KÖK HARFLER: و س م
ANLAM:
وَسَمَ : İşaretlemek, damgalamak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
وَسَمَ (geniş zaman يَسِمُ mastar isim وَسْمٌ ve سِمَةٌ):
وَسَمَ الشَّىْءَ : Bir şeye damga vurdu, işaretledi ya da damgaladı.
تَوَسَّمَ الشَّىْءَ : Bir şey üzerinde düşünüp taşındı, telakki etti, onu inceledi ve bunu, o şeyi bilmek veya o şeye dair açık bir bilgi elde etmek için tekrar tekrar yaptı; harici bir işaretle o şeyi tanıdı.
تَوَسَّمْتُ الْخَيْرَ فِيهِ : Onda iyilik olduğunu sezdim, onda iyiliğe dair emareler gördüm.
مُتَوَسِّمٌ : Emareleri görebilen kişi. İyice bilen, nazarından kaçırmayan, güzelce gözden geçiren, keskin anlayışlı.
وَسُمَ الْغُلَامُ : Oğlan yakışıklı idi.
وَسِيمٌ : Yakışıklı.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet |
وَسَمَ | fiil-I | 1 | Damgaladı, işaretledi | 68/16 |
مُتَوَسِّمٌ | isim | 1 | İyice bilen, nazarından kaçırmayan | 15/75 |
| Toplam | 2 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- وَسَمَ(a)
- وَسَمَ(b)
- وَسُمَ
- تَوَسَّمَ
- اِتَّسَمَ
- وَسْمٌ(a)
- دَمْغٌ > bak: د م غ
- بَصْمَةٌ
- وَسْمٌ(b)
- وَشْيٌ > bak: و ش ي
- رَقْشٌ
- نَقْشٌ
- وَشَمٌ
- سِمَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
AÇIKLAMA:
HÜSN ve KASÂMET ve VESÂMET ve BEHCET ve SABAHAT ve MELÂHAT kelimeleri arasındaki fark
( ح س ن – ق س م – و س م – ب ه ج – ص ب ح – م ل ح )
Kasâmet, “yüz hatlarını ve bir kısmı diğer kısmı ile orantılı uzuvları da kapsayan bir güzelliktir. Hüsn ise, bütünde ve ayrıntıda olduğu gibi, fiillerde ve ahlakta da olur. Oysa kasâmet, sadece şekillerde söz konusudur.
Vesâmet, “bakan tarafından görülen ve tevessüm (teemmül) anında artan güzelliktir. Bir şey teemmül edildiğinde, tevessemtuhû (onu düşündüm) ifadesi kullanılır. Vesâmet, hüsn’den daha beliğdir. Çünkü güzel bir şeye tekrar tekrar bakıldığında ve onun hakkında tevessüm (teemmül) artırıldığında ondaki güzellik eksilir. Vesîm, “bakıldıkça güzelliği artan” anlamına gelir.
Behcet, “kalbe ferahlık veren güzellik”tir. Behcet’in asıl anlamı sürûrdur. İbtehece “sevindi” anlamına gelir. “Gönle sevinç katan güzellik” behcet diye isimlendirilmiştir. Behcet, bir şeyin renginin ve parlaklığının güzelliğidir.
Sabahat, “yüzün ışık saçması ve görünümün berrak olması”dır. “Demir vs. kıvılcımı” anlamına gelen “sabah” kelimesinden alınmıştır. Sabaha sabah denilmesi, ışık saçması sebebiyledir.
Melâhat ise, “ayrıntıda güzel olmasa bile, genel olarak tatlılıkla vasıflanan şey”dir.
(Farklar Sözlüğü 387) Bknz: ( ح س ن – ق س م – ب ه ج – ص ب ح – م ل ح )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Vesm | وَسْم | Damga. İşaret. Dağlama. | Çoğulu: Evsâm |
Vesme | وَسْمَة | Hayvana vurulan kızgın damga. |
|
Sime | سِمَة | Damga, alamet, nişan. |
|
Sîmâ | ——— | 1: yüz, çehre, beniz. 2: Kimse, insan, tip. |
|
Mevsim | مَوْسِم | Yılın, iklim koşulları bakımından farklılık gösteren dört bölümünden her biri. | Çoğulu: Mevâsim |
Mevsûm | مَوْسُوم | İşaretlenmiş, damgalanmış, nişanlanmış. İsimlendirilmiş, ad verilmiş. |
|
Tevsîm | تَوْسِيم | Tenin üzerine barutla veya dağlayarak işaret koyma. Adlandırma, ad verme. |
|
Tevessüm | تَوَسُّم | Bir şeyin işaretlerine bakarak iyice anlamak. |
|
Mütevessim | مُتَوَسِّم | Bir şeyi çözmeğe çalışan. Nişanlı, alametli ve bezenmiş kişi. |
|
İttisâm | اِتِّسَام | Damga ve nişan vurma. Dağlama ve süsleme. |
|
Muson | ——— | Güney Asya kıyılarıyla Hint Denizi’nde yaz ve kış mevsimlerinde birbirine ters yönlerden esen geniş alanlı rüzgâr. |
|
Muson kelimesi Arapçadan diğer dillere geçmiştir. Fransızca mouson “tropik bölgelerde esen mevsim rüzgârı” anlamındadır. Fransızca sözcük Portekizce aynı anlama gelen mouçao sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça موسيم sözcüğünden alıntıdır. (Nişanyan Sözlük)
“Yüz, çehre” anlamındaki sima kelimesi de bu kökten gelmektedir. “Dağlama, mühür basma; damga, mühür, tip, karakter” anlamlarından dolayı böyle isimlendirilmiştir.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
وَسَمَ : Fiil-I.
68:16 | سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ |
Diyanet Meali: | Yakında biz onun burnunu damgalayacağız. * |
مُتَوَسِّمِينَ : İsim. İsm-i Fâil. Tefâ’ul Bâbı (V. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُتَوَسِّمٌ
15:75 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır. * |