KÖK HARFLER: ج ر م
ANLAM:
جَرَمَ : Kazanmak. (Bu fiil hemen hemen ancak kötü kazançta, suç işlemede kullanılır.)
AÇIKLAMA:
Cereme fiili, “ağaçtan meyveyi koparmak” anlamındadır. İstiare yoluyla her türlü istenmeyen şey için kullanılır. (Müfredat)
Cürm, “günah” anlamındadır.
Cirm, “bir şeyin yaratılmış olduğu hilkati”dir. “Kesit, parça” anlamına gelir. “Oluş” anlamına geldiği de söylenmiştir.
DİĞER BAZI TÜREVLER:
جَرَمَ (geniş zamanlı يَجْرِمُ mastar isim جَرْمٌ):
جَرَمَ الشَّىْءَ : O şeyi kesti ya da kesip kopardı.
جَرَمَ النَّاقَةَ : Dişi devenin tüylerini kırktı ya da kesti.
جَرَمَ النَّخْلَ : Hurma ağacının meyvesini kopardı.
جَرَمَ fiili علي harfi cerri (edat) ile kullanıldığında “teşvik etmek, hamletmek, sevk etmek” manasını ifade eder.
جَرَمَ : Bir günah, bir suç, bir kabahat, bir cürüm işledi ya da itaatsizlik etti.
اَجْرَمْتُهُ : Onu günaha sürükledim.
اَجْرَمَ اِلَيْهِمْ اَوْ عَلَيْهِمْ : Onlara karşı cezalandırılması gereken bir suç işledi (mastar isim: اِجْرَامٌ).
جَرِمَ : Günahı büyüdü ya da bedeni büyüdü.
جَرَمَ الشَّىْءَ : O şeyi tamamladı.
جُرْمٌ : Bir günah, bir suç, bir kabahat, bir cürüm veya itaatsizlik. (eşanlamlısı: ذَنْبٌ veya اِثْمٌ); günah işleme.
جِرْمٌ (çoğul hali اَجْرَامٌ ) : Beden.
اَلْاَجْرَامُ الْفَلَكِيَّةُ : Semavi bedenler.
لَا جَرَمَ aslen şu anlamda: لَا بُدَّ ve لَا مَحَالَةَ : O şeyi engellemenin mümkün olmadığı ya da kesinlikle gerekli olduğu manasına gelmektedir, sıkça kullanılması sebebiyle yemin manasında kullanılmaya başlamıştır.
لَا جَرَمَ لَاَفْعَلَنَّ كَذَا : Hiç şüphe yok ki, bunu yapacağım.
مُجْرِمٌ (çoğul hali مُجْرِمُونَ ve مُجْرِمِينَ): Günahkar; mücrim; suçlu kişi; suç işleyen, kabahat işleyen ya da itaatsizlik eden.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
جَرَمَ | fiil-I | 3 | Kazandı, suç işledi/işletti, (على) teşvik etti, hamletti, sevketti | 5/2 |
|
أَجْرَمَ | fiil-IV | 5 | Suç işledi, günah işledi | 40/43 |
|
جَرَمٌ | isim | 5 | Kalıp olarak لاَ جَرَمَ : Kesinlikle, hiç şüphe yok ki.. | 11/22 | Kalıp: لاَ جَرَمَ |
إِجْرَامٌ | isim | 1 | Suç işlemek, günah işlemek | 11/35 |
|
مُجْرِمٌ | isim | 52 | Suç işleyen, günah işleyen | 34/25 |
|
| Toplam | 66 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- جِرْمٌ
- جِسْمٌ > bak: ج س م
- جُرْمٌ
Zıt Manada Kelimeler
- جُرْمٌ
AÇIKLAMA:
İSM ve ZENB ve CÜRM ve HÛB ve VİZR kelimeleri arasındaki fark
( أ ث م – ذ ن ب – ج ر م – ح و ب – و ز ر )
Dildeki asıl anlamı itibarıyla ism, “taksîr” (eksik/kusurlu yapmak) anlamına gelir. Biri kusur işlediğinde esime (eksik yaptı) denilir. Bundan dolayı hamr’a (içkiye), ism denilmiştir; çünkü o, içen kimsenin aklını alıp götürdüğü için, ona eksiklik meydana getirir.
Zenb, “kulun ardından gittiği çirkin bir fiil”dir. Takip etme manası ön plandadır. Kelimenin asıl manasının “kuyruk” olması, bu peşinden gitme eylemine isim olmayı gerektirmiştir. Ayrıca kuyruk sahibinde bulunan en rezil uzuvdur. Bu yüzden kelime rezil işlere de isim olmuştur.
Cürm, kişinin vacib olan şey ile bağını kesen şeydir. Çünkü kelimenin aslında “kesmek” manası vardır.
Hûb, “bir şeyin men edilmiş olduğunu” ifade eder. Arapça kökü, “zecr” (men etme) anlamındadır. Bundan dolayı erkek develeri kovmak için, “havb, havb!” ifadesi kullanılır.
Vizr, “sahibine ağır gelen yük” anlamını ifade eder. Asıl anlamı, sikâl (ağırlık)tır. (Farklar Sözlüğü 343) Bknz: ( أ ث م – ذ ن ب – ح و ب – و ز ر )
CİSİM, CİRM, CÜSSE ve CESED kelimeleri arasındaki benzerlik ve farklar
( ج ث ث – ج ر م – ج س د – ج س م )
Cisim kelimesi; cirm, cüsse, şahs ve cesed hakkında kullanılan genel bir isimdir. (Farklar Sözlüğü 224) Cirm, cüsse, şahs, cesed kelimeleri ise, cisim kavramının altında yer alırlar ve daha özel manalar taşırlar. Bknz: ( ج ث ث – ج س د – ج س م )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Cürm (Cürüm) | جُرْم | Kabahat, kusur. Hata. İsyan. Günah. Kanun hilafına hareket. | Cürm-ü meşhud |
Cerem | جَرَم | Ayrılmak. |
|
Cereme | جَرَمَة | Başkası tarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zarar. |
|
Cerîm | جَرِيم | Kabahatli, cani, suç işlemiş.. |
|
Tecrîm | تَجْرِيم | Suçlandırma. Cezalandırma. Cürüm isnad etme. |
|
İcrâm | إِجْرَام | Kabahat yapma, cürüm işleme. |
|
Mücrim | مُجْرِم | Suçlu. |
|
Tecerrüm | تَجَرُّم | Gitmek. *İşlemediği günah için “İşledim” demek. |
|
İctirâm | اِجْتِرَام | Kabahat yapma, cürüm işleme. |
|
“Ateş olsa cirmi kadar yer yakar” atasözümüzde cirim; “cüsse, hacim” anlamındadır.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
جَرَمَ : Fiil-I.
5:2 | وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَنْ تَعْتَدُوا |
Diyanet Meali: | Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. |
5:8 | وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَىٰ أَلَّا تَعْدِلُوا |
Diyanet Meali: | Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. |
11:89 | وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ |
Diyanet Meali: | “Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin (veya Hûd kavminin yahut Salih kavminin) başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin.” |
أَجْرَمَ : Fiil-IV.
6:124 | سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılık ve (yapmakta oldukları hilekârlık sebebiyle) çetin bir azap erişecektir. |
11:35 | قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَا بَرِيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım.” |
30:47 | فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا |
Diyanet Meali: | Peygamberler onlara apaçık mucizeler getirdiler. Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. |
34:25 | قُلْ لَا تُسْأَلُونَ عَمَّا أَجْرَمْنَا وَلَا نُسْأَلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu tutulmazsınız. Sizin işlediklerinizden de biz sorumlu tutulmayız.” * |
83:29 | الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı. * |
جَرَمٌ : İsim.
11:22 | لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır. * |
16:23 | لَا جَرَمَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphe yok ki Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. |
16:62 | لَا جَرَمَ أَنَّ لَهُمُ النَّارَ وَأَنَّهُمْ مُفْرَطُونَ |
Diyanet Meali: | Hiç şüphe yok ki onlara cehennem vardır ve onlar oraya en önde sokulacaklardır. |
16:109 | لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرُونَ |
Diyanet Meali: | Hiç şüphesiz onlar, ahirette ziyana uğrayanların da ta kendileridir. * |
40:43 | لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | “Şüphe yok ki sizin beni tapmaya çağırdığınız şeyin ne dünya ne de ahiret konusunda hiçbir çağrısı yoktur.” |
إِجْرَامٌ : Fiil. Mastar. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
11:35 | قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَا بَرِيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım.” |
مُجْرِمٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul: مُجْرِمُونَ
6:55 | وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ وَلِتَسْتَبِينَ سَبِيلُ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Suçluların yolu da açığa çıksın diye âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız. * |
6:123 | وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ أَكَابِرَ مُجْرِمِيهَا لِيَمْكُرُوا فِيهَا |
Diyanet Meali: | İşte böyle, her memlekette günahkârları oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. |
7:40 | وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz suçluları işte böyle cezalandırırız. |
7:84 | وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık.” Bak, suçluların akıbeti nasıl oldu. * |
8:8 | لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, suçlular hoşlanmasa da Allah’ın hakkı ortaya çıkarması ve batılı ortadan kaldırması içindi. * |
9:66 | إِنْ نَعْفُ عَنْ طَائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَائِفَةً بِأَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz. |
10:17 | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Artık, Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şüphe yok ki (böyle) suçlular asla kurtuluşa ermezler. * |
10:50 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا مَاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Söyleyin bakalım, O’nun azabı size geceleyin veya gündüzün (ansızın) gelecek olsa, suçlular bunun hangisini acele isterler?!” (Bunların hiçbiri istenecek bir şey değildir.) * |
10:82 | وَيُحِقُّ اللَّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Suçluların hoşuna gitmese de, Allah, hakkı sözleriyle gerçekleştirecektir.” * |
11:52 | يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَىٰ قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki), üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.” |
11:116 | وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ وَكَانُوا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular. |
14:49 | وَتَرَى الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّنِينَ فِي الْأَصْفَادِ |
Diyanet Meali: | O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. * |
15:12 | كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Aynı şekilde (onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız. * |
18:49 | وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ |
Diyanet Meali: | Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. |
18:53 | وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّوا أَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا |
Diyanet Meali: | Suçlular (o gün) ateşi görünce, onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar… |
19:86 | وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ وِرْدًا |
Diyanet Meali: | Suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün! * |
20:74 | إِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de (güzel bir hayat) yaşar. * |
20:102 | يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا |
Diyanet Meali: | O gün günahkârları, (gözleri korkudan donup) gömgök kesilmiş olarak haşredeceğiz. * |
25:22 | يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. |
25:31 | وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık. |
26:99 | وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | “Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.” * |
26:200 | كَذَٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk. * |
27:69 | قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.” * |
28:17 | قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِلْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” dedi. * |
28:78 | وَلَا يُسْأَلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Suçlulukları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmaz (Çünkü Allah hepsini bilir). |
30:12 | وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Kıyametin kopacağı günde, suçlular hayal kırıklığı içinde ümitsizliğe düşeceklerdir. * |
30:55 | وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ |
Diyanet Meali: | Kıyametin kopacağı gün suçlular, (dünyada) bir andan fazla kalmadıklarına yemin ederler. |
32:12 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُءُوسِهِمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Suçlular, Rablerinin huzurunda boyunlarını büküp, (… dedikleri vakit, onları) bir görsen! |
32:22 | إِنَّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ مُنْتَقِمُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki biz suçlulardan intikam alıcıyız. |
34:32 | أَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدَىٰ بَعْدَ إِذْ جَاءَكُمْ بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Size hidayet geldikten sonra, biz mi sizi ondan alıkoyduk? Hayır, suçlu olanlar sizlerdiniz.” |
36:59 | وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle der:) “Ey suçlular! Ayrılın bu gün!” * |
37:34 | إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | İşte biz suçlulara böyle yaparız. * |
43:74 | إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklardır. * |
44:22 | فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra Mûsâ, Rabbine, “Bunlar günahkâr bir toplumdur” diye seslendi. * |
44:37 | أَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onları helâk ettik. Çünkü onlar suçlu kimselerdi. |
51:32 | قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine) … gönderildik.” * |
54:47 | إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler. * |
55:41 | يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِسِيمَاهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاصِي وَالْأَقْدَامِ |
Diyanet Meali: | Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar. * |
55:43 | هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bu suçluların yalanladıkları cehennemdir. * |
68:35 | أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız? * |
70:11 | يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ |
Diyanet Meali: | Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını … fidye olarak versin de, (kendisini kurtarsın). |
74:41 | عَنِ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Birbirlerine) suçlular hakkında (sorular sorarlar…) * |
77:18 | كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz suçlulara işte böyle yaparız. * |
77:46 | كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَلِيلًا إِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız. * |
6:147 | وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Bununla beraber) suçlu bir toplumdan O’nun azabı geri çevrilmez.” |
7:133 | فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular. |
10:13 | وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar zaten inanacak değillerdi. İşte biz suçlu toplumu böyle cezalandırırız. |
10:75 | فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir toplum oldular. |
12:110 | وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Azabımız ise, suçlular topluluğundan geri çevrilemez. |
15:58 | قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şöyle dediler: “Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik. * |
45:31 | أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Âyetlerim size okunmuştu da sizler büyüklük taslamış ve günahkâr bir kavim olmuş değil miydiniz?” |
46:25 | فَأَصْبَحُوا لَا يُرَىٰ إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Derken evlerinden başka hiçbir şeyleri görünmez hâle geldiler. İşte biz, suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız. |