KÖK HARFLER: ط و ف
ANLAM:
طَافَ : Bir yerin etrafını dolaşmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
طَافَ (geniş zaman يَطُوفُ mastar isim طَوْفٌ ve طَوَافٌ):
طَافَ بِالْمَكَانِ وَ حَوْلَهُ : O yerin etrafını dolaştı.
طَافَ حَوْلَ الْكَعْبَةِ : Kabe’yi tavaf etti ya da etrafını dolaştı.
طَافَ فِى الْبِلَادِ : Ülkeleri gezip dolaştı.
طَافَ بِهِ الْخِيَالُ نَوْمًا : Uykuda ona bir fikir zuhur etti ya da geldi.
طَوَافٌ esasen gitme veya gezip dolanma eylemini ifade etmektedir ( aynı zamanda اِطَّوَّفَ ve طَوَّفَ ).
طَائِفٌ (ismi fail): Dolanma; evlerin etrafını dolanan devriye veya gözcü; bir felaket; bir afet; bir görünme; vesvese.
طَوَّافٌ : Sıkça veya çokça dolanan kişi; bir kişiye nazikçe ve ilgiyle hizmet eden bir hizmetçi.
طَائِفَةٌ : Bir şeyin ayrı bir parçası, bölümü veya kısmı; insanların bir fırka (فِرْقَةٌ) olması yani bir işten, meslekten ya da görüşten, inançtan kişilerin oluşturduğu bir sınıf veya topluluk; bir grup; bir tarikat; bazen bir halk veya ulus; en azından üç kişiden oluşan bir araya gelmiş bir insan topluluğu.
طُوفَانٌ : Bir sel, tufan; fırtına veya felaket; ıstırap; genel ölüm oranı; karanlık gece; kızgınlığa düşmüş asabi kimse.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
طَافَ | fiil-I | 8 | Dolaştı, sarıverdi, (بِ) harf-i ceri ile: dolaştırıldı | 68/19 | Meçhul muzarisi: يُطَافُ |
اطَّوَّفَ | fiil-V | 2 | Dolaştı, tavaf etti | 22/29 | |
طَائِفٌ | isim | 4 | Dolaşan, tavaf eden, gece bekçisi, iyi huylu hizmetçi, hiddet, öfke, gözü bürüyen vesvese | 22/26 | |
طَائِفَةٌ | isim | 24 | Cemaat, grup, bölük, taife | 9/66 | |
طَوَّافٌ | isim | 1 | (Hizmet v.s. için) dönüp dolaşan, girip çıkan | 24/58 | |
طُوفَانٌ | isim | 2 | Tufan, koyu karanlık, salgın, büyük afet, su baskını, sel felaketi | 29/14 | |
Toplam | 41 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Tavf (Tavaf), | طَوْف | Dönmek. |
Tâif | طَائِف | Etrafını dolaşarak ziyaret eden. Tavaf eden. Dolaşan. |
Tâife | طَائِفَة | Hususi bir sınıf meydana getiren insanlar. Kavim, kabile. Takım. |
Tavvâf | طَوَّاف | Kabe’yi ziyaret ve tavaf eden. |
Tûfân | طُوفَان | Çok şiddetli ve her tarafı kaplayan yağmur. |
Tetavvüf | تَطَوُّف | Tavaf etme. Ziyaret maksadıyla bir şeyin veya bir yerin etrafını dolanma. |
Mutatavvif | مُتَطَوِّف | Ziyaret gayesiyle bir şeyin etrafını dolaşan. Tavaf eden. |
İstitâf | اِسْتِطَاف | Kaplama, ihtiva etme. |
Tayfa | ——— | Aynı işi yapan topluluk. Bir gemide bulunan, türlü işlerde çalıştırılan sefer işçileri, mürettebat. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
طَافَ : Fiil-I. Meçhul muzarisi: يُطَافُ
37:45 | يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ |
Diyanet Meali: | Onların etrafında cennet pınarından doldurulmuş kadehler dolaştırılır. * |
43:71 | يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ |
Diyanet Meali: | Onlar için altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. |
52:24 | وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَكْنُونٌ |
Diyanet Meali: | Hizmetlerine verilmiş, kabuğunda saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar. * |
55:44 | يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَمِيمٍ آنٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, cehennem ateşi ile yüksek derecede kaynar su arasında gider gelirler. * |
56:17 | يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ |
Diyanet Meali: | Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında dolaşır. * |
68:19 | فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ |
Diyanet Meali: | Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı. * |
76:15 | وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِآنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا |
Diyanet Meali: | Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır. * |
76:19 | وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ |
Diyanet Meali: | Çevrelerinde, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır. |
اِطَّوَّفَ : Fiil-V.
2:158 | فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ أَنْ يَطَّوَّفَ بِهِمَا |
Diyanet Meali: | Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda bir günah yoktur. |
22:29 | وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَتِيقِ |
Diyanet Meali: | Adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atik’i (Kâbe’yi) tavaf etsinler. |
طَائِفٌ : İsim. İsm-i Fâil.
2:125 | وَعَهِدْنَا إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَنْ طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ |
Diyanet Meali: | İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.” |
7:201 | إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَوْا إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا |
Diyanet Meali: | Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler… |
22:26 | وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْقَائِمِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ |
Diyanet Meali: | “Evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle.” |
68:19 | فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ |
Diyanet Meali: | Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı. * |
طَائِفَةٌ : İsim.
3:69 | وَدَّتْ طَائِفَةٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْ |
Diyanet Meali: | Kitap ehlinden bir grup sizi saptırabilmeyi çok arzu etti. |
3:72 | وَقَالَتْ طَائِفَةٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ آمِنُوا بِالَّذِي أُنْزِلَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُوا آخِرَهُ |
Diyanet Meali: | Kitap ehlinden bir grup, “Mü’minlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin” dedi. |
3:122 | إِذْ هَمَّتْ طَائِفَتَانِ مِنْكُمْ أَنْ تَفْشَلَا وَاللَّهُ وَلِيُّهُمَا |
Diyanet Meali: | Hani sizden iki takım (paniğe kapılarak) çözülmeye yüz tutmuştu. Hâlbuki Allah onların yardımcısı idi. |
3:154 | ثُمَّ أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشَىٰ طَائِفَةً مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize içinizden bir kısmını örtüp bürüyen bir güven, bir uyku indirdi. |
3:154 | وَطَائِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah’a karşı gerçek dışı zanda bulunuyorlardı. |
4:81 | فَإِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذِي تَقُولُ |
Diyanet Meali: | Fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden birtakımı, geceleyin; (senin gündüz) söylediklerinin aksini kurarlar. |
4:102 | فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا أَسْلِحَتَهُمْ |
Diyanet Meali: | İçlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. |
4:102 | وَلْتَأْتِ طَائِفَةٌ أُخْرَىٰ لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ |
Diyanet Meali: | Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar. |
4:113 | وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ أَنْ يُضِلُّوكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Eğer Allah’ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir grup seni saptırmaya çalışırdı. |
6:156 | أَنْ تَقُولُوا إِنَّمَا أُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلَىٰ طَائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَا |
Diyanet Meali: | “Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudilere ve hıristiyanlara) indirildi.” demeyesiniz, diye (bu Kur’an’ı indirdik). |
7:87 | وَإِنْ كَانَ طَائِفَةٌ مِنْكُمْ آمَنُوا بِالَّذِي أُرْسِلْتُ بِهِ |
Diyanet Meali: | “Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilen gerçeğe inanmışsa…” |
7:87 | وَطَائِفَةٌ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاصْبِرُوا حَتَّىٰ يَحْكُمَ اللَّهُ بَيْنَنَا |
Diyanet Meali: | “Eğer (içinizden bir kısmı benimle gönderilen gerçeğe inanmış) bir kısmı da inanmamışsa, artık Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin.” |
8:7 | وَإِذْ يَعِدُكُمُ اللَّهُ إِحْدَى الطَّائِفَتَيْنِ أَنَّهَا لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Hani Allah size iki taifeden birini, o sizindir diye va’dediyordu. |
9:66 | إِنْ نَعْفُ عَنْ طَائِفَةٍ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, (suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz). |
9:66 | نُعَذِّبْ طَائِفَةً بِأَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | (İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile), suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz. |
9:83 | فَإِنْ رَجَعَكَ اللَّهُ إِلَىٰ طَائِفَةٍ مِنْهُمْ فَاسْتَأْذَنُوكَ لِلْخُرُوجِ فَقُلْ لَنْ تَخْرُجُوا مَعِيَ أَبَدًا |
Diyanet Meali: | Eğer (bundan böyle) Allah seni onlardan bir zümrenin yanına döndürür de, onlar (sefere) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “Artık siz benimle birlikte ebediyyen çıkmayacaksınız.” |
9:122 | فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ مِنْهُمْ طَائِفَةٌ لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدِّينِ |
Diyanet Meali: | Öyleyse onların her kesiminden bir grup da, din konusunda köklü ve derin bilgi sahibi olmak için geri kalsa ya! |
28:4 | وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | (Şüphe yok ki, Firavun) ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyordu. |
33:13 | وَإِذْ قَالَتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ يَا أَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Hani onlardan bir grup, “Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin burada durmak imkânınız yok.” demişti. |
49:9 | وَإِنْ طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. |
61:14 | فَآمَنَتْ طَائِفَةٌ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine İsrailoğullarından bir kesim inanmıştı… |
61:14 | وَكَفَرَتْ طَائِفَةٌ فَأَيَّدْنَا الَّذِينَ آمَنُوا عَلَىٰ عَدُوِّهِمْ |
Diyanet Meali: | (Bunun üzerine İsrailoğullarından bir kesim inanmış), bir kesim de inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. |
73:20 | إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَىٰ مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذِينَ مَعَكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. |
24:2 | وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun. |
طَوَّافُونَ : İsim. Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: طَوَّافٌ
24:58 | طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. |
طُوفَانٌ : İsim.
7:133 | فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ |
Diyanet Meali: | Biz de, başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşarat), kurbağalar gönderdik. |
29:14 | فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ |
Diyanet Meali: | O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Neticede tûfan kendilerini yakalayıverdi. |