ب ل و

KÖK HARFLER:  ب ل و

ANLAM: 

بَلَا : (Allah (c.c.)) bir kimseyi denemek, sınamak veya imtihan etmek.

AÇIKLAMA:

Bazı kaynaklar (ب ل و) ve (ب ل ي) maddelerini tek bir madde altında incelemişlerdir. (ب ل ي) köküne ait olacak şekilde, Müfredat şu açıklamayı yapmıştır: 

“Elbise ya da bez parçası yıprandı veya eskidi” anlamında بَلَي الثَّوْبُ denir. Bu fiilin mastarı بِلًى ve بَلاَءٌ şekillerinde gelir. Bundan hareketle yolculuk yapan bir kimseyle ilgili “yolculuğun yıprattığı veya harap ettiği dişi-erkek deve ya da kişi” için بَلَوَ سَفَرٌ ve بَلِيَ سَفَرٌ denmiştir.

(ب ل و) kökünün (ب ل ي) köküyle aynı olduğunu düşündüğü için, aşağıdaki (ب ل و) köküne ait açıklamarla devam etmiştir.

Aslında bu durumda (ب ل و) kökünde geçen kelimeler aslında (ب ل ي) maddesindeki kökten türemiş gibidir.

بَلَوْتُهُ : Onu denedim, test ettim. Burada sanki, kendisini çokça denememden, test etmemden dolayı onu yıprattığım, eskittiğim söylenmek istenir. Yunus Suresi 30. ayet şu şekilde de okunmuştur: هُنَالِكَ تَبْلُو كُلُّ نَفْسٍ مَا أَسْلَفَتْ İşte orada herkes geçmişteki her davranışının yararını ve zararını somut olarak görür (10/30). Yani “işlediği amelinin hakikatini öğrenecektir”. Bundan dolayı falan kişiden haberdar oldum, onun hakkında bilgi sahibi oldum anlamında بَلَوْتُ فُلاَناً denir. 

Cismi yıprattığından dolayı “üzüntü, keder” بَلاَء olarak adlandırılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَفِي ذَلِكُم بَلاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ . Bunda, sizin için Rabbinizden gelen çok büyük bir imtihan vardı (2/49); وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوف Muhakkak ki, sizi biraz korku ile deneyeceğiz, imtihan edeceğiz (2/155); إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلاء الْمُبِينُ Bu, gerçekten apaçık bir imtihandı (37/106).

Şu gerçeklerden hareketle “teklif, külfetli bir işi yükleme ve ya da yükümlü kılma” بَلاَء olarak adlandırılmıştır: 

Birincisi: Tekliflerinin tümü bedenler için birer meşakkattir. Bundan dolayı bir بَلاَء haline gelmiştir. 

İkincisi: Her biri birer denemedir. Bundan dolayı Yüce Allah şöyle buyurmuştur: … وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّى نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِرِينَ Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye kadar sizi deneyeceğiz (47/31).

Üçüncüsü: Yüce Allah kullarını bazen, şükretsinler diye sevinç kaynağı şeylerle, bazen de sabretsinler diye sıkıntı kaynağı şeylerle dener. Böylece hem lütuf, ihsan hem de sıkıntı, dert (مِنْحَة ve مِحْنَة) bir بَلاَء haline gelmiştir. Bundan dolayı sıkıntı, dert sabrı gerektirirken lütuf, ihsan da şükrü gerektirir. 

Sabrın hakkını vermek, şükrün hakkını vermekten daha kolay olduğundan dolayı ihsan, lütuf bu iki بَلاَء nın (sınamanın) en büyüğü, en zoru haline gelmiştir. 

Bu bakışı bu bakış açısından hareketle Hazreti Ömer (r.a.) şöyle demiştir: بُلِينَا بِالضَّرَّاءِ فَصَبَرْنَا وَبُلِينَا بِالسَّرَّاءِ فَلَمْ نَصْبِرْ : Biz zorluklarla denendik ve sabrettik, sonra nimetlerle denendik, fakat sabredemedik.

Yine bu nedenle müminlerin emiri Hazreti Ali (r.a.) şöyle demiştir: مَنْ وُسِعَ عَلَيْهِ دُنْيَاهُ فَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّهُ قَدْ مُكِرَ بِهِ فَهُوَ مَخْدُوعٌ عَنْ عَقْلِهِ : “Her kime dünyası geniş kalınmış da o hala kendisinin bununla kandırılıp asıl maksadından uzaklaştırıldığını öğrenememiş, anlamamışsa kendi aklıyla aldanmıştır.” 

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً Nasıl davranacağınızı görelim diye sizi hem kötülükle ve hem de iyilikle sınavdan geçiririz (21/35); وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاءً حَسَناً Mü’minleri güzel bir sınavdan geçirmek için bunu böyle yaptı (8/17). 

Şu sözüne gelince, وَفِي ذَلِكُم بَلاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ Bunda, sizin için Rabbinizden gelen çok büyük bir imtihan vardı (2/49), bu sözü her iki noktaya, her iki deneme şekline de racidir. Hem يُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ Oğullarınızı boğazlıyorlar ve kızlarınızı diri tutmak istiyorlardı (2/49) sözünde zikr edilen derde, sıkıntıya, hem de onların kurtulmalarını sağlayan lütfa, ihsana. Aynı şekilde, وَآتَيْنَاهُم مِنَ اْلأَيَاتِ مَا فِيهِ بَلاَءٌ مُبِينٌ Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan âyetler verdik (44/33) sözünde de her iki noktaya racidir. 

Nitekim benzer bir şekilde Yüce Allah kitabını şöyle vasf etmiştir: قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ وَالَّذِين لاَ يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى De ki: O mü’minler için doğru yolu gösteren bir hidâyet rehberi ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’ân, onlara bir körlüktür (41/44)

“Filan kişi şöyle bir şeyi denedi, imtihan etti ya da sınadı” anlamında اِبْتَلَى فُلاَنٌ كَذَا ve بَلاَهُ dendiğinde bu, şu iki hususu kapsar: 

Birincisi: Onun durumu hakkında bilgilenmeye, durumunu öğrenmeye çalışma ve onunla ilgili bilinmeyen noktalara vakıf olma. 

İkincisi: onun cevdetinin; iyiliğinin ve redâetinin; kötülüğünün ya da bozukluğunun ortaya çıkması. 

Bazen bununla her iki husus birlikte kastedilir. Bazen de yalnızca bir tanesi kastedilir. Bu itibarla Yüce Allah’la ilgili بَلاَ كَذَا ve إِبْتِلَاءٌ dendiğinde, bununla yalnızca “Onun cevdetinin; iyiliğinin ve redâetinin; kötülüğünün ya da bozukluğunun ortaya çıkması” kastedilir. Yoksa bununla “Onun durumu hakkında bilgilenmeye, durumunu öğrenmeye çalışma ve onunla ilgili bilinmeyen noktalara vakıf olma” gibi bir şey kastedilmez. Çünkü gaybleri bilen Allah’dır. 

Yüce Allah’ın şu sözünde de bu çerçevededir: وَإِذِ ابْتَلَى إِبْرَاهِيمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ Hani Rabbi, İbrahim’i birtakım emirler ile denemiş, o da onları yerine getirmişti (2/124).

Bir kimseye, “kendisini sınamak maksadıyla yemin etmesi teklif edildiğinde” أَبْلَيْتُ فُلاَناً يَمِيناً denir.

DİĞER BAZI TÜREVLER:

بَلَا (geniş zaman يَبْلُو mastar isim بَلَاءٌ ve بَلِيَّةٌ ve بَلْوٌ):

بَلَاهُ (ayrıca buradaki şekilde: اَبْلَاهُ ve اِبْتَلَاهُ) : (Allah (c.c.)) onu denedi, sınadı veya imtihan etti بِخَيْرٍ (nimetle) veya بِشَرٍّ (musibetle); ona ıstırap verdi.

بَلَاهُ : Onu biliyordu veya ondan haberdar edilmişti.

بَلَوْتُهُ : Onu denedim, sınadım veya imtihan ettim; onu sezdim.

اَبْلَاهُ : Ona yemin ettirdi, ona yemin etti; onu haberdar etti ya da bilgilendirdi; onu açığa çıkardı; onu meydana çıkardı.

اِبْتَلَاهُ : Denedi, test etti veya sınadı; ondan bilgi veya havadisleri sordu ya da istedi; rica etti ve bilgisi var mı diye sordu; onu arzuladı; onu istedi; onu seçti, onu atadı.

مُبْتَلِى : Deneyen, imtihan eden. 

بَلَاءٌ ( çoğul hali بَلَايَا veya بَلِيَّةٌ) : İmtihan; test; bir kişinin mizacının denendiği ve test edildiği felaket; deneme eylemi; vücudu yorduğundan dolayı keder; güç veya sıkıntılı bir şeyin zahmeti; iyilik veya nimet.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


TürAdetAnlamÖrnek ÂyetAçıklama
بَلَاfiil-I19İmtihan etti, denedi10/30Meçhul muzari: يُبْلَى
أَبْلَيfiil-IV2Dener, birine tecrübe kazandırır8/17Meçhul muzari: يُبْلَى
اِبْتَلَىfiil-VIII8İmtihan etti, denedi, sınadı2/124Meçhulü: اُبْتُلِيَ
بَلَاءٌisim6İmtihan44/33
مُبْتَلِيisim2İmtihan eden23/30

Toplam:37


AÇIKLAMA:

Bazı kaynaklar (ب ل و) ve (ب ل ي) maddelerini tek bir madde altında incelemişlerdir.

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

  • بَلَا
  • اِبْتَلَى
  • بَلَاءٌ
    • مُصِيبَةٌ > bak: ص و ب
    • مِحْنَةٌ > bak: م ح ن
    • شِدَّةٌ > bak: ش د د
    • نَقْمَةٌ > bak: ن ق م
    • نَكْبَةٌ > bak: ن ك ب
    • ضِيقٌ > bak: ض ي ق
    • كُرْبَةٌ > bak: ك ر ب
    • خَطْبٌ > bak: خ ط ب
    • بَلْوَى > bu kök
    • بَلِيَّةٌ > bu kök
    • اِبْتِلَاءٌ > bu kök
    • جَائِحَةٌ
    • كَارِثَةٌ
    • فَاجِعَةٌ
  • بَلِيَّةٌ
    • إِبْتِلَاءٌ > bu kök
    • تَجْرُبَةٌ

Zıt Manada Kelimeler

AÇIKLAMA:

BELÂ’ ile NİKME kelimeleri arasındaki fark

( ب ل ون ق م )

Belâ’, zararlı da, faydalı da olabilir. Faydalı olan belâ’ kast edilirse, ebleytuhû (onu belâlandırdım/imtihan ettim) denilir. Zararlı olan belâ’ için ise, belevtuhû (onu belâlandırdım/imtihan ettim) denilir. Belâ’ başlangıçta olabilir, oysa nikme, ancak bir karşılık veya bir ukûbet (cezâ) olabilir. 

Asıl itibarıyla nikme (intikâm), “şiddetle ayıplamak” anlamına gelir. Nekme’ye belâ’ denilebilir fakat belâ’ya, başlangıçta söz konusu ise asla nikme denmez. (Farklar Sözlüğü 355) Bknz: ( ن ق م )

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Belâ’ بَلَاء İmtihan.
Belv (Belvâ) بَلْو Keder. Gam. Tasa. İmtihan, tecrübe.
Bilve بِلْو Bela. Zahmet. Tecrübe, imtihan.
Bilye / Beliyye بِلْيَة Bela. Zahmet. Tecrübe, imtihan. Çoğul: Belâyâ
İbtilâ’ اِبْتِلَاء Belaya uğramak.
Mübtelâ’ مُبْتَلَاء Belaya düşen.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

بَلَا : Fiil-I. Meçhul muzari: يُبْلَى

2:155 وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ
Diyanet Meali: Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar ve canlardan eksilterek deneriz. 
5:48 وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَٰكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ
Diyanet Meali: Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı.
5:94 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَيَبْلُوَنَّكُمُ اللَّهُ بِشَيْءٍ مِنَ الصَّيْدِ
Diyanet Meali: Ey iman edenler! Andolsun, Allah sizleri av(lar) ile elbette deneyecek.
6:165 وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ
Diyanet Meali: O, size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. 
7:163 كَذَٰلِكَ نَبْلُوهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
Diyanet Meali: İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk.
7:168 وَبَلَوْنَاهُمْ بِالْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّئَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Diyanet Meali: Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve kötülükler ile sınadık.
10:30 هُنَالِكَ تَبْلُو كُلُّ نَفْسٍ مَا أَسْلَفَتْ
Diyanet Meali: Orada herkes daha önce yaptığı şeyleri yoklayacak (ve kendi akıbetini öğrenecek).
11:7 وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا
Diyanet Meali: O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş’ı su üstünde iken (gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır). 
16:92 إِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللَّهُ بِهِ
Diyanet Meali: Allah, bununla sizi ancak imtihan eder.
18:7 إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا
Diyanet Meali: İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık.*
21:35 وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Diyanet Meali: Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.
27:40 فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هَٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي
Diyanet Meali: Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş hâlde görünce şöyle dedi: “Bu, beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur. 
47:4 وَلَوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَانْتَصَرَ مِنْهُمْ وَلَٰكِنْ لِيَبْلُوَ بَعْضَكُمْ بِبَعْضٍ
Diyanet Meali: Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor.
47:31 وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّىٰ نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِرِينَ
Diyanet Meali: Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye kadar sizi deneyeceğiz.
47:31 وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّىٰ نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ
Diyanet Meali: Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.*
67:2 الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا
Diyanet Meali: O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. 
68:17 إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا
Diyanet Meali: Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, (sabah erkenden bahçenin ürünlerini devşirmeye) yemin etmişlerdi.
68:17 إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا
Diyanet Meali: Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, (sabah erkenden bahçenin ürünlerini devşirmeye) yemin etmişlerdi.
86:9 يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ
Diyanet Meali: Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla!*

أَبْلَي : Fiil-IV. Meçhul muzari: يُبْلَى

3:186 لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنْفُسِكُمْ
Diyanet Meali: Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz.
8:17 وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلَاءً حَسَنًا إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Diyanet Meali: Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

اِبْتَلَي : Fiil-VIII. Meçhulü: اُبْتُلِيَ

2:124 وَإِذِ ابْتَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ
Diyanet Meali: Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmişti.
3:152 ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ
Diyanet Meali: Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi.
3:154 وَلِيَبْتَلِيَ اللَّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ
Diyanet Meali: Allah, bunu göğüslerinizdekini denemek, kalplerinizdekini arındırmak için yaptı.
4:6 وَابْتَلُوا الْيَتَامَىٰ
Diyanet Meali: Yetimleri deneyin.
33:11 هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالًا شَدِيدًا
Diyanet Meali: İşte orada mü’minler denendiler ve şiddetli bir şekilde sarsıldılar.*
76:2 إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَبْتَلِيهِ
Diyanet Meali: Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz.
89:15 فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ
Diyanet Meali: İnsan ise; Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, “Rabbim bana ikram etti” der.*
89:16 وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ
Diyanet Meali: Ama onu deneyip rızkını daraltınca da, “Rabbim beni aşağıladı” der.*

بَلَاءٌ : İsim. 

2:49 وَفِي ذَٰلِكُمْ بَلَاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ
Diyanet Meali: Bunda, size Rabbinizden (gelen) büyük bir imtihan vardı.
7:141 وَفِي ذَٰلِكُمْ بَلَاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ
Diyanet Meali: Bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.
8:17 وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلَاءً حَسَنًا
Diyanet Meali: Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı.
14:6 وَفِي ذَٰلِكُمْ بَلَاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ
Diyanet Meali: İşte bunda size Rabbinizden büyük bir imtihan vardır.
37:106 إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْبَلَاءُ الْمُبِينُ
Diyanet Meali: “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.”*
44:33 وَآتَيْنَاهُمْ مِنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُبِينٌ
Diyanet Meali: Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan mûcizeler verdik.*

مُبْتَلِي : İsim. İsm-i Fâil. İftiâl Bâbı.

2:249 فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ مُبْتَلِيكُمْ بِنَهَرٍ
Diyanet Meali: Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir.” dedi.
23:30 إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ
Diyanet Meali: Şüphesiz bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz.*