KÖK HARFLER: ك و ن
ANLAM:
كَانَ:
- “dir”, “dır” manasındadır, şu şekilde: Allah, Alim, Halim’dir. (Sonsuzluk veya sürekliliği ifade etmektedir.)
- “idi” manasındadır, şu şekilde: İbrahim (tek başına) bir ümmet idi (16:120).
- “ecek/-acak” manasındadır, şu şekilde: Kötülüğü her yanı kuşatacak (76:7).
- “oldu” manasındadır, şu şekilde: Kafirlerden oldu (2:34).
- “yakışmaz” manasındadır, şu şekilde: Bir kimseye yakışmaz (3:79).
- “vurgulama veya üzerinde durma” manasındadır.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
كَانَ | fiil-I | 1358 | Oldu | 19/44 |
مَكَانٌ | isim | 27 | Hal, durum; mekan, yer | 14/17 |
مَكَانَةٌ | isim | 5 | Hal, durum | 36/67 |
| Toplam | 1390 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- كَانَ (a)
- كَانَ (b)
- كَوَّنَ
- اِسْتَكَانَ
- كَوْنٌ
- كَائِنَاتٌ
- مَكَانٌ
- مَكَانَةٌ
- مَجْدٌ > bak: م ج د
- شَرَفٌ
Zıt Manada Kelimeler
- كَانَ
- كَوَّنَ
- اِسْتَكَانَ
- مَكَانٌ
- مَكَانَةٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Kevn | كَوْن | Hudus. Varlık, var olmak. Vücud, alem, kainat. Mevcudiyet. |
Yekûn | يَكُون | Olanlar. |
Kâinât | كَائِنَات | Var edilen şeylerin hepsi. Yaratılanlar. Mevcudat. Alemler. |
Mekân | مَكَان | Yer. Durulan yer. Ev, hane, mesken. Mahal. |
Mekânet | مَكَانَة | Ağır başlılık. |
Tekvîn | تَكْوِين | Var etmek. Meydana getirmek. Yaratmak. |
Tekvînât | تَكْوِينَات | Tekvinler, var etmeler, yaratmalar. |
Mükevven | مُكَوَّن | Yapılmış. Tekvin edilmiş olan. Yaratılmış. Meydana getirilmiş olan. |
Mükevvenât | مُكَوَّنَات | Yapılmış ve yaratılmışlar. Bütün mahlukat. |
Tekevvün | تَكَوُّن | Vücuda gelmek. Meydana geliş. |
Mütekevvin | مُتَكَوِّن | Hasıl olan. Mevcud bulunan. Var olan. |
Yekûn kelimesi, “eder, olur (geniş zaman üçüncü tekil şahıs)” anlamındaki yekûnu (يكون) sözcüğünden gelmektedir.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
كَانَ : Fiil-I.
2:10 | وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ |
Diyanet Meali: | Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır. |
2:16 | فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta) doğru yolu bulamamışlardır. |
2:23 | وَإِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin. |
2:23 | وَادْعُوا شُهَدَاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin). |
2:28 | كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَكُنْتُمْ أَمْوَاتًا فَأَحْيَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? |
2:31 | فَقَالَ أَنْبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَٰؤُلَاءِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin.” |
2:33 | وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ |
Diyanet Meali: | “Yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” |
2:34 | فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. |
2:35 | وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” |
2:36 | فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ |
Diyanet Meali: | Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. |
2:41 | وَلَا تَكُونُوا أَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ |
Diyanet Meali: | Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. |
2:57 | وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar (verdiğimiz nimetlere nankörlük etmekle) bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyorlardı. |
2:59 | فَأَنْزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ |
Diyanet Meali: | Biz de haktan ayrılmaları sebebiyle, o zalimlere gökten bir azap indirdik. |
2:61 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor olmaları idi. |
2:61 | ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı. |
2:64 | فَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنْتُمْ مِنَ الْخَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın bol nimeti ve merhameti olmasaydı, herhâlde ziyana uğrayanlardan olurdunuz. |
2:65 | فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ |
Diyanet Meali: | Biz onlara, “Aşağılık maymunlar olun” demiştik. |
2:67 | قَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” demişti. |
2:72 | وَاللَّهُ مُخْرِجٌ مَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki Allah, gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktı. |
2:75 | وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ |
Diyanet Meali: | Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın kelamını dinler, (iyice anladıktan sonra), onu (bile bile) tahrif ederlerdi. |
2:89 | وَكَانُوا مِنْ قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Oysa, daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkârcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım istiyorlardı. |
2:91 | قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنْبِيَاءَ اللَّهِ مِنْ قَبْلُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer inanan kimseler idiyseniz, daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?” |
2:93 | قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara de ki: (Tevrat’a beslediğinizi iddia ettiğiniz) imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz! |
2:94 | قُلْ إِنْ كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْآخِرَةُ عِنْدَ اللَّهِ خَالِصَةً مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse (ve doğru söyleyenler iseniz) haydi ölümü temenni edin!” |
2:94 | فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!” |
2:97 | قُلْ مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِجِبْرِيلَ فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَىٰ قَلْبِكَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı … senin kalbine indirmiştir.” |
2:98 | مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللَّهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır.* |
2:102 | وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهِ أَنْفُسَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi! |
2:103 | لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ خَيْرٌ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Eğer onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı), Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi! |
2:111 | وَقَالُوا لَنْ يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلَّا مَنْ كَانَ هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ |
Diyanet Meali: | Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. |
2:111 | قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.” |
2:113 | فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Artık onların aralarında uyuşamadıkları davada, kıyamet gününde hükmü Allah verecektir. |
2:114 | أُولَٰئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَنْ يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ |
Diyanet Meali: | Böyleleri oralara (eğer girerlerse) ancak korka korka girebilmelidirler. |
2:117 | وَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir. |
2:117 | وَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir. |
2:133 | أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ |
Diyanet Meali: | Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken … orada hazır mı bulunuyordunuz? |
2:134 | لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz. |
2:135 | وَقَالُوا كُونُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ تَهْتَدُوا |
Diyanet Meali: | (Yahudiler) “Yahudi olun ve (Hıristiyanlar da) “Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler. |
2:135 | قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” |
2:140 | أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ |
Diyanet Meali: | Yoksa siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? |
2:141 | لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz. |
2:142 | سَيَقُولُ السُّفَهَاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلَّاهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُوا عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Birtakım kendini bilmez insanlar, “Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. |
2:143 | وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız (ve Peygamber de size bir şahit ve örnek olsun) diye sizi orta bir ümmet yaptık. |
2:143 | لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا |
Diyanet Meali: | (Böylece), sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye (sizi orta bir ümmet yaptık). |
2:143 | وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنْتَ عَلَيْهَا إِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ |
Diyanet Meali: | Biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık. |
2:143 | وَإِنْ كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de… |
2:143 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. |
2:144 | وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ |
Diyanet Meali: | Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. |
2:147 | الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ |
Diyanet Meali: | Hak (ancak) Rabbindendir. Artık, sakın şüpheye düşenlerden olma!* |
2:148 | أَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللَّهُ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. |
2:150 | وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ |
Diyanet Meali: | (Ey mü’minler!) Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Haram’a doğru çevirin… |
2:150 | فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ |
Diyanet Meali: | (Ey mü’minler! Siz de nerede olursanız olun), yüzünüzü Mescid-i Haram’a doğru çevirin ki, zalimlerin dışındaki insanların elinde (size karşı) bir koz olmasın. |
2:151 | وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran), size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten (bir peygamber gönderdik). |
2:170 | أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)? |
2:172 | وَاشْكُرُوا لِلَّهِ إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, (size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin) ve Allah’a şükredin. |
2:184 | فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ |
Diyanet Meali: | Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (oruç) tutar. |
2:184 | وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. |
2:185 | وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ |
Diyanet Meali: | Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (oruç) tutsun. |
2:187 | عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ أَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip (sizi affetti). |
2:193 | وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. |
2:193 | وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. |
2:196 | فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ بِهِ أَذًى مِنْ رَأْسِهِ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ |
Diyanet Meali: | İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması … gerekir. |
2:196 | ذَٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ أَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ |
Diyanet Meali: | Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. |
2:198 | وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّالِّينَ |
Diyanet Meali: | Onu, size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz onun yol göstermesinden önce yolunu şaşırmışlardan idiniz. |
2:213 | كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi. |
2:228 | وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ أَنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللَّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz. |
2:232 | ذَٰلِكَ يُوعَظُ بِهِ مَنْ كَانَ مِنْكُمْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ |
Diyanet Meali: | Bununla içinizden Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilmektedir. |
2:239 | فَإِذَا أَمِنْتُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Güvenliğe kavuşunca da, Allah’ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın). |
2:247 | قَالُوا أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Onlar, “O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız…” dediler. |
2:248 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz sizin için kesin bir delil vardır.” |
2:266 | أَيَوَدُّ أَحَدُكُمْ أَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ |
Diyanet Meali: | Herhangi biriniz ister mi ki, … hurma ve üzüm ağaçlarından oluşan bir bahçesi olsun… |
2:278 | اتَّقُوا اللَّهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı bırakın. |
2:280 | وَإِنْ كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَىٰ مَيْسَرَةٍ |
Diyanet Meali: | Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. |
2:280 | وَأَنْ تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır. |
2:282 | فَإِنْ كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ |
Diyanet Meali: | Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. |
2:282 | فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ |
Diyanet Meali: | (Bu işleme şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği); eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını (şahit tutun). |
2:282 | إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, (onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur). |
2:283 | وَإِنْ كُنْتُمْ عَلَىٰ سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَقْبُوضَةٌ |
Diyanet Meali: | Eğer yolculukta olur da bir yazıcı bulamazsanız, o zaman alınmış rehinler yeterlidir. |
3:13 | قَدْ كَانَ لَكُمْ آيَةٌ فِي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, karşı karşıya gelen iki toplulukta sizin için bir ibret vardır… |
3:24 | وَغَرَّهُمْ فِي دِينِهِمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır. |
3:31 | قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin…” |
3:40 | قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ |
Diyanet Meali: | Zekeriya, “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken (ve karım da kısır iken) benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. |
3:44 | وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يُلْقُونَ أَقْلَامَهُمْ أَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَ |
Diyanet Meali: | Meryem’i kim himayesine alıp koruyacak diye kalemlerini (kur’a için) atarlarken sen yanlarında değildin. |
3:44 | وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يَخْتَصِمُونَ |
Diyanet Meali: | (Bu konuda) tartışırlarken de yanlarında değildin. |
3:47 | قَالَتْ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ |
Diyanet Meali: | (Meryem), “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. |
3:47 | إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | “O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece ‘ol’ der, o da hemen oluverir.” |
3:47 | إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | “O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece ‘ol’ der, o da hemen oluverir.” |
3:49 | فَأَنْفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “(Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar), ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir.” |
3:49 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır.” |
3:55 | ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” |
3:59 | خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi. |
3:59 | خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi. |
3:60 | الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْمُمْتَرِينَ |
Diyanet Meali: | Hak Rabbindendir. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma.* |
3:67 | مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيًّا وَلَا نَصْرَانِيًّا |
Diyanet Meali: | İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan. |
3:67 | وَلَٰكِنْ كَانَ حَنِيفًا مُسْلِمًا |
Diyanet Meali: | Fakat o, hanif (Allah’ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir müslümandı. |
3:67 | وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Allah’a ortak koşanlardan da değildi. |
3:79 | مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُؤْتِيَهُ اللَّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لِي مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, insanlara, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi düşünülemez. |
3:79 | ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لِي مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İnsanlara “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi (düşünülemez). |
3:79 | وَلَٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ |
Diyanet Meali: | Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte (ve derinlemesine incelemekte) olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.” |
3:79 | وَلَٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ |
Diyanet Meali: | Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte (ve derinlemesine incelemekte) olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.” |
3:79 | وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَ |
Diyanet Meali: | “(Öğretmekte) ve derinlemesine incelemekte olduğunuz (Kitap uyarınca rabbânîler, Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar olun.” |
3:93 | كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَىٰ نَفْسِهِ |
Diyanet Meali: | Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi. |
3:93 | قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.” |
3:95 | فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | “Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” |
3:97 | فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا |
Diyanet Meali: | Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. |
3:103 | وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. |
3:103 | وَكُنْتُمْ عَلَىٰ شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. |
3:104 | وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden (ve kötülükten men eden) bir topluluk bulunsun. |
3:105 | وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ |
Diyanet Meali: | Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. |
3:106 | فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | “Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın.” |
3:110 | كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. |
3:110 | وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. |
3:112 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor (ve peygamberleri haksız yere öldürüyor) olmaları idi. |
3:112 | ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Bütün bunların sebebi ise, isyan etmekte ve (Allah’ın koyduğu) sınırları çiğnemekte oluşları idi. |
3:118 | قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık. |
3:137 | فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün. |
3:139 | وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.* |
3:143 | وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ أَنْ تَلْقَوْهُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. |
3:145 | وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًا |
Diyanet Meali: | Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. |
3:147 | وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا |
Diyanet Meali: | Onların sözleri ancak, “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı (ve işimizdeki taşkınlıklarımızı) bağışla…” demekten ibaretti. |
3:154 | يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هَاهُنَا |
Diyanet Meali: | Ve diyorlar ki: “Bu konuda bizim elimizde bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik.” |
3:154 | قُلْ لَوْ كُنْتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَىٰ مَضَاجِعِهِمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Evlerinizde dahi olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi yazılmış bulunanlar mutlaka yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gideceklerdi.” |
3:156 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! (Kardeşleri sefere veya savaşa çıktığında onlar hakkında, “Onlar bizim yanımızda olsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi” diyen) inkârcılar gibi olmayın. |
3:156 | وَقَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُوا فِي الْأَرْضِ أَوْ كَانُوا غُزًّى |
Diyanet Meali: | Kardeşleri sefere veya savaşa çıktığında (onlar hakkında, “Onlar bizim yanımızda olsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi”) diyen (inkârcılar gibi olmayın). |
3:156 | لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُوا |
Diyanet Meali: | “Onlar bizim yanımızda olsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi.” |
3:159 | وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ |
Diyanet Meali: | Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. |
3:161 | وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَنْ يَغُلَّ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Hiçbir peygamberin emanete hıyanet etmesi düşünülemez. Kim hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. |
3:164 | وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. |
3:168 | قُلْ فَادْرَءُوا عَنْ أَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz kendinizden ölümü savın.” |
3:175 | فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Onlardan korkmayın, eğer mü’min iseniz, benden korkun. |
3:179 | مَا كَانَ اللَّهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَىٰ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Allah, (pisi temizden ayırıncaya kadar) mü’minleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir. |
3:179 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ |
Diyanet Meali: | Allah, size gaybı bildirecek de değildir. |
3:183 | فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?” |
4:1 | إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir. |
4:2 | وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَهُمْ إِلَىٰ أَمْوَالِكُمْ إِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır. |
4:6 | وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ |
Diyanet Meali: | (Velilerden) kim zengin ise (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin. |
4:6 | وَمَنْ كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Kim de fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin karşılığı kadar) yesin. |
4:11 | فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ |
Diyanet Meali: | (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. |
4:11 | وَإِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ |
Diyanet Meali: | Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. |
4:11 | وَلِأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌ |
Diyanet Meali: | Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. |
4:11 | فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ |
Diyanet Meali: | Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. |
4:11 | فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ |
Diyanet Meali: | Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. |
4:11 | فَرِيضَةً مِنَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:12 | وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌ فَإِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ |
Diyanet Meali: | Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, (bıraktıklarının dörtte biri sizindir). |
4:12 | فَإِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ |
Diyanet Meali: | Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. |
4:12 | وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَدٌ |
Diyanet Meali: | Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. |
4:12 | فَإِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. |
4:12 | وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً أَوِ امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ |
Diyanet Meali: | Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa, her birine altıda bir düşer. |
4:12 | فَإِنْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْ ذَٰلِكَ فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ |
Diyanet Meali: | Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. |
4:16 | فَإِنْ تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُوا عَنْهُمَا إِنَّ اللَّهَ كَانَ تَوَّابًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa, onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir. |
4:17 | فَأُولَٰئِكَ يَتُوبُ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | İşte Allah, bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:22 | إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًا وَسَاءَ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Çünkü bu bir hayâsızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu, ne kötü bir yoldur. |
4:23 | فَإِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. |
4:23 | وَأَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْأُخْتَيْنِ إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | (Size şunlarla evlenmek haram kılındı:) iki kız kardeşi (nikâh altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
4:24 | وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا تَرَاضَيْتُمْ بِهِ مِنْ بَعْدِ الْفَرِيضَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:29 | إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin.) Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. |
4:29 | وَلَا تَقْتُلُوا أَنْفُسَكُمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir. |
4:30 | وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا |
Diyanet Meali: | Bu, Allah’a pek kolaydır. |
4:32 | وَاسْأَلُوا اللَّهَ مِنْ فَضْلِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
4:33 | فَآتُوهُمْ نَصِيبَهُمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا |
Diyanet Meali: | (Yeminlerinizin bağladığı, ahitleştiğiniz kimselere de) kendi hisselerini verin. Şüphesiz Allah her şeye şahittir. |
4:34 | إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür. |
4:35 | إِنْ يُرِيدَا إِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللَّهُ بَيْنَهُمَا إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا |
Diyanet Meali: | İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır. |
4:36 | إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. |
4:38 | وَمَنْ يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَرِينًا فَسَاءَ قَرِينًا |
Diyanet Meali: | Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır. |
4:39 | وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقَهُمُ اللَّهُ وَكَانَ اللَّهُ بِهِمْ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | (Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman etselerdi) ve Allah’ın verdiği rızıktan (gösterişsiz olarak) harcasalardı, (kendilerine ne zarar gelirdi)? Allah, onları en iyi bilendir. |
4:40 | وَإِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِنْ لَدُنْهُ أَجْرًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir. |
4:43 | وَإِنْ كُنْتُمْ مَرْضَىٰ أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَائِطِ |
Diyanet Meali: | Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince… |
4:43 | فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا |
Diyanet Meali: | Yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. |
4:46 | وَلَوْ أَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi, bu kendileri için daha hayırlı olurdu. |
4:47 | أَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّا أَصْحَابَ السَّبْتِ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | (Ey kendilerine kitap verilenler! Birtakım yüzleri silip de tersine çevirmeden), yahut cumartesi halkını lânetlediğimiz gibi onları lânetlemeden, (yanınızda bulunanı, Tevrat’ı doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba, Kur’an’a iman edin). Allah’ın emri mutlaka yerine gelecektir. |
4:56 | لِيَذُوقُوا الْعَذَابَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَزِيزًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | (Derileri yanıp döküldükçe), azabı tatmaları için (onların derilerini yenileyeceğiz). Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:58 | إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
4:59 | فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ |
Diyanet Meali: | (Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde), Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. |
4:66 | وَلَوْ أَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِهِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَأَشَدَّ تَثْبِيتًا |
Diyanet Meali: | Eğer kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de (imanlarını) daha çok pekiştirici olurdu. |
4:72 | قَالَ قَدْ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيَّ إِذْ لَمْ أَكُنْ مَعَهُمْ شَهِيدًا |
Diyanet Meali: | (Eğer başınıza bir musibet gelirse), “Allah, bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım” der. |
4:73 | كَأَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ |
Diyanet Meali: | (Eğer Allah’tan size bir lütuf, zafer erişse, bu sefer de); sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi (şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya, ganimete ulaşsaydım).” |
4:73 | يَا لَيْتَنِي كُنْتُ مَعَهُمْ فَأَفُوزَ فَوْزًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya (ganimete) ulaşsaydım.” |
4:76 | فَقَاتِلُوا أَوْلِيَاءَ الشَّيْطَانِ إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفًا |
Diyanet Meali: | O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır. |
4:78 | أَيْنَمَا تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ فِي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍ |
Diyanet Meali: | Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır. |
4:78 | يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ فِي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍ |
Diyanet Meali: | Sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır. |
4:82 | وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللَّهِ لَوَجَدُوا فِيهِ اخْتِلَافًا كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı. |
4:85 | مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَصِيبٌ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. |
4:85 | وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. |
4:85 | وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ مُقِيتًا |
Diyanet Meali: | Allah her şeyin karşılığını vericidir. |
4:86 | إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır. |
4:89 | وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَاءً |
Diyanet Meali: | Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. |
4:92 | وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَنْ يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلَّا خَطَأً |
Diyanet Meali: | Bir mü’minin bir mü’mini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka. |
4:92 | فَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ عَدُوٍّ لَكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ |
Diyanet Meali: | (Öldürülen kimse) mü’min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü’min bir köle azad etmek gerekir. |
4:92 | وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet (ve mü’min bir köle azad etmek) gerekir. |
4:92 | فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِنَ اللَّهِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Bunlara imkân bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ard arda oruç tutması gerekir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:94 | كَذَٰلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُوا |
Diyanet Meali: | Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (müslüman oldunuz). Onun için iyice araştırın. |
4:94 | فَتَبَيَّنُوا إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. |
4:96 | دَرَجَاتٍ مِنْهُ وَمَغْفِرَةً وَرَحْمَةً وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | (Ama mücahitleri büyük bir mükâfat ile) kendi katından dereceler, bağışlanma ve rahmet (ile cihattan geri kalanlara üstün kılmıştır). Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
4:97 | إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُوا فِيمَ كُنْتُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)” |
4:97 | قَالُوا فِيمَ كُنْتُمْ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. |
4:97 | قَالُوا أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فِيهَا |
Diyanet Meali: | Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!” derler. |
4:99 | فَأُولَٰئِكَ عَسَى اللَّهُ أَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَفُوًّا غَفُورًا |
Diyanet Meali: | Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.* |
4:100 | فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | (Kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse), şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
4:101 | إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. |
4:102 | وَإِذَا كُنْتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلَاةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü’minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. |
4:102 | فَإِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَائِكُمْ |
Diyanet Meali: | Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekât kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. |
4:102 | وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِنْ كَانَ بِكُمْ أَذًى مِنْ مَطَرٍ أَوْ كُنْتُمْ مَرْضَىٰ أَنْ تَضَعُوا أَسْلِحَتَكُمْ |
Diyanet Meali: | Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. |
4:102 | وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِنْ كَانَ بِكُمْ أَذًى مِنْ مَطَرٍ أَوْ كُنْتُمْ مَرْضَىٰ أَنْ تَضَعُوا أَسْلِحَتَكُمْ |
Diyanet Meali: | Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. |
4:103 | إِنَّ الصَّلَاةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا |
Diyanet Meali: | Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır. |
4:104 | إِنْ تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. |
4:104 | وَتَرْجُونَ مِنَ اللَّهِ مَا لَا يَرْجُونَ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Üstelik siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:105 | وَلَا تَكُنْ لِلْخَائِنِينَ خَصِيمًا |
Diyanet Meali: | Sakın hainlerin savunucusu olma. |
4:106 | وَاسْتَغْفِرِ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.* |
4:107 | إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا أَثِيمًا |
Diyanet Meali: | Zira Allah, hiçbir haini, hiçbir günahkârı sevmez. |
4:108 | وَكَانَ اللَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطًا |
Diyanet Meali: | Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır. |
4:109 | فَمَنْ يُجَادِلُ اللَّهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَمْ مَنْ يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَكِيلًا |
Diyanet Meali: | Ya kıyamet günü onları Allah’a karşı kim savunacak, yahut kim onlara vekil olacak? |
4:111 | وَمَنْ يَكْسِبْ إِثْمًا فَإِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلَىٰ نَفْسِهِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Kim bir günah kazanırsa, onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
4:113 | وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ |
Diyanet Meali: | Allah, sana kitabı (Kur’an’ı) ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. |
4:113 | وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sana lütfu çok büyüktür. |
4:126 | وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُحِيطًا |
Diyanet Meali: | Allah, her şeyi kuşatıcıdır. |
4:127 | وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِهِ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Ne hayır yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir. |
4:128 | وَإِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Eğer iyilik eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. |
4:129 | وَإِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Eğer arayı düzeltir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. |
4:130 | وَإِنْ يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللَّهُ كُلًّا مِنْ سَعَتِهِ وَكَانَ اللَّهُ وَاسِعًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Eğer ayrılırlarsa, Allah bol lütuf ve nimetiyle onların her birini zengin kılar (başkalarına muhtaç bırakmaz). Allah, lütfu geniş olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
4:131 | فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ غَنِيًّا حَمِيدًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, zengindir, övülmeye lâyıktır. |
4:133 | وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ ذَٰلِكَ قَدِيرًا |
Diyanet Meali: | Allah, buna hakkıyla gücü yetendir. |
4:134 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا فَعِنْدَ اللَّهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Kim dünya sevabı (nimeti) istiyorsa (bilsin ki), dünya sevabı da, ahiret sevabı da Allah katındadır. |
4:134 | وَكَانَ اللَّهُ سَمِيعًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
4:135 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَاءَ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! (Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa), Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. |
4:135 | إِنْ يَكُنْ غَنِيًّا أَوْ فَقِيرًا فَاللَّهُ أَوْلَىٰ بِهِمَا |
Diyanet Meali: | (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. |
4:135 | وَإِنْ تَلْوُوا أَوْ تُعْرِضُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. |
4:137 | لَمْ يَكُنِ اللَّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Allah, onları bağışlayacak da değildir, doğru yola iletecek de değildir. |
4:141 | فَإِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللَّهِ قَالُوا أَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah tarafından size bir fetih (zafer) nasip olursa, “Biz sizinle beraber değil miydik?” derler. |
4:141 | فَإِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللَّهِ قَالُوا أَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah tarafından size bir fetih (zafer) nasip olursa, “Biz sizinle beraber değil miydik?” derler. |
4:141 | وَإِنْ كَانَ لِلْكَافِرِينَ نَصِيبٌ قَالُوا أَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Şayet kâfirlerin (zaferden) bir payı olursa, “Size üstünlük sağlayıp (sizi mü’minlerden korumadık) mı?” derler. |
4:147 | مَا يَفْعَلُ اللَّهُ بِعَذَابِكُمْ إِنْ شَكَرْتُمْ وَآمَنْتُمْ وَكَانَ اللَّهُ شَاكِرًا عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size niye azab etsin ki? Allah, şükrün karşılığını verendir, hakkıyla bilendir.* |
4:148 | لَا يُحِبُّ اللَّهُ الْجَهْرَ بِالسُّوءِ مِنَ الْقَوْلِ إِلَّا مَنْ ظُلِمَ وَكَانَ اللَّهُ سَمِيعًا عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.* |
4:149 | إِنْ تُبْدُوا خَيْرًا أَوْ تُخْفُوهُ أَوْ تَعْفُوا عَنْ سُوءٍ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ عَفُوًّا قَدِيرًا |
Diyanet Meali: | Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz, yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki), Allah da çok affedicidir, her şeye hakkıyla gücü yetendir.* |
4:152 | أُولَٰئِكَ سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ أُجُورَهُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | İşte onlara Allah mükâfatlarını verecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
4:158 | بَلْ رَفَعَهُ اللَّهُ إِلَيْهِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
4:159 | وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü, o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır. |
4:165 | لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ |
Diyanet Meali: | (Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki), peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. |
4:165 | لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | (Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki), peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:168 | إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللَّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz inkâr edenler ve zulmedenler (var ya), Allah onları asla bağışlayacak (ve doğru yola iletecek) değildir. |
4:169 | إِلَّا طَرِيقَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا |
Diyanet Meali: | (Allah onları) ancak içinde ebedî kalacakları cehennemin yoluna iletir. Bu ise Allah’a çok kolaydır.* |
4:170 | فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | (Eğer inkâr ederseniz bilin ki), göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:171 | إِنَّمَا اللَّهُ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ سُبْحَانَهُ أَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ |
Diyanet Meali: | Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. |
4:172 | لَنْ يَسْتَنْكِفَ الْمَسِيحُ أَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | Mesih de, (Allah’a yakın melekler de), Allah’a kul olmaktan asla çekinmezler. |
4:176 | وَهُوَ يَرِثُهَا إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌ |
Diyanet Meali: | (Eğer kız kardeşi ölür) ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur. |
4:176 | فَإِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ |
Diyanet Meali: | Eğer kız kardeşler iki iseler, (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. |
4:176 | وَإِنْ كَانُوا إِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ |
Diyanet Meali: | Eğer kardeşler erkekli kızlı iseler, o zaman (bir) erkeğe, iki kızın hissesi kadar (pay) vardır. |
5:6 | وَإِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا |
Diyanet Meali: | Eğer cünüp iseniz, iyice yıkanarak temizlenin. |
5:6 | وَإِنْ كُنْتُمْ مَرْضَىٰ أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَائِطِ |
Diyanet Meali: | Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelirse… |
5:8 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلَّهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. |
5:14 | وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللَّهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, ne yapmakta olduklarını onlara bildirecek! |
5:15 | قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor… |
5:23 | وَعَلَى اللَّهِ فَتَوَكَّلُوا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer mü’minler iseniz, yalnızca Allah’a tevekkül edin.” |
5:29 | إِنِّي أُرِيدُ أَنْ تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın.” |
5:31 | قَالَ يَا وَيْلَتَا أَعَجَزْتُ أَنْ أَكُونَ مِثْلَ هَٰذَا الْغُرَابِ |
Diyanet Meali: | “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da (kardeşimin cesedini örtmekten) âciz miyim ben?” dedi. |
5:44 | بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِنْ كِتَابِ اللَّهِ وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَاءَ |
Diyanet Meali: | (Çünkü bunlar) Allah’ın kitabını korumakla (görevlendirilmişlerdi). Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. |
5:48 | إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir. |
5:57 | وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının. |
5:61 | وَهُمْ قَدْ خَرَجُوا بِهِ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا كَانُوا يَكْتُمُونَ |
Diyanet Meali: | (Yanınıza küfürle girip yine yanınızdan) küfürle çıktıkları hâlde, (size geldiklerinde “İnandık” dediler). Allah, onların saklamakta oldukları şeyi daha iyi bilir. |
5:62 | لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Yapmakta oldukları şey ne kötüdür! |
5:63 | لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَصْنَعُونَ |
Diyanet Meali: | Yapmakta oldukları şey ne kötüdür! |
5:71 | وَحَسِبُوا أَلَّا تَكُونَ فِتْنَةٌ فَعَمُوا وَصَمُّوا |
Diyanet Meali: | (Bu yaptıklarında) bir belâ olmayacağını sandılar da kör ve sağır kesildiler. |
5:75 | قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ وَأُمُّهُ صِدِّيقَةٌ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَ |
Diyanet Meali: | Ondan önce de nice peygamberler geldi geçti. Onun annesi de dosdoğru bir kadındır. (Nasıl ilâh olabilirler?) İkisi de yemek yerlerdi. |
5:78 | ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. |
5:79 | كَانُوا لَا يَتَنَاهَوْنَ عَنْ مُنْكَرٍ فَعَلُوهُ |
Diyanet Meali: | İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. |
5:79 | لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Yapmakta oldukları ne kötüydü! |
5:81 | وَلَوْ كَانُوا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالنَّبِيِّ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَا اتَّخَذُوهُمْ أَوْلِيَاءَ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene (Kur’an’a) inanıyor olsalardı, onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi. |
5:104 | أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Peki ya babaları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı? |
5:105 | إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir. |
5:106 | فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ إِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَرِي بِهِ ثَمَنًا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | Eğer şüphe ederseniz, (onları namazdan sonra alıkorsunuz da) Allah adına, “Akraba da olsa, şahitliğimizi hiçbir karşılığa değişmeyiz…” diye yemin ederler. |
5:110 | فَتَنْفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي |
Diyanet Meali: | Hani iznimle (çamurdan kuş şekline benzer bir şey yapıyordun da) içine üflüyordun, benim iznimle hemen bir kuş oluyordu. |
5:112 | قَالَ اتَّقُوا اللَّهَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | İsa da, “Eğer mü’minler iseniz, Allah’a karşı gelmekten sakının” demişti. |
5:113 | وَنَعْلَمَ أَنْ قَدْ صَدَقْتَنَا وَنَكُونَ عَلَيْهَا مِنَ الشَّاهِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Senin bize doğru söylediğini bilelim ve ona, (gözü ile) görmüş şahitlerden olalım.” |
5:114 | رَبَّنَا أَنْزِلْ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِنَ السَّمَاءِ تَكُونُ لَنَا عِيدًا لِأَوَّلِنَا وَآخِرِنَا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki; önce gelenlerimize (zamanımızdaki dindaşlarımıza) ve sonradan geleceklerimize bir bayram olsun.” |
5:116 | قَالَ سُبْحَانَكَ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أَقُولَ مَا لَيْسَ لِي بِحَقٍّ |
Diyanet Meali: | İsa da şöyle diyecek: “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem, benim için söz konusu olamaz.” |
5:116 | إِنْ كُنْتُ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُ |
Diyanet Meali: | “Eğer ben onu söylemiş olsaydım, elbette sen bunu bilirdin.” |
5:117 | وَكُنْتُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا مَا دُمْتُ فِيهِمْ |
Diyanet Meali: | “Aralarında bulunduğum sürece onlara şahit (ve örnek) idim.” |
5:117 | فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنِي كُنْتَ أَنْتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | “Ama beni içlerinden aldığında, artık üzerlerine gözetleyici yalnız sen oldun.” |
6:4 | وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara Rablerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki ondan yüz çevirmesinler.* |
6:5 | فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat alay ettikleri şeyin haberleri kendilerine ilerde gelecektir. |
6:10 | فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed! Andolsun, senden önce de birçok peygamber alaya alınmıştı da) onlarla alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıp mahvetmişti. |
6:11 | قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Yeryüzünde gezin dolaşın da (Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.”* |
6:14 | قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Bana, (Allah’a) teslim olanların ilki olmam emredildi…” |
6:14 | وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | “Ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma (denildi).” |
6:22 | ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا أَيْنَ شُرَكَاؤُكُمُ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | (Onları tümüyle mahşere toplayıp da) Allah’a ortak koşanlara, “Nerede, ilâh olduklarını iddia ettiğiniz ortaklarınız?” diyeceğimiz günü hatırla. |
6:23 | ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا وَاللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Sonunda onların manevraları, “Rabbimiz Allah’a andolsun ki biz (O’na) ortak koşanlar değildik” demelerinden başka bir şey olmayacaktır.* |
6:23 | ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا وَاللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Sonunda onların manevraları, “Rabbimiz Allah’a andolsun ki biz (O’na) ortak koşanlar değildik” demelerinden başka bir şey olmayacaktır.* |
6:24 | انْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve iftira edip durdukları şeyler (uydurma ilâhları) onları nasıl yüzüstü bırakıp kayboluverdi?* |
6:27 | يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak.” |
6:28 | بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Hayır, (bu yakınmaları) daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara göründü (de ondan). |
6:30 | قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Allah), “Öyleyse inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı!” diyecek. |
6:35 | وَإِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا |
Diyanet Meali: | Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp (yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye) gücün yetiyorsa durma, yap! |
6:35 | وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَىٰ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzere toplardı. O hâlde, sakın cahillerden olma. |
6:40 | أَغَيْرَ اللَّهِ تَدْعُونَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed! De ki: “Söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa böyle bir durumda) siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız? Eğer (putların size yararı dokunduğu iddianızda) doğru söyleyenlerseniz (haydi onları yardıma çağırın). |
6:43 | وَلَٰكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat (onu yapmadılar) kalpleri katılaştı. Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti. |
6:49 | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlara ise, yapmakta oldukları fasıklık sebebiyle azap dokunacaktır.* |
6:52 | وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Onların hesabından sana bir şey yok), senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun. |
6:60 | ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra dönüşünüz yalnız O’nadır. Sonra O, işlemekte olduklarınızı size haber verecektir. |
6:63 | لَئِنْ أَنْجَانَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer bizi bundan kurtarırsa, elbette şükredenlerden olacağız” |
6:70 | لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Küfre saplanıp kalmalarından dolayı onlara çılgınca kaynamış bir içecek ve elem dolu bir azap vardır. |
6:73 | وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın “ol” deyip de her şeyin oluvereceği günü hatırla. |
6:73 | وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın “ol” deyip de her şeyin oluvereceği günü hatırla. |
6:75 | وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ |
Diyanet Meali: | (İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk) ki kesin ilme erenlerden olsun. |
6:77 | قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِنِي رَبِّي لَأَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ |
Diyanet Meali: | “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi. |
6:81 | فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالْأَمْنِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Öyle ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız söyleyin.” |
6:88 | وَلَوْ أَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer onlar da Allah’a ortak koşsalardı, bütün yaptıkları boşa gitmişti. |
6:93 | الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz … için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız.” |
6:93 | وَكُنْتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz (için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız.)” |
6:94 | لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve (Allah’ın ortağı olduklarını) iddia ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır. |
6:101 | أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu olabilir? Hâlbuki her şeyi O yarattı. |
6:101 | أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu olabilir? Hâlbuki her şeyi O yarattı. |
6:108 | ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir. |
6:111 | مَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Allah dilemedikçe yine de iman edecek değillerdi. |
6:114 | فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ |
Diyanet Meali: | O hâlde, sakın şüphecilerden olma. |
6:118 | فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ بِآيَاتِهِ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Artık, âyetlerine inanan kimseler iseniz üzerine Allah’ın ismi anılarak kesilmiş hayvanlardan yiyin.* |
6:120 | إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الْإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü günah kazananlar yaptıkları karşılığında cezalandırılacaklardır. |
6:122 | أَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? |
6:122 | كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte kâfirlere, işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir. |
6:124 | سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılık ve yapmakta oldukları hilekârlık sebebiyle çetin bir azap erişecektir. |
6:127 | لَهُمْ دَارُ السَّلَامِ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Rableri katında selâm yurdu (cennet) onlarındır. Allah, yapmakta oldukları şeylerden dolayı onların dostudur.* |
6:129 | وَكَذَٰلِكَ نُوَلِّي بَعْضَ الظَّالِمِينَ بَعْضًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | İşte biz, kazanmakta oldukları günahlar sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına böyle musallat ederiz.* |
6:130 | وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler. |
6:131 | ذَٰلِكَ أَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا غَافِلُونَ |
Diyanet Meali: | Bu (peygamberlerin gönderilmesi), Allah’ın, halkları habersizken ülkeleri haksız yere helâk etmeyeceği içindir.* |
6:135 | فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Ama dünya yurdunun sonucunun kimin olacağını yakında öğreneceksiniz. Şüphesiz, zalimler kurtuluşa eremezler. |
6:136 | فَمَا كَانَ لِشُرَكَائِهِمْ فَلَا يَصِلُ إِلَى اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Ortakları için olan Allah’ınkine eklenmiyor. |
6:136 | وَمَا كَانَ لِلَّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَىٰ شُرَكَائِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah için olan ise ortaklarınkine ekleniyor. |
6:138 | سَيَجْزِيهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Bu iftiraları sebebiyle Allah onları cezalandıracaktır. |
6:139 | وَإِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاءُ |
Diyanet Meali: | Eğer ölü olursa, o vakit onda hepsi ortaktırlar. |
6:140 | قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değillerdir. |
6:143 | نَبِّئُونِي بِعِلْمٍ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz bana bilerek haber verin.” |
6:144 | أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ وَصَّاكُمُ اللَّهُ بِهَٰذَا |
Diyanet Meali: | “Yoksa Allah size bunları haram ettiğinde, orada hazır mı idiniz!?” |
6:145 | قُلْ لَا أَجِدُ فِي مَا أُوحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَىٰ طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ إِلَّا أَنْ يَكُونَ مَيْتَةً أَوْ دَمًا مَسْفُوحًا أَوْ لَحْمَ خِنْزِيرٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Bana vahyolunan Kur’an’da bir kimsenin yiyecekleri arasında leş, akıtılmış kan, domuz eti …den başka, haram kılınmış bir şey bulamıyorum.” |
6:152 | وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa âdil olun. |
6:156 | أَنْ تَقُولُوا إِنَّمَا أُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلَىٰ طَائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَا وَإِنْ كُنَّا عَنْ دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | “Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudilere ve hıristiyanlara) indirildi. Biz onların okumalarından habersiz idik” demeyesiniz diye… |
6:157 | أَوْ تَقُولُوا لَوْ أَنَّا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّا أَهْدَىٰ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Yahut, “Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk” demeyesiniz diye (bu Kur’an’ı indirdik). |
6:157 | سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ آيَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ |
Diyanet Meali: | İnsanları âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, yapmakta oldukları engellemeden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız. |
6:158 | يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Rabbinin âyetlerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş (veya imanında bir hayır kazanmamış) olan bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez. |
6:159 | إِنَّ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا لَسْتَ مِنْهُمْ فِي شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. |
6:159 | إِنَّمَا أَمْرُهُمْ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir. |
6:161 | مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | “(Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine), Hakk’a yönelen İbrahim’in dinine (iletti). O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” |
6:164 | ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir. |
7:2 | كِتَابٌ أُنْزِلَ إِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ فِي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Bu, sana, (kendisiyle insanları uyarman için ve mü’minlere öğüt olarak) indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın. |
7:5 | فَمَا كَانَ دَعْوَاهُمْ إِذْ جَاءَهُمْ بَأْسُنَا إِلَّا أَنْ قَالُوا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Azabımız kendilerine geldiğinde, “(Biz bunu hak ettik.) Gerçekten biz zalimler olmuştuk” demekten başka söyleyecekleri kalmamıştı.* |
7:5 | فَمَا كَانَ دَعْوَاهُمْ إِذْ جَاءَهُمْ بَأْسُنَا إِلَّا أَنْ قَالُوا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Azabımız kendilerine geldiğinde, “(Biz bunu hak ettik.) Gerçekten biz zalimler olmuştuk” demekten başka söyleyecekleri kalmamıştı.* |
7:7 | فَلَنَقُصَّنَّ عَلَيْهِمْ بِعِلْمٍ وَمَا كُنَّا غَائِبِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlara (yaptıklarını) tam bir bilgi ile anlatacağız. Çünkü biz onlardan uzak değiliz.* |
7:9 | فَأُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | (Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse), işte onlar âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır. |
7:11 | فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ لَمْ يَكُنْ مِنَ السَّاجِدِينَ |
Diyanet Meali: | İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı. |
7:13 | قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ أَنْ تَتَكَبَّرَ فِيهَا |
Diyanet Meali: | Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil!” dedi. |
7:19 | وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.” |
7:20 | مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَٰذِهِ الشَّجَرَةِ إِلَّا أَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ |
Diyanet Meali: | “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız … diye yasakladı.” |
7:20 | أَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız (diye yasakladı).” |
7:23 | وَإِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” |
7:37 | قَالُوا أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Hani Allah’ı bırakıp tapınmakta olduğunuz şeyler nerede?” derler. |
7:37 | قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar da, “Bizi yüzüstü bırakıp kayboldular” derler ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler. |
7:39 | فَمَا كَانَ لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | “Sizin bize karşı bir üstünlüğünüz yoktur. Artık kazanmış olduğunuz şeylere karşılık, azabı tadın.” |
7:39 | فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | “Artık kazanmış olduğunuz şeylere karşılık, azabı tadın.” |
7:43 | وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَا أَنْ هَدَانَا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. |
7:43 | وَنُودُوا أَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara, “İşte yaptığınız (iyi işler) sayesinde kendisine varis kılındığınız cennet!” diye seslenilir. |
7:48 | قَالُوا مَا أَغْنَىٰ عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | Ve şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı!” |
7:51 | فَالْيَوْمَ نَنْسَاهُمْ كَمَا نَسُوا لِقَاءَ يَوْمِهِمْ هَٰذَا وَمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ |
Diyanet Meali: | İşte onlar bu günlerine kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr edip durdularsa, biz de onları bugün öyle unuturuz. |
7:53 | أَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ |
Diyanet Meali: | “Veya (dünyaya) döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” |
7:53 | قَدْ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. (İlâh diye) uydurdukları (putlar) da onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kaybolmuşlardır. |
7:64 | وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا عَمِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar (vicdanları hakka kapalı) kör bir kavim idiler. |
7:70 | قَالُوا أَجِئْتَنَا لِنَعْبُدَ اللَّهَ وَحْدَهُ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا |
Diyanet Meali: | Onlar, “Sen bize tek Allah’a ibadet edelim, atalarımızın ibadet edegeldiklerini bırakalım diye mi geldin?” dediler. |
7:70 | فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı bize getir.” |
7:72 | وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَمَا كَانُوا مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayan ve iman etmemiş olanların ise kökünü kestik. |
7:77 | وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ |
Diyanet Meali: | Ve “Ey Salih! Sen eğer (dediğin gibi) peygamberlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir” dediler. |
7:82 | وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوهُمْ مِنْ قَرْيَتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Kavminin cevabı ise sadece, “Çıkarın bunları memleketinizden!…” demek oldu. |
7:83 | فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine biz de onu ve karısı dışında aile fertlerini kurtardık. Karısı ise azab içinde kalanlardan oldu.* |
7:84 | وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık.” Bak, suçluların akıbeti nasıl oldu.* |
7:85 | ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “İnananlar iseniz bunlar sizin için hayırlıdır.” |
7:86 | وَاذْكُرُوا إِذْ كُنْتُمْ قَلِيلًا فَكَثَّرَكُمْ |
Diyanet Meali: | “Hatırlayın ki, siz az (ve güçsüz) idiniz de O sizi çoğalttı.” |
7:86 | وَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Bakın, bozguncuların sonu nasıl oldu!?” |
7:87 | وَإِنْ كَانَ طَائِفَةٌ مِنْكُمْ آمَنُوا بِالَّذِي أُرْسِلْتُ بِهِ |
Diyanet Meali: | “Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilen gerçeğe inanmış, (bir kısmı da inanmamışsa, artık Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin).” |
7:88 | أَوْ لَتَعُودُنَّ فِي مِلَّتِنَا قَالَ أَوَلَوْ كُنَّا كَارِهِينَ |
Diyanet Meali: | “(Ey Şu’ayb! Andolsun), ya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz (ya da mutlaka seni ve seninle birlikte inananları memleketimizden çıkarırız).” Şu’ayb, “İstemesek de mi?” dedi. |
7:89 | وَمَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَعُودَ فِيهَا إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّنَا |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz Allah’ın dilemesi olmadıkça, sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir.” |
7:92 | الَّذِينَ كَذَّبُوا شُعَيْبًا كَانُوا هُمُ الْخَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | Şu’ayb’ı yalanlayanlar var ya, asıl ziyana uğrayanlar onlar oldu. |
7:96 | وَلَٰكِنْ كَذَّبُوا فَأَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik. |
7:101 | فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Fakat onlar daha önce yalanladıklarına inanacak değillerdi. |
7:103 | فَظَلَمُوا بِهَا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | Onları (mucizeleri) inkâr ettiler. Bak, bozguncuların sonu nasıl oldu. |
7:106 | قَالَ إِنْ كُنْتَ جِئْتَ بِآيَةٍ فَأْتِ بِهَا |
Diyanet Meali: | Firavun, “Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu bakalım…” dedi. |
7:106 | إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Şayet doğru söyleyenlerden isen.” |
7:113 | وَجَاءَ السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالُوا إِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ |
Diyanet Meali: | Sihirbazlar Firavun’a geldiler. “Galip gelenler biz olursak mutlaka bize bir mükâfat vardır, değil mi?” dediler.* |
7:115 | قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِمَّا أَنْ تُلْقِيَ وَإِمَّا أَنْ نَكُونَ نَحْنُ الْمُلْقِينَ |
Diyanet Meali: | (Sihirbazlar), “Ey Mûsâ! Ya önce sen at, ya da önce atanlar biz olalım” dediler.* |
7:118 | فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Böylece hak yerini buldu ve onların yapmış oldukları şeylerin hepsi boşa çıktı.* |
7:133 | فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular. |
7:136 | فَأَغْرَقْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlamaları ve onları umursamamaları sebebiyle kendilerini denizde boğduk. |
7:137 | وَأَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذِينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْأَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا |
Diyanet Meali: | Hor görülüp ezilmekte olan kavmi (İsrailoğullarını), toprağına bolluk ve bereket verdiğimiz yerin doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık. |
7:137 | وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ |
Diyanet Meali: | Firavun ve kavminin yaptıklarını ve (özenle kurup) yükselttiklerini yerle bir ettik. |
7:137 | وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ |
Diyanet Meali: | Firavun ve kavminin yaptıklarını ve (özenle kurup) yükselttiklerini yerle bir ettik. |
7:139 | إِنَّ هَٰؤُلَاءِ مُتَبَّرٌ مَا هُمْ فِيهِ وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunların (din diye) içinde bulundukları şey yok olmaya mahkûmdur. Yapmakta olduklarının hepsi batıldır.”* |
7:144 | فَخُذْ مَا آتَيْتُكَ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Öyleyse sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol.” |
7:146 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | Bu, onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir. |
7:147 | هَلْ يُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını çekerler. |
7:148 | اتَّخَذُوهُ وَكَانُوا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Böyle iken) onu (ilâh) edindiler de zalim kimseler oldular. |
7:149 | لَئِنْ لَمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz.” |
7:157 | وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالْأَغْلَالَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. |
7:160 | وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı. |
7:162 | فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Biz de zulmetmelerine karşılık üzerlerine gökten bir azab gönderdik. |
7:163 | وَاسْأَلْهُمْ عَنِ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ حَاضِرَةَ الْبَحْرِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. |
7:163 | كَذَٰلِكَ نَبْلُوهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ |
Diyanet Meali: | İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk. |
7:165 | وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık. |
7:166 | فَلَمَّا عَتَوْا عَنْ مَا نُهُوا عَنْهُ قُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ |
Diyanet Meali: | Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara “aşağılık maymunlar olun” dedik.* |
7:172 | قَالُوا بَلَىٰ شَهِدْنَا أَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَٰذَا غَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir. |
7:173 | أَوْ تَقُولُوا إِنَّمَا أَشْرَكَ آبَاؤُنَا مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِنْ بَعْدِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yahut, “Bizden önce babalarımız Allah’a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. (Şimdi batılcıların işlediği yüzünden bizi helâk mı edeceksin?)” dememeniz içindir. |
7:175 | فَانْسَلَخَ مِنْهَا فَأَتْبَعَهُ الشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ الْغَاوِينَ |
Diyanet Meali: | (Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde), onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin (haberini onlara anlat). |
7:177 | سَاءَ مَثَلًا الْقَوْمُ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَأَنْفُسَهُمْ كَانُوا يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalan sayan ve ancak kendilerine zulmeden bir kavmin durumu ne kötüdür!* |
7:180 | وَذَرُوا الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَائِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin) ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır. |
7:185 | وَأَنْ عَسَىٰ أَنْ يَكُونَ قَدِ اقْتَرَبَ أَجَلُهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar … ecellerinin yaklaşmış olabileceğine hiç bakmadılar mı? |
7:188 | وَلَوْ كُنْتُ أَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ |
Diyanet Meali: | “Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim.” |
7:189 | لَئِنْ آتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız.” |
7:194 | فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجِيبُوا لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi hemen onları çağırın da size cevap versinler (duanıza icabet etsinler). |
7:205 | وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | (Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak), yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam (zikret) ve gafillerden olma. |
8:1 | وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “O hâlde, eğer mü’minler iseniz … Allah ve Rasûlüne itaat edin.” |
8:7 | وَتَوَدُّونَ أَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | (Hani Allah size iki taifeden birini, o sizindir diye va’dediyordu.) Siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. |
8:21 | وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | İşitmedikleri hâlde, “işittik” diyenler gibi de olmayın.* |
8:32 | إِنْ كَانَ هَٰذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِنْدِكَ فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | “(Ey Allah’ım), eğer şu (Kur’an) senin katından inmiş hak (kitap) ise hemen üzerimize gökten taş yağdır…” |
8:33 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنْتَ فِيهِمْ |
Diyanet Meali: | Oysa sen onların içinde iken, Allah onlara azap edecek değildi. |
8:33 | وَمَا كَانَ اللَّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ |
Diyanet Meali: | Bağışlanma dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir. |
8:34 | وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَا كَانُوا أَوْلِيَاءَهُ |
Diyanet Meali: | Onlar Mescid-i Haram’dan (mü’minleri) alıkoyarken ve oranın bakımına ehil de değillerken, (Allah onlara ne diye azap etmesin)? |
8:35 | وَمَا كَانَ صَلَاتُهُمْ عِنْدَ الْبَيْتِ إِلَّا مُكَاءً وَتَصْدِيَةً |
Diyanet Meali: | Onların, Kâ’be’nin yanında duaları ıslık çalıp el çırpmaktan ibarettir. |
8:35 | فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Öyle ise (ey müşrikler) inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı. |
8:36 | فَسَيُنْفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ |
Diyanet Meali: | (Şüphe yok ki, inkâr edenler mallarını, insanları Allah yolundan alıkoymak için harcarlar) ve harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. |
8:39 | وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. |
8:39 | وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. |
8:41 | إِنْ كُنْتُمْ آمَنْتُمْ بِاللَّهِ وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’a; hak ile batılın birbirinden ayrıldığı gün, (yani iki ordunun Bedir’de karşılaştığı gün) kulumuza indirdiklerimize inandıysanız (bunu böyle bilin). |
8:42 | وَلَٰكِنْ لِيَقْضِيَ اللَّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, olacak bir işi (mü’minlerin zaferini) gerçekleştirmek için böyle yaptı… |
8:44 | وَيُقَلِّلُكُمْ فِي أَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللَّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | (Hani karşılaştığınız zaman onları gözlerinize az gösteriyor), sizi de onların gözlerinde azaltıyordu ki Allah, olacak bir işi gerçekleştirsin. |
8:47 | وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بَطَرًا وَرِئَاءَ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Şımarıp böbürlenmek, insanlara gösteriş yapmak (ve halkı Allah yolundan alıkoymak) için yurtlarından çıkanlar (Mekke müşrikleri) gibi olmayın. |
8:53 | ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَىٰ قَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi şudur: Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez. |
8:54 | فَأَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ وَكُلٌّ كَانُوا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz de onları günahları sebebiyle helâk etmiştik ve Firavun ailesini de suda boğmuştuk. Hepsi de zalim kimselerdi. |
8:65 | إِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِ |
Diyanet Meali: | Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. |
8:65 | وَإِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ يَغْلِبُوا أَلْفًا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. |
8:66 | فَإِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِ |
Diyanet Meali: | Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. |
8:66 | وَإِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ أَلْفٌ يَغْلِبُوا أَلْفَيْنِ بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. |
8:67 | مَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَنْ يَكُونَ لَهُ أَسْرَىٰ حَتَّىٰ يُثْخِنَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim duruma gelmedikçe, hiçbir peygambere esir almak yakışmaz. |
8:67 | مَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَنْ يَكُونَ لَهُ أَسْرَىٰ حَتَّىٰ يُثْخِنَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim duruma gelmedikçe, hiçbir peygambere esir almak yakışmaz. |
8:73 | إِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْأَرْضِ وَفَسَادٌ كَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız, yeryüzünde bir karışıklık ve büyük bir bozulma olur. |
9:7 | كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِكِينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ رَسُولِهِ |
Diyanet Meali: | Allah’a ortak koşanların Allah katında ve Resûlü yanında bir ahdi nasıl olabilir? |
9:9 | إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Bunların yapmakta oldukları şeyler gerçekten ne kötüdür! |
9:13 | فَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ تَخْشَوْهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Oysa Allah, -eğer siz gerçek mü’minler iseniz- kendisinden korkmanıza daha lâyıktır. |
9:17 | مَا كَانَ لِلْمُشْرِكِينَ أَنْ يَعْمُرُوا مَسَاجِدَ اللَّهِ شَاهِدِينَ عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ بِالْكُفْرِ |
Diyanet Meali: | Allah’a ortak koşanların, inkârlarına bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah’ın mescitlerini imar etmeleri düşünülemez. |
9:18 | فَعَسَىٰ أُولَٰئِكَ أَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur. |
9:24 | قُلْ إِنْ كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz … (size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin)!” |
9:35 | هَٰذَا مَا كَنَزْتُمْ لِأَنْفُسِكُمْ فَذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْنِزُونَ |
Diyanet Meali: | “İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım, biriktirip sakladıklarınızı!” |
9:41 | ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. |
9:42 | لَوْ كَانَ عَرَضًا قَرِيبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لَاتَّبَعُوكَ |
Diyanet Meali: | Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir yolculuk olsaydı, (sefere katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı. |
9:53 | لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْ إِنَّكُمْ كُنْتُمْ قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | (Yine de ki: “İster gönüllü, ister gönülsüz olarak harcayın), sizden asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz fasık bir topluluksunuz.” |
9:62 | وَاللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَقُّ أَنْ يُرْضُوهُ إِنْ كَانُوا مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer gerçekten mü’min iseler (bilsinler ki), Allah ve Resûlü’nü razı etmeleri daha önceliklidir. |
9:65 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ إِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُ |
Diyanet Meali: | Şâyet kendilerine (niçin alay ettiklerini) sorsan, “Biz sadece lâfa dalmıştık ve aramızda eğleniyorduk”, derler. |
9:65 | قُلْ أَبِاللَّهِ وَآيَاتِهِ وَرَسُولِهِ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah’la, O’nun âyetleriyle ve peygamberiyle mi eğleniyordunuz?” |
9:66 | إِنْ نَعْفُ عَنْ طَائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَائِفَةً بِأَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz. |
9:69 | كَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ كَانُوا أَشَدَّ مِنْكُمْ قُوَّةً |
Diyanet Meali: | (Ey münafıklar!), siz de tıpkı sizden öncekiler gibisiniz: Onlar sizden daha güçlüydüler… |
9:70 | فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
9:70 | فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
9:74 | فَإِنْ يَتُوبُوا يَكُ خَيْرًا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer tövbe ederlerse, kendileri için hayırlı olur. |
9:75 | لَئِنْ آتَانَا مِنْ فَضْلِهِ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِحِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse, mutlaka bol bol sadaka veririz ve mutlaka salihlerden oluruz.” |
9:77 | إِلَىٰ يَوْمِ يَلْقَوْنَهُ بِمَا أَخْلَفُوا اللَّهَ مَا وَعَدُوهُ وَبِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için (O da kalplerine), kendisiyle karşılaşacakları güne kadar (sürecek bir nifak soktu). |
9:81 | قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ أَشَدُّ حَرًّا لَوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Cehennemin ateşi daha sıcaktır.” Keşke anlasalardı. |
9:82 | فَلْيَضْحَكُوا قَلِيلًا وَلْيَبْكُوا كَثِيرًا جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Artık kazandıklarının karşılığı olarak, az gülsünler, çok ağlasınlar.* |
9:86 | اسْتَأْذَنَكَ أُولُو الطَّوْلِ مِنْهُمْ وَقَالُوا ذَرْنَا نَكُنْ مَعَ الْقَاعِدِينَ |
Diyanet Meali: | “(Allah’a iman edin ve Resûlü ile birlikte cihat edin” diye bir sûre indirildiğinde), onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve “Bizi bırak da oturup kalanlarla birlikte olalım” dediler. |
9:87 | رَضُوا بِأَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ وَطُبِعَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar geride kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte olmaya razı oldular ve kalpleri mühürlendi. |
9:93 | رَضُوا بِأَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ وَطَبَعَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Bunlar, geride kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte olmaya razı oldular. Allah da kalplerini mühürledi. |
9:94 | ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra hepiniz, gaybı da görülen âlemi de bilene döndürüleceksiniz de yapmakta olduğunuz şeyleri size haber verecek.” |
9:95 | وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Kazandıklarının karşılığı olarak, varacakları yer de cehennemdir. |
9:105 | وَسَتُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.” |
9:113 | مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | (Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, -yakınları da olsalar-) Allah’a ortak koşanlar için af dilemek ne Peygambere yaraşır, ne de mü’minlere. |
9:113 | مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُوا أُولِي قُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | (Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra), -yakınları da olsalar- Allah’a ortak koşanlar için af dilemek ne Peygambere yaraşır, ne de mü’minlere. |
9:114 | وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلَّا عَنْ مَوْعِدَةٍ وَعَدَهَا اِيَّاهُ |
Diyanet Meali: | İbrahim’in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yüzündendi. |
9:115 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِلَّ قَوْمًا بَعْدَ إِذْ هَدَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Doğru yola ilettikten sonra, (sakınacakları şeyleri kendilerine apaçık bildirmedikçe), Allah bir toplumu saptıracak değildir. |
9:119 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.* |
9:120 | مَا كَانَ لِأَهْلِ الْمَدِينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْأَعْرَابِ أَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Medine halkı ve onların çevresinde bulunan bedevîlere, Allah’ın Resûlünden geri kalmak … yaraşmaz. |
9:121 | لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Allah yolunda küçük, büyük bir harcama yapmazlar ve bir vadiyi katetmezler ki bunlar), Allah’ın, yaptıklarının daha güzeliyle kendilerini mükâfatlandırması için (hesaplarına yazılmış olmasın). |
9:122 | وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنْفِرُوا كَافَّةً |
Diyanet Meali: | (Ne var ki) mü’minlerin hepsi toptan seferber olacak değillerdir. |
10:2 | أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ رَجُلٍ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | İçlerinden bir adama … diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ki… |
10:4 | لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Kâfirlere gelince), inkâr etmekte olduklarından dolayı, onlar için kaynar sudan bir içki ve elem dolu bir azap vardır. |
10:8 | أُولَٰئِكَ مَأْوَاهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | İşte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir.* |
10:12 | كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir. |
10:13 | وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا |
Diyanet Meali: | (Andolsun, sizden önceki nice nesilleri) peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri hâlde (yalanlayıp zulmettikleri vakit helâk ettik). Onlar zaten inanacak değillerdi. |
10:15 | قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَاءِ نَفْسِي |
Diyanet Meali: | De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir.” |
10:19 | وَمَا كَانَ النَّاسُ إِلَّا أُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُوا |
Diyanet Meali: | İnsanlar (başlangıçta tevhit inancına bağlı) tek bir ümmet idiler; sonra ayrılığa düştüler. |
10:22 | حَتَّىٰ إِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ |
Diyanet Meali: | Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgârla seyrettiği … bir sırada… |
10:22 | لَئِنْ أَنْجَيْتَنَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, mutlaka şükredenlerden olacağız.” |
10:23 | ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Sonunda dönüşünüz bizedir. (Biz de) bütün yaptıklarınızı size haber vereceğiz. |
10:28 | فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَاؤُهُمْ مَا كُنْتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Artık onların (ortak koştuklarıyla) aralarını tamamen ayırırız ve ortak koştukları derler ki: “Siz bize ibadet etmiyordunuz.” |
10:29 | فَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ إِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | “Şimdi ise sizin bize tapınmanızdan habersiz olduğumuza dair sizinle bizim aramızda şâhit olarak Allah yeter.”* |
10:30 | وَرُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Hepsi de gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülecekler ve (ilâh diye) uydurdukları şeyler (onları yüzüstü bırakıp) kendilerinden kaybolup gidecektir. |
10:37 | وَمَا كَانَ هَٰذَا الْقُرْآنُ أَنْ يُفْتَرَىٰ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bu Kur’an, Allah’tan (indirilmiş olup) başkası tarafından uydurulmamıştır. |
10:38 | وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, (haydi siz de onun benzeri bir sûre getirin) ve Allah’tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın.” |
10:39 | كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Kendilerinden öncekiler de (peygamberleri ve onlara indirilen kitapları) böyle yalanlamışlardı. Bak, o zalimlerin sonu nasıl oldu. |
10:42 | أَفَأَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُوا لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat sağırlara, hele akılları da ermiyorsa, sen mi işittireceksin? |
10:43 | أَفَأَنْتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُوا لَا يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat körlere, hele gerçeği görmüyorlarsa, sen mi doğru yolu göstereceksin? |
10:45 | قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar, ziyana uğramış ve doğru yolu bulamamışlardır. |
10:48 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, (söyleyin) bu tehdit ne zaman (gerçekleşecek)?” diyorlar.* |
10:51 | أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ آمَنْتُمْ بِهِ آلْآنَ وَقَدْ كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Onlara) “Azap gerçekleştikten sonra mı O’na iman ettiniz? Şimdi mi!? Oysa siz onu acele istiyordunuz” (denilecek).* |
10:52 | ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | “Ebedî azabı tadın! Siz ancak vaktiyle kazanmakta olduğunuzun cezasına çarptırılıyorsunuz.” |
10:61 | وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِنْ قُرْآنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair Kur’an’dan ne okursan oku ve (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. |
10:61 | وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Ve (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. |
10:63 | الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.* |
10:70 | ثُمَّ نُذِيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدِيدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra da, inkâr etmekte olduklarına karşılık onlara şiddetli azabı tattıracağız. |
10:71 | إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ |
Diyanet Meali: | (Nûh’un haberini onlara oku. Hani o, bir vakit kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim!) Eğer benim konumum ve Allah’ın âyetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa, (biliniz ki) ben sadece Allah’a dayanıp güvenmişim.” |
10:71 | فَأَجْمِعُوا أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً |
Diyanet Meali: | “Artık siz de (bana) ne yapacağınızı ortaklarınızla beraber kararlaştırın ki, işiniz size dert olmasın!” |
10:72 | إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Benim ücretim, ancak Allah’a aittir. Bana müslümanlardan olmam emredildi.” |
10:73 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ |
Diyanet Meali: | Bak, uyarılan (fakat söz anlamayan)ların sonu nasıl oldu! |
10:74 | فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. |
10:75 | فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir toplum oldular. |
10:78 | قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاءُ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan döndüresin de yeryüzünde hâkimiyet (devlet) ikinizin eline geçsin diye mi bize geldin?” |
10:84 | وَقَالَ مُوسَىٰ يَا قَوْمِ إِنْ كُنْتُمْ آمَنْتُمْ بِاللَّهِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah’a iman etmişseniz…” |
10:84 | فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُوا إِنْ كُنْتُمْ مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Eğer siz gerçekten Allah’a iman etmişseniz), eğer O’na teslim olmuş kimseler iseniz, artık sadece O’na tevekkül edin” dedi. |
10:91 | آلْآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | Şimdi mi?! Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.* |
10:92 | فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً |
Diyanet Meali: | Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. |
10:93 | إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir. |
10:94 | فَإِنْ كُنْتَ فِي شَكٍّ مِمَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ فَاسْأَلِ الَّذِينَ يَقْرَءُونَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | Eğer sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen, senden önce Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyanlara sor. |
10:94 | لَقَدْ جَاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma! |
10:95 | وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | Sakın Allah’ın âyetlerini yalanlayanlardan da olma! Yoksa zarara uğrayanlardan olursun.* |
10:95 | وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | Sakın Allah’ın âyetlerini yalanlayanlardan da olma! Yoksa zarara uğrayanlardan olursun.* |
10:98 | فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلَّا قَوْمَ يُونُسَ |
Diyanet Meali: | Yûnus’un kavminden başka, keşke (azabı görmeden) iman edip, imanı kendisine fayda veren bir tek memleket halkı olsaydı! |
10:99 | أَفَأَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّىٰ يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın? |
10:100 | وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تُؤْمِنَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. |
10:104 | إِنْ كُنْتُمْ فِي شَكٍّ مِنْ دِينِي فَلَا أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Eğer benim dinimden herhangi bir şüphede iseniz, bilin ki ben, Allah’ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam…” |
10:104 | وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Bana mü’minlerden olmam emrolundu.” |
10:105 | وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Yine bana şöyle emredildi: “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dîne çevir. Sakın Allah’a ortak koşanlardan olma.” |
11:7 | وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ |
Diyanet Meali: | Henüz Arş’ı su üstünde iken… |
11:8 | لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | (İyi bilin ki, azap onlara geleceği gün), kendilerinden bir daha uzaklaştırılmaz ve alay etmekte oldukları şey, kendilerini çepeçevre kuşatmış olur. |
11:13 | وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, (siz de onun gibi uydurma on sûre getirin).” |
11:15 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا |
Diyanet Meali: | Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. |
11:16 | وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا فِيهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir. |
11:17 | أَفَمَنْ كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse, (yalnız dünyalık isteyen kimse gibi midir)? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit (Kur’an ve bir de ondan önce bir önder ve bir rahmet olarak indirilmiş olan Mûsâ’nın kitabı, Tevrat) desteklemektedir. |
11:17 | فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o, Rabbin tarafından (bildirilmiş) gerçektir. |
11:20 | أُولَٰئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar yeryüzünde (Allah’ı) âciz bırakabilecek değillerdir. |
11:20 | وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ |
Diyanet Meali: | Onların Allah’tan başka sığınabilecekleri bir yardımcıları da yoktur. |
11:20 | مَا كَانُوا يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar (gerçekleri) işitmeğe tahammül edemiyorlar, (hem de görmüyorlardı). |
11:20 | وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Hem de görmüyorlardı. |
11:21 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerini yüz üstü bırakıp kaybolup gitmiştir.* |
11:28 | قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Nûh dedi ki: “Ey Kavmim! Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem…” |
11:32 | فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir.” |
11:34 | وَلَا يَنْفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدْتُ أَنْ أَنْصَحَ لَكُمْ إِنْ كَانَ اللَّهُ يُرِيدُ أَنْ يُغْوِيَكُمْ |
Diyanet Meali: | Ben size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizi azdırmak istemişse, öğüdüm size fayda vermez. |
11:36 | فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | “O hâlde, onların yapmakta oldukları şeylerden dolayı üzülme.” |
11:42 | وَنَادَىٰ نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَبْ مَعَنَا |
Diyanet Meali: | Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin…” diye seslendi. |
11:42 | يَا بُنَيَّ ارْكَبْ مَعَنَا وَلَا تَكُنْ مَعَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma.” |
11:43 | وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ |
Diyanet Meali: | Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu. |
11:46 | إِنِّي أَعِظُكَ أَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | “Ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim.” |
11:47 | وَإِلَّا تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُنْ مِنَ الْخَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum.” |
11:49 | مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَا أَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. |
11:62 | قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Onlar şöyle dediler: “Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir kimseydin.” |
11:63 | قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Salih, dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem…” |
11:78 | وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ |
Diyanet Meali: | Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. |
11:86 | بَقِيَّتُ اللَّهِ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer inanan kimselerseniz Allah’ın bıraktığı helâl kazanç sizin için daha hayırlıdır.” |
11:88 | قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem…” |
11:109 | فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِمَّا يَعْبُدُ هَٰؤُلَاءِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Şunların taptıkları şeylerin batıl olduğu konusunda şüpheye düşme. |
11:116 | فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ |
Diyanet Meali: | Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya)! |
11:116 | وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ وَكَانُوا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular. |
11:117 | وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ |
Diyanet Meali: | Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helâk etmez.* |
12:3 | وَإِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki daha önce sen bunlardan habersiz idin. |
12:7 | لَقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِلسَّائِلِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Yûsuf ve kardeşlerinde (hakikati arayıp) soranlar için ibretler vardır.* |
12:9 | يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ |
Diyanet Meali: | “(Yûsuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki) babanız sadece size yönelsin. Ondan sonra (tövbe edip) salih kimseler olursunuz.” |
12:10 | وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ |
Diyanet Meali: | “(Yûsuf’u öldürmeyin), onu bir kuyunun dibine bırakın ki geçen kervanlardan biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın.” |
12:17 | وَمَا أَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın.” |
12:20 | وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍ وَكَانُوا فِيهِ مِنَ الزَّاهِدِينَ |
Diyanet Meali: | Onu ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Zaten ona değer vermiyorlardı.* |
12:26 | إِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الْكَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, o (Yûsuf) yalancılardandır.” |
12:27 | وَإِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir. O (Yûsuf) ise, doğru söyleyenlerdendir.”* |
12:29 | وَاسْتَغْفِرِي لِذَنْبِكِ إِنَّكِ كُنْتِ مِنَ الْخَاطِئِينَ |
Diyanet Meali: | “(Ey Kadın,) sen de günahının bağışlanmasını dile. Çünkü sen günah işleyenlerdensin.” |
12:32 | وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَا آمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِنَ الصَّاغِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, eğer emrettiğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve zillete uğrayanlardan olacak.” |
12:33 | وَإِلَّا تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُنْ مِنَ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | “Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum.” |
12:38 | مَا كَانَ لَنَا أَنْ نُشْرِكَ بِاللَّهِ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | “Bizim, Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (söz konusu) olamaz.” |
12:43 | يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي رُؤْيَايَ إِنْ كُنْتُمْ لِلرُّؤْيَا تَعْبُرُونَ |
Diyanet Meali: | “Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, rüyamı bana yorumlayın.” |
12:57 | وَلَأَجْرُ الْآخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette ki, ahiret mükâfatı, inananlar ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir.* |
12:68 | مَا كَانَ يُغْنِي عَنْهُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | (Babalarının emrettiği şekilde ayrı kapılardan girdiklerinde bile bu), Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıracak değildi. |
12:69 | قَالَ إِنِّي أَنَا أَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Haberin olsun ben senin kardeşinim, artık onların yaptıklarına üzülme” dedi. |
12:73 | قَالُوا تَاللَّهِ لَقَدْ عَلِمْتُمْ مَا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الْأَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِقِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Allah’a andolsun, siz de biliyorsunuz ki biz bu ülkede fesat çıkarmaya gelmedik, hırsız da değiliz.”* |
12:74 | قَالُوا فَمَا جَزَاؤُهُ إِنْ كُنْتُمْ كَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Eğer yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir?” dediler.* |
12:76 | مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Yoksa kralın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka. |
12:81 | وَمَا شَهِدْنَا إِلَّا بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظِينَ |
Diyanet Meali: | “Biz ancak bildiğimize şahitlik ettik. (Sana söz verdiğimiz zaman) gaybı (oğlunun hırsızlık edeceğini) bilemezdik.” |
12:82 | وَاسْأَلِ الْقَرْيَةَ الَّتِي كُنَّا فِيهَا وَالْعِيرَ الَّتِي أَقْبَلْنَا فِيهَا |
Diyanet Meali: | “Bulunduğumuz kent halkına ve aralarında olduğumuz kervana da sor.” |
12:85 | قَالُوا تَاللَّهِ تَفْتَأُ تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتَّىٰ تَكُونَ حَرَضًا |
Diyanet Meali: | Oğulları, “Allah’a yemin ederiz ki, sen hâlâ Yusuf’u anıp duruyorsun. Sonunda üzüntüden eriyip gideceksin…” dediler. |
12:85 | أَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِكِينَ |
Diyanet Meali: | “Veya helâk olacaksın.” |
12:91 | قَالُوا تَاللَّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللَّهُ عَلَيْنَا وَإِنْ كُنَّا لَخَاطِئِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Allah’a andolsun, gerçekten Allah seni bize üstün kıldı. Gerçekten biz suç işlemiştik.”* |
12:97 | قَالُوا يَا أَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ |
Diyanet Meali: | Oğulları, “Ey babamız! Allah’tan suçlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten suçlu idik” dediler.* |
12:102 | وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ إِذْ أَجْمَعُوا أَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa onlar tuzak kurarak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin. |
12:109 | أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
12:111 | لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِأُولِي الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır. |
12:111 | مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَىٰ وَلَٰكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | Kur’an, uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat kendinden öncekileri tasdik eden, (her şeyi ayrı ayrı açıklayan ve inanan bir toplum için de bir yol gösterici ve bir rahmettir). |
13:5 | وَإِنْ تَعْجَبْ فَعَجَبٌ قَوْلُهُمْ أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا أَإِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | Eğer şaşacaksan, asıl şaşılacak olan onların, “Biz toprak olunca yeniden mi yaratılacakmışız?” demeleridir. |
13:32 | فَأَمْلَيْتُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ |
Diyanet Meali: | Ben inkâr edenlere bir süre (mühlet) verdim, sonra da onları yakalayıverdim. Benim cezalandırmam nasılmış! |
13:38 | وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber bir mucize getiremez. |
14:10 | تُرِيدُونَ أَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا |
Diyanet Meali: | “Bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz.” |
14:11 | وَمَا كَانَ لَنَا أَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın izni olmadıkça, bizim size bir delil getirmemiz haddimize değil.” |
14:21 | فَقَالَ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا |
Diyanet Meali: | Ve güçsüzler büyüklük taslayanlara diyecek ki: “Şüphesiz bizler size uymuştuk…” |
14:22 | وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ إِلَّا أَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ لِي |
Diyanet Meali: | (İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım.) Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz.” |
14:44 | أَوَلَمْ تَكُونُوا أَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍ |
Diyanet Meali: | “Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?” |
14:46 | وَإِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ |
Diyanet Meali: | Tuzakları yüzünden dağlar yerinden oynayacak olsa bile, (tuzakları Allah katındadır; Allah, onu bilir). |
15:2 | رُبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, “Keşke müslüman olsaydık” diye çok arzu edeceklerdir.* |
15:7 | لَوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلَائِكَةِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!”* |
15:8 | مَا نُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ إِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُوا إِذًا مُنْظَرِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez.* |
15:11 | وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.* |
15:31 | إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ أَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ |
Diyanet Meali: | Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.* |
15:32 | قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, “Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?” dedi.* |
15:33 | قَالَ لَمْ أَكُنْ لِأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ |
Diyanet Meali: | İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”* |
15:55 | قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِطِينَ |
Diyanet Meali: | “Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma” dediler.* |
15:63 | قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا فِيهِ يَمْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik.”* |
15:71 | قَالَ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ |
Diyanet Meali: | Lût: “İşte kızlarım. Eğer yapacaksanız (onlarla evlenebilirsiniz)” dedi.* |
15:78 | وَإِنْ كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Eyke” halkı da şüphesiz zalim idiler.* |
15:81 | وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.* |
15:82 | وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar güven içinde dağlardan evler yontuyorlardı.* |
15:84 | فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Kazanmakta oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.* |
15:93 | عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Rabbine andolsun, onların hepsine) yapmakta olduklarını (mutlaka soracağız).* |
15:98 | فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِدِينَ |
Diyanet Meali: | O hâlde, Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol.* |
16:7 | وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَىٰ بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغِيهِ إِلَّا بِشِقِّ الْأَنْفُسِ |
Diyanet Meali: | Onlar ağırlıklarınızı, sizin ancak zorlukla varabileceğiniz beldelere taşırlar. |
16:27 | وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تُشَاقُّونَ فِيهِمْ |
Diyanet Meali: | Ve diyecek ki: “Uğrunda mücadele ettiğiniz ortaklarım nerede?!” |
16:28 | فَأَلْقَوُا السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِنْ سُوءٍ |
Diyanet Meali: | Onlar teslim olup, “Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk” derler. |
16:28 | بَلَىٰ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Melekler de şöyle diyecekler:) “Hayır! Allah sizin yapmakta olduklarınızı hakkıyla bilmektedir.” |
16:32 | سَلَامٌ عَلَيْكُمُ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Selâm size! Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık girin cennete.” |
16:33 | وَمَا ظَلَمَهُمُ اللَّهُ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
16:34 | فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Bu sebeple işledikleri kötülüklerin cezası onlara ulaştı ve alay ettikleri şey kendilerini kuşattı.* |
16:36 | فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ |
Diyanet Meali: | Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün. |
16:39 | وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ كَانُوا كَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | (Diriltecek ki ayrılığa düştükleri şeyi onlara anlatsın) ve kâfir olanlar da kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler! |
16:40 | إِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ إِذَا أَرَدْنَاهُ أَنْ نَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece, ona, “ol” dememizdir. O da hemen oluverir.* |
16:40 | إِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ إِذَا أَرَدْنَاهُ أَنْ نَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece, ona, “ol” dememizdir. O da hemen oluverir.* |
16:41 | وَلَأَجْرُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi.. |
16:43 | فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. |
16:56 | تَاللَّهِ لَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’a andolsun ki, uydurmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz. |
16:86 | هَٰؤُلَاءِ شُرَكَاؤُنَا الَّذِينَ كُنَّا نَدْعُو مِنْ دُونِكَ |
Diyanet Meali: | “(Rabbimiz!) Bunlar, seni bırakıp kendilerine tapmış olduğumuz ortaklarımızdır.” |
16:87 | وَأَلْقَوْا إِلَى اللَّهِ يَوْمَئِذٍ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar o gün Allah’a teslim olurlar ve uydurdukları şeyler de onları yüzüstü bırakıp kaybolur.* |
16:88 | زِدْنَاهُمْ عَذَابًا فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يُفْسِدُونَ |
Diyanet Meali: | (İnkâr eden ve insanları Allah’ın yolundan alıkoyanların), yapmakta oldukları bozgunculuklarına karşılık azaplarının üstüne azap ekleriz. |
16:92 | وَلَا تَكُونُوا كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ أَنْكَاثًا |
Diyanet Meali: | (Bir topluluk diğer bir topluluktan daha güçlü ve çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak), ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. |
16:92 | تَتَّخِذُونَ أَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ أَنْ تَكُونَ أُمَّةٌ هِيَ أَرْبَىٰ مِنْ أُمَّةٍ |
Diyanet Meali: | Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, (ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın). |
16:92 | وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır. |
16:93 | وَلَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz. |
16:95 | إِنَّمَا عِنْدَ اللَّهِ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz, şüphesiz Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır. |
16:96 | وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذِينَ صَبَرُوا أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette sabredenlere, yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz. |
16:97 | وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz. |
16:112 | وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا قَرْيَةً كَانَتْ آمِنَةً مُطْمَئِنَّةً |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle bir kenti misal verdi: Orası güven ve huzur içinde idi. |
16:112 | فَأَذَاقَهَا اللَّهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ |
Diyanet Meali: | Bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı. |
16:114 | وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer yalnız O’na ibadet ediyorsanız, Allah’ın nimetine şükredin. |
16:118 | وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Biz (bununla) onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
16:120 | إِنَّ إِبْرَاهِيمَ كَانَ أُمَّةً قَانِتًا لِلَّهِ حَنِيفًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz İbrahim, Allah’a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi. |
16:120 | إِنَّ إِبْرَاهِيمَ كَانَ أُمَّةً قَانِتًا لِلَّهِ حَنِيفًا وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz İbrahim, Allah’a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi. Allah’a ortak koşanlardan değildi.* |
16:123 | أَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | “Hakka yönelen İbrahim’in dinine uy. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” |
16:124 | وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir. |
16:127 | وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ فِي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından dolayı da sıkıntıya düşme. |
17:3 | ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ إِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا |
Diyanet Meali: | Ey kendilerini Nûh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin çocukları! Gerçek şu ki, o çok şükreden bir kuldu.* |
17:5 | فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْدًا مَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. Bu, herhâlde yerine gelmesi gereken bir va’d idi. |
17:11 | وَيَدْعُ الْإِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَاءَهُ بِالْخَيْرِ وَكَانَ الْإِنْسَانُ عَجُولًا |
Diyanet Meali: | İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.* |
17:15 | وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّىٰ نَبْعَثَ رَسُولًا |
Diyanet Meali: | Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz. |
17:18 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاءُ لِمَنْ نُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona, (evet) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. |
17:19 | فَأُولَٰئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُورًا |
Diyanet Meali: | İşte bunların çalışmalarının karşılığı verilir. |
17:20 | وَمَا كَانَ عَطَاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا |
Diyanet Meali: | Rabbinin lütfu (hiç kimseye) yasaklanmış değildir. |
17:25 | إِنْ تَكُونُوا صَالِحِينَ فَإِنَّهُ كَانَ لِلْأَوَّابِينَ غَفُورًا |
Diyanet Meali: | Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır. |
17:25 | إِنْ تَكُونُوا صَالِحِينَ فَإِنَّهُ كَانَ لِلْأَوَّابِينَ غَفُورًا |
Diyanet Meali: | Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır. |
17:27 | إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُوا إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ |
Diyanet Meali: | Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. |
17:27 | وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا |
Diyanet Meali: | Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir. |
17:30 | إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.* |
17:31 | نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُمْ إِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْئًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | (Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.) Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. |
17:32 | وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنَا إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاءَ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.* |
17:33 | فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا |
Diyanet Meali: | Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir. |
17:34 | وَأَوْفُوا بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْئُولًا |
Diyanet Meali: | Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur. |
17:36 | إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَٰئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولًا |
Diyanet Meali: | (Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme.) Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. |
17:38 | كُلُّ ذَٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهًا |
Diyanet Meali: | Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir.* |
17:42 | قُلْ لَوْ كَانَ مَعَهُ آلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ إِذًا لَابْتَغَوْا إِلَىٰ ذِي الْعَرْشِ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer onların iddia ettiği gibi, Allah’la beraber (başka) ilâhlar olsaydı, o zaman o ilâhlar da Arş’ın sahibine ulaşmak için elbette bir yol ararlardı.* |
17:44 | وَلَٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا |
Diyanet Meali: | Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır. |
17:49 | وَقَالُوا أَإِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Biz bir yığın kemik, bir yığın ufantı olduğumuz zaman mı yeniden bir yaratılışla diriltilecekmişiz, biz mi?”* |
17:50 | قُلْ كُونُوا حِجَارَةً أَوْ حَدِيدًا |
Diyanet Meali: | De ki: “(Şüphe mi var?) İster taş olun ister demir!”* |
17:51 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هُوَ قُلْ عَسَىٰ أَنْ يَكُونَ قَرِيبًا |
Diyanet Meali: | Ve “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” |
17:53 | إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْإِنْسَانِ عَدُوًّا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır. |
17:57 | وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا |
Diyanet Meali: | (O’nun rahmetini umarlar), azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur. |
17:58 | كَانَ ذَٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا |
Diyanet Meali: | İşte bu, Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış bulunuyor. |
17:66 | لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ إِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | (Rabbiniz), lütfundan nasip arayasınız diye (sizin için denizde gemiler yürütendir). Şüphesiz O, size karşı çok merhametlidir. |
17:67 | فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الْإِنْسَانُ كَفُورًا |
Diyanet Meali: | Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür. |
17:72 | وَمَنْ كَانَ فِي هَٰذِهِ أَعْمَىٰ فَهُوَ فِي الْآخِرَةِ أَعْمَىٰ وَأَضَلُّ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır.* |
17:78 | وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا |
Diyanet Meali: | Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir. |
17:81 | وَقُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.”* |
17:83 | وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَئُوسًا |
Diyanet Meali: | Kendisine şer dokununca da umutsuzluğa düşer. |
17:87 | إِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Ancak Rabbin’den bir rahmet olarak böyle yapmadık. Çünkü O’nun sana olan lütfu büyüktür.* |
17:88 | لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا |
Diyanet Meali: | (De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar) ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” |
17:91 | أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِنْ نَخِيلٍ وَعِنَبٍ |
Diyanet Meali: | “Yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup…” |
17:93 | أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِنْ زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَىٰ فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | “Yahut altından bir evin olmadıkça; ya da göğe çıkmadıkça (sana asla inanmayacağız).” |
17:93 | قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنْتُ إِلَّا بَشَرًا رَسُولًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resûl olarak gönderilen bir beşerim.” |
17:95 | قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْأَرْضِ مَلَائِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ مَلَكًا رَسُولًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.”* |
17:96 | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarından hakkıyla haberdardır, onları hakkıyla görendir.”* |
17:98 | وَقَالُوا أَإِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا |
Diyanet Meali: | Ve, “Biz bir yığın kemik, bir yığın ufantı olduktan sonra mı yeniden bir yaratılışla diriltilecekmişiz, biz mi?” dediler. |
17:100 | إِذًا لَأَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْإِنْفَاقِ وَكَانَ الْإِنْسَانُ قَتُورًا |
Diyanet Meali: | (De ki: “Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız), o zaman da tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz. Zaten insan çok cimridir.” |
17:108 | وَيَقُولُونَ سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنْ كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | “Rabbimizin şanı yücedir. Rabbimizin va’di mutlaka gerçekleşecektir” derler.* |
17:111 | وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ |
Diyanet Meali: | “Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan … Allah’a mahsustur” de… |
17:111 | وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا |
Diyanet Meali: | “(Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan), zillet ve âcizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan (Allah’a mahsustur.)” |
18:9 | أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا |
Diyanet Meali: | Yoksa sen, (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın?* |
18:28 | وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا |
Diyanet Meali: | Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme. |
18:34 | وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌ فَقَالَ لِصَاحِبِهِ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَنَا أَكْثَرُ مِنْكَ مَالًا |
Diyanet Meali: | Derken onun büyük bir serveti oldu. Arkadaşıyla konuşurken ona dedi ki: “Benim malım seninkinden daha çok. (Adamlardan yana da senden daha üstünüm).” |
18:43 | وَلَمْ تَكُنْ لَهُ فِئَةٌ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مُنْتَصِرًا |
Diyanet Meali: | Onun, Allah’tan başka kendisine yardım edebilecek kimseleri yoktu. Kendi kendini kurtaracak güçte de değildi.* |
18:43 | وَلَمْ تَكُنْ لَهُ فِئَةٌ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مُنْتَصِرًا |
Diyanet Meali: | Onun, Allah’tan başka kendisine yardım edebilecek kimseleri yoktu. Kendi kendini kurtaracak güçte de değildi.* |
18:45 | فَأَصْبَحَ هَشِيمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِرًا |
Diyanet Meali: | (Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Fakat bütün bu canlılık sonunda) rüzgârın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir. |
18:50 | فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. |
18:51 | وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلِّينَ عَضُدًا |
Diyanet Meali: | Saptıranları da hiçbir zaman yardımcı edinmiş değilim. |
18:54 | وَكَانَ الْإِنْسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا |
Diyanet Meali: | Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür. |
18:64 | قَالَ ذَٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ فَارْتَدَّا عَلَىٰ آثَارِهِمَا قَصَصًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ: “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler.* |
18:79 | أَمَّا السَّفِينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاكِينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ |
Diyanet Meali: | “O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere ait idi.” |
18:79 | وَكَانَ وَرَاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ غَصْبًا |
Diyanet Meali: | “Çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.” |
18:80 | وَأَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ فَخَشِينَا أَنْ يُرْهِقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا |
Diyanet Meali: | “Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”* |
18:82 | وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ |
Diyanet Meali: | “Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi.” |
18:82 | وَكَانَ تَحْتَهُ كَنْزٌ لَهُمَا |
Diyanet Meali: | “Altında onlara ait bir define vardı.” |
18:82 | وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحًا |
Diyanet Meali: | “Babaları da iyi bir insandı.” |
18:98 | فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاءَ وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا |
Diyanet Meali: | “Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir.” |
18:101 | الَّذِينَ كَانَتْ أَعْيُنُهُمْ فِي غِطَاءٍ عَنْ ذِكْرِي |
Diyanet Meali: | Gözleri Zikr’ime (Kur’an’a) karşı perdeli olan… |
18:101 | وَكَانُوا لَا يَسْتَطِيعُونَ سَمْعًا |
Diyanet Meali: | Ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan… |
18:107 | إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince, onlar için Firdevs cennetleri bir konaktır.* |
18:109 | قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa … denizler tükenirdi.” |
18:110 | فَمَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا |
Diyanet Meali: | “Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın…” |
19:4 | وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُنْ بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا |
Diyanet Meali: | “Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım.” |
19:5 | وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا |
Diyanet Meali: | “Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır.” |
19:8 | قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا |
Diyanet Meali: | Zekeriyya, “Rabbim!” “Hanımım kısır (ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış) iken, benim nasıl çocuğum olur?” dedi. |
19:8 | قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا |
Diyanet Meali: | Zekeriyya, “Rabbim!” “Hanımım kısır (ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış) iken, benim nasıl çocuğum olur?” dedi. |
19:9 | هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | “Bu, bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım.” |
19:13 | وَحَنَانًا مِنْ لَدُنَّا وَزَكَاةً وَكَانَ تَقِيًّا |
Diyanet Meali: | Tarafımızdan ona kalp yumuşaklığı ve temizlik de (verdik). O, çok sakınan bir kimse idi.* |
19:14 | وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّارًا عَصِيًّا |
Diyanet Meali: | Ana-babasına çok iyi davranırdı; o, isyankâr bir zorba değildi. |
19:18 | قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَٰنِ مِنْكَ إِنْ كُنْتَ تَقِيًّا |
Diyanet Meali: | Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” dedi.* |
19:20 | قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ |
Diyanet Meali: | Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı (ve iffetsiz bir kadın olmadığım) hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. |
19:20 | قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا |
Diyanet Meali: | Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi.* |
19:21 | وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَقْضِيًّا |
Diyanet Meali: | “Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir.” |
19:23 | قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَٰذَا وَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا |
Diyanet Meali: | “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!” dedi. |
19:28 | يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا |
Diyanet Meali: | “Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.”* |
19:28 | يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا |
Diyanet Meali: | “Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.”* |
19:29 | فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. “Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?” dediler.* |
19:31 | وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنْتُ |
Diyanet Meali: | “Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı.” |
19:35 | مَا كَانَ لِلَّهِ أَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍ |
Diyanet Meali: | Allah’ın çocuk edinmesi düşünülemez. |
19:35 | سُبْحَانَهُ إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | O, bundan yücedir, uzaktır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece “ol!” der ve o da oluverir. |
19:35 | إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Bir işe hükmettiği zaman ona sadece “ol!” der ve o da oluverir. |
19:41 | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Kitap’ta İbrahim’i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi.* |
19:44 | يَا أَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ عَصِيًّا |
Diyanet Meali: | “Babacığım! Şeytana tapma! Çünkü şeytan Rahmân’a isyankâr olmuştur.”* |
19:45 | فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا |
Diyanet Meali: | “(Babacığım! Doğrusu ben, sana, çok esirgeyici Rahmân tarafından bir azabın dokunmasından), böylece şeytana bir dost olmandan (korkuyorum).” |
19:47 | قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا |
Diyanet Meali: | İbrahim, şöyle dedi: “Esen kal! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O, beni nimetleriyle kuşatmıştır.”* |
19:48 | وَأَدْعُو رَبِّي عَسَىٰ أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاءِ رَبِّي شَقِيًّا |
Diyanet Meali: | “Ve Rabb’ime ibadet ediyorum. Rabbime ibadet etmekle de mutsuz olmayacağımı umuyorum.” |
19:51 | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَىٰ إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا |
Diyanet Meali: | Kitap’ta, Mûsâ’yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. |
19:51 | وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Bir resûl, bir nebî idi. |
19:54 | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ |
Diyanet Meali: | Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o, sözünde duran bir kimse idi. |
19:54 | وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Bir resûl, bir nebî idi. |
19:55 | وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ |
Diyanet Meali: | Ailesine namaz ve zekâtı emrederdi. |
19:55 | وَكَانَ عِنْدَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا |
Diyanet Meali: | Rabb’inin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı. |
19:56 | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Kitap’ta İdris’i de an. Şüphesiz o, doğru sözlü bir kimse, bir nebî idi.* |
19:61 | إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz O’nun va’di kesinlikle gerçekleşir. |
19:63 | تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِيًّا |
Diyanet Meali: | İşte bu, kullarımızdan Allah’a karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağımız cennettir.* |
19:64 | وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا |
Diyanet Meali: | “Rabbin unutkan değildir.” |
19:67 | أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | İnsan, daha önce hiçbir şey değil iken kendisini yarattığımızı düşünmez mi?* |
19:71 | وَإِنْ مِنْكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا |
Diyanet Meali: | (Ey insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabbin için bu, kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir.* |
19:75 | قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَٰنُ مَدًّا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Kim sapıklık içinde ise Rahmân onlara, istenildiği kadar süre versin!…” |
19:81 | وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا |
Diyanet Meali: | Onlar, kendileri için kuvvet ve şeref (kaynağı) olsunlar diye, Allah’tan başka ilâhlar edindiler.* |
19:82 | كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا |
Diyanet Meali: | Hayır! İlâhları, onların ibadetlerini inkâr edecekler ve kendilerine düşman olacaklar.* |
20:35 | إِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | “Çünkü sen bizi hakkıyla görmektesin.”* |
20:65 | قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِمَّا أَنْ تُلْقِيَ وَإِمَّا أَنْ نَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَىٰ |
Diyanet Meali: | Sihirbazlar: “Ey Mûsâ! Ya önce atmayı tercih edersin, ya da ilk atan biz oluruz” dediler.* |
20:125 | قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَىٰ وَقَدْ كُنْتُ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | O da şöyle der: “Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak haşrettin?”* |
20:129 | وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Rabbin tarafından daha önce söylenmiş bir hüküm ve belirlenmiş bir süre olmasaydı, onlar da hemen cezalandırılırlardı.* |
21:7 | فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. |
21:8 | وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِدِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, onları yemek yemez bir beden yapısında yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi.* |
21:11 | وَكَمْ قَصَمْنَا مِنْ قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنْشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ |
Diyanet Meali: | Biz zulmetmekte olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka başka toplumlar meydana getirdik.* |
21:14 | قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Eyvah bizlere! Bizler gerçekten zalim kimseler idik” dediler.* |
21:17 | لَوْ أَرَدْنَا أَنْ نَتَّخِذَ لَهْوًا لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا إِنْ كُنَّا فَاعِلِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık* |
21:22 | لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا |
Diyanet Meali: | Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. |
21:30 | أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı … görmediler mi? |
21:38 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Bir de “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.* |
21:41 | فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | İçlerinden alay edenleri, o alaya aldıkları şey kuşatıverdi. |
21:46 | وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlara Rabbinin azabından hafif bir esinti dokunsa, muhakkak “Eyvah bize! Gerçekten biz zalim kimselerdik” diyeceklerdir.* |
21:47 | وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا |
Diyanet Meali: | (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. |
21:51 | وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِهِ عَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, daha önce de İbrahim’e doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini verdik. Biz zaten onu biliyorduk.* |
21:54 | قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | İbrahim, “Andolsun, siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz” dedi.* |
21:63 | قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَٰذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ |
Diyanet Meali: | Dedi ki: “Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa, onlara sorun bakalım!”* |
21:68 | قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ |
Diyanet Meali: | (İçlerinden bazıları), “Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın da ilâhlarınıza yardım edin” dediler.* |
21:69 | قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ |
Diyanet Meali: | “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik.* |
21:73 | وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi. |
21:74 | وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَائِثَ |
Diyanet Meali: | (Biz, Lût’a da bir hikmet ve bir ilim verdik) ve onu çirkin işler yapan memleketten kurtardık. |
21:74 | إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Gerçekten onlar kötü bir toplum idiler, fasık (Allah’ın emrinden çıkan kimseler) idiler. |
21:77 | إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz onlar kötü bir toplumdu. Bu yüzden biz de onları topyekûn suda boğduk. |
21:78 | إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ |
Diyanet Meali: | (Dâvûd ile Süleyman’ı da hatırla. Hani bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı.) Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şahit olmuştuk. |
21:79 | وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُودَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ وَكُنَّا فَاعِلِينَ |
Diyanet Meali: | Dâvûd ile birlikte, Allah’ı tespih etmeleri için dağları ve kuşları onun emrine verdik. Bunları yapan biz idik. |
21:81 | وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, her şeyi hakkıyla bileniz. |
21:82 | وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظِينَ |
Diyanet Meali: | Hep onları zapteden bizdik. |
21:87 | لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum.” |
21:90 | إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ |
Diyanet Meali: | Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlardı. |
21:90 | وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ |
Diyanet Meali: | (Rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi. |
21:97 | يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik…” |
21:97 | بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Hatta biz zalim kimselermişiz.” |
21:99 | لَوْ كَانَ هَٰؤُلَاءِ آلِهَةً مَا وَرَدُوهَا وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer onlar ilâh olsalardı oraya varmazlardı. Hâlbuki hepsi orada ebedî kalacaklardır.* |
21:103 | وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ |
Diyanet Meali: | Ve melekler onları, “İşte bu, size vaad edilen (mutlu) gününüzdür” diyerek karşılarlar. |
21:104 | كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ |
Diyanet Meali: | Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak yapacağız. |
22:5 | إِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ |
Diyanet Meali: | Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz (düşünün ki) hiç şüphesiz biz sizi topraktan … yarattık… |
22:15 | مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Her kim ona (Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa hemen tavana bir ip çeksin… |
22:44 | فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ |
Diyanet Meali: | Ve nihayet o inkârcılara mühlet verdim, sonra da onları yakalayıverdim. Beni inkâr etmek nasılmış, (gördüler). |
22:46 | أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, (işitecek kulakları) olsun? |
22:69 | اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Hakkında ayrılığa düşüp durduğunuz şeyler konusunda, kıyamet günü Allah aranızda hüküm verecektir.* |
22:78 | لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. |
22:78 | لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. |
23:17 | وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.* |
23:30 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz.* |
23:35 | أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ |
Diyanet Meali: | “O, öldüğünüz, toprak ve kemik hâline geldiğiniz zaman sizin tekrar mutlaka (diriltilip) çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?”* |
23:46 | إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ |
Diyanet Meali: | (Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u …) Firavun ve ileri gelenlerine (peygamber olarak gönderdik de onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.* |
23:48 | فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ |
Diyanet Meali: | Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.* |
23:66 | قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz (buna karşı büyüklük taslayarak) arkanızı dönerdiniz.* |
23:66 | قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz (buna karşı büyüklük taslayarak) arkanızı dönerdiniz.* |
23:82 | قَالُوا أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?”* |
23:84 | قُلْ لِمَنِ الْأَرْضُ وَمَنْ فِيهَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin: Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?”* |
23:88 | وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “(Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin hükümranlığı elinde olan), kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan (kimdir)?” |
23:91 | مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَٰهٍ |
Diyanet Meali: | Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. |
23:105 | أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der.* |
23:105 | أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der.* |
23:106 | قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ |
Diyanet Meali: | Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk.”* |
23:109 | إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا |
Diyanet Meali: | Kullarımdan, “Ey Rabbimiz! Biz inandık, (bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın)” diyen bir grup var idi. |
23:110 | وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara hep gülüyordunuz. |
23:114 | قَالَ إِنْ لَبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا لَوْ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.”* |
24:2 | وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ |
Diyanet Meali: | (Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.) Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. |
24:6 | وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ |
Diyanet Meali: | Eşlerine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince… |
24:7 | وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | (Onların her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi), beşinci defada da; eğer yalancılardan ise, Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını (ifade etmesiyle yerine gelir).* |
24:9 | وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | (Kocasının yalancılardan olduğuna dair Allah’ı dört defa şahit getirmesi, Allah adına yemin etmesi), beşinci defada da eğer kocası doğru söyleyenlerden ise Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi, (kadından cezayı kaldırır).* |
24:16 | وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَتَكَلَّمَ بِهَٰذَا |
Diyanet Meali: | Bu iftirayı işittiğiniz vakit, “Böyle sözleri ağzımıza almamız bize yaraşmaz…” deseydiniz ya! |
24:17 | يَعِظُكُمُ اللَّهُ أَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَدًا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer inanıyorsanız, bu gibi şeylere bir daha ebediyyen dönmemeniz için Allah size öğüt veriyor.* |
24:24 | يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde (onlara çok büyük bir azap vardır). |
24:32 | إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. |
24:49 | وَإِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ama gerçek (verilen hüküm) kendi lehlerinde ise, boyun eğerek ona gelirler.* |
24:51 | إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا |
Diyanet Meali: | Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Resûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik (ve itaat ettik)” demeleridir. |
24:62 | وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَىٰ أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّىٰ يَسْتَأْذِنُوهُ |
Diyanet Meali: | (Mü’minler ancak Allah’a ve peygamberine inanan), onunla beraber toplumu ilgilendiren bir iş üzerindeyken ondan izin almadan çekip gitmeyen kimselerdir. |
25:1 | تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَىٰ عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir.* |
25:2 | وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ |
Diyanet Meali: | Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. |
25:6 | إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | “O, bağışlayandır, çok merhamet edendir.” |
25:7 | لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا |
Diyanet Meali: | “Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!” |
25:8 | أَوْ يُلْقَىٰ إِلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | “Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya!” |
25:15 | كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Orası onlar için bir mükâfat ve varılacak bir yerdir. |
25:16 | لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ وَعْدًا مَسْئُولًا |
Diyanet Meali: | Ebedî olarak kalacakları orada onlar için diledikleri her şey vardır. Bu, Rabbinin uhdesine aldığı, (yerine getirilmesi) istenen bir va’didir.* |
25:18 | قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz…” derler. |
25:18 | وَلَٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا |
Diyanet Meali: | “Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helâke giden bir toplum oldular.” |
25:20 | وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir. |
25:26 | الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَٰنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا |
Diyanet Meali: | O gün gerçek hükümranlık Rahmân’ındır ve kâfirlere zorlu bir gün olacaktır.* |
25:29 | وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنْسَانِ خَذُولًا |
Diyanet Meali: | “Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.” |
25:40 | أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا |
Diyanet Meali: | Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı. |
25:40 | أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا |
Diyanet Meali: | Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı. |
25:43 | أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا |
Diyanet Meali: | Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?* |
25:54 | فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا |
Diyanet Meali: | (O, sudan bir insan yaratıp) ondan soy sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin, her şeye hakkıyla gücü yetendir. |
25:55 | وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَىٰ رَبِّهِ ظَهِيرًا |
Diyanet Meali: | Kâfir, Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır. |
25:65 | رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!” |
25:67 | وَالَّذِينَ إِذَا أَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَٰلِكَ قَوَامًا |
Diyanet Meali: | Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.* |
25:70 | فَأُولَٰئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
25:77 | فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا |
Diyanet Meali: | “Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” |
26:3 | لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Mü’min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin!* |
26:5 | وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Rahmân’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler.* |
26:6 | فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar (Allah’ın âyetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek.* |
26:8 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunlarda (Allah’ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar.* |
26:24 | قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.”* |
26:28 | قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir” dedi.* |
26:31 | قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu,” dedi.* |
26:40 | لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ |
Diyanet Meali: | “Umarız, üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız” (dediler.)* |
26:41 | قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ |
Diyanet Meali: | (Sihirbazlar gelince), Firavun’a, “Eğer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bir mükâfat var mı?” dediler. |
26:51 | إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.”* |
26:63 | فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi. |
26:67 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi.* |
26:75 | قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | İbrahim, şöyle dedi: “Sizin (ve geçmiş atalarınızın) taptığı şeyleri gördünüz mü?”* |
26:86 | وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ |
Diyanet Meali: | “Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.”* |
26:92 | وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede?” denilecek.* |
26:97 | تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”* |
26:102 | فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”* |
26:103 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi.* |
26:112 | قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Nûh, şöyle dedi: “Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?”* |
26:116 | قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ey Nûh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!”* |
26:121 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.* |
26:136 | قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir.”* |
26:139 | فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Böylece onlar Hûd’u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helâk ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.* |
26:154 | مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.”* |
26:158 | فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Böylece onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.* |
26:167 | قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!”* |
26:174 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.* |
26:181 | أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın.”* |
26:187 | فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür.”* |
26:189 | فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi. |
26:190 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.* |
26:194 | عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Uyarıcılardan olasın diye (onu güvenilir Ruh, Cebrail) senin kalbine (apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir).* |
26:197 | أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir?* |
26:199 | فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik) ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı. |
26:206 | ثُمَّ جَاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (hâlleri nice olurdu?)* |
26:207 | مَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ |
Diyanet Meali: | (Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı.* |
26:209 | ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz.* |
26:213 | فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ |
Diyanet Meali: | Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun!* |
27:12 | فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | “(Elini koynuna sok); Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, (kusursuz bembeyaz olarak çıksın). Çünkü onlar fasık bir kavimdir.” |
27:14 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Ama bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!” |
27:20 | وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ |
Diyanet Meali: | Süleyman, kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi: “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?”* |
27:27 | قَالَ سَنَنْظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | Süleyman, Hüdhüd’e şöyle dedi: “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz.”* |
27:32 | مَا كُنْتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ |
Diyanet Meali: | “Sizler yanımda bulunmadıkça hiçbir işe kesin olarak karar vermem.” |
27:41 | نَنْظُرْ أَتَهْتَدِي أَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | “(Tahtını tanınmaz hâle getirin.) Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?” |
27:42 | وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik.” |
27:43 | وَصَدَّهَا مَا كَانَتْ تَعْبُدُ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Daha önce Allah’tan başka taptığı şeyler ona engel olmuştu. |
27:43 | إِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Çünkü o inkâr eden bir kavimden idi. |
27:48 | وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Şehirde dokuz kişilik bir çete vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar (ve ıslaha çalışmıyorlar)dı. |
27:51 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | Bak, onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu: Biz onları ve kavimlerini topyekûn helâk ettik.* |
27:53 | وَأَنْجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | İman edip Allah’a karşı gelmekten sakınmakta olanları ise kurtardık.* |
27:56 | فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine kavminin cevabı ancak şöyle demek oldu: “Lût’un ailesini memleketinizden çıkarın…” |
27:60 | فَأَنْبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُنْبِتُوا شَجَرَهَا |
Diyanet Meali: | (Yahut gökleri ve yeri yaratan ve size gökten yağmur indirip), onunla, ağaçlarını sizin yetiştiremeyeceğiniz gönül alıcı güzel bahçeler meydana getiren mi? |
27:64 | أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? De ki, “Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin.” |
27:67 | وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler dediler ki: “Biz ve babalarımız toprak olmuş iken mi, gerçekten bizler mi (diriltilip) çıkarılacağız?”* |
27:69 | قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.”* |
27:70 | وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُنْ فِي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlardan yana üzülme. Kurdukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme.* |
27:71 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.* |
27:72 | قُلْ عَسَىٰ أَنْ يَكُونَ رَدِفَ لَكُمْ بَعْضُ الَّذِي تَسْتَعْجِلُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Belki de acele gelmesini istediğiniz şeyin bir kısmı size çok yaklaşmıştır.”* |
27:82 | أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | (O, onlara) insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını (söyler). |
27:84 | أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Siz benim âyetlerimi, onları ilmen kavramamışken yalanladınız öyle mi? Yoksa ne yapıyordunuz ki?!” |
27:90 | فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Kimler de kötü amel getirirse), yüzüstü ateşe atılırlar. (Onlara), “Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz” (denir.) |
27:91 | وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | (“Bana ancak, bu beldenin, onu mukaddes kılan) ve her şey kendisine ait olan (Rabbine kulluk yapmam emredildi). Yine bana, müslümanlardan olmam … emredildi.” |
28:4 | يُذَبِّحُ أَبْنَاءَهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءَهُمْ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | Oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı. |
28:6 | وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ |
Diyanet Meali: | (Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle) Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri (gösterelim). |
28:8 | فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا |
Diyanet Meali: | Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. |
28:8 | إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Firavun, (veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı. |
28:10 | إِنْ كَادَتْ لَتُبْدِي بِهِ لَوْلَا أَنْ رَبَطْنَا عَلَىٰ قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Mûsâ’nın anasının kalbi bomboş kaldı.) Eğer biz (çocuğu ile ilgili sözümüze) inancını koruması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse bunu açıklayacaktı. |
28:17 | قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِلْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” dedi.* |
28:19 | إِنْ تُرِيدُ إِلَّا أَنْ تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun…” |
28:19 | وَمَا تُرِيدُ أَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِحِينَ |
Diyanet Meali: | “Arabuluculardan olmak istemiyorsun.” |
28:32 | إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü onlar fasık bir kavimdirler.” |
28:37 | رَبِّي أَعْلَمُ بِمَنْ جَاءَ بِالْهُدَىٰ مِنْ عِنْدِهِ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ |
Diyanet Meali: | “Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun (güzel) sonucunun kimin olacağını Rabbim daha iyi bilir.” |
28:40 | فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ve onları denize attık (Orada boğuldular). Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bak! |
28:44 | وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَىٰ مُوسَى الْأَمْرَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Mûsâ’ya o emri verdiğimiz zaman sen (vadinin) batı tarafında değildin. |
28:44 | وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِدِينَ |
Diyanet Meali: | (O olayı) görenlerden de değildin. |
28:45 | وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Sen Medyen halkı arasında yaşıyor değildin, âyetlerimizi onlardan okuyup öğreniyor da değildin. |
28:45 | وَلَٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ |
Diyanet Meali: | Fakat biz (bu haberi) göndereniz. |
28:46 | وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | Yine biz (Mûsâ’ya) seslendiğimiz zaman Tûr’un yan tarafında da değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak… |
28:47 | لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “(Ey Rabbimiz!) Bize bir Peygamber gönderseydin de âyetlerine uysaydık ve mü’minlerden olsaydık.” |
28:49 | قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ هُوَ أَهْدَىٰ مِنْهُمَا أَتَّبِعْهُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah katından, doğruya bu ikisinden (Tevrat ve Kur’an’dan) daha çok ulaştıran bir kitap getirin de, ben ona uyayım.”* |
28:53 | إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِهِ مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Ona inandık), şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de müslümandık.” |
28:58 | وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ |
Diyanet Meali: | (O yurtlara) biz varis olduk, biz. |
28:59 | وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَىٰ حَتَّىٰ يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا |
Diyanet Meali: | Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe oraları helâk edici değildir. |
28:59 | وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَىٰ إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helâk etmeyiz. |
28:62 | وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım?” diyeceği günü hatırla!* |
28:63 | تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | “Şimdi de onlardan uzaklaşıp sana döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyorlardı.” |
28:64 | وَرَأَوُا الْعَذَابَ لَوْ أَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Azabı görürler. Keşke onlar (dünyada iken) doğru yola gelselerdi. |
28:67 | فَعَسَىٰ أَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِحِينَ |
Diyanet Meali: | (Ama tövbe edip iman eden ve salih amel işleyen kimsenin) kurtuluşa erenlerden olması umulur. |
28:68 | وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ وَيَخْتَارُ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ |
Diyanet Meali: | Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur. |
28:74 | وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım”? diyeceği günü hatırla.* |
28:75 | فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar da gerçeğin Allah’a ait olduğunu bilirler ve (Allah’a ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup gitmişlerdir. |
28:76 | إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسَىٰ فَبَغَىٰ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. |
28:81 | فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı ona yardım edebilecek adamları da yoktu. |
28:81 | وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِرِينَ |
Diyanet Meali: | Kendisini savunup kurtarabileceklerden de değildi! |
28:84 | فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Kim de bir kötülük getirirse, bilsin ki), kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar. |
28:86 | وَمَا كُنْتَ تَرْجُو أَنْ يُلْقَىٰ إِلَيْكَ الْكِتَابُ إِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | Sen, bu kitabın sana verileceğini ummuyordun. Ancak o, Rabbinden bir rahmet olarak sana verildi. |
28:86 | فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِلْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Öyle ise kâfirlere sakın arka çıkma. |
28:87 | وَادْعُ إِلَىٰ رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Rabbine çağır ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma! |
29:5 | مَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ اللَّهِ فَإِنَّ أَجَلَ اللَّهِ لَآتٍ |
Diyanet Meali: | Her kim Allah’a kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. |
29:7 | وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَحْسَنَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükâfatlandıracağız. |
29:8 | إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim. |
29:10 | وَلَئِنْ جَاءَ نَصْرٌ مِنْ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ إِنَّا كُنَّا مَعَكُمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka, “Biz de sizinle beraberdik” derler. |
29:13 | وَلَيُسْأَلُنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir. |
29:16 | ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” |
29:24 | فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ |
Diyanet Meali: | (İbrahim’in) kavminin cevabı, “Onu öldürün veya yakın” demekten ibaret oldu. |
29:29 | فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kavminin cevabı, “(Eğer doğru söyleyenlerden isen), haydi Allah’ın azabını getir bize” demeden ibaret oldu. |
29:29 | ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi Allah’ın azabını getir bize.” |
29:31 | إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Biz, bu memleket halkını helâk edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir.” |
29:32 | لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Biz, onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Ancak karısı başka. O, geri kalıp helâk edilenlerden olacaktır.” |
29:33 | إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Biz, seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın başka. O, geride kalıp helâk edilenlerden olacaktır.” |
29:34 | إِنَّا مُنْزِلُونَ عَلَىٰ أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, bu memleket halkı üzerine, fasıklık ettiklerinden dolayı gökten bir azap indireceğiz.* |
29:38 | فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Şeytan, onlara işlerini süslemiş) ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi. |
29:39 | فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِقِينَ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa bizi geçip (azabımızdan) kurtulamazlardı. |
29:40 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
29:40 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
29:41 | وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi! |
29:48 | وَمَا كُنْتَ تَتْلُو مِنْ قَبْلِهِ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ |
Diyanet Meali: | Sen şu Kur’an’dan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. |
29:55 | وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara, “Yapmakta olduklarınızın cezasını tadın” diyecektir. |
29:64 | وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi! |
30:9 | فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Yine onlar, yeryüzünde dolaşıp) kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
30:9 | كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler. Yeryüzünü sürüp işlemişler ve orayı (kendilerinin imar ettiğinden daha çok) imar etmişlerdi. |
30:9 | فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara asla zulmediyor değildi. Fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
30:9 | فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara asla zulmediyor değildi. Fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
30:10 | ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاءُوا السُّوأَىٰ أَنْ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Sonra, Allah’ın âyetlerini yalanladıkları (ve onlarla alay etmekte oldukları) için, kötülük işleyenin sonu daha da kötü oldu. |
30:10 | أَنْ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra, Allah’ın âyetlerini yalanladıkları ve onlarla alay etmekte oldukları için, (kötülük işleyenin sonu daha da kötü oldu). |
30:13 | وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَائِهِمْ شُفَعَاءُ وَكَانُوا بِشُرَكَائِهِمْ كَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Onların, Allah’a koştukları ortaklardan kendileri için şefaatçılar da olmayacaktır. Artık onlar ortak koştukları şeyleri de inkâr ederler.* |
30:13 | وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَائِهِمْ شُفَعَاءُ وَكَانُوا بِشُرَكَائِهِمْ كَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Onların, Allah’a koştukları ortaklardan kendileri için şefaatçılar da olmayacaktır. Artık onlar ortak koştukları şeyleri de inkâr ederler.* |
30:31 | مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Hepiniz O’na yönelerek O’na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın.* |
30:32 | مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا |
Diyanet Meali: | Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın.) |
30:35 | أَمْ أَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِهِ يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa biz kendilerine bir delil mi indirdik de o, Allah’a ortak koşmaları konusunda (isabetli olduklarını) söylüyor?* |
30:42 | فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Yeryüzünde dolaşın da önceki milletlerin sonlarının nasıl olduğuna bakın.” Onların çoğu Allah’a ortak koşan kimselerdi. |
30:42 | كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Onların çoğu Allah’a ortak koşan kimselerdi. |
30:47 | وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Mü’minlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır. |
30:49 | وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ أَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمُبْلِسِينَ |
Diyanet Meali: | Oysa onlar daha önce kendilerine yağmur yağdırılmadan evvel kesin bir ümitsizliğe kapılmışlardı.* |
30:55 | يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ كَذَٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | (Kıyametin kopacağı gün) suçlular, (dünyada) bir andan fazla kalmadıklarına yemin ederler. Onlar (dünyada haktan) işte böyle döndürülüyorlardı. |
30:56 | فَهَٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلَٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “İşte bu yeniden dirilme günüdür. Fakat siz bilmiyordunuz.” |
31:15 | ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.” |
31:16 | يَا بُنَيَّ إِنَّهَا إِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | (Lokmân, öğütlerine şöyle devam etti:) “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir.” |
31:16 | فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | “Ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir.” |
31:21 | أَوَلَوْ كَانَ الشَّيْطَانُ يَدْعُوهُمْ إِلَىٰ عَذَابِ السَّعِيرِ |
Diyanet Meali: | Şeytan, kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı? |
32:5 | ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ |
Diyanet Meali: | Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O’na yükselir. |
32:14 | وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Yapmakta olduklarınıza karşılık ebedî azabı tadın.” |
32:17 | فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.* |
32:18 | أَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِنًا |
Diyanet Meali: | Hiç mü’min, (fasık gibi olur mu)? |
32:18 | كَمَنْ كَانَ فَاسِقًا لَا يَسْتَوُونَ |
Diyanet Meali: | (Hiç mü’min), fasık gibi olur mu? Bunlar (elbette) eşit olmazlar. |
32:19 | فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوَىٰ نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (İman edip salih amel işleyenlere gelince), onlar için, yapmakta olduklarına karşılık bir mükâfat olarak Me’vâ cennetleri vardır. |
32:20 | وَقِيلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Ve onlara, “Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın” denir. |
32:23 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik. Sen de kitaba (Kur’an’a) kavuşma konusunda sakın şüphe içinde olma. |
32:24 | وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | (Sabredip) âyetlerimize kesin olarak inandıkları zaman, (içlerinden emrimizle doğru yola ileten önderler çıkardık). |
32:25 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin kıyamet günü, üzerinde ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda onlar arasında hüküm verecektir.* |
32:28 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْفَتْحُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, şu fetih ne zamanmış?” diyorlar.* |
33:1 | وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
33:2 | وَاتَّبِعْ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Rabbinden sana vahyolunana uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.* |
33:5 | وَلَٰكِنْ مَا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Fakat kasten yaptığınız şeylerde size günah vardır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
33:6 | كَانَ ذَٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا |
Diyanet Meali: | Bu (hüküm) Kitap’ta yazılıdır. |
33:9 | وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir. |
33:15 | وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللَّهَ مِنْ قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْأَدْبَارَ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki, onlar, daha önce geri dönüp kaçmayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. |
33:15 | وَكَانَ عَهْدُ اللَّهِ مَسْئُولًا |
Diyanet Meali: | Allah’a verilen söz ise sorumluluğu gerektirir. |
33:19 | أُولَٰئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَأَحْبَطَ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا |
Diyanet Meali: | İşte onlar iman etmediler. Allah da onların amellerini boşa çıkardı. Bu, Allah’a kolaydır. |
33:20 | وَلَوْ كَانُوا فِيكُمْ مَا قَاتَلُوا إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | İçinizde bulunsalardı da pek az savaşırlardı. |
33:21 | لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; (Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için) güzel bir örnek vardır. |
33:21 | لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | (Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için); Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için (güzel bir örnek vardır). |
33:24 | أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Yahut onların tövbesini kabul etmesi içindir. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
33:25 | وَكَفَى اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ الْقِتَالَ وَكَانَ اللَّهُ قَوِيًّا عَزِيزًا |
Diyanet Meali: | Allah, savaşta mü’minlere kâfi geldi. Allah, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir. |
33:27 | وَأَرْضًا لَمْ تَطَئُوهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا |
Diyanet Meali: | (Allah, sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına) ve henüz ayak basmadığınız topraklara (varis kıldı). Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. |
33:28 | إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ |
Diyanet Meali: | “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut’a vereyim (ve sizi güzelce bırakayım).” |
33:29 | وَإِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْآخِرَةَ فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | “Eğer Allah’ı, Resûlünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah içinizden iyilik yapanlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”* |
33:30 | يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا |
Diyanet Meali: | (Ey Peygamber’in hanımları! İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa), onun cezası iki kat verilir. Bu, Allah’a göre kolaydır. |
33:34 | إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah en gizli şeyi bilendir, hakkıyla haberdardır. |
33:36 | وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. |
33:36 | وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. |
33:37 | زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا |
Diyanet Meali: | (Zeyd, eşinden yana isteğini yerine getirince, eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın. |
33:37 | إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | (Onu seninle evlendirdik ki), eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında, evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın). Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir. |
33:38 | مَا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ فِيمَا فَرَضَ اللَّهُ لَهُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, kendisine farz kıldığı şeyleri yerine getirmesi konusunda peygambere bir darlık yoktur. |
33:38 | سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ قَدَرًا مَقْدُورًا |
Diyanet Meali: | Daha önce gelip geçen peygamberler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Allah’ın emri, kesinleşmiş bir hükümdür. |
33:40 | مَا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ |
Diyanet Meali: | Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. |
33:40 | وَلَٰكِنْ رَسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Fakat o, Allah’ın Resûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
33:43 | وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah, mü’minlere çok merhamet edendir. |
33:50 | قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌ |
Diyanet Meali: | Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. |
33:50 | لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
33:51 | وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah, kalplerinizdekini bilir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) |
33:52 | وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ رَقِيبًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, her şeyi gözetleyendir. |
33:53 | إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. |
33:53 | وَمَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz (ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız) ebediyyen söz konusu olamaz. |
33:53 | إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır. |
33:54 | إِنْ تُبْدُوا شَيْئًا أَوْ تُخْفُوهُ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Siz bir şeyi açığa vursanız da gizleseniz de, biliniz ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir.* |
33:55 | وَاتَّقِينَ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla şahittir. |
33:59 | ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
33:63 | وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرِيبًا |
Diyanet Meali: | Ne bilirsin, belki de kıyamet yakında gerçekleşir. |
33:69 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ آذَوْا مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Siz Mûsâ’ya eziyet eden kimseler gibi olmayın. |
33:69 | فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللَّهِ وَجِيهًا |
Diyanet Meali: | Nihayet Allah onu onların dediklerinden temize çıkarmıştı. Mûsâ, Allah katında itibarlı bir kimse idi. |
33:72 | وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا |
Diyanet Meali: | Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir. |
33:73 | وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | (Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklere ve Allah’a ortak koşan kadınlara azap etmek); mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların da tövbelerini kabul etmek için (insana emaneti yüklemiştir). Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
34:14 | أَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ |
Diyanet Meali: | Eğer gaybı bilmiş olsalardı aşağılayıcı azap içinde kalmamış olacaklardı. |
34:15 | لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِي مَسْكَنِهِمْ آيَةٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Sebe’ halkı için kendi yurtlarında bir ibret vardı. |
34:21 | وَمَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِمْ مِنْ سُلْطَانٍ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يُؤْمِنُ بِالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Oysa şeytanın onlar üzerinde hiçbir hâkimiyeti yoktu. Ancak ahirete inananları, (onun hakkında şüphe içinde bulunanlardan) ayırt edelim diye (ona bu fırsatı verdik). |
34:29 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek” diyorlar.* |
34:31 | لَوْلَا أَنْتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Siz olmasaydınız, biz mutlaka iman eden kimseler olurduk.” |
34:32 | أَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدَىٰ بَعْدَ إِذْ جَاءَكُمْ بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Size hidayet geldikten sonra, biz mi sizi ondan alıkoyduk? Hayır, suçlu olanlar sizlerdiniz.” |
34:33 | هَلْ يُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir. |
34:40 | ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلَائِكَةِ أَهَٰؤُلَاءِ إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın, onları hep birden toplayacağı), sonra da meleklere, “Bunlar mı size ibadet ediyorlardı?” diyeceği (günü bir hatırla)! |
34:41 | بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ أَكْثَرُهُمْ بِهِمْ مُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | “Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu.” |
34:42 | وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenlere, “Yalanlamakta olduğunuz cehennem azabını tadın” deriz. |
34:43 | مَا هَٰذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ |
Diyanet Meali: | “Bu sadece, atalarınızın tapmakta olduğu şeylerden sizi alıkoymak isteyen bir adamdır.” |
34:45 | فَكَذَّبُوا رُسُلِي فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ |
Diyanet Meali: | Elçilerimi yalanladılar. Peki, beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu! |
34:54 | إِنَّهُمْ كَانُوا فِي شَكٍّ مُرِيبٍ |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar derin bir şüphe içindeydiler. |
35:6 | إِنَّمَا يَدْعُو حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ أَصْحَابِ السَّعِيرِ |
Diyanet Meali: | O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır. |
35:10 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. |
35:18 | وَإِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. |
35:26 | ثُمَّ أَخَذْتُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ |
Diyanet Meali: | Sonra ben inkâr edenleri yakaladım. Beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu!* |
35:37 | رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim.” |
35:41 | وَلَئِنْ زَالَتَا إِنْ أَمْسَكَهُمَا مِنْ أَحَدٍ مِنْ بَعْدِهِ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye kurduğu düzende tutuyor.) Andolsun, eğer onlar (yörüngelerinden sapıp) yok olur giderlerse, O’ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır. |
35:42 | لَئِنْ جَاءَهُمْ نَذِيرٌ لَيَكُونُنَّ أَهْدَىٰ مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ |
Diyanet Meali: | (Müşrikler), eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerden herhangi birinden daha çok doğru yol üzere olacaklarına dair (en güçlü şekilde Allah’a yemin etmişlerdi). |
35:44 | فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Yeryüzünde dolaşıp) kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
35:44 | كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَكَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً |
Diyanet Meali: | (Yeryüzünde dolaşıp) kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna (bakmadılar mı)? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler. |
35:44 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعْجِزَهُ مِنْ شَيْءٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki hiçbir şey, Allah’ı âciz bırakacak değildir. |
35:44 | إِنَّهُ كَانَ عَلِيمًا قَدِيرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir. |
35:45 | فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir. |
36:28 | وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ |
Diyanet Meali: | Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.* |
36:29 | إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ |
Diyanet Meali: | Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.* |
36:30 | يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar.* |
36:46 | وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar.* |
36:48 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu tehdit ne zaman gelecek?” diyorlar.* |
36:53 | إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.* |
36:54 | فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.* |
36:62 | وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?”* |
36:63 | هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ |
Diyanet Meali: | “İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir.”* |
36:64 | اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | “İnkâr ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!”* |
36:65 | الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰ أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.* |
36:70 | لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik.* |
36:82 | إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.* |
36:82 | إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.* |
37:16 | أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ |
Diyanet Meali: | “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi tekrar diriltileceğiz?”* |
37:21 | هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara, “İşte bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür” denilir.* |
37:22 | احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, meleklere şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın.”* |
37:28 | قَالُوا إِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | Şöyle derler: “Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.”* |
37:29 | قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Diğerleri de onlara şöyle derler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz.”* |
37:30 | وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بَلْ كُنْتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ |
Diyanet Meali: | “Bizim, sizin üzerinizde hiçbir hâkimiyetimiz yoktu. Hatta siz azgın bir kavimdiniz.”* |
37:30 | وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بَلْ كُنْتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ |
Diyanet Meali: | “Bizim, sizin üzerinizde hiçbir hâkimiyetimiz yoktu. Hatta siz azgın bir kavimdiniz.”* |
37:32 | فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ |
Diyanet Meali: | “Evet, biz sizi saptırdık. Çünkü biz de sapkın kimselerdik.”* |
37:35 | إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar, kendilerine, “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” denildiği zaman, inanmayıp büyüklük taslıyorlardı.* |
37:39 | وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Siz ancak işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılırsınız.* |
37:51 | قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ |
Diyanet Meali: | İçlerinden biri der ki: “Benim bir arkadaşım vardı.”* |
37:53 | أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَدِينُونَ |
Diyanet Meali: | “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi hesaba çekileceğiz?”* |
37:57 | وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ |
Diyanet Meali: | “Rabbimin nimeti olmasaydı, mutlaka ben de cehenneme konulanlardan olmuştum.”* |
37:73 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ |
Diyanet Meali: | Bak, uyarılanların sonu nasıl oldu!* |
37:116 | وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara yardım ettik de onlar galip gelenler oldular.* |
37:141 | فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَضِينَ |
Diyanet Meali: | Gemidekilerle kur’a çekmiş ve kaybedenlerden olmuştu.* |
37:143 | فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı…* |
37:157 | فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz getirin (bu delili içeren) kitabınızı!* |
37:167 | وَإِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَ |
Diyanet Meali: | Müşrikler şunu da söylüyorlardı…* |
37:169 | لَكُنَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ |
Diyanet Meali: | “Elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”* |
38:62 | وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرَىٰ رِجَالًا كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْأَشْرَارِ |
Diyanet Meali: | Yine şöyle derler: “Dünyada kendilerini kötü saydığımız adamları acaba neden göremiyoruz?”* |
38:69 | مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَإِ الْأَعْلَىٰ إِذْ يَخْتَصِمُونَ |
Diyanet Meali: | “Aralarında tartıştıkları sırada, yüce topluluğa (ileri gelen melekler topluluğuna) dair benim hiçbir bilgim yoktu.”* |
38:74 | إِلَّا إِبْلِيسَ اسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.* |
38:75 | أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَالِينَ |
Diyanet Meali: | “Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” |
39:7 | ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir. |
39:8 | ثُمَّ إِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُو إِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur… |
39:12 | وَأُمِرْتُ لِأَنْ أَكُونَ أَوَّلَ الْمُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Bana, müslümanların ilki olmam da emredildi.”* |
39:24 | وَقِيلَ لِلظَّالِمِينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Zalimlere, “Kazandıklarınızı tadın” denir. |
39:26 | وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette ki ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilselerdi! |
39:35 | وَيَجْزِيَهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Allah, işlediklerinin en kötüsünü örtmek) ve onlara yaptıklarının en güzeli ile karşılık vermek için (onları böyle mükâfatlandırdı). |
39:43 | قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئًا وَلَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hiçbir şeye güçleri yetmese ve düşünemiyor olsalar da mı?” |
39:46 | أَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِي مَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | “Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin.” |
39:47 | وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Artık, hiç hesap etmedikleri şeyler Allah tarafından karşılarına çıkmıştır. |
39:48 | وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır. |
39:50 | قَدْ قَالَهَا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Bunu kendilerinden öncekiler de söylemişti ama kazandıkları şeyler onlara hiçbir yarar sağlamamıştı.* |
39:56 | أَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَا عَلَىٰ مَا فَرَّطْتُ فِي جَنْبِ اللَّهِ وَإِنْ كُنْتُ لَمِنَ السَّاخِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Farkında olmadan azap size ansızın gelmeden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun ki), kişi, “Allah’ın yanında, işlediğim kusurlardan dolayı vay hâlime! Gerçekten ben alay edenlerden idim” demesin.* |
39:57 | أَوْ تَقُولَ لَوْ أَنَّ اللَّهَ هَدَانِي لَكُنْتُ مِنَ الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Yahut, “Allah beni doğru yola iletseydi, elbette O’na karşı gelmekten sakınanlardan olurdum” demesin.* |
39:58 | لَوْ أَنَّ لِي كَرَّةً فَأَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Keşke benim için dünyaya bir dönüş daha olsa da iyilik yapanlardan olsam.” |
39:59 | فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle diyecek: “Hayır, öyle değil! Âyetlerim sana geldi de) sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun.” |
39:65 | لَئِنْ أَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer Allah’a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun.” |
39:66 | بَلِ اللَّهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | Hayır, yalnız Allah’a ibadet et ve şükredenlerden ol.* |
40:5 | فَأَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ |
Diyanet Meali: | Bu yüzden onları kıskıvrak yakaladım. Benim cezalandırmam nasılmış, (gördüler)! |
40:21 | فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Onlar yeryüzünde dolaşıp), kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
40:21 | فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Onlar yeryüzünde dolaşıp), kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
40:21 | كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar, kendilerinden daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü. |
40:21 | فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَاقٍ |
Diyanet Meali: | Böyle iken Allah, günahları sebebiyle onları yakaladı. Onları Allah’ın azabından koruyacak hiç kimse olmadı. |
40:22 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi şu idi: Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getiriyorlardı da onlar inkâr ediyorlardı. |
40:28 | وَإِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ |
Diyanet Meali: | “Eğer yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir.” |
40:28 | وَإِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir.” |
40:47 | إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِنَ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Biz size uymuş kimselerdik. Şimdi şu ateşin bir kısmını üzerimizden kaldırabilir misiniz?” |
40:50 | قَالُوا أَوَلَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | (Cehennem bekçileri) derler ki: “Size peygamberleriniz açık mucizeler getirmemiş miydi?” |
40:63 | كَذَٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذِينَ كَانُوا بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetlerini inkâr etmekte olanlar, işte böyle döndürülürler.* |
40:67 | ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا |
Diyanet Meali: | Sonra sizi (ana rahminden) çocuk olarak çıkaran, sonra olgunluk çağına ulaşmanız, sonra da ihtiyarlamanız için sizi yaşatandır. |
40:68 | فَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Bir şeye karar verdiğinde, ona sadece “ol” der, o da oluverir. |
40:68 | فَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Bir şeye karar verdiğinde, ona sadece “ol” der, o da oluverir. |
40:73 | ثُمَّ قِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra onlara, “Allah’ı bırakıp da ortak koştuklarınız nerede?” denilir.* |
40:74 | قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُو مِنْ قَبْلُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Onlar da, “(Yüzüstü bırakıp) bizden uzaklaştılar. Hayır, demek ki, biz önceleri hiçbir şeye tapmıyormuşuz, (taptıklarımız bir hiçmiş)” derler. |
40:75 | ذَٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan (ve böbürlenmenizden) ötürüdür. |
40:75 | وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَ |
Diyanet Meali: | Ve böbürlenmenizden ötürüdür. |
40:78 | وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmadan bir mûcize getiremez. |
40:82 | فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Onlar yeryüzünde dolaşıp), kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
40:82 | كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerinden daha çok, daha güçlü ve onların yeryüzündeki eserleri daha üstündü. |
40:82 | فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat kazanmakta oldukları şeyler onlara bir fayda vermemişti. |
40:83 | وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Sonunda alaya almakta oldukları şey kendilerini sarıverdi. |
40:84 | فَلَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا قَالُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِهِ مُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Azabımızı gördükleri zaman, “Yalnız Allah’a inandık; O’na ortak koşmakta olduğumuz şeyleri inkâr ettik” dediler.* |
40:85 | فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا |
Diyanet Meali: | Fakat azâbımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. |
41:15 | هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ |
Diyanet Meali: | (Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın) onlardan daha güçlü olduğunu (görmediler mi)? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı. |
41:17 | فَأَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Ve yaptıklarına karşılık, alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpmıştı. |
41:18 | وَنَجَّيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | İnananları ve Allah’a karşı gelmekten sakınanları kurtardık.* |
41:20 | شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَأَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Nihayet cehenneme vardıklarında), kulakları, gözleri ve derileri, yapmış oldukları işler hakkında, kendileri aleyhine şahitlik ederler. |
41:22 | وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ أَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَا أَبْصَارُكُمْ |
Diyanet Meali: | “Siz (günahları işlerken) kulaklarınızın, gözlerinizin (ve derilerinizin), aleyhinize şâhitlik etmesinden sakınmıyordunuz.” |
41:25 | قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Böylece) kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları (ile ilgili o söz, azap, onlar için de gerçekleşti). Çünkü onlar ziyana uğrayanlardı. |
41:27 | وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Ve onları yaptıklarının en kötüsü ile cezalandıracağız. |
41:28 | لَهُمْ فِيهَا دَارُ الْخُلْدِ جَزَاءً بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi inkâr etmelerinin cezası olarak orada onlar için ebedîlik yurdu vardır. |
41:29 | نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ أَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْأَسْفَلِينَ |
Diyanet Meali: | (Ateşe giren inkârcılar şöyle derler: “Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de) onları ayaklarımızın altına alalım ki en aşağılıklardan olsunlar.” |
41:30 | أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ |
Diyanet Meali: | “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!” |
41:37 | وَاسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَهُنَّ إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | (Güneşe ve aya secde etmeyin.) Eğer gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız, onları yaratan Allah’a secde edin. |
41:48 | وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَدْعُونَ مِنْ قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُمْ مِنْ مَحِيصٍ |
Diyanet Meali: | Daha önce yalvardıkları (tanrılar) onları yüzüstü bırakıp uzaklaşmıştır. Kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.* |
41:52 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz? Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz…” |
42:20 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ |
Diyanet Meali: | Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. |
42:20 | وَمَنْ كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, (fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur). |
42:46 | وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ أَوْلِيَاءَ يَنْصُرُونَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Onların Allah’tan başka kendilerine yardım edecek dostları da yoktur. |
42:51 | وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ |
Diyanet Meali: | Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. |
42:52 | مَا كُنْتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ |
Diyanet Meali: | Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. |
43:5 | أَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِفِينَ |
Diyanet Meali: | Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir’le (Kur’an’la) sizi uyarmaktan geri mi duralım?* |
43:7 | وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ نَبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | (Onlar da) kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.* |
43:13 | وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi…” diyesiniz diye… |
43:25 | فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ |
Diyanet Meali: | Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonu, bak nasıl oldu!* |
43:33 | وَلَوْلَا أَنْ يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمَٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِنْ فِضَّةٍ |
Diyanet Meali: | Eğer bütün insanlar (kâfirlere verdiğimiz nimetlere bakıp küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar (ve üzerine çıkacakları merdivenler) yapardık. |
43:40 | أَفَأَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Sağırlara sen mi duyuracaksın; yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin?* |
43:54 | فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.* |
43:69 | الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle der: “Ey) âyetlerimize iman eden ve müslüman olan (kullarım)!”* |
43:72 | وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bu, yapmakta olduklarınıza karşılık size mîras verilen cennettir.* |
43:76 | وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar, kendileri zâlim idiler.* |
43:81 | قُلْ إِنْ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Eğer Rahmân’ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.”* |
44:3 | إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Apaçık olan Kitab’a andolsun ki), biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız.* |
44:5 | أَمْرًا مِنْ عِنْدِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ |
Diyanet Meali: | Katımızdan bir emirle (her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız), … biz peygamberler göndermekteyiz.* |
44:7 | رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer kesin olarak inanıyorsanız, (Rabbinden); göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden (bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz).* |
44:27 | وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ |
Diyanet Meali: | Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler!* |
44:29 | فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ |
Diyanet Meali: | Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.* |
44:31 | مِنْ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِنَ الْمُسْرِفِينَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan); Firavun’dan (kurtardık). Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.* |
44:36 | فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin.”* |
44:37 | أَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onları helâk ettik. Çünkü onlar suçlu kimselerdi. |
44:50 | إِنَّ هَٰذَا مَا كُنْتُمْ بِهِ تَمْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | “İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir!”* |
45:14 | لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Allah herhangi bir topluma (kendi) kazandığının karşılığını versin. |
45:17 | إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin, hakkında ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kıyamet günü, aralarında hüküm verecektir. |
45:25 | مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | (Onlara âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman) onların delilleri ancak, “Doğru söyleyenler iseniz babalarımızı getirin” demek oldu. |
45:25 | مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | (Onlara âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman) onların delilleri ancak, “Doğru söyleyenler iseniz babalarımızı getirin” demek oldu. |
45:28 | كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَىٰ إِلَىٰ كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara şöyle denilir:) “Bugün (yalnızca) yaptıklarınızın karşılığı verilecektir.” |
45:29 | هَٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte kitabımız, size karşı gerçeği söylüyor. Çünkü biz yapmakta olduklarınızı kaydediyorduk.* |
45:29 | إِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü biz yapmakta olduklarınızı kaydediyorduk. |
45:31 | أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | (İnkâr edenlere gelince, onlara şöyle denir:) “Âyetlerim size okunmuştu da sizler büyüklük taslamış ve günahkâr bir kavim olmuş değil miydiniz?” |
45:31 | أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | (İnkâr edenlere gelince, onlara şöyle denir:) “Âyetlerim size okunmuştu da sizler büyüklük taslamış ve günahkâr bir kavim olmuş değil miydiniz?” |
45:33 | وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Yaptıklarının kötülükleri karşılarına dikilmiş ve alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıvermiştir.* |
46:4 | ائْتُونِي بِكِتَابٍ مِنْ قَبْلِ هَٰذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِنْ عِلْمٍ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz bundan önceki bir kitap, yahut bir bilgi kalıntısı olsun getirin bana!” |
46:6 | وَإِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ أَعْدَاءً |
Diyanet Meali: | İnsanlar (kıyamet günü) toplandığında, o taptıkları kendilerine düşman oluverir… |
46:6 | وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Onların ibâdetlerini de inkâr ederler. |
46:9 | قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem.” |
46:10 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَكَفَرْتُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz? Şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz…” |
46:11 | وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْرًا مَا سَبَقُونَا إِلَيْهِ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, inananlar için, “Eğer o Kur’an iyi bir şey olsaydı, onlar onu kabulde, bizi geçemezlerdi” dediler. |
46:14 | أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır.* |
46:16 | وَعْدَ الصِّدْقِ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir va’ddir. |
46:18 | قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | (İşte onlar), kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş (topluluklar içinde, haklarında o sözün, azabın gerçekleştiği kimselerdir). Şüphesiz onlar ziyana uğrayanlardır. |
46:20 | فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan (ve yoldan çıkmanızdan) dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” |
46:20 | وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ |
Diyanet Meali: | “Ve yoldan çıkmanızdan dolayı…” |
46:22 | فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Doğru söyleyenlerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir.” |
46:26 | فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir yarar sağlamadı. Çünkü Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. |
46:26 | وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Alaya aldıkları şey onları kuşattı. |
46:28 | وَذَٰلِكَ إِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, onların yalanı ve uydurmakta oldukları şeydir. |
46:34 | قَالُوا بَلَىٰ وَرَبِّنَا قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Evet, Rabbimize andolsun ki gerçekmiş” derler. Allah, “Öyle ise inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı azabı tadın!” der. |
47:10 | فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Onlar yeryüzünde dolaşıp), kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
47:14 | أَفَمَنْ كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ |
Diyanet Meali: | Rabbinin katından açık bir belgesi olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen (ve nefislerinin arzularına uyan) kimseler gibi midir? |
47:21 | فَإِذَا عَزَمَ الْأَمْرُ فَلَوْ صَدَقُوا اللَّهَ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | İş ciddileşince Allah’a verdikleri söze bağlı kalsalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu. |
47:38 | وَإِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer O’ndan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar. |
48:4 | وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
48:5 | وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَكَانَ ذَٰلِكَ عِنْدَ اللَّهِ فَوْزًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | (Bütün bunlar Allah’ın; inanan erkek ve kadınları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyması), onların kötülüklerini örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir başarıdır. |
48:7 | وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
48:11 | بَلْ كَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا |
Diyanet Meali: | “Hayır, Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” |
48:12 | وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنْتُمْ قَوْمًا بُورًا |
Diyanet Meali: | Kötü zanda bulundunuz ve helâki hak eden bir kavim oldunuz. |
48:14 | يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | O, dilediğini bağışlar, dilediğine ceza verir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
48:15 | فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Onlar, “Bizi kıskanıyorsunuz” diyeceklerdir. Hayır, onlar pek az anlarlar. |
48:19 | وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | (Ve onlara yakın bir fetih) ve elde edecekleri birçok ganimetler (nasip etmiştir). Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
48:20 | وَلِتَكُونَ آيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا |
Diyanet Meali: | (Allah, böyle yaptı) ki, bunlar mü’minler için bir delil olsun, sizi de doğru bir yola iletsin. |
48:21 | قَدْ أَحَاطَ اللَّهُ بِهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا |
Diyanet Meali: | (Henüz elde edemediğiniz), fakat Allah’ın, ilmiyle kuşattığı (başka kazançlar da vardır). Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. |
48:24 | مِنْ بَعْدِ أَنْ أَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | (O, Mekke’nin göbeğinde), sizi onlara karşı üstün kıldıktan sonra, (onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendir). Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir. |
48:26 | وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَىٰ وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا |
Diyanet Meali: | (Allah ise, Peygamberine ve inananlara huzur ve güvenini indirmiş) ve onların takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) sözünü tutmalarını sağlamıştı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil idiler. |
48:26 | وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Zaten onlar buna lâyık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilmektedir. |
49:5 | وَلَوْ أَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتَّىٰ تَخْرُجَ إِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. |
49:11 | لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسَىٰ أَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. |
49:11 | وَلَا نِسَاءٌ مِنْ نِسَاءٍ عَسَىٰ أَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّ |
Diyanet Meali: | Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. |
49:17 | بَلِ اللَّهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ أَنْ هَدَاكُمْ لِلْإِيمَانِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Tam tersine eğer doğru kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı Allah size lütufta bulunmuş oluyor.” |
50:3 | أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ذَٰلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ |
Diyanet Meali: | “Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirilecekmişiz)? Bu, akla uzak (imkânsız) bir dönüştür!”* |
50:19 | وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذَٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحِيدُ |
Diyanet Meali: | Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona, “İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir” denir.* |
50:22 | لَقَدْ كُنْتَ فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ |
Diyanet Meali: | (Ona) “Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık…” (denir.) |
50:27 | قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَٰكِنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | Arkadaşı (olan şeytan) der ki: “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.”* |
50:37 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda, aklı olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.* |
51:14 | ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ |
Diyanet Meali: | “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.”* |
51:16 | إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. |
51:17 | كَانُوا قَلِيلًا مِنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | Geceleri pek az uyurlardı.* |
51:35 | فَأَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Orada (Lût’un yöresinde) bulunan mü’minleri çıkardık.* |
51:45 | فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِرِينَ |
Diyanet Meali: | Artık, ne yerlerinden kalkmaya güçleri yetti, ne de başkasından yardım görebildiler.* |
51:46 | وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Bunlardan önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler.* |
52:14 | هَٰذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | “İşte bu yalanlamakta olduğunuz ateştir.”* |
52:16 | إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Size ancak yapmakta olduğunuzun karşılığı veriliyor.” |
52:19 | كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Dünya’da yapmakta olduklarınızın karşılığında, afiyetle yiyin için.” |
52:26 | قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ |
Diyanet Meali: | Derler ki: “Şüphesiz daha önce biz, ailemiz içinde yaşarken (Allah’a isyandan) korkardık.”* |
52:28 | إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ |
Diyanet Meali: | “Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Şüphesiz O, iyilik edendir, çok merhametlidir.”* |
52:34 | فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِثْلِهِ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer doğru söyleyenler iseler, haydi onun gibi bir söz getirsinler!* |
53:9 | فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَىٰ |
Diyanet Meali: | (Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.* |
53:52 | وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ |
Diyanet Meali: | Daha önce de Nûh’un kavmini helâk etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi.* |
54:14 | تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ |
Diyanet Meali: | Gemi, inkâr edilen kimseye (Nuh’a) bir mükâfat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu.* |
54:16 | فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)!* |
54:18 | كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Âd kavmi de (Hûd’u) yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış!* |
54:21 | فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Azabım ve uyarılarım nasılmış, (gördüler)!* |
54:30 | فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış!* |
54:31 | إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular.* |
55:37 | فَإِذَا انْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِ |
Diyanet Meali: | Gök yarılıp da, yanıp kızaran yağ gibi kırmızı gül hâline geldiği zaman (hâliniz ne olur?)* |
56:6 | فَكَانَتْ هَبَاءً مُنْبَثًّا |
Diyanet Meali: | Dağılıp toz duman haline geldiği zaman…* |
56:7 | وَكُنْتُمْ أَزْوَاجًا ثَلَاثَةً |
Diyanet Meali: | Ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman…* |
56:24 | جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir.)* |
56:45 | إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.* |
56:46 | وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.* |
56:47 | وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ |
Diyanet Meali: | Diyorlardı ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?”* |
56:47 | وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ |
Diyanet Meali: | Diyorlardı ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?* |
56:86 | فَلَوْلَا إِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَدِينِينَ |
Diyanet Meali: | Madem ki ceza görmeyecekmişsiniz…* |
56:87 | تَرْجِعُونَهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Onu (canı) geri çevirsenize, şayet iddianızda doğru iseniz!* |
56:88 | فَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ |
Diyanet Meali: | Fakat (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise…* |
56:90 | وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | Eğer o sağdakilerden ise…* |
56:92 | وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ |
Diyanet Meali: | Ama yalanlayıcı sapıklardan ise…* |
57:4 | وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir. |
57:8 | وَقَدْ أَخَذَ مِيثَاقَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki (Allah ezelde) sizden sağlam bir söz de almıştı. Eğer inanacak kimselerseniz (bu çağrıya uyun). |
57:14 | يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْ |
Diyanet Meali: | (Münafıklar) mü’minlere şöyle seslenirler: “Biz de (dünyada) sizinle beraber değil miydik?” |
57:16 | وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Daha önce kendilerine kitap verilip de, (üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar) gibi olmasınlar. |
57:20 | ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًا |
Diyanet Meali: | Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. |
58:7 | مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوَىٰ ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ |
Diyanet Meali: | Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın. |
58:7 | وَلَا أَدْنَىٰ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمْ أَيْنَ مَا كَانُوا |
Diyanet Meali: | Bundan daha az, yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. |
58:15 | أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür!* |
58:22 | لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءَهُمْ أَوْ أَبْنَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, (kardeşleri yahut kendi soy-sopları) olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. |
59:7 | كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاءِ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). |
59:9 | وَيُؤْثِرُونَ عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ |
Diyanet Meali: | Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. |
59:17 | فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَا أَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ فِيهَا |
Diyanet Meali: | Nihayet ikisinin de (azdıranın da azanın da) akıbeti, ebediyen ateşte kalmaları olmuştur. |
59:19 | وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ نَسُوا اللَّهَ فَأَنْسَاهُمْ أَنْفُسَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. |
60:1 | إِنْ كُنْتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاءَ مَرْضَاتِي |
Diyanet Meali: | Eğer rızamı kazanmak üzere benim yolumda cihad etmek için çıktıysanız (böyle yapmayın). |
60:2 | إِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ |
Diyanet Meali: | Şâyet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman olurlar, size ellerini (ve dillerini kötülükle) uzatırlar (ve inkâr etmenizi arzu ederler). |
60:4 | قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ |
Diyanet Meali: | İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. |
60:6 | لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِيهِمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlarda (İbrahim ve beraberindekilerde) sizin için … güzel bir örnek vardır. |
60:6 | لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, onlarda, İbrahim ve beraberindekilerde sizin için), Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenler için (güzel bir örnek vardır). |
61:11 | ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır. |
61:14 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا أَنْصَارَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun. |
62:2 | وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. |
62:6 | فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “(Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah’ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin!” |
62:8 | ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” |
62:9 | ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. |
63:2 | فَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Yeminlerini kalkan yaptılar da) insanları Allah’ın yolundan çevirdiler. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür! |
63:10 | رَبِّ لَوْلَا أَخَّرْتَنِي إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُنْ مِنَ الصَّالِحِينَ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” |
64:6 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | Bu, peygamberlerinin, onlara apaçık mucizeler getirmeleri … sebebiyledir. |
65:2 | ذَٰلِكُمْ يُوعَظُ بِهِ مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ |
Diyanet Meali: | İşte bununla Allah’a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. |
65:6 | وَإِنْ كُنَّ أُولَاتِ حَمْلٍ فَأَنْفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتَّىٰ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. |
65:9 | فَذَاقَتْ وَبَالَ أَمْرِهَا وَكَانَ عَاقِبَةُ أَمْرِهَا خُسْرًا |
Diyanet Meali: | Böylece yaptıklarının cezasını tattılar ve işlerinin sonu tam bir hüsran oldu.* |
66:7 | إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Siz ancak yapmakta olduklarınızın karşılığını görüyorsunuz. |
66:10 | كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا |
Diyanet Meali: | (Allah, inkâr edenlere, Nûh’un karısı ile Lût’un karısını örnek gösterdi.) Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikâhları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hainlik ettiler… |
66:12 | وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ |
Diyanet Meali: | (Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz), Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan (İmran kızı Meryem’i de inananlara örnek gösterdi). O itaat edenlerdendi. |
67:10 | وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ |
Diyanet Meali: | Yine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şu alevli ateştekilerden olmazdık).” |
67:10 | مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ |
Diyanet Meali: | “(Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık), şu alevli ateştekilerden olmazdık.” |
67:18 | وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu!?* |
67:25 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.* |
67:27 | وَقِيلَ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَدَّعُونَ |
Diyanet Meali: | Ve onlara, “İşte bu, (alaylı bir biçimde) isteyip durduğunuz şeydir” denir. |
68:14 | أَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ |
Diyanet Meali: | Mal ve oğulları vardır diye… |
68:22 | أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَارِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin.”* |
68:29 | قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz” dediler.* |
68:31 | قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ |
Diyanet Meali: | Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!”* |
68:33 | وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi! |
68:41 | أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını!* |
68:43 | وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı. |
68:48 | وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ |
Diyanet Meali: | Balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir hâlde Rabbine yakarmıştı. |
69:27 | يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَ |
Diyanet Meali: | “Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.”* |
69:33 | إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | “Çünkü o, azamet sahibi Allah’a iman etmiyordu.”* |
70:4 | فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ |
Diyanet Meali: | (Melekler ve Ruh, Cebrail ona) süresi elli bin yıl olan bir günde (yükselir). |
70:8 | يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ |
Diyanet Meali: | Göğün, erimiş maden gibi olacağı günü hatırla.* |
70:9 | وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ |
Diyanet Meali: | Ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı (günü hatırla).* |
70:44 | ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ |
Diyanet Meali: | İşte o, uyarıldıkları gündür. |
71:4 | إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاءَ لَا يُؤَخَّرُ لَوْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.” |
71:10 | فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا |
Diyanet Meali: | “Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır.’ ”* |
72:4 | وَأَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللَّهِ شَطَطًا |
Diyanet Meali: | “Demek bizim beyinsiz olanımız, Allah hakkında doğruluktan uzak sözler söylüyormuş.”* |
72:6 | وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ |
Diyanet Meali: | “Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, (cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı).” |
72:9 | وَأَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِ |
Diyanet Meali: | “Hâlbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk.” |
72:11 | وَأَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذَٰلِكَ كُنَّا طَرَائِقَ قِدَدًا |
Diyanet Meali: | “Doğrusu içimizde salih olanlar da var, olmayanlar da. Ayrı ayrı yollar tutmuşuz.”* |
72:15 | وَأَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَبًا |
Diyanet Meali: | “Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.”* |
72:19 | وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًا |
Diyanet Meali: | “Allah’ın kulu (Muhammed), O’na ibadet etmek için kalktığında cinler nerede ise (Kur’an’ı dinlemek için kalabalıktan) onun etrafında birbirlerine geçiyorlardı.* |
73:14 | يَوْمَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثِيبًا مَهِيلًا |
Diyanet Meali: | Yerin ve dağların sarsılacağı ve dağların akıp giden kum yığını olacağı günü (kıyameti) hatırla.* |
73:18 | السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | O günle gök (bile) yarılır, Allah’ın va’di gerçekleşir.* |
73:20 | عَلِمَ أَنْ سَيَكُونُ مِنْكُمْ مَرْضَىٰ وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın (Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere) yeryüzünde dolaşacağını … bilmektedir. |
74:16 | كَلَّا إِنَّهُ كَانَ لِآيَاتِنَا عَنِيدًا |
Diyanet Meali: | Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı inatçıdır.* |
74:43 | قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ |
Diyanet Meali: | Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.”* |
74:44 | وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ |
Diyanet Meali: | “Yoksula yedirmezdik.”* |
74:45 | وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ |
Diyanet Meali: | “Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık.”* |
74:46 | وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ |
Diyanet Meali: | “Ceza gününü de yalanlıyorduk.”* |
75:37 | أَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنَىٰ |
Diyanet Meali: | O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi?* |
75:38 | ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّىٰ |
Diyanet Meali: | Sonra bu, bir “alaka” oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi.* |
76:1 | هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا |
Diyanet Meali: | İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti.* |
76:5 | إِنَّ الْأَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًا |
Diyanet Meali: | İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler.* |
76:7 | يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا |
Diyanet Meali: | O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.* |
76:15 | وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِآنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا |
Diyanet Meali: | Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır.* |
76:17 | وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنْجَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir.* |
76:22 | إِنَّ هَٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَاءً |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır.” |
76:22 | وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُورًا |
Diyanet Meali: | “Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür.” |
76:30 | وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
77:29 | انْطَلِقُوا إِلَىٰ مَا كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.”* |
77:39 | فَإِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ |
Diyanet Meali: | Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!* |
77:43 | كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.”* |
78:17 | إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ مِيقَاتًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz hüküm ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir.* |
78:19 | وَفُتِحَتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ أَبْوَابًا |
Diyanet Meali: | Gök açılır ve kapı kapı olur.* |
78:20 | وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا |
Diyanet Meali: | Dağlar yürütülür, serap hâline gelir.* |
78:21 | إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir.* |
78:27 | إِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَابًا |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı.* |
78:40 | وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ تُرَابًا |
Diyanet Meali: | Ve inkârcının, “Keşke toprak olaydım!” diyeceği… |
79:11 | أَإِذَا كُنَّا عِظَامًا نَخِرَةً |
Diyanet Meali: | “Bizler çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?”* |
83:14 | كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.* |
83:17 | ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra da onlara, “Yalanlamakta olduğunuz işte budur” denecektir.* |
83:29 | إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı.* |
83:36 | هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Nasıl, kâfirler yapmakta olduklarının karşılığını buldular mı?* |
84:13 | إِنَّهُ كَانَ فِي أَهْلِهِ مَسْرُورًا |
Diyanet Meali: | Çünkü o, (dünyada iken) ailesi içinde sevinçli idi.* |
84:15 | بَلَىٰ إِنَّ رَبَّهُ كَانَ بِهِ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Hayır! Sandığı gibi değil! Şüphesiz Rabbi onu görüyordu.* |
90:17 | ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ |
Diyanet Meali: | Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya…* |
96:11 | أَرَأَيْتَ إِنْ كَانَ عَلَى الْهُدَىٰ |
Diyanet Meali: | Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidâyet üzere ise…* |
98:1 | لَمْ يَكُنِ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ مُنْفَكِّينَ حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ |
Diyanet Meali: | Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi.* |
101:4 | يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِ |
Diyanet Meali: | O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır.* |
101:5 | وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِ |
Diyanet Meali: | Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.* |
110:3 | فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا |
Diyanet Meali: | Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.* |
112:4 | وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ |
Diyanet Meali: | “Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”* |
مَكَانٌ : İsim.
4:20 | وَإِنْ أَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنْطَارًا فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. |
5:60 | أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | “İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.” |
7:95 | ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتَّىٰ عَفَوْا |
Diyanet Meali: | Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar… |
7:143 | وَلَٰكِنِ انْظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي |
Diyanet Meali: | “Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” |
10:22 | جَاءَتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ |
Diyanet Meali: | (Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgârla seyrettiği, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada) ona şiddetli bir fırtına gelip çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder… |
10:28 | ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ أَنْتُمْ وَشُرَكَاؤُكُمْ |
Diyanet Meali: | (Onların hepsini bir araya toplayacağımız), sonra da Allah’a ortak koşanlara, “Siz de, ortaklarınız da yerinizde bekleyin” diyeceğimiz (günü düşün). |
12:77 | قَالَ أَنْتُمْ شَرٌّ مَكَانًا وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ |
Diyanet Meali: | “Siz kötü bir durumdasınız; anlattığınızı Allah çok daha iyi biliyor” dedi. |
12:78 | قَالُوا يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ إِنَّ لَهُ أَبًا شَيْخًا كَبِيرًا فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُ |
Diyanet Meali: | Onlar, Yûsuf’a: “Ey güçlü vezir! Bunun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy…” dediler. |
14:17 | وَيَأْتِيهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍ |
Diyanet Meali: | Ona her yönden ölüm gelecek fakat o ölmeyecektir. |
16:101 | وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَكَانَ آيَةٍ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مُفْتَرٍ |
Diyanet Meali: | Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. |
16:112 | كَانَتْ آمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْتِيهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِنْ كُلِّ مَكَانٍ |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle bir kenti misal verdi:) Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. |
19:57 | وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا |
Diyanet Meali: | Onu yüce bir makama yükselttik.* |
19:75 | فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا |
Diyanet Meali: | (Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde) kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler. |
20:58 | لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنْتَ مَكَانًا سُوًى |
Diyanet Meali: | “(Biz de mutlaka sana karşı onun gibi bir sihir yapacağız. Bunun için seninle bizim aramızda); uygun bir yerde, senin de, bizim de caymayacağımız (bir buluşma vakti belirle).” |
22:26 | وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَنْ لَا تُشْرِكْ بِي شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma…” diye belirlemiştik. |
22:31 | أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ |
Diyanet Meali: | (Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor) veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor (gibidir). |
25:12 | إِذَا رَأَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا |
Diyanet Meali: | Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler.* |
25:13 | وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا |
Diyanet Meali: | Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler.* |
25:34 | أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | İşte onlar konumları itibariyle daha kötü, tuttukları yol itibariyle daha sapıktırlar. |
28:82 | وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ |
Diyanet Meali: | Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, … demeye başladılar. |
34:51 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ فَزِعُوا فَلَا فَوْتَ وَأُخِذُوا مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ |
Diyanet Meali: | Sen onları, dehşetli bir korkuya kapılıp da kaçıp kurtulamayacakları ve yakın bir yerden yakalanacakları zaman bir görsen* |
34:52 | وَقَالُوا آمَنَّا بِهِ وَأَنَّىٰ لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | (Azabı görünce), “ona inandık derler” ama onlar için, artık uzak bir yerden (dünyadan) iman elde etmek nasıl mümkün olur* |
34:53 | وَقَدْ كَفَرُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ وَيَقْذِفُونَ بِالْغَيْبِ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | Oysa daha önce onu inkâr etmişlerdi ve uzak bir yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı.* |
41:44 | أُولَٰئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | “(Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).” |
50:41 | وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Çağırıcının yakın bir yerden sesleneceği gün, (o sese) kulak ver.* |
19:16 | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Kitap’ta (Kur’an’da) Meryem’i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti… |
19:22 | فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا |
Diyanet Meali: | Böylece Meryem, çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi.* |
مَكَانَةٌ : İsim.
6:135 | قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de (görevimi) yapacağım.” |
11:93 | وَيَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ |
Diyanet Meali: | “Ey Kavmim! Elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de (elimden geleni) yapacağım.” |
11:121 | وَقُلْ لِلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنَّا عَامِلُونَ |
Diyanet Meali: | İman etmeyenlere de ki: “Elinizden geleni yapın, biz de yapacağız.”* |
36:67 | وَلَوْ نَشَاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yine eğer dileseydik, oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük… |
39:39 | قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım. (Kişiyi rezil edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin başına ineceğini) yakında bileceksiniz!” |