KÖK HARFLER: ق د م
ANLAM:
قَدَمَ : Kavmin önünden gitmek; onlardan önce gitmek; onlardan önce gelmek; onlara önderlik etmek; bir örnek veya uyulacak bir şey olarak fayda etmek için onlara yol göstermek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
قَدِمَ | fiil-I | 2 | Başına geçti, ele aldı | 25/23 |
|
قَدَّمَ | fiil-II | 27 | Vukua gelmesine sebep oldu, öne aldı, geçmişte yaptı, önceden bildirdi, hazırladı, önüne geçti | 62/7 |
|
تَقَدَّمَ | fiil-V | 2 | İlk defa yahut geçmişte vuku buldu, öne geçti | 74/37 |
|
اِسْتَقْدَمَ | fiil-X | 4 | İleri geçti, ileri gitti | 34/30 |
|
مُسْتَقْدِمٌ | isim | 1 | İleri geçen, öne geçen | 15/24 |
|
قَدِيمٌ | isim | 3 | Eski, önceki | 46/11 |
|
أَقْدَمُ | isim | 1 | Daha önceki | 26/76 |
|
قَدَمٌ | isim | 8 | Ayak, mecazen: yâdigâr, eskiden kalma | 16/94 | Çoğul: أَقْدَامٌ |
| Toplam | 48 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Benzer Manada Kelimeler
- قَدِمَ
- قَدَّمَ
- تَقَدَّمَ
- قَدَمٌ
- قَدِيمٌ (a)
- قَدِيمٌ (b)
- قُدُومٌ
- تَقَدُّمٌ
- مُتَقَدِّمٌ
Zıt Manada Kelimeler
- قَدِمَ
- قَدَّمَ
- تَقَدَّمَ
- قَدِيمٌ
- قُدُومٌ
- تَقَدُّمٌ
- مُتَقَدِّمٌ
- مُتَأَخِّرٌ > bak: أ خ ر
AÇIKLAMA:
KADÎM ile ‘ATÎK kelimeleri arasındaki fark
( ع ت ق – ق د م )
‘Atîk, kendi cinsinden yeni bir şey ortaya çıkınca, ona nisbetle eski olandır. Zaman kendisini etkilemiş, onun kalma süresi, benzerlerinden daha uzun olmuştur. Halbuki uzun süre var olmuş olsa bile, semâ için “‘atîk” (eski) ifadesi kullanılmaz çünkü semâda zamanın etkisi söz konusu değildir. Ama eşya eskir, değişir vs. Kadîm ise, “ezelde mevcûd olan” demektir. Kıdem kazanılabilir değildir, oysa ‘ıtk kazanılabilirdir. (Farklar Sözlüğü 155) Bknz: ( ع ت ق )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Kadem | قَدَم |
Ayak, adım.
| Çoğulu: Akdâm |
Kıdem | قِدَم | Öncelik ve eskilik. |
|
Kademe | قَدَمَة | Aşama, basamak, derece. |
|
Kadîm | قَدِيم | Başlangıcı olmayan, eski, ezelî. |
|
Kudemâ | قُدَمَاء | Kadimler. Eski büyükler. Eski adamlar. İleri gelen büyükler. Eski zamanda gelmiş olanlar. |
|
Kudûm | قُدُوم | İleri geçmek. |
|
Kudüm | قُدُم | Mehter takımlarında ve tekkelerde kullanılmış olan, metal kâseli, küçük iki davuldan oluşmuş usul vurma aracı. |
|
Akdem | أَقْدَم | Daha önce. Daha ileri. |
|
Takdîm | تَقْدِيم | Öne geçirme. Sunmak. |
|
Mukaddime | مُقَدِّمَة | Her şeyin evveli. |
|
Mukaddem | مُقَدَّم | Önce gelen, önceki. |
|
İkdâm | إِقْدَام | Gayret ve sebat ile çalışmak. İlerlemeye gayret etmek. Devamlı çalışmak. İlerlemek. |
|
Takaddüm | تَقَدُّم | Önce gelme. |
|
Tekâdüm | تَقَادُم | Geçmiş bulunma. |
|
İstikdâm | اِسْتِقْدَام | Önde bulunma, öne geçme. |
|
Müstakdim | مُسْتَقْدِم | İleride ve önde bulunan. İstikdam eden. Çok ayaklı olan. |
|
Kudüm kelimesi, “önden gitme, öncelik” anlamındaki kudm (قُدْم) veya “önde giden” anlamındaki kudum (قُدُم) sözcüğünden gelmektedir. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
قَدِمَ : Fiil-I.
11:98 | يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ |
Diyanet Meali: | (Firavun), kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. |
25:23 | وَقَدِمْنَا إِلَىٰ مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاءً مَنْثُورًا |
Diyanet Meali: | Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik. * |
قَدَّمَ : Fiil-II.
2:95 | وَلَنْ يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ |
Diyanet Meali: | Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. |
2:110 | وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. |
2:223 | فَأْتُوا حَرْثَكُمْ أَنَّىٰ شِئْتُمْ وَقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ |
Diyanet Meali: | (Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir.) Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. |
3:182 | ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ |
Diyanet Meali: | “Bu, kendi ellerinizin (önceden yapıp) gönderdiklerinin karşılığıdır.” Allah, kullara asla zulmedici değildir. * |
4:62 | فَكَيْفَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ |
Diyanet Meali: | Kendi işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiği zaman hâlleri nasıl olur? |
5:80 | لَبِئْسَ مَا قَدَّمَتْ لَهُمْ أَنْفُسُهُمْ أَنْ سَخِطَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki kendileri için önceden (ahirete) gönderdikleri şey; Allah’ın onlara gazap etmesi ne kötüdür! |
8:51 | ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ |
Diyanet Meali: | (Ey kâfirler!) Bu, sizin ellerinizin önceden yaptığının karşılığıdır. Yoksa, Allah kullarına zulmedici değildir. * |
12:48 | ثُمَّ يَأْتِي مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ |
Diyanet Meali: | “Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelecek, bu yıllar için biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek.” |
18:57 | فَأَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ |
Diyanet Meali: | (Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da) onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutandan (daha zalimdir)? |
22:10 | ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ |
Diyanet Meali: | (Ona), “İşte bu kendi ellerinin önceden işledikleri yüzündendir. Allah, kesinlikle kullara zulmedici değildir” (denir.) * |
28:47 | وَلَوْلَا أَنْ تُصِيبَهُمْ مُصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ |
Diyanet Meali: | Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de …. |
30:36 | وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ إِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer kendi işledikleri şeyler sebebiyle başlarına bir kötülük gelirse, bir de bakarsın ki ümitsizliğe düşerler. |
36:12 | إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. |
38:60 | قَالُوا بَلْ أَنْتُمْ لَا مَرْحَبًا بِكُمْ أَنْتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَا |
Diyanet Meali: | O grup da, “Hayır, size rahat ve huzur olmasın. Bu cehennemi bizim önümüze siz sürdünüz.” der. |
38:61 | قَالُوا رَبَّنَا مَنْ قَدَّمَ لَنَا هَٰذَا فَزِدْهُ عَذَابًا ضِعْفًا فِي النَّارِ |
Diyanet Meali: | Şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim sürdüyse, cehennemde onun azabını bir kat daha artır.” * |
42:48 | وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنْسَانَ كَفُورٌ |
Diyanet Meali: | Elleriyle yaptıkları işler yüzünden onlara bir kötülük dokunursa, o zaman da insan pek nankördür. |
49:1 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. |
50:28 | قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُمْ بِالْوَعِيدِ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle der: “Benim huzurumda çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size önceden yaptım.” * |
58:12 | إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً |
Diyanet Meali: | Peygamber ile baş başa konuşacağınız zaman, baş başa konuşmanızdan önce bir sadaka verin. |
58:13 | أَأَشْفَقْتُمْ أَنْ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ |
Diyanet Meali: | Baş başa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? |
59:18 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. |
62:7 | وَلَا يَتَمَنَّوْنَهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler. Allah, zalimleri hakkıyla bilir. * |
73:20 | وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında (daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak) bulursunuz. |
75:13 | يُنَبَّأُ الْإِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ |
Diyanet Meali: | O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir. * |
78:40 | إِنَّا أَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık. |
82:5 | عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ |
Diyanet Meali: | Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek. * |
89:24 | يَقُولُ يَا لَيْتَنِي قَدَّمْتُ لِحَيَاتِي |
Diyanet Meali: | “Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım” der. * |
تَقَدَّمَ : Fiil-V
48:2 | لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ |
Diyanet Meali: | Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın.. |
74:37 | لِمَنْ شَاءَ مِنْكُمْ أَنْ يَتَقَدَّمَ أَوْ يَتَأَخَّرَ |
Diyanet Meali: | İçinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için… |
اِسْتَقْدَمَ : Fiil-X.
7:34 | فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ |
Diyanet Meali: | (Her milletin belli bir eceli vardır.) Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler. |
10:49 | إِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَلَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ |
Diyanet Meali: | (Her milletin bir eceli vardır.) Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler. |
16:61 | فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ |
Diyanet Meali: | Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler. |
34:30 | قُلْ لَكُمْ مِيعَادُ يَوْمٍ لَا تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler. * |
مُسْتَقْدِمِينَ : İsim. İsm-i Fâil. İstif’âl Bâbı (X. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُسْتَقْدِمٌ
15:24 | وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, (sonraya kalanları da). |
قَدِيمٌ : İsim.
12:95 | قَالُوا تَاللَّهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلَالِكَ الْقَدِيمِ |
Diyanet Meali: | Onlar da, “Allah’a yemin ederiz ki sen hâlâ eski şaşkınlığındasın” dediler. * |
36:39 | وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ |
Diyanet Meali: | Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur. * |
46:11 | وَإِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِهِ فَسَيَقُولُونَ هَٰذَا إِفْكٌ قَدِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onunla doğru yolu bulamadıkları için; “Bu eski bir uydurmadır” diyecekler. |
أَقْدَمُونَ : İsim. Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: أَقْدَمُ
26:76 | أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Sizin ve geçmiş atalarınızın (taptığı şeyleri gördünüz mü?)” * |
قَدَمٌ : İsim. Çoğul: أَقْدَامٌ
2:250 | رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır …” |
3:147 | رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut.” |
8:11 | وَلِيَرْبِطَ عَلَىٰ قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الْأَقْدَامَ |
Diyanet Meali: | Kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak için… |
10:2 | وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | İman edenlere, Rableri katında kendileri için bir doğruluk makamı bulunduğunu müjdele… |
16:94 | وَلَا تَتَّخِذُوا أَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ فَتَزِلَّ قَدَمٌ بَعْدَ ثُبُوتِهَا |
Diyanet Meali: | Yeminlerinizi aranızda hile ve fesat sebebi yapmayın. Sonra sağlamca bastıktan sonra ayak(larınız) kayar… |
41:29 | أَرِنَا اللَّذَيْنِ أَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ أَقْدَامِنَا |
Diyanet Meali: | “Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım …” |
47:7 | إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır. |
55:41 | يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِسِيمَاهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاصِي وَالْأَقْدَامِ |
Diyanet Meali: | Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar. * |