمِ : İnsanlar arasında bir ayrılık yaptım.

فَصَلَتِ الْمَرْاَةُ رَضِيعًا (mastar isim فِصَالٌ ) : Kadın onu sütten kesti.

فَصْلُ الْخُصُومَاتِ : Davanın karara bağlanması.

فَصْلُ الْخِطَابِ : Hak ile batıl (boş / geçersiz / asılsız) olanın arasını ayırt etme, ikisi arasında kesin hüküm verme; kendisine karşı iddiada bulunulan veya dava açılan kimse için bağlayıcı olan yemin;  kesin, kat’i, hak.

فَصْلٌ (çoğul hali فُصُولٌ): Bir ayrılık veya bölüm.

فَصِيلٌ : Bir şehrin önündeki çevirme duvarı; kesin bir sözcük.

فَصَلَ الْعَسْكَرُ عَنِ الْبِلَادِ : Ordu şehirden çıktı.

فَصَلَ الْكَرْمُ : Asma mercimek tanelerine benzeyen küçük üzümler verdi.

فَاصِلٌ (ismi fail): İyi olanı kötü olandan ayıran, ayırt eden kişi; karara bağlayan kişi.

هٰذَا زَمَنُ فِصَالِهِ : Bu onun sütten kesilme zamanıdır.

فَصِيلَةٌ : Bir şeyin etinin veya uzuvlarının veya bedeninin bir parçası; bir kimsenin en yakın hısımları.

جَائُوا بِفَصِيلَتِهِمْ : Hepsi veya hep birlikte geldiler.

فَصَّلَ : Bir şeyi diğerinden ayırdı ya da böldü.

فَصَّلَ الْكَلَامَ : Konuşmayı açıkladı ya da belli, açık, net, belirgin veya sarih kıldı.

فَصَّلَ الشَّىْءَ : O şeyi ayrı bölümler veya kısımlardan ibaret kıldı.

فَصَّلَ الشَّاةَ : Koyunu keserek parçalara ayırdı.

فَصَّلَ bir elbise için bir parça kumaş kesti, manasına da gelmektedir.

تَفْصِيلٌ : Bir elbisenin parçası; bir konuşmayı incelemek veya analiz etmek ya da onu açık bir biçimde veya detaylı olarak açıklamak ya da onu belli, açık, net, belirgin, sarih kılmak.

مُفَصَّلٌ : Net, açık, belli kılınmış veya detaylı olarak açıklanmış.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek Açıklama
فَصَلَ fiil-I 5 Kesin hüküm verdi, ayırdetti, ayrıldı 32/25
فَصَّلَ fiil-II 17 Tafsil etti, genişçe açıkladı 6/98 Meçhul: فُصِّلَ
فَاصِلٌ isim 1 Hüküm veren, hakkı batıldan ayıran 6/57
فِصَالٌ isim 3 (Çocuğu sütten) kesme 46/15
فَصْلٌ isim 9 Ayırdetme, kesin hüküm 37/21
فَصِيلَةٌ isim 1 Yakın akraba, yakın, aile 70/13
تَفْصِيلٌ isim 5 Bir şeyi diğerinden ayırmak 6/154
مُفَصَّلٌ isim 2 Detaylı şekilde açıklanmış 6/114 Müennes: مُفَصَّلَةٌ

Toplam 43


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Benzer Manada Kelimeler

  • فَصَلَ (a)
  • فَصَلَ (b)
  • فَصَلَ (c)
  • فَصَلَ (d)
  • فَصَّلَ (a)
    • فَسَّرَ > bak: ف س ر
    • بَيَّنَ > bak: ب ي ن
    • أَظْهَرَ > bak: ظ ه ر
    • أَوْضَحَ
    • وَضَّحَ
  • فَصَّلَ (b)
    • قَسَّمَ > bak: ق س م
    • رَتَّبَ
    • نَظَّمَ
    • صَنَّفَ
  • فَصِيلٌ
    • زُمْرَةٌ > bak: ز م ر
    • فِئَةٌ > bak: ف أ ي
    • مَجْمُوعَةٌ > bak: ج م ع
    • طَائِفَةٌ > bak: ط و ف
    • فَصِيلَةٌ > bu kök
    • جَمْعٌ
    • رَهْطٌ
    • مَجْمُوعَةٌ

Zıt Manada Kelimeler

AÇIKLAMA:

FASL ile KAT kelimeleri arasındaki fark

( ف ص ل – ق ط ع )

Fasl (ayırmak), açıkça görülen bir kesme, koparma işlemidir. Kat ise, açık da olabilir veya gizli de olabilir, yapışık ve karışık bir şeyi kesmek gibi. Bu nedenle ayrılan şeylerin biri diğerinden tam olarak ayrılmadıkça, fasl kelimesi kullanılmaz. Buradan hareketle, birinin haklı olduğu ortaya çıktığı zaman, iki hasımın aralarını ayırmaya fasıl denir. Dolayısıyla, bu kişinin arkadaşıyla alakası ortadan kalkar ve ikisi birbirinden ayrılmış olurlar. (Farklar Sözlüğü 211) Bknz: ( ق ط ع )

FASL ile FETK kelimeleri arasındaki fark

( ف ت ق – ف ص ل )

Fetk, biri diğerine bitişik, birbiri ile kaynaşmış iki şey arasında olur. Bir kimse bu iki şeyi birbirinden ayırdığında, “feteka (ayırdı)” kelimesi kullanılır. Eğer tek bir şey söz konusu olup, bunun bir kısmını bir kısmından ayırırsa, “kata’a (kesti, kopardı)” veya “fasala (ayırdı)” veya “şakka (yardı)” kelimeleri kullanılır. Bu manada fetk kullanılmaz. (Farklar Sözlüğü 213) Bknz: ( ف ت ق )

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Fasl (Fasıl) فَصْل İki şey arasındaki ek yeri. Mafsal. Hak söz. Çoğulu: Fusûl
Fâsıl فَاصِل Fasıllara ayıran. Kısım kısım eden. 
Fâsıla فَاصِلَة Bend. Kısım. Bölük. Durak. 
Fasîle فَصِيلَة Anababa, ebeveyn. Aile.
Fisâl فِصَال Ayırma, sütten kesme.
Faysal فَيْصَل 1: Kesin hüküm, karar.  2: Halletme, neticelendirme.  3: Keskin kılıç.  4: Hakim.
Mafsal مَفْصَل Eklem.
Tafsîl تَفْصِيل Etraflı olarak bildirmek. Şerh ve beyan etmek. Tafsîlen
Tafsîlât تَفْصِيلَات Açıklamalar, izahlar. Tafsîl’in çoğulu
Mufassıl مُفَصِّل Kısımlara ayrılan, fasıl fasıl ayıran, adalet eden.
Mufassal مُفَصَّل Tafsilli, tafsilatlı, izahlı. Geniş malumatlı, kısımlara ayrılıp anlatılmış. Mufassalan
Mufâsala مُفَاصَلَة Ayrılma.
İnfisâl اِنْفِصَال Olduğu yerden ayrılma. Yeni bir fasıla geçme.
Munfasıl مُنْفَصِل Ayrılmış, görevinden ayrılmış.
İftisâl اِفْتِصَال Sütten kesilme, memeden ayrılma.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

فَصَلَ : Fiil-I. 

2:249 فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ مُبْتَلِيكُمْ بِنَهَرٍ
Diyanet Meali: Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir…” dedi.
12:94 وَلَمَّا فَصَلَتِ الْعِيرُ قَالَ أَبُوهُمْ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ
Diyanet Meali: Kervan (Mısır’dan) ayrılınca babaları, “Bana bunak demezseniz, şüphesiz ben Yûsuf’un kokusunu alıyorum” dedi.
22:17 إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Diyanet Meali: (Şüphesiz, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsiler ve Allah’a ortak koşanlar var ya); Allah, kıyamet günü onların aralarında mutlaka hüküm verecektir.
32:25 إِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
Diyanet Meali: Şüphesiz Rabbin kıyamet günü, üzerinde ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda onlar arasında hüküm verecektir. *
60:3 لَنْ تَنْفَعَكُمْ أَرْحَامُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْ
Diyanet Meali: Yakınlarınız ve çocuklarınız size asla fayda vermeyecektir. Kıyamet günü Allah aranızı ayıracaktır.

فَصَّلَ : Fiil-II. Meçhul: فُصِّلَ

6:55 وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ وَلِتَسْتَبِينَ سَبِيلُ الْمُجْرِمِينَ
Diyanet Meali: Suçluların yolu da açığa çıksın diye âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız. *
6:97 قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Diyanet Meali: Bilen bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.
6:98 فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ
Diyanet Meali: Sizin bir karar kılma yeriniz, bir de emanet bırakılma yeriniz var. Biz anlayan bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıklamışızdır.
6:119 وَمَا لَكُمْ أَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ
Diyanet Meali: Allah, size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir. 
6:126 وَهَٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ
Diyanet Meali: Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Şüphesiz düşünüp öğüt alacak bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık. *
7:32 كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Diyanet Meali: “İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.”
7:52 وَلَقَدْ جِئْنَاهُمْ بِكِتَابٍ فَصَّلْنَاهُ عَلَىٰ عِلْمٍ
Diyanet Meali: Andolsun biz onlara, bilerek açıkladığımız bir kitabı getirdik.
7:174 وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ وَلَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Diyanet Meali: Hakka dönsünler diye işte âyetleri böylece ayrı ayrı açıklıyoruz. *
9:11 فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَنُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Diyanet Meali: Artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız.
10:5 مَا خَلَقَ اللَّهُ ذَٰلِكَ إِلَّا بِالْحَقِّ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Diyanet Meali: Allah, bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır.
10:24 كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Diyanet Meali: İşte düşünen bir toplum için, âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.
11:1 الر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ
Diyanet Meali: Elif Lâm Râ. Bu Kur’an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da (Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye) ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır.
13:2 يُدَبِّرُ الْأَمْرَ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ
Diyanet Meali: O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.
17:12 وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلًا
Diyanet Meali: Yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye… İşte biz her şeyi açıkça anlattık.
30:28 كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Diyanet Meali: Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.
41:3 كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Diyanet Meali: Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur’an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır. *
41:44 وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ
Diyanet Meali: Eğer biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi?” derlerdi.

فَاصِلِينَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: فَاصِلٌ

6:57 إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ
Diyanet Meali: “Hüküm yalnızca Allah’a aittir. O, hakkı anlatır. O, hakkı batıldan ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”

فِصَالٌ : İsim. 

2:233 فَإِنْ أَرَادَا فِصَالًا عَنْ تَرَاضٍ مِنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا
Diyanet Meali: Eğer (anne ve baba) kendi aralarında danışıp anlaşarak (iki yıl dolmadan) çocuğu sütten kesmek isterlerse, onlara günah yoktur.
31:14 حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَىٰ وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ
Diyanet Meali: Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek  karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. 
46:15 حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْرًا
Diyanet Meali: Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır.

فَصْلٌ : İsim. 

37:21 هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ
Diyanet Meali: Onlara, “İşte bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür” denilir. *
38:20 وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ
Diyanet Meali: Biz Davud’un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakla batılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik. *
42:21 وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Diyanet Meali: Eğer (cezaların ertelenmesine dair) kesin hükmü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zâlimler için elem dolu bir azap vardır.
44:40 إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ
Diyanet Meali: Şüphesiz, hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı zamandır. *
77:13 لِيَوْمِ الْفَصْلِ
Diyanet Meali: Hüküm ve ayırım gününe. *
77:14 وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِ
Diyanet Meali: Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin. *
77:38 هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ جَمَعْنَاكُمْ وَالْأَوَّلِينَ
Diyanet Meali: Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır. *
78:17 إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ مِيقَاتًا
Diyanet Meali: Şüphesiz hüküm ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir. *
86:13 إِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌ
Diyanet Meali: Şüphesiz o Kur’an, hak ile batılı ayırd eden bir sözdür. *

فَصِيلَةٌ :  İsim. 

70:13 وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ
Diyanet Meali: Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini…

تَفْصِيلٌ : İsim. Masdar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). 

6:154 ثُمَّ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَامًا عَلَى الَّذِي أَحْسَنَ وَتَفْصِيلًا لِكُلِّ شَيْءٍ
Diyanet Meali: Sonra iyilik yapanlara nimeti tamamlamak, her şeyi açıklamak için Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ki…
7:145 وَكَتَبْنَا لَهُ فِي الْأَلْوَاحِ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْعِظَةً وَتَفْصِيلًا لِكُلِّ شَيْءٍ
Diyanet Meali: Mûsâ için, Tevrat levhalarında her şeye dair bir öğüt ve her şeyin bir açıklamasını yazdık.
10:37 وَلَٰكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فِيهِ
Diyanet Meali: Fakat o, kendinden öncekileri doğrulayıcı ve Kitab’ı (Allah’ın Levh-i Mahfuz’daki yazısını) açıklayıcı olarak, indirilmiştir. Bunda hiçbir şüphe yoktur.
12:111 وَلَٰكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلِّ شَيْءٍ
Diyanet Meali: Fakat kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi ayrı ayrı açıklayandır..
17:12 وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلًا
Diyanet Meali: Yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye… İşte biz her şeyi açıkça anlattık.

مُفَصَّلٌ:  İsim. İsm-i Mef’ûl. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). 

6:114 وَهُوَ الَّذِي أَنْزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلًا
Diyanet Meali: “Size Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indiren Odur.”

مُفَصَّلَاتٌ :  İsim. İsm-i Mef’ûl. Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: مُفَصَّلَةٌ Müzekkeri: مُفَصَّلٌ

7:133 فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ آيَاتٍ مُفَصَّلَاتٍ
Diyanet Meali: Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan gönderdik.