KÖK HARFLER: أ م م
ANLAM:
أَمَّ : Gidip bir kişiye sığınmak. Hedef almak. Bir kişi veya şeyin peşinde olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
اَمَّ (geniş zamanlı يَؤُمُّ mastar isim اِمَامَةً):
اَمَّهُ : anlamları: (1) O gitti veya o kişiye sığındı; (2) hedef aldı; o kişi veya şeyin peşindeydi veya onu takip etti; (3) ona niyet etti veya onu amaçladı.
اَمَّ الْقَوْمَ veya اَمَّ بِالْقَوْمِ : Bir taklit veya örnek teşkil etmesi için insanlara yol gösterdi, onlardan önce davrandı.
اٰمٌّ (eylem eki): Bir şeye veya yere giden, gelen ya da onu hedefleyen. ( اٰمِّينَ Çoğul.)
اَمَمْتُهُ : Ona analık yaptım (onun annesi gibiydim).
اُمَيْمَةٌ (küçültme ismi): Annecik, anacık.
اُمٌّ (çoğul اَمَّهَاتٌ ) : (1) Anne; (2) kaynak, bir şeyin kökeni veya temeli; (3) rızık ve destek veya ıslah vasıtası olan her türlü şey; kendini çevreleyen diğer şeyler birbirine bağlı veya toplu olan her türlü şey; (4) bir toplama veya kavrama yeri ya da bir şeyin birleşimi; (5) bir topluluğun başı veya şefi; (6) bir toplulukta hizmet ve yiyeceklerden sorumlu kişi veya onların hizmetkarı olan kişi; (7) bir adamın yaşlanmış karısı; (8) ikamet veya iskan yeri; (9) bir ordunun uyguladığı standart veya işaret; (10) kanunlar veya kaideler, yönetmelikler.
اُمَّهَاتُهُمْ شَتَّى : Kanunları veya yönetmelikleri ya da kaideleri farklıdır, ya da çağları farklıdır.
اُمُّ الرَّجُلِ : Bir adamın karısı ve evinin işlerini çekip çeviren kişi.
اُمُّ الرَّاْسِ : Beyin.
لَا اُمَّ لَكَ : Annen olmasın, aynı zamanda: ثَكِلَتْكَ اُمُّكَ : Annen elinden alınsın veya seni kaybetsin. Bu kelime (اُمّ), hem canlı hem cansız şeylerle ilişkilendirilir.
اُمُّ النُّجُومِ : Samanyolu.
اُمُّ الْقُرَى : Şehirlerin anası (Mekke).
اُمُّ الطَّرِيقِ : Yolun ana kısmı.
اُمُّ جَابَرٍ : Ekmek.
اُمُّ الْخَبَائِثِ : Şarap.
اُمُّ الْكِتَابِ : Ana kitap (13:39); Kitabın temeli (3:7).
اُمِّىٌّ : Cahil; şu kelimeden gelen bir ilgi zamiridir: اُمَّةٌ (ulus), veya (1) Okuma yazma bilmeyen Arap ulusuna ( اُمَّةٌ ) ait veya ilişkin, ve mecazen okuma yazma bilmeyen kişiler için kullanılır; (2) su yüzüne çıkmış bir yazıtı olmayan, bilhassa bir Arap; (3) cahil adam; (4) bilgisiz insan. Ayrıca ilgi zamiri olduğu ve اَمٌّ (anne) kelimesinden geldiği ve okuma yazma sanatı edinilen bir şey olduğundan okuma yazma bilmediği ve böyle bir insanın bu sanat hususundaki bilgisizliği açısından onu dünyaya getiren annesi gibi bilgisiz bir kişi olduğu veya annesinin onu doğurduğu gibi günahsız veya masum olduğu da söylenir. ( اُمِّيُّونَ çoğul).
اُمَّةٌ (çoğul : اُمَمٌ ): bu: (1) Bir yol, rota, üslup ya da hareket veya idare yöntemi; (2) yaşam veya yönetim kuralı; (3) din; dini mezhep; (4) Allah’a c.c. itaat etmek; (5) belli bir dinin destekçileri; (6) İster mümin ister kafir olsun kendilerine Peygamber gönderilen topluluk; (7) bir ulus; topluluk; ırk; kabile; insanlar için birleştirici bir camia; (8) bir nesil insan; ya da aynı dönemin insanları; (9) Allah’ın c.c. mahlukları; (10) erdemli bir adam; (11) gerçek dini takip eden kişi; (12) iyiliğiyle tanınan kişi; (13) bütün iyi özellikleri harmanlayan kişi; (14) tahsilinde eşsiz olan bilgili bir adam; (15) eşi benzeri olmayan; (16) endam/kişilik; (17) zaman; zaman dilimi; bir süre.
فُلَانٌ لَا اُمَّةَ لَهُ : Öyle birinin dini yoktur, mezhebi yoktur.
كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً : İnsanlar tek bir ümmetti (veya tek bir topluluktu) (2:213).
اِنَّهُ لَحَسَنُ الْاُمَّةِ : Şüphesiz, boypos/kişilik açısından veya konu bunlara gelince güzeldi.
اُمَّةٌ قَائِمَةٌ : anlamları: (1) Antlaşmaya sadık kalan taraf; (2) kendilerine verilen görevleri layıkıyla yerine getiren topluluklar; (3) Gece vakitlerinde Allah’ın ayetlerini okuyup (secdeye kapanan doğru bir) topluluk (3:113).
اِمَامٌ : anlamları: (1) Örnek olarak alınan takip edilen kişi ya da bilgili kişi; (2) doğru yolda olan veya olmayan bir topluluğa liderlik eden kişi; bir örnek; model; ( اَئِمَّةٌ çoğul.); (3) dini bir cemaatin başı; (4) ordu komutanı; (5) kılavuz; (6) deve sürücüsü ( اِمَامُ الْاِبِلِ ) ve (7) herhangi bir topluluğun yazıtı; (8) yol veya gidişat; açık yol veya gidişat; (9) yeryüzünde alan, civar veya bölge; Kıble’nin yönü.
اِمَامٌ مُبِينٌ : Levhi Mahfuz veya ilâhi kitap.
اَمَامَ : Önce. Ön.
اَمَامَكَ : Önüne bak; dikkatli ol.
اَمْ : kendinden önce gelen kelimeyle bağlanan bir bağlaçtır, böylece ne kendinden önce gelen ne de sonra gelen kelime birbirinden bağımsız düşünülemez.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
أَمَامَ | zarf | 1 | Ön (ön cihet) | 75/5 | |
إِمَامٌ | isim | 12 | Rehber, kılavuz, imam | 46/12 | Çoğulu: أَئِمَّةٌ |
أُمٌّ | isim | 35 | Anne, nine, ebe, esas, merkez | 20/38 | Çoğulu: أُمَّهَاتٌ |
أُمَّةٌ | isim | 64 | Ümmet | 7/168 | Çoğulu: أُمَمٌ |
اُمِّىٌّ | isim | 6 | Ümmi | 7/158 | |
آمِّينَ | isim | 1 | Kasteden (çoğul) | 5/2 | Tekili: اٰمٌّ |
Toplam | 119 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- أَمَّ
- أَمَامَ
- إِمَامٌ
- إِمَامَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- أَمَّ
- أَمَامَ
- إِمَامٌ
- إِمَامَةٌ
- خُضُوعٌ > bak: خ ض ع
- اِنْقِيَادٌ
- رُضُوخٌ
- إِذْعَانٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
İmâm | إِمَام | Öne geçmek. Önde ve ileride olan. Delil ve rehber. | Çoğul: Eimme |
İmâme | إِمَامَة | Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca parça. İslam’a mahsus baş kisvesi olan sarık. |
|
İmâmet | إِمَامَة | İmamlık. |
|
Ümm | أُمّ |
Ana, anne, valide. Nine.
| Çoğul: Ümmehât |
Ümmî | أُمِّي |
Okuyup yazması olmayan.
|
|
Ümmet | أُمَّة | Cemaat, kavim, taife. Bir hâkim milletin ashabından olan hey’et-i ictimaiyye. | Çoğul: Ümem |
Teemmüm | تَأَمُّم | Kasdetmek. Ana edinme. |
|
Ümmet kelimesi, ümm (anne) kelimesi ile alakalıdır. Ümmet, “bir anadan doğanlar, soy, aşiret” anlamındadır.
İmam kelimesi, emame (ön cihet) kelimesi ile ilişkilidir. İmam da cemaatin önünde durur.
İmam kelimesinin, ümm (anne) kelimesi ile olan etimolojik ilişkisi muğlaktır. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
أَمَامَ : Zaman Zarfı.
75:5 | بَلْ يُرِيدُ الْإِنْسَانُ لِيَفْجُرَ أَمَامَهُ |
Diyanet Meali: | Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister. * |
إِمَامٌ : İsim. Çoğulu: أَئِمَّةٌ
2:124 | قَالَ إِنِّي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَامًا قَالَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي |
Diyanet Meali: | Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” demişti. |
9:12 | فَقَاتِلُوا أَئِمَّةَ الْكُفْرِ إِنَّهُمْ لَا أَيْمَانَ لَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَنْتَهُونَ |
Diyanet Meali: | (Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozup dininize dil uzatırlarsa), küfrün elebaşlarıyla savaşın. Çünkü onlar yeminlerine riayet etmeyen kimselerdir. Umulur ki, vazgeçerler. |
11:17 | وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً |
Diyanet Meali: | Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit (Kur’an) ve bir de ondan (Kur’an’dan) önce bir önder ve bir rahmet olarak (indirilmiş olan) Mûsâ’nın kitabı (Tevrat) desteklemektedir. |
15:79 | فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Onlardan da intikam aldık. İkisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şu’ayb kavminin yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler. * |
17:71 | يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ |
Diyanet Meali: | Bütün insanları kendi önderleriyle birlikte çağıracağımız günü (hatırla). |
21:73 | وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا |
Diyanet Meali: | Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık. |
25:74 | رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” |
28:5 | وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ |
Diyanet Meali: | (Biz ise, istiyorduk ki), onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım. |
28:41 | وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا يُنْصَرُونَ |
Diyanet Meali: | Biz onları, ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü de kendilerine yardım edilmeyecektir. * |
32:24 | وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُوا |
Diyanet Meali: | Sabredip (âyetlerimize kesin olarak inandıkları) zaman, içlerinden emrimizle doğru yola ileten önderler çıkardık. |
36:12 | وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir. |
46:12 | وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً |
Diyanet Meali: | Bundan önce bir rehber ve bir rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı da vardı. |
أُمٌّ : İsim. Çoğulu: اُمَّاتٌ – أُمَّهَاتٌ
3:7 | مِنْهُ آيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ |
Diyanet Meali: | Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. |
4:11 | فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ |
Diyanet Meali: | Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. |
4:11 | فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا اَوْ دَيْنٍ |
Diyanet Meali: | Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. |
4:23 | حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ |
Diyanet Meali: | Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz… |
4:23 | وَأُمَّهَاتُكُمُ اللَّاتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ |
Diyanet Meali: | Sizi emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz… |
4:23 | وَأُمَّهَاتُ نِسَائِكُمْ وَرَبَائِبُكُمُ اللَّاتِي فِي حُجُورِكُمْ |
Diyanet Meali: | Karılarınızın anneleri, (kendileriyle zifafa girdiğiniz) karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız… |
5:17 | أَنْ يُهْلِكَ الْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | (De ki: “Şâyet Allah), Meryem oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek (istese, Allah’a karşı kim ne yapabilir)? |
5:75 | وَأُمُّهُ صِدِّيقَةٌ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَ |
Diyanet Meali: | Onun annesi de dosdoğru bir kadındır. (Nasıl ilâh olabilirler?) İkisi de yemek yerlerdi. |
5:116 | أَأَنْتَ قُلْتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَٰهَيْنِ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “(Ey Meryem oğlu İsa)! Sen mi insanlara, Allah’ı bırakarak beni ve anamı iki ilâh edinin, dedin?” |
6:92 | مُصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا |
Diyanet Meali: | (İşte bu Kur’an da, bereket kaynağı), kendinden öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik eden ve şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye (indirdiğimiz bir kitaptır). |
7:150 | قَالَ ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكَادُوا يَقْتُلُونَنِي |
Diyanet Meali: | (Kardeşi) “Ey anam oğlu” dedi, “Kavim beni güçsüz buldu. Az kalsın beni öldürüyorlardı.” |
13:39 | يَمْحُو اللَّهُ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun yanındadır. * |
16:78 | وَاللَّهُ أَخْرَجَكُمْ مِنْ بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Allah, sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. |
19:28 | مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا |
Diyanet Meali: | “Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.” |
20:38 | إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ أُمِّكَ مَا يُوحَىٰ |
Diyanet Meali: | “Hani annene ilham edilmesi gereken şeyleri ilham etmiştik:” * |
20:40 | فَرَجَعْنَاكَ إِلَىٰ أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ |
Diyanet Meali: | Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene döndürdük. |
20:94 | قَالَ يَا ابْنَ أُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلَا بِرَأْسِي |
Diyanet Meali: | Hârûn: “Ey anam oğlu! Saçımı sakalımı çekme.” dedi. |
23:50 | وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ |
Diyanet Meali: | Meryem oğlu İsa’yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik. * |
24:61 | أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ |
Diyanet Meali: | (Kendi evlerinizde veya babalarınızın evlerinde) veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde … (yemek yemenizde de bir sakınca yoktur). |
28:7 | وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ أُمِّ مُوسَىٰ أَنْ أَرْضِعِيهِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ’nın annesine, “Onu emzir…” diye ilham ettik. |
28:10 | وَأَصْبَحَ فُؤَادُ أُمِّ مُوسَىٰ فَارِغًا إِنْ كَادَتْ لَتُبْدِي بِهِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ’nın anasının kalbi bomboş kaldı. (Eğer biz çocuğu ile ilgili sözümüze inancını koruması için kalbine güç vermeseydik), neredeyse bunu açıklayacaktı. |
28:13 | فَرَدَدْنَاهُ إِلَىٰ أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ |
Diyanet Meali: | Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin diye onu anasına geri döndürdük. |
28:59 | وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَىٰ حَتَّىٰ يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا |
Diyanet Meali: | Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine bir peygamber göndermedikçe oraları helâk edici değildir. |
31:14 | حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَىٰ وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ |
Diyanet Meali: | Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. |
33:4 | وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine zıhâr yaptığınız eşlerinizi de anneleriniz yapmamıştır. |
33:6 | النَّبِيُّ أَوْلَىٰ بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ |
Diyanet Meali: | Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de mü’minlerin analarıdır. |
39:6 | يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍ |
Diyanet Meali: | Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde oluşturuyor. |
42:7 | وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا |
Diyanet Meali: | Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. |
43:4 | وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz o, katımızdaki ana kitapta (Levh-i Mahfuz’da) mevcuttur, çok yücedir, hikmetlerle doludur. * |
46:15 | حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا |
Diyanet Meali: | Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! |
53:32 | وَإِذْ أَنْتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ |
Diyanet Meali: | (Sizi, topraktan yarattığında da) ve analarınızın karnında ceninler iken de, (en iyi bilendir). |
58:2 | الَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَائِهِمْ مَا هُنَّ أُمَّهَاتِهِمْ |
Diyanet Meali: | İçinizden kadınlarına zıhar yapanlar bilsinler ki, o kadınlar onların anaları değildir. |
58:2 | إِنْ أُمَّهَاتُهُمْ إِلَّا اللَّائِي وَلَدْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onların anaları ancak, kendilerini doğuran kadınlardır. |
80:35 | وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ |
Diyanet Meali: | (Kişinin kardeşinden), annesinden, babasından, (eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün)…* |
101:9 | فَأُمُّهُ هَاوِيَةٌ |
Diyanet Meali: | İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye’dir. * |
أُمَّةٌ : İsim. Çoğulu: أُمَمٌ
2:128 | رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl.” |
2:134 | تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. |
2:141 | تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. |
2:143 | وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız (ve Peygamber de size bir şahit ve örnek olsun) diye sizi orta bir ümmet yaptık. |
2:213 | كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi… |
3:104 | وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden (ve kötülükten men eden) bir topluluk bulunsun. |
3:110 | كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz… |
3:113 | مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَائِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kitap ehli içinde, (gece saatlerinde) ayakta duran, (secdeye kapanarak) Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır. |
4:41 | فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ بِشَهِيدٍ |
Diyanet Meali: | Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz (ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman), bakalım onların hâli nice olacak!. |
5:48 | وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً |
Diyanet Meali: | Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. |
5:66 | مِنْهُمْ أُمَّةٌ مُقْتَصِدَةٌ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ سَاءَ مَا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlardan orta yolu tutan bir zümre vardır. Ama onların birçoğunun yaptığı ne kötüdür! |
6:38 | وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ اَمْثَالُكُمْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. |
6:42 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ أُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَأَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَاءِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, senden önce birtakım ümmetlere de peygamberler gönderdik. (Peygamberlerini dinlemediler.) Sonunda, (yalvarsınlar da tövbe etsinler diye onları şiddetli yoksulluk ve) darlıklarla yakaladık. |
6:108 | كَذَٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ |
Diyanet Meali: | Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. |
7:34 | وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً |
Diyanet Meali: | Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, (ne de öne geçebilirler). |
7:38 | قَالَ ادْخُلُوا فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ فِي النَّارِ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle der: “Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan toplulukları ile birlikte ateşe girin.” |
7:38 | كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَعَنَتْ أُخْتَهَا |
Diyanet Meali: | Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lanet eder. |
7:159 | وَمِنْ قَوْمِ مُوسَىٰ أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ’nın kavminden (insanları) hak ile doğru yola ileten ve onunla adaletli davranan bir topluluk da vardı. * |
7:160 | وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا |
Diyanet Meali: | Biz onları on iki kabile hâlinde topluluklara ayırdık. |
7:164 | وَإِذْ قَالَتْ أُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ |
Diyanet Meali: | Hani onlardan bir topluluk demişti ki: “Siz, Allah’ın helâk edeceği (veya şiddetli bir azaba uğratacağı) bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” |
7:168 | وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي الْأَرْضِ أُمَمًا مِنْهُمُ الصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذَٰلِكَ |
Diyanet Meali: | Biz onları yeryüzünde parça parça topluluklara ayırdık. Onlardan iyi kimseler vardır. İçlerinden öyle olmayanları da vardı. |
7:181 | وَمِمَّنْ خَلَقْنَا أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ |
Diyanet Meali: | Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır. * |
10:19 | وَمَا كَانَ النَّاسُ إِلَّا أُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُوا |
Diyanet Meali: | İnsanlar (başlangıçta tevhit inancına bağlı) tek bir ümmet idiler; sonra ayrılığa düştüler. |
10:47 | وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَسُولٌ فَإِذَا جَاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ |
Diyanet Meali: | Her ümmetin bir peygamberi vardır. Onların peygamberi geldiği (tebliğini yaptığı) zaman, aralarında adaletle hükmedilir… |
10:49 | لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ إِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَلَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً |
Diyanet Meali: | “Her milletin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler (ne de öne geçebilirler).” |
11:8 | وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَىٰ أُمَّةٍ مَعْدُودَةٍ لَيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar geciktirsek, o zaman da mutlaka “Onu ne alıkoyuyor?” derler. |
11:48 | اهْبِطْ بِسَلَامٍ مِنَّا وَبَرَكَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلَىٰ أُمَمٍ مِمَّنْ مَعَكَ |
Diyanet Meali: | (Ona denildi ki: “Ey Nûh!) Sana ve seninle birlikte bulunanlardan birçok ümmete bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in.” |
11:48 | وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Daha birtakım ümmetler de olacak ki, biz onları (dünyada) yararlandıracağız. Sonra da bizden kendilerine elem dolu bir azap dokunacak.” |
11:118 | وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً |
Diyanet Meali: | Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. |
12:45 | وَقَالَ الَّذِي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ أَنَا أُنَبِّئُكُمْ بِتَأْوِيلِهِ |
Diyanet Meali: | Zindandaki iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zamandan sonra (Yûsuf’u) hatırladı ve, “Ben size onun yorumunu haber veririm…” dedi. |
13:30 | كَذَٰلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهَا أُمَمٌ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin geçmiş olduğu bir ümmete gönderdik… |
13:30 | كَذَٰلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهَا أُمَمٌ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin geçmiş olduğu bir ümmete gönderdik… |
15:5 | مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ |
Diyanet Meali: | Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz. * |
16:36 | وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik. |
16:63 | تَاللَّهِ لَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ أُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’a andolsun, senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik. Fakat şeytan onlara işlerini güzel gösterdi. |
16:84 | وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا ثُمَّ لَا يُؤْذَنُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü her ümmetten bir şahit göndereceğiz; sonra inkâr edenlere ne (özür dilemeleri için) izin verilecek, (ne de Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işleme istekleri kabul edilecek). |
16:89 | وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِمْ مِنْ أَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, (seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz) günü düşün. |
16:92 | تَتَّخِذُونَ أَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ أَنْ تَكُونَ أُمَّةٌ هِيَ اَرْبٰى مِنْ اُمَّةٍ |
Diyanet Meali: | Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, (ipliğini iyice eğirip büktükten sonra tekrar çözüp bozan kadın gibi olmayın). |
16:92 | هِيَ أَرْبَىٰ مِنْ أُمَّةٍ إِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللَّهُ بِهِ |
Diyanet Meali: | Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur (diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra tekrar çözüp bozan kadın gibi olmayın). Allah, bununla sizi ancak imtihan eder. |
16:93 | وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَٰكِنْ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır… |
16:120 | إِنَّ إِبْرَاهِيمَ كَانَ أُمَّةً قَانِتًا لِلَّهِ حَنِيفًا وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz İbrahim, Allah’a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi. Allah’a ortak koşanlardan değildi. * |
21:92 | إِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu (İslâm), tek ümmet (din) olarak sizin ümmetiniz (dininiz)dir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin. * |
21:92 | إِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu (İslâm), tek ümmet (din) olarak sizin ümmetiniz (dininiz)dir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin. * |
22:34 | وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَىٰ مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْاَنْعَامِ |
Diyanet Meali: | Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. |
22:67 | لِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ |
Diyanet Meali: | Biz her ümmet için uygulayacağı bir ibadet yolu verdik. |
23:43 | مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ |
Diyanet Meali: | Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de. * |
23:44 | كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا |
Diyanet Meali: | Her ümmete kendi peygamberi geldikçe, onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helâk ettik. |
23:52 | وَإِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu (İslâm), tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının. * |
23:52 | وَإِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu (İslâm), tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının. * |
27:83 | وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Her ümmetten âyetlerimizi yalanlayanlarından bir grubu toplayacağımız günü hatırla. |
28:23 | وَلَمَّا وَرَدَ مَاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَ |
Diyanet Meali: | Medyen suyuna varınca, suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan bazı insanlar gördü. |
28:75 | وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ |
Diyanet Meali: | Her ümmetten bir şahit çıkarırız ve (kâfirlere), “Kesin delilinizi getirin” deriz. |
29:18 | وَإِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ |
Diyanet Meali: | “Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı.” |
35:24 | وَإِنْ مِنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ |
Diyanet Meali: | Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. |
35:42 | لَئِنْ جَاءَهُمْ نَذِيرٌ لَيَكُونُنَّ أَهْدَىٰ مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ |
Diyanet Meali: | Müşrikler, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerden herhangi birinden daha çok doğru yol üzere olacaklarına dair (en güçlü şekilde Allah’a yemin etmişlerdi). |
40:5 | وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ |
Diyanet Meali: | Her ümmet kendi peygamberini yakalayıp cezalandırmaya azmetmişti. Hakkı yok etmek için batıl şeyler ileri sürerek tartışmışlardı. |
41:25 | وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ |
Diyanet Meali: | Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları ile ilgili o söz (azap), onlar için de gerçekleşti. |
42:8 | وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَهُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً |
Diyanet Meali: | Allah dileseydi, onları (aynı dine mensup) bir tek ümmet yapardı. |
43:22 | إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk ve biz onların izlerinden gitmekteyiz.” |
43:23 | إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | “Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de elbette onların izlerinden gitmekteyiz.” |
43:33 | وَلَوْلَا أَنْ يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمَٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِنْ فِضَّةٍ |
Diyanet Meali: | Eğer bütün insanlar (kâfirlere verdiğimiz nimetlere bakıp küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar (ve üzerine çıkacakları merdivenler) yapardık. |
45:28 | وَتَرَىٰ كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً |
Diyanet Meali: | O gün her ümmeti diz çökmüş görürsün. |
45:28 | كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَىٰ إِلَىٰ كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara şöyle denilir:) “Bugün (yalnızca) yaptıklarınızın karşılığı verilecektir.” |
46:18 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ |
Diyanet Meali: | İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında o sözün (azabın) gerçekleştiği kimselerdir. |
اُمِّىٌّ : İsim. Kurallı Erkek Çoğul: أُمِّيُّونَ Nasb / Cerr Hali: أُمِّيِّينَ
2:78 | وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ إِلَّا أَمَانِيَّ |
Diyanet Meali: | Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. |
3:20 | وَقُلْ لِلَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” |
3:75 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الْأُمِّيِّينَ سَبِيلٌ |
Diyanet Meali: | Bu da onların, “Ümmîlere karşı (yaptıklarımızdan) bize vebal yoktur” demelerinden dolayıdır. |
62:2 | هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | O, ümmîlere, içlerinden, (kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten) bir peygamber gönderendir. |
7:157 | الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْأُمِّيَّ |
Diyanet Meali: | Onlar, (yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları) Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. |
7:158 | فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الْأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَكَلِمَاتِهِ |
Diyanet Meali: | “O hâlde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin…” |
آمِّينَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: اٰمٌّ
5:2 | وَلَا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًا |
Diyanet Meali: | (Allah’ın koyduğu din nişanelerine, haram aya, hac kurbanına, bu kurbanlıklara takılı gerdanlıklara) ve de Rab’lerinden bol nimet ve hoşnutluk isteyerek Kâ’be’ye gelenlere (sakın saygısızlık etmeyin). |