KÖK HARFLER: أ س ف
ANLAM:
أَسِفَ : Acı çekmek, ağlayıp sızlanmak, üzülmek, bir şey yüzünden derin pişmanlık duymak; (birisine) kızgın olmak.
AÇIKLAMA:
أَسِف : Birlikte olan üzüntü ve öfkedir. Bazen bunların her biri için de kullanılır. Gerçek manası ise, kalpteki kanın intikam duygusunu harekete geçirmesidir. Bu duygu eğer kişinin altında bulunan bir kişiye karşı olursa yayılır, öfke olur; bu kişi kendinin üstünde biriyse o zaman da büzülür, içe dürülür ve üzüntü, hüzün, keder olur. Onun için İbn Abbâs’a üzüntü ve öfke nedir diye sorulduğunda şöyle demiştir: Kaynakları birdir ama isimleri farklıdır. Eğer bir kişi, kendisine gücü yeten biri ile tartışırsa, ona karşı aşırı öfke hâlini gösterir. Bir kişi de, gücünün yetmediği bir kişiyle tartışacak olursa, üzüntü hâlini gösterir.
أَسِيف Öfkeli demektir. İstiâre yoluyla, kişinin emrine verilmiş hizmetli için ve adı sanı olmayan kişiler için de kullanılır. “Zorla boyun eğdirilip çalıştırılan kimse” manasındadır. Ayrıca “neredeyse hiç şişmanlamayan kişiler”le ilgili de kullanılır. هُوَ أَسِيف , sözü bunu anlatır.
DİĞER BAZI TÜREVLER:
أَسِفَ (geniş zamanlı يَأَسَفُ mastar isim أَسَفًا) :
أَسِفَ عَلَيْهِ : anlamları: (1) Acı çekti, ağlayıp sızlandı, üzüldü veya bir şey yüzünden derin pişmanlık duydu; (2) ona kızgındı.
اٰسَفَ : (geniş zamanlı يُؤْسِفُ) : Kızdırdı.
اٰسَفَهُ : anlamları: (1) Onu kızdırdı; (2) onu kızdırdı veya ona acı çektirdi; (3) onun acı çekmesine, ağlayıp sızlanmasına sebep oldu.
الأَسَفُ : Üzüntü, kızma
الأَسِفُ : Üzüntülü, mahzun
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
آسَفَ | fiil-IV | 1 | Kızdırdı | 43/55 |
أَسَفٌ | isim | 2 | Üzüntü | 12/84 |
أَسِفٌ | isim | 2 | Üzüntülü | 20/86 |
| Toplam | 5 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- أَسِفَ
- تَأَسَّفَ
- أَسَفٌ
Zıt Manada Kelimeler
- أَسِفَ
- تَأَسَّفَ
- أَسَفٌ
AÇIKLAMA:
TEESSÜF ile NEDEM kelimeleri arasındaki fark
( أ س ف – ن د م )
Teessüf, kişinin kendisinin ve başkasının kaçırdığı bir fiilden dolayı olabilir. Nedem, “ef‘âlu’l kulûb” türü bir fiildir ve başkasının fiili ile ilgili değildir. Pişman olanın, daha önce yapmış olduğu kendi fiili ile ilgilidir. Oysa teessüf “ef‘âlu’l kulûb”dan farklıdır. (Farklar Sözlüğü 347) Bknz: ( ن د م )
HEMM ve GAMM ve HÜZN ve KERB ve HASRET ve ESEF ve BESS kelimeleri arasındaki fark
( ه م م – غ م م – ح ز ن – ك ر ب – ح س ر – أ س ف – ب س س )
Hemm, “istenmeyeni ortadan kaldırma ve arzu edileni elde etme düşüncesi”dir. Onda gamm manası yoktur. Bir arkadaşa, ihtemme fî hâcetî (benim ihtiyacımı karşıla) denir. Gamm kelimesi bu anlamda kullanılmaz.
Gamm, “kalbin kendisi ile kasılıp daraldığı şey”dir. Ya gerçekleşmiş veya gerçekleşmekte olan veya gerçekleşeceği vehmedilen bir zarar sebebiyle olur.
Hüzn, “gamm’ın yoğunlaşması ve ağırlaşması”dır. “Son derece sert ve katı arazi” anlamına gelen arzu’l hazn sözünden alınmıştır.
Kerb, “gamm’ın göğse darlık verecek şekilde yoğunlaşması”dır. Bu nedenle çok sıcak bir gün için, yevmun kerbun (iç daraltıcı gün), yani “onda bulunanların daraldığı gün” denilir.
Hasret, “herhangi bir faydanın yitirilmesi sebebiyle yenilenen gamm”dır. Fakat her gamm, “hasret” değildir.
Esef, “beraberinde gazap veya gayz olan hasret”tir. Âsif (esef eden), “gazap eden ve yanıp yakılan”dır.
Bess, “üzüntünün yayıldığını ve gizlenmediğini” ifade eder. Kelime, birine sırrını açıkladığında söylenen, ebsestuhû mâ ‘indî ve besestuhû (ona sırrımı açıkladım) sözünden alınmıştır. Kelimenin aslı, “dağınıklığın çokluğu”dur. Karia suresindeki mebsûs (darmadağınık) pervaneler gibi ayeti bu anlamdadır. (Farklar Sözlüğü 396) Bknz: ( ه م م – غ م م – ح ز ن – ك ر ب – ح س ر – ب س س )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Esef | أَسَف | Üzüntü, kaygı, tasa. Hüzün, gam, nedamet. | Maa’l-esef, Esefâ |
Esif | أَسِف | Kederli, esefli, tasalı, gamlı. |
|
Esîf | أَسِيف | Kederli, esefli, tasalı, gamlı. |
|
Esûf | أَسُوف | Fazlaca eseflenen, pek üzülen, çok kederlenen, çok fazla acıyan, yufka yürekli. |
|
Me’sûf | مَأْسُوف | *Esefli. |
|
Müessif | مُؤَسِّف | Üzen, üzüntü veren. Eseflendiren. |
|
Îsâf | إِيسَاف | Eseflendirmek. Esef vermek. |
|
Teessüf | تَأَسُّف | Eseflenmek. Kederlenmek. |
|
Müteessif | مُتَأَسِّف | Üzülen, acınan, yerinen, esef eden. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
آسَفَ : Fiil-IV.
43:55 | فَلَمَّا آسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince biz de onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk. * |
أَسَفٌ : İsim.
12:84 | وَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَا أَسَفَىٰ عَلَىٰ يُوسُفَ |
Diyanet Meali: | Onlardan yüz çevirdi ve, “Vah! Yûsuf’a vah!” dedi. |
18:6 | إِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهَٰذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا |
Diyanet Meali: | (Demek sen), bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, (arkalarından) üzülerek (âdeta kendini tüketeceksin)! |
أَسِفٌ : İsim.
7:150 | وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün olarak döndüğünde, dedi ki.. |
20:86 | فَرَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Mûsâ, öfke dolu ve üzgün bir hâlde halkına döndü. |