KÖK HARFLER: أ م م
ANLAM:
أَمَّ : Gidip bir kişiye sığınmak. Hedef almak. Bir kişi veya şeyin peşinde olmak.
AÇIKLAMA:
أُمّ (anne) kelimesi, babanın mukabilidir. Hem kişiyi doğuran annesi, hem de kendisini doğuranı doğuran annesi için kullanılır. Bu yüzden Havvâ a.s. için, aramızda birçok kuşak olmasına rağmen, “Havva annemiz” denmiştir. Bir şeyin varlığı, eğitimi, ıslahı, başlangıcı için temel olan her şeye “anne” denir.
El-Halîl şöyle der: Sonraki diğer şeylerin kendisinde toplandığı ya da kendisine bitiştiği her şeye أُمّ denir.
Yüce Allah buyurur: وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا Ve O, katımızda bulunan ana kitapta mevcuttur (43/4), yani, Levh-i Mahfûz’dadır. Çünkü ilimlerin, bilgilerin tümü ona mensuptur ve ondan doğar.
Mekke’ye أُمُّ اْلقُرَى (kentlerin annesi) denmiştir. Çünkü şöyle bir rivayet zikredilir: أَنَّ الدُّنْيَا دُحِيَتْ مِنْ تَحْتِهَا Dünya Mekke’nin altından yayılmıştır.
أُمُّ النُّجُومِ (yıldızların anası): Samanyolu.
Bu bağlamda şöyle denir: أُمُّ اْلأَضْيَافِ (misafirlerin annesi), أُمُّ الْمسَاكِين (yoksulların annesi), reise/kumandan için, أُمُّ اْلجَيْشِ (ordunun annesi).
Kur’an’ın başlangıcı olmasından dolayı Fatiha suresine أُمُّ اْلكِتَابِ (kitabın anası) denmiştir.
فَأُمُّهُ هَاوِيَة : O vakit onun annesi hâviyedir (101/9) yani “Onun meskeni, kalacağı yer cehennemdir”.
Yüce Allah, Peygamberin (s.a.v.) hanımlarını mü’minlerin anneleri diye adlandırmıştır: وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ Onun hanımları, sizin annelerinizdir (33/6).
لاَ أُمَّ لَهُ annesi olmayası, deyimi hem yermek için hem de övmek için kullanılır. وَيْلُ أُمِّهِ ve هَوَتْ أُمُّهُ deyimleri de böyledir.
أُمّ kelimesinin aslı أُمَّهَة şeklindedir; çünkü: çoğulu أُمَّهَاتٌ , tasgiri (küçültme ismi) اُمَيْهَة annecik kalıbında gelmektedir.
Başka bir görüşe göre aslı, muzaaf yani şeddelidir; çünkü, çoğulunda أُمَّاتٌ ve tasgirinde أُمَيْمَة de denmektedir. Kimileri de, hayvanlar ve benzeri için çoğunlukla أُمَّاتٌ , insanlar için ise, أمَّهَاتٌ kelimesi kullanılır, demişlerdir.
أُمَّة (ümmet) kelimesi, herhangi bir şeyin bir araya getirdiği topluluktur. Bir araya getiren bir din olabilir, bir zaman veya bir mekân olabilir. Bu bir araya getiren etken doğal şartlar olabilir veya bir tercihe dayanıyor olabilir. Çoğulu أُمَمٌ şeklinde gelir.
وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ اَمْثَالُكُمْ Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir (6/En’âm 38) âyetinde geçen ümmet sözüne gelince: Bunlardan her bir tür, belli bir yol üzeredir, belli bir davranışa, hareket tarzına sahiptir. Yüce Allah bu yolu, davranışı, hareket tarzını bir tabiat olarak onlara teshir buyurmuş, doğaları gereği onları bir araya getirmiştir. Mesela bir kısmı örümcek gibi dokumacılık yapar, kimileri karınca gibi biriktirir, kimileri ise, serçe ve güvercin gibi her öğün azık aramaya çalışır ve günlük bulacağı yiyeceğe itimat eder. Bunlardan başka, her birinin kendine mahsus özellikleri olan pek çok hayvan türünün birer ümmet sayıldığı da anlaşılmaktadır.
Yüce Allah’ın: كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً İnsanlar bir tek ümmet idiler (2/113) sözünde geçen ümmet kelimesi, “insanlar tek bir tür idiler, sapıklık ve küfürde tek bir yolda idiler” demektir. وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً Eğer Rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet kılardı (11/118) âyetindeki ümmet ise, imanda birliği anlatmaktadır. Yani, eğer Rabbin dileseydi, tümünün iman üzere olmasını sağlardı. وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ Sizden hayra çağıran bir ümmet bulunsun (3/104) âyetindeki ümmet ise, ilmi ve salih ameli tercih edip başkalarına güzel örnek olan bir topluluk bulunsun, demektir. إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَى أُمَّةٍ Biz babalarımızı bir ümmet üzere gördük (43/22) âyetinde geçen ümmet ise, “bir din etrafında birleşmiş olarak” demektir.
وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ Nice zamandan sonra hatırladı (12/45) âyetinde geçen ümmet ise, zaman anlamına gelir. بَعْدَ أَمَهٍ diye de okunmuştur ki, bu bir unutmadan sonra demektir. Gerçekte, “bir asrın insanlarının veya bir dinin mensuplarının tükenmesinden sonra” anlamına gelir.
إِنَّ إِبْرَاهِيمَ كَانَ أُمَّةً قَانِتاً لِلّهِ İbrahim gerçekten Allah’a yönelen bir ümmet idi (16/120); yani: Allah’a ibâdet etmede bir topluluğun yerini tutabilecek bir kişi idi. Bu, فُلاَنٌ فِي نَفْسِهِ قَبِيلَة falan adam tek başına bir kabiledir, sözüne benzemektedir.
لَيْسُوا سَوَاءً مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَآئِمَةٌ Hepsi bir değildir, ehli kitaptan istikâmet sahibi bir ümmet vardır ki.. (3/113) âyetindeki ümmet sözcüğü “topluluk” anlamına gelir.
أُمِّي : Ne yazabilen, ne de herhangi bir kitaptan okuyabilen kimse. هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي اْلأُمِّيِّينَ رَسُولاً مِنْهُمْ Ümmilere içlerinden bir Resûl gönderen de O’dur (62/2) âyetindeki أُمِّيِّينَ bu anlama alınmıştır.
Kutrub şöyle der: أُمِّيَّةُ “gaflet ve cehâlet” demektir. “Bilgi azlığı, marifet eksikliği” demek olan أُمِّي de ondan gelmektedir. Yüce Allah’ın: وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لاَ يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ إِلاَّ أَمَانِيَّ Onların içinde kimi ümmiler de vardır ki, kitabı bilmezler. Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir (2/78) sözü, “ümmiler, kendilerine okunan şeylerden başka bir şey bilmezler” demektir. El-Ferrâ der ki: Bunlar, herhangi bir kitapları olmayan Araplardır.
Yüce Allah’ın: اَلنَّبِيَّ اْلأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَاْلإِنْجِيلِ Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi peygambere uyanlar (7/157) âyetinde geçen ümmi kelimesi, “yazmayı bilmeyen ümmete mensûp olan kişi” anlamındadır. Onların adetleri böyle olduğu için bu şekilde adlandırılmıştır. Bu bakımdan, avamın (عَمَّةٌ) adeti üzere olan, halkın genel alışkanlıkları üzere yetişen kişiye عَامِي demeye benzer.
Başka bir görüşe göre, ummi denmesinin nedeni, “yazı yazamaması ve herhangi bir kitaptan da okuyamaması”dır. kaynaklanmaktadır. Kur’an’ı ezberlemesinin ona yetmesinden ve yalnızca Yüce Allah’ın “Bundan böyle sana Kur’an okutacağız da unutmayacaksın” (87/6) sözü ile kendisine verdiği garantiye itimat etmesinden, dayanmasından ötürü bu, onun için bir fazilettir. Bir başka görüşe göre, peygambere “ümmî” denmesinin sebebi, onun أُمُّ اْلقُرَى Ümmü’l-Kurâlı (Mekkeli) oluşundandır.
إِمَام : İmâm, “örnek alınan, kendisine uyulan kişi veya şey” demektir. Bu sözüne ve hareketlerine uyulan bir insan da olabilir, hakka veya batıla götürsün, kitap veya benzeri bir şey de. Çoğulu أَئِمَّة şeklindedir.
Yüce Allah’ın: يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ Her insan topluluğunu imamları ile çağırdığımız gün (17/71) âyetindeki imam, onların örnek aldıkları, uydukları kişidir. Bunun, kitapları olduğu da söylenmiştir.
وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَاماً Bizi muttakilere imam yap (25/74) âyetine gelince, Ebû’l-Hasan, buradaki imâmın, آمي kelimesinin çoğulu olduğunu belirtmiştir. Başkaları ise, şöyle demişlerdir: Bu şu deyim gibidir: دِرْعٌ دِلاَصٌ parlak, yumuşak bir zırh ve دُرُوعٌ دِلاَصٌ parlak, yumuşak zırhlar.
وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً Onları imamlar yapalım (28/5). وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ Onları ateşe çağıran imamlar kıldık (28/41) âyetlerinde ki أَئِمَّةً (imamlar) kelimesi, إِمَامٌ kelimesinin çoğuludur.
وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ Her şeyi açık bir imam’da topladık (36/12) âyetindeki imam kelimesi, bir görüşe göre, Levh-i Mahfûz’a işarettir.
أَمّ : Bir maksuda doğru, yönünü doğru bir biçimde çevirmek, bu şekilde yönelmek. Bu anlam şu âyette yer almıştır: وَلا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ Beyt-i Haram’a yönelmiş kimselere.. (5/2).
Arapların “Başını yardı” anlamında söyledikleri أَمَّهُ kullanımıyla, gerçekte sadece “onun beyin zarına (أُمُّ الدِّمَاغِ) vurduğu ya da dokunduğu” söylenmek istenir.
أَمْ : Eğer geçtiği cümlenin başında, soru edatı olan “أَ” bulunursa, “hangisi” anlamına gelir. Örneğin: أَ زَيْدٌ أَمْ عَمْرٌو Zeyd mi Amr mı? Yani: Bu ikisinden hangisi?
Eğer o cümlenin başında, soru edatı olan “أَ” bulunmazsa, bu durumda بَلْ (yoksa) edatının içerdiği anlama ilave olarak, soru edatı olan “أَ”nin anlamını da içerir. أَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ اْلأَبْصَارُ Yoksa gözler onlardan kaydı mı (gözlerimizden mi kaçtılar)? (38/63) gibi.
أَمَّا : “İki şeyden biri” anlamına gelen bir edattır. Cümle içinde tekrarlanır. Örneğin: أَمَّا أَحَدُكُمَا فَيَسْقِي رَبَّهُ خَمْراً وَأَمَّا اْلآخَرُ فَيُصْلَبُ Biriniz Rabbine içki içirecek, diğeri ise, asılacak (12/41). Bazen “emmâ” ile konuşma, hitabe ve hutbelerde söze başlandığı da olur. Örneğin: أَمَّا بَعْدُ : Bu girişten sonra asıl konuya gelecek olursak…
DİĞER BAZI TÜREVLER:
اَمَّ (geniş zaman يَؤُمُّ mastar isim اِمَامَةً):
اَمَّهُ : Anlamları: (1) O gitti veya o kişiye sığındı; (2) hedef aldı; o kişi veya şeyin peşindeydi veya onu takip etti; (3) ona niyet etti veya onu amaçladı.
اَمَّ الْقَوْمَ veya اَمَّ بِالْقَوْمِ : Bir taklit veya örnek teşkil etmesi için insanlara yol gösterdi, onlardan önce davrandı.
اٰمٌّ (İsm-i fail): Bir şeye veya yere giden, gelen ya da onu hedefleyen (çoğulu: اٰمِّينَ).
اَمَمْتُهُ : Ona analık yaptım (onun annesi gibiydim).
اُمَيْمَةٌ (Küçültme ismi): Annecik, anacık.
اُمٌّ (çoğulu اَمَّهَاتٌ) : (1) Anne; (2) kaynak, bir şeyin kökeni veya temeli; (3) rızık ve destek veya ıslah vasıtası olan her türlü şey; kendini çevreleyen diğer şeyler birbirine bağlı veya toplu olan her türlü şey; (4) bir toplama veya kavrama yeri ya da bir şeyin birleşimi; (5) bir topluluğun başı veya şefi; (6) bir toplulukta hizmet ve yiyeceklerden sorumlu kişi veya onların hizmetkarı olan kişi; (7) bir adamın yaşlanmış karısı; (8) ikamet veya iskan yeri; (9) bir ordunun uyguladığı standart veya işaret; (10) kanunlar veya kaideler, yönetmelikler.
اُمَّهَاتُهُمْ شَتَّى : Kanunları veya yönetmelikleri ya da kaideleri farklıdır, ya da çağları farklıdır.
اُمُّ الرَّجُلِ : Bir adamın karısı ve evinin işlerini çekip çeviren kişi.
اُمُّ الرَّاْسِ : Beyin.
لَا اُمَّ لَكَ : Annen olmasın, aynı zamanda: ثَكِلَتْكَ اُمُّكَ : Annen elinden alınsın veya seni kaybetsin. Bu kelime (اُمّ), hem canlı hem cansız şeylerle ilişkilendirilir.
اُمُّ النُّجُومِ : Samanyolu.
اُمُّ الْقُرَى : Şehirlerin anası (Mekke).
اُمُّ الطَّرِيقِ : Yolun ana kısmı.
اُمُّ جَابَرٍ : Ekmek.
اُمُّ الْخَبَائِثِ : Şarap.
اُمُّ الْكِتَابِ : Ana kitap (13:39); Kitabın temeli (3:7).
اُمِّىٌّ : Cahil; şu kelimeden gelen bir ilgi zamiridir: اُمَّةٌ (ulus), veya (1) Okuma yazma bilmeyen Arap ulusuna ( اُمَّةٌ ) ait veya ilişkin, ve mecazen okuma yazma bilmeyen kişiler için kullanılır; (2) su yüzüne çıkmış bir yazıtı olmayan, bilhassa bir Arap; (3) cahil adam; (4) bilgisiz insan. Ayrıca ilgi zamiri olduğu ve اَمٌّ (anne) kelimesinden geldiği ve okuma yazma sanatı edinilen bir şey olduğundan okuma yazma bilmediği ve böyle bir insanın bu sanat hususundaki bilgisizliği açısından onu dünyaya getiren annesi gibi bilgisiz bir kişi olduğu veya annesinin onu doğurduğu gibi günahsız veya masum olduğu da söylenir. ( اُمِّيُّونَ çoğul).
اُمَّةٌ (çoğul : اُمَمٌ ): Anlamları: (1) Bir yol, rota, üslup ya da hareket veya idare yöntemi; (2) yaşam veya yönetim kuralı; (3) din; dini mezhep; (4) Allah’a c.c. itaat etmek; (5) belli bir dinin destekçileri; (6) İster mümin ister kafir olsun kendilerine Peygamber gönderilen topluluk; (7) bir ulus; topluluk; ırk; kabile; insanlar için birleştirici bir camia; (8) bir nesil insan; ya da aynı dönemin insanları; (9) Allah’ın c.c. mahlukları; (10) erdemli bir adam; (11) gerçek dini takip eden kişi; (12) iyiliğiyle tanınan kişi; (13) bütün iyi özellikleri harmanlayan kişi; (14) tahsilinde eşsiz olan bilgili bir adam; (15) eşi benzeri olmayan; (16) endam/kişilik; (17) zaman; zaman dilimi; bir süre.
فُلَانٌ لَا اُمَّةَ لَهُ : Öyle birinin dini yoktur, mezhebi yoktur.
اِنَّهُ لَحَسَنُ الْاُمَّةِ : Şüphesiz, boypos/kişilik açısından veya konu bunlara gelince güzeldi.
اُمَّةٌ قَائِمَةٌ : anlamları: (1) Antlaşmaya sadık kalan taraf; (2) kendilerine verilen görevleri layıkıyla yerine getiren topluluklar; (3) Gece vakitlerinde Allah’ın ayetlerini okuyup (secdeye kapanan doğru bir) topluluk (3:113).
اِمَامٌ : Anlamları: (1) Örnek olarak alınan takip edilen kişi ya da bilgili kişi; (2) doğru yolda olan veya olmayan bir topluluğa liderlik eden kişi; bir örnek; model; ( اَئِمَّةٌ çoğul.); (3) dini bir cemaatin başı; (4) ordu komutanı; (5) kılavuz; (6) deve sürücüsü ( اِمَامُ الْاِبِلِ ) ve (7) herhangi bir topluluğun yazıtı; (8) yol veya gidişat; açık yol veya gidişat; (9) yeryüzünde alan, civar veya bölge; Kıble’nin yönü.
اِمَامٌ مُبِينٌ : Levhi Mahfuz veya ilâhi kitap.
اَمَامَ : Önce. Ön.
اَمَامَكَ : Önüne bak; dikkatli ol.
اَمْ : kendinden önce gelen kelimeyle bağlanan bir bağlaçtır, böylece ne kendinden önce gelen ne de sonra gelen kelime birbirinden bağımsız düşünülemez.