ق ب ل

KÖK HARFLER: ق ب ل

ANLAM: 

قَبِلَ : Kabul etmek, tasdik etmek, isteyerek almak, razı olmak ve bağışlamak, mükâfatlandırmak; müsamaha gösterip icabet etmek. Hoşnut olup karşılığını vermek, benimseyip benimsetmek.

AÇIKLAMA:

xx

DİĞER BAZI TÜREVLER:

قَبِلَ (geniş zaman يَقْبَلُ mastar isim قَبُولٌ ve قُبُولٌ):

قَبِلَ الشَّىْءَ : O şeyi aldı, kabul etti ya da teslim aldı.

قَبِلَ الْكَلَامَ : Konuşmanın doğruluğunu teyit etti, kanıtladı ya da onu bu şekilde kabul etti.

قَبَلَ الْمَكَانَ : Onun karşısındaki yere geldi ya da yaklaştı.

عَامٌ قَابِلٌ : Gelecek veya önümüzdeki yıl.

قَبَّلَهُ : O kişiyi veya şeyi öptü.

تَقَبَّلَهُ : O şeyi aldı, kabul etti ya da teslim aldı.

تَقَبَّلَ الْعَمَلَ : Sözleşmeyle işi üstlendi.

تَقَبَّلَ اللّٰهُ دُعَائَهُ : Allah c.c. dualarını duydu ya da kabul etti.

تَقَبَّلَ اَبَاهُ : Babasına benziyordu.

تَقَبَّلَهُ السَّعَادَةُ : İyi talih veya iyi şans onda göründü veya ona vurdu.

اِسْتَقْبَلَ الشَّىْءَ : O şeyle yüz yüze geldi ya da yüzünü o şeye doğru çevirdi.

اِسْتَقْبَلَ الرَّجُلُ : Onunla buluşmaya gitti; ona rastladı.

اِسْتَقْبَلَهُ : O şeyi ondan önce gördü; o şeyi daha önce gördü ya da biliyordu; o şeye doğru baktı; o şeyi sezdi.

اِسْتَقْبَلَهُ بِمَا يَكْرَهُ : Onu nefret ettiği şeyle karşı karşıya bıraktı.

مُسْتَقْبِلٌ : Gelme veya gelen kişi.

اَقْبَلَ : Yüz yüze geldi; ortaya çıktı; yaklaştı, ilerledi.

اَقْبَلْتُ قِبَلَكَ : Sana doğru geldim ya da ilerledim.

اَقْبَلَ عَلَيْهِ : Ona doğru ilerledi ya da yaklaştı; ona karşı olumlu bir tavır ortaya koydu.

اَقْبَلَ عَلَى شَىْءٍ : Bir şey yapmaya girişti ya da başladı.

قِبَلٌ : Yön; istikamet; -e doğru.

قِبَلُ شَىْءٍ : Bir şeyden sonra gelen.

هٰذَا الْاَمْرُ مِنْ قِبَلِهِ : Bu şey/iş ondandır.

لَقِيتُهُ قِبَلًا : Onunla yüz yüze tanıştım.

قِبَلٌ oluş; güç veya otorite, anlamına da gelmektedir.

مَالِى بِهِ قِبَلٌ : Ona karşı gücüm yok.

لِى قِبَلَهُ دَيْنٌ : Bana bir borcu var.

قِبْلَةٌ : Müslümanların dualarını okurken yöneldikleri Kabe yönü veya istikameti, Kıble.

قِبْلَةٌ şu anlama da gelmektedir: مُتَقَابِلَةٌ yani karşılıklı.

قِبْلَةٌ tarz veya biçim, manasına da gelmektedir.

قَبْلُ : Öncesinde, önce. (zıt anlamlısı: بَعْدُ .

قُبُلٌ : Ön kısım veya ön taraf; ilk kısım.

اَلْقُبُلُ مِنَ الزَّمَانِ : Zamanın ilk kısmı.

قُبُلٌ : Amaç veya gaye.

قَبُولٌ : Olumlu karşılama; kabul; onay; sevme, aklın meyletmesi; iyilik, güzellik, nezaket veya zarafet.

قَبِيلٌ : Kefalet; itaat; kadın eş; üç ve daha fazla şeyden oluşan bir parti; cins, tür, sınıf, ırk.

مِنْ قَبِيلِ ذٰلِكَ yani مِنْ جِهَتِهِ : Onun istikametinden.

رَاَيْتُهُ قَبِيلًا : Onu açık bir biçimde önümde ve karşımda gördüm.

قَبِيلَةٌ : Bir anne ve babadan olma bir zümre insan, kabile (çoğulu: قَبَائِلَ) 

قَبِيلٌ : Çeşitli atalardan gelme bir zümre insan.

قَبِيلَةٌ bir kuyunun ağzındaki bir yığın taş veya kaya, anlamına da gelmektedir.

تَقَابَلُوا : Birbirleriyle yüzleştiler ya da karşılaştılar

قَابَلَهُ : Ona karşıydı.