KÖK HARFLER: ع ل م
ANLAM:
عَلِمَ : Bilmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
عَلِمَ (geniş zaman يَعْلَمُ mastar isim عِلْمٌ):
عَلِمَهُ : O şeyi biliyordu; ona aşina oldu (eşanlamlısı عَرَفَهُ); o şeyi öngörüsel veya tahmini olarak biliyordu (yani تَيَقَّنَ ).
عَلِمَ الْاَمْرَ : O işi adamakıllı, bütünüyle veya iyice biliyordu ya da öğrendi.
عَلِمَ بِهِ : O şeye dair bilgisi vardı; o şeyi anladı; o şeyi en küçük ayrıntılarına dek biliyordu ya da onu duyulardan herhangi biri vasıtasıyla idrak etti. Sözlük bilimcilere göre اَلْعِلْمُ en yüce niteliği ifade etmektedir çünkü bu Allah’ın c.c. sıfatlarından biridir, lakin O’nun عَارِفٌ olduğunu söylemezler. Bununla birlikte, ilki anlam olarak ikincisinden daha geneldir.
لِاَعْلَمَ عَبْدَ اللّٰهِ مِنْ عُمَرَ : Abdullah’ı Ömer’den ayırt edebileyim diye.
عَلَّمَهُ : Ona bilim öğretti ya da bilmesini sağladı. Bu fiil اَعْلَمَ fiiline benzer ancak İmam Ragıp’a göre اَلْاِعْلَامُ özellikle hızlı bilgiye istinaden kullanılmaktadır ve اَلتَّعْلِيمُ özellikle sıkça tekrar edilene istinaden kullanılmaktadır ki öğrencinin aklında bunun sayesinde bir etki bırakılmaktadır.
عِلْمٌ (çoğul hali عُلُومٌ ) : Bilgi; ilim; kesinlik ve idrak. Bazen baskın fikre, yani ağır basan inanışa istinaden kullanılmaktadır. Eşanlamlısı مَعْرِفَةٌ ve يَقِين
تَعَلَّمَ : Öğrendi.
عَالِمٌ (ismi fail): Bilen veya bilgisi olan kişi.
عَالِمُ الْغَيْبِ : Gaybı (görünmeyeni) bilen (6:73).
عَلِيمٌ : Çok bilen kişi (çoğul hali عُلَمَاءُ).
اَلْعَالِمُ ve اَلْعَلِيمُ ve اَلْعَلَّامُ : Allah’a c.c. dair kullanılan sıfatlar şu anlamlara gelmektedir: Alim; olanı ve olacağı bilen; Kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan; bilgisi mutlak surette her şeyi kapsayan. عَلِيمٌ ve عَلَّامٌ pekiştirmeli sıfatlardır.
عَالِمٌ bilgisine göre yapan kişi olarak da açıklanmaktadır.
عَلَمَهُ (geniş zaman يَعْلُمُ mastar isim عَلْمٌ ). O şeyi işaretledi ( وَسَمَهُ ).
عَلَّامَةٌ : Çok bilen. Sonuna eklenen ة harfi, “şahsen bilgili bir kimse” anlamında pekiştirmeyi ifade etmek için eklenmektedir. Bu bir kadına istinaden de kullanılmaktadır.
عَلَمٌ : Bir etki veya tesir; bir ayak izi, nişan veya iz; bir yol işareti, yol göstermesi için yolda kurulmuş veya dikilmiş bir şey; iki toprak arasında bulunan bir tecrit; bir dağ veya uzun dağ; bir afiş, bayrak veya sancak (eşanlamlısı رَاْيَةٌ) ; bir halkın veya topluluğun lideri. Minare. (çoğul hali اَعْلَامٌ )
اَعْلَامُ الْحَرَمِ : Kutsal bölgeye çekilen hudutlar.
عَلَامَةٌ : Bir kimsenin sayesinde bilindiği bir işaret, nişane veya simge; bir alamet; bir özellik; bir gösterge; bir belirti.
اَلْخَلْقُ : اَلْعَالَمُ : Alem; dünya. Mahlukâtın her bir cinsi.
عَالَمٌ şu sözcükle eşanlamlıdır: قَرْنٌ : İnsanoğlunun bir nesli.
مَعْلُومٌ : Bilinen, işaretlenmiş, saptanmış, belirlenmiş.
مُعَلَّمٌ : Eğitilen veya öğretilen kişi.
اَعْلَمُ : Daha çok veya en çok bilen. Daha iyi bilen, en iyi bilen.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
عَلِمَ | fiil-I | 382 | Bildi | 8/66 | |
عَلَّمَ | fiil-II | 41 | Öğretti | 96/4 | Meçhulü: عُلِّمَ |
تَعَلَّمَ | fiil-V | 2 | Öğrendi, ilmini aldı | 2/102 | |
عَلَامَةٌ | isim | 1 | Alamet, nişane | 16/16 | |
عِلْمٌ | isim | 105 | İlim | 53/35 | |
عَالِمٌ | isim | 18 | Bilen, alim | 72/26 | |
مَعْلُومٌ | isim | 13 | Bilinen | 56/50 | Müennesi: مَعْلُومَةٌ |
عَلِيمٌ | isim | 163 | Çok iyi bilen, çok bilen | 35/44 | Çoğulu: عُلَمَاءُ |
عَلَّامٌ | isim | 4 | Çok iyi bilen, çok bilen | 34/48 | |
أَعْلَمُ | isim | 49 | Daha iyi bilen, en iyi bilen, daha çok bilen, en çok bilen | 68/7 | |
أَعْلَامٌ | isim | 2 | Dağ (çoğul) | 42/32 | Tekil: عَلَمٌ |
مُعَلَّمٌ | isim | 1 | Öğretilmiş | 44/14 | |
عَالَمٌ | isim | 73 | Âlem, mahlukatın her bir cinsi | 81/27 | |
Toplam | 854 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- عَلَمٌ (a)
- عَلَمٌ (b)
- عَلِيمٌ
- عَالَمٌ
- عَلَامَةٌ
- عَلَّامَةٌ
- مَعْلُومٌ
- مُعَلِّمٌ
- مُدَرِّسٌ > bak: د ر س
- مُؤَدِّبٌ
- أُسْتَاذٌ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
İlim | عِلْم | Bilim. Ayrıntı, özellik, nitelik, hassasiyet. | ulûm, ilmihal |
Âlim | عَالِم | 1: Çok okumuş, bilgin. 2: Çok bilen. 3: Sonsuz ilim sahibi, Allah’ın sıfatlarındandır. | ulemâ, a’lâm, allâme |
Alîm | عَلِيم | Bilen. İlmi, ebedî ve ezelî olan Cenab-ı Hak. |
|
Âlem | عَالَم | 1: Bayrak. 2: Minare, kubbe, sancak direği vb. yüksek şeylerin tepesinde bulunan, madenden yapılmış ay yıldız veya lale biçiminde süs, ayça. 3: Yeryüzü ve gökyüzündeki nesnelerin oluşturduğu bütün, evren. 4: Dünya, cihan. 5: Hayvan veya bitkilerin bütünü. |
|
Alâmet | عَلَامَة | 1: Belirti, işaret, iz, nişan. 2: Büyüklük, irilik bakımından şaşılacak durumda olan nesne. |
|
Ma’lûm | مَعْلُوم | 1: Bilinen, belli. 2: Bilinen konu, iş vb. 3: Kuşkusuz. | mâlumat |
A’lem | أَعْلَم | Daha iyi bilen. En iyi bilen. |
|
Muallim | مُعَلِّم | Öğreten, öğretmen, hoca. |
|
Muallem | مُعَلَّم | Ta’lim görmüş, ta’limli. |
|
Ta’lîm | تَعْلِيم | Öğretmek. Yetiştirmek. Alıştırmak. Belli etmek. İdman. |
|
İ’lâm | إِعْلَام | 1: Bildirme, anlatma. 2: Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmî belge. |
|
Teâlüm | تَعَالُم | Bir şeyi herkesin bilmesi. |
|
Müteâlim | مُتَعَالِم | Herkesçe bilinen, ma’lum, teâlüm eden. |
|
Taallüm | تَعَلُّم | İlim edinme. Öğrenme. Ders okuyarak öğrenme. |
|
Müteallim | مُتَعَلِّم | Taallüm eden, ilim ve bilgi edinen, öğrenen. Talebe. |
|
İ’tilâm | اِعْتِلَام | Öğrenme, bilme. |
|
İsti’lâm | اِسْتِعْلَام | Bilgi edinmek için yüksek bir makamdan alt makama sorulma. |
|
A’lâm | أَعْلَام | Alemler. Alametler. İzler. Nişanlar. |
|
Allem etmek, kallem etmek deyimi, “bildirdi, öğretti” anlamındaki alleme (علّم) ve “konuştu” anlamındaki kelleme (كلّم) kelimelerinden gelmektedir. (Nişanyan Sözlük)
Alaimsema kelimesi, “gök alametleri” anlamındaki alâ’im-semâ (علائم السماء) sözcüğünden gelmektedir. “İşaretler, alametler” anlamındaki alâ’im (علائم) kelimesi ile “gök” anlamındaki semâ (سماء) kelimesinin birleşmesi ile oluşmuştur.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
عَلِمَ : Fiil-I.
2:13 | أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلَٰكِنْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler. |
2:22 | فَلَا تَجْعَلُوا لِلَّهِ أَنْدَادًا وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Öyleyse siz de bile bile Allah’a ortaklar koşmayın. |
2:26 | فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. |
2:30 | قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. |
2:30 | قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. |
2:33 | قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim … demedim mi?” dedi. |
2:33 | وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ |
Diyanet Meali: | “Yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim.” |
2:42 | وَلَا تَلْبِسُوا الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُوا الْحَقَّ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.* |
2:60 | فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ |
Diyanet Meali: | Böylece kayadan on iki pınar fışkırmıştı, her boy kendi su alacağı pınarı bilmişti. |
2:65 | وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَوْا مِنْكُمْ فِي السَّبْتِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. |
2:75 | ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın kelamını dinler), iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif ederlerdi. |
2:77 | أَوَلَا يَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını da.* |
2:77 | أَوَلَا يَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını da.* |
2:78 | وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ إِلَّا أَمَانِيَّ |
Diyanet Meali: | Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. |
2:80 | أَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” |
2:101 | نَبَذَ فَرِيقٌ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ كِتَابَ اللَّهِ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitab’ı, Tevrat’ı doğrulayıcı bir peygamber gelince), kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitab’ını (Tevrat’ı) arkalarına attılar. |
2:102 | وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. |
2:102 | وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهِ أَنْفُسَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi! |
2:103 | لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ خَيْرٌ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Eğer onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı), Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi! |
2:106 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Allah’ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin? |
2:107 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. |
2:113 | كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Kitab’ı) bilmeyenler de tıpkı bunların söyledikleri gibi demişti. |
2:118 | وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللَّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ |
Diyanet Meali: | Bilmeyenler, “Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya!” derler. |
2:143 | وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنْتَ عَلَيْهَا إِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ |
Diyanet Meali: | Biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, (gerisingeriye dönecekleri) ayırd edelim diye kıble yaptık. |
2:144 | الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. |
2:146 | وَإِنَّ فَرِيقًا مِنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler. |
2:151 | وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten), ayrıca bilmediklerinizi de öğreten (bir peygamber gönderdik). |
2:169 | وَأَنْ تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı) ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi (emreder). |
2:184 | وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. |
2:187 | عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ أَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip (sizi affetti). |
2:188 | لِتَأْكُلُوا فَرِيقًا مِنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالْإِثْمِ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin.) İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için (onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin). |
2:194 | وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir. |
2:196 | وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin. |
2:197 | وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. |
2:203 | وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin. |
2:209 | فَإِنْ زَلَلْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Size apaçık deliller geldikten sonra, eğer yine de yan çizerseniz, bilin ki Allah, gerçekten mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
2:216 | وَعَسَىٰ أَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
2:216 | وَعَسَىٰ أَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
2:220 | وَإِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ |
Diyanet Meali: | “Eğer onlara karışıp (birlikte yaşar)sanız (sakıncası yok). (Onlar da) sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyu yapıcı olandan ayırır.” |
2:223 | وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ مُلَاقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele. |
2:230 | وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir. |
2:231 | وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir. |
2:232 | ذَٰلِكُمْ أَزْكَىٰ لَكُمْ وَأَطْهَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
2:232 | ذَٰلِكُمْ أَزْكَىٰ لَكُمْ وَأَطْهَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
2:233 | وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir. |
2:235 | عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا |
Diyanet Meali: | Allah biliyor ki, siz onlara (bunu er geç mutlaka) söyleyeceksiniz. (Meşru sözler söylemeniz dışında) sakın onlarla gizliden gizliye buluşma yönünde sözleşmeyin. |
2:235 | وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ |
Diyanet Meali: | Şunu da bilin ki, Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir. Onun için Allah’a karşı gelmekten sakının. |
2:235 | وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ |
Diyanet Meali: | Şunu da bilin ki, Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir. Onun için Allah’a karşı gelmekten sakının. |
2:235 | وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Ve yine şunu da bilin ki Allah gerçekten çok bağışlayandır, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) |
2:239 | فَإِذَا أَمِنْتُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Güvenliğe kavuşunca da, Allah’ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın). |
2:244 | وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla bilendir.* |
2:255 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ |
Diyanet Meali: | O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. |
2:259 | فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” |
2:260 | ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا وَاعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” |
2:267 | وَلَسْتُمْ بِآخِذِيهِ إِلَّا أَنْ تُغْمِضُوا فِيهِ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ |
Diyanet Meali: | Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız (bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın) ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır. |
2:270 | وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُهُ |
Diyanet Meali: | Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. |
2:280 | وَأَنْ تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır. |
3:7 | وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. |
3:29 | قُلْ إِنْ تُخْفُوا مَا فِي صُدُورِكُمْ أَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir.” |
3:29 | وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | “Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de bilir. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” |
3:66 | فَلِمَ تُحَاجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
3:66 | فَلِمَ تُحَاجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
3:71 | لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Niçin hakkı batılla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? |
3:75 | وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler. |
3:78 | وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler. |
3:135 | وَلَمْ يُصِرُّوا عَلَىٰ مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir. |
3:140 | وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ |
Diyanet Meali: | Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. |
3:142 | وَلَمَّا يَعْلَمِ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | (Yoksa siz); Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden (ve yine sabredenleri sınayıp ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız)? |
3:142 | وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri sınayıp ayırt etmeden) ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden (cennete gireceğinizi mi sandınız)? |
3:166 | وَمَا أَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِإِذْنِ اللَّهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir. Bu da mü’minleri ortaya çıkarması (ve münafıklık yapanları belli etmesi) içindi.* |
3:167 | وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُوا وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Bu da mü’minleri ortaya çıkarması) ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi. Onlara (münafıklara), “Gelin, Allah yolunda savaşın (veya savunmaya geçin)” denildi… |
3:167 | قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالًا لَاتَّبَعْنَاكُمْ |
Diyanet Meali: | “Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik” dediler. |
4:43 | لَا تَقْرَبُوا الصَّلَاةَ وَأَنْتُمْ سُكَارَىٰ حَتَّىٰ تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ |
Diyanet Meali: | Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. |
4:63 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللَّهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Öyleyse onlara aldırma. |
4:83 | وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَىٰ أُولِي الْأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | (Kendilerine güvenlik (barış) veya korku (savaş) ile ilgili bir haber geldiğinde onu yayarlar.) Hâlbuki onu peygambere ve içlerinden yetki sahibi kimselere götürselerdi, elbette bunlardan, onu değerlendirip sonuç (hüküm) çıkarabilecek nitelikte olanları onu anlayıp bilirlerdi. |
4:113 | وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ |
Diyanet Meali: | Allah, sana kitabı (Kur’an’ı) ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. |
5:34 | إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ قَبْلِ أَنْ تَقْدِرُوا عَلَيْهِمْ فَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah’ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin.* |
5:40 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir. |
5:49 | فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor. |
5:92 | فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki, elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir. |
5:94 | تَنَالُهُ أَيْدِيكُمْ وَرِمَاحُكُمْ لِيَعْلَمَ اللَّهُ مَنْ يَخَافُهُ بِالْغَيْبِ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, Allah sizleri), ellerinizin ve mızraklarınızın erişebileceği (avlar ile elbette deneyecek ki), görmediği hâlde kendisinden korkanı ayırıp meydana çıkarsın. |
5:97 | ذَٰلِكَ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bunlar, göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah’ın bildiğini … bilmeniz içindir. |
5:97 | ذَٰلِكَ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bunlar, göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah’ın bildiğini … bilmeniz içindir. |
5:98 | اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ وَأَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bilin ki, Allah’ın cezası çetindir ve Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.* |
5:99 | مَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ |
Diyanet Meali: | Peygamberin üzerine düşen ancak tebliğdir. Allah, sizin açıkladığınızı da, gizlediğinizi de bilir.* |
5:104 | أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Peki ya babaları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı? |
5:113 | نُرِيدُ أَنْ نَأْكُلَ مِنْهَا وَتَطْمَئِنَّ قُلُوبُنَا وَنَعْلَمَ أَنْ قَدْ صَدَقْتَنَا |
Diyanet Meali: | “İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz yatışsın. Senin bize doğru söylediğini bilelim…” |
5:116 | إِنْ كُنْتُ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُ |
Diyanet Meali: | “Eğer ben onu söylemiş olsaydım, elbette sen bunu bilirdin.” |
5:116 | تَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِي وَلَا أَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِكَ إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ |
Diyanet Meali: | “Sen benim içimde olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilemem. Şüphesiz ki yalnızca sen gaybları hakkıyla bilensin.” |
5:116 | تَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِي وَلَا أَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِكَ إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ |
Diyanet Meali: | “Sen benim içimde olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilemem. Şüphesiz ki yalnızca sen gaybları hakkıyla bilensin.” |
6:3 | وَهُوَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الْأَرْضِ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki O, göklerde de Allah’tır, yerde de. Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da. |
6:3 | وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Sizin daha ne kazanacağınızı da bilir. |
6:33 | قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذِي يَقُولُونَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Biz çok iyi biliyoruz ki söyledikleri elbette seni incitiyor. |
6:37 | قُلْ إِنَّ اللَّهَ قَادِرٌ عَلَىٰ أَنْ يُنَزِّلَ آيَةً وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz Allah’ın, bir mucize indirmeğe gücü yeter. Fakat onların çoğu bilmiyor.” |
6:50 | قُلْ لَا أَقُولُ لَكُمْ عِنْدِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem.” |
6:59 | وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا إِلَّا هُوَ |
Diyanet Meali: | Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. |
6:59 | وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا إِلَّا هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ |
Diyanet Meali: | Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. |
6:59 | وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ إِلَّا يَعْلَمُهَا |
Diyanet Meali: | Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. |
6:60 | وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ بِاللَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُمْ بِالنَّهَارِ |
Diyanet Meali: | O, geceleyin sizi ölü gibi kendinizden geçirip alan (uyutan) ve gündüzün kazandıklarınızı bilen… |
6:67 | لِكُلِّ نَبَإٍ مُسْتَقَرٌّ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Her haberin gerçekleşeceği bir zamanı vardır. İleride bileceksiniz.* |
6:81 | فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالْأَمْنِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Öyle ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız söyleyin.” |
6:91 | وَعُلِّمْتُمْ مَا لَمْ تَعْلَمُوا أَنْتُمْ وَلَا آبَاؤُكُمْ |
Diyanet Meali: | “(Mûsâ’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği, parça parça kâğıtlar hâline koyup ortaya çıkardığınız, pek çoğunu ise gizlediğiniz; kendisiyle) sizin de, babalarınızın da bilmediği şeylerin size öğretildiği (Kitab’ı kim indirdi)?” |
6:97 | قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bilen bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık. |
6:105 | وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Sen iyi ders almışsın” desinler diye ve bir de bilen bir toplum için onu (Kur’an’ı) açıklayalım diye (âyetleri değişik biçimlerde işte böylece açıklıyoruz). |
6:114 | وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verdiklerimiz de onun, Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. |
6:135 | فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ |
Diyanet Meali: | “Ama dünya yurdunun sonucunun kimin olacağını yakında öğreneceksiniz.” |
7:28 | قُلْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ أَتَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?” |
7:32 | كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.” |
7:33 | وَأَنْ تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “(Rabbim ancak), … ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” |
7:38 | قَالَ لِكُلٍّ ضِعْفٌ وَلَٰكِنْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, der ki: “Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz.” |
7:62 | أُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبِّي وَأَنْصَحُ لَكُمْ وَأَعْلَمُ مِنَ اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size nasihat ediyorum. Sizin bilmediğiniz şeyleri de Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum.”* |
7:62 | أُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبِّي وَأَنْصَحُ لَكُمْ وَأَعْلَمُ مِنَ اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size nasihat ediyorum. Sizin bilmediğiniz şeyleri de Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum.”* |
7:75 | أَتَعْلَمُونَ أَنَّ صَالِحًا مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | “Siz, Salih’in, Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu (sahiden) biliyor musunuz?” |
7:123 | لِتُخْرِجُوا مِنْهَا أَهْلَهَا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “(Şüphesiz bu) halkını oradan çıkarmak için (şehirde kurduğunuz bir tuzaktır). Göreceksiniz!” |
7:131 | أَلَا إِنَّمَا طَائِرُهُمْ عِنْدَ اللَّهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İyi bilin ki, onların uğursuzluk sebebi ancak Allah katında (yazılı)dır. Fakat çokları bilmezler. |
7:160 | فَانْبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Vurunca) taştan on iki pınar fışkırdı. Herkes (kendi) su içeceği yeri bildi. |
7:182 | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş felakete götüreceğiz.* |
7:187 | قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللَّهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Onun bilgisi sadece Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.” |
7:188 | وَلَوْ كُنْتُ أَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِيَ السُّوءُ |
Diyanet Meali: | “Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı.” |
8:23 | وَلَوْ عَلِمَ اللَّهُ فِيهِمْ خَيْرًا لَأَسْمَعَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, onlarda bir hayır (hakka yöneliş) olduğunu bilseydi, elbette onlara işittirirdi. |
8:24 | وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ |
Diyanet Meali: | Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız. |
8:25 | وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır. |
8:27 | لَا تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin. Bile bile kendi (aranızdaki) emanetlerinize de hainlik etmeyin. |
8:28 | وَاعْلَمُوا أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer deneme aracıdır. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.* |
8:34 | إِنْ أَوْلِيَاؤُهُ إِلَّا الْمُتَّقُونَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Oranın (Mescid-i Haram’ın) bakımına ehil olanlar ancak Allah’a karşı gelmekten sakınanlardır. Fakat onların çoğu bilmez. |
8:40 | وَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَوْلَاكُمْ نِعْمَ الْمَوْلَىٰ وَنِعْمَ النَّصِيرُ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirlerse bilin ki Allah sizin dostunuzdur. O, ne güzel dosttur; O, ne güzel yardımcıdır!* |
8:41 | وَاعْلَمُوا أَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَأَنَّ لِلَّهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ |
Diyanet Meali: | Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’a, Peygamber’e … aittir. |
8:60 | وَآخَرِينَ مِنْ دُونِهِمْ لَا تَعْلَمُونَهُمُ |
Diyanet Meali: | (Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı) ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz (fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz). |
8:60 | وَآخَرِينَ مِنْ دُونِهِمْ لَا تَعْلَمُونَهُمُ اللَّهُ يَعْلَمُهُمْ |
Diyanet Meali: | (Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı) ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği (diğer düşmanları korkutursunuz). |
8:66 | الْآنَ خَفَّفَ اللَّهُ عَنْكُمْ وَعَلِمَ أَنَّ فِيكُمْ ضَعْفًا |
Diyanet Meali: | Şimdi ise, Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. |
8:70 | إِنْ يَعْلَمِ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمْ خَيْرًا يُؤْتِكُمْ خَيْرًا مِمَّا أُخِذَ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah, kalplerinizde (iman, ihlâs, iyi niyet gibi) bir hayır (olduğunu) bilirse, sizden alınan fidyeden daha hayırlısını size verir… |
9:2 | وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللَّهِ وَأَنَّ اللَّهَ مُخْزِي الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Şunu bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise, inkârcıları perişan edecektir. |
9:3 | وَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Ama yüz çevirirseniz, şunu iyi bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakabilecek değilsiniz. |
9:6 | ثُمَّ أَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra da onu güven içinde olacağı yere ulaştır. Bu, onların bilmeyen bir kavim olmaları sebebiyledir. |
9:11 | وَنُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bilen bir kavme âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız. |
9:16 | أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تُتْرَكُوا وَلَمَّا يَعْلَمِ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Yoksa; Allah içinizden … cihad edenleri ayırt etmeden bırakılacağınızı mı sandınız? |
9:36 | وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Bilin ki Allah, kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir. |
9:41 | ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. |
9:42 | يُهْلِكُونَ أَنْفُسَهُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerini helâke sürüklüyorlar. Allah, biliyor ki onlar kesinlikle yalancıdırlar. |
9:43 | حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalancıları bilinceye kadar beklemeden (niçin onlara izin verdin)? |
9:63 | أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّهُ مَنْ يُحَادِدِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَأَنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدًا فِيهَا |
Diyanet Meali: | Allah’a ve Resûlüne karşı gelen kimseye, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmediler mi? |
9:78 | أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ وَأَنَّ اللَّهَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, içlerinde gizlediklerini ve fısıltılarını bildiğini ve Allah’ın gaybleri çok iyi bilen olduğunu bilmediler mi?* |
9:78 | أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ وَأَنَّ اللَّهَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, içlerinde gizlediklerini ve fısıltılarını bildiğini ve Allah’ın gaybleri çok iyi bilen olduğunu bilmediler mi?* |
9:93 | وَطَبَعَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah da kalplerini mühürledi. Artık onlar bilmezler. |
9:97 | وَأَجْدَرُ أَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ |
Diyanet Meali: | (Bedevîler inkâr ve nifak bakımından daha ileri) ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. |
9:101 | وَمِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ مَرَدُوا عَلَى النِّفَاقِ لَا تَعْلَمُهُمْ |
Diyanet Meali: | Medine halkından da münafıklıkta direnenler var ki sen onları bilmezsin. |
9:101 | وَمِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ مَرَدُوا عَلَى النِّفَاقِ لَا تَعْلَمُهُمْ نَحْنُ نَعْلَمُهُمْ |
Diyanet Meali: | Medine halkından da münafıklıkta direnenler var ki sen onları bilmezsin. Biz onları biliriz. |
9:104 | أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ |
Diyanet Meali: | Onlar, kullarının tövbesini kabul edenin (ve sadakaları alanın) Allah olduğunu … bilmediler mi? |
9:123 | وَلْيَجِدُوا فِيكُمْ غِلْظَةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | (Kâfirlerden öncelikle yakınınızda olanlarla savaşın) ve sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir. |
10:5 | وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ |
Diyanet Meali: | O, (güneşi bir ışık kaynağı, ayı da geceleyin bir aydınlık kaynağı kılan), yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. |
10:5 | يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır. |
10:18 | قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!?” |
10:55 | أَلَا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Yine bilesiniz ki, Allah’ın va’di haktır. Fakat onların çoğu bunu bilmez. |
10:68 | إِنْ عِنْدَكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بِهَٰذَا أَتَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu konuda elinizde hiçbir delil de yoktur. Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz? |
10:89 | فَاسْتَقِيمَا وَلَا تَتَّبِعَانِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Öyleyse dürüst olmakta devam edin ve sakın bilmeyenlerin yolunda gitmeyin.” |
11:5 | أَلَا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Yine iyi bilin ki, elbiselerine büründükleri zaman bile, Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. |
11:6 | وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا |
Diyanet Meali: | (Her bir canlının dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. |
11:14 | فَإِلَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا أُنْزِلَ بِعِلْمِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Eğer size (bu konuda) cevap veremedilerse, bilin ki o (Kur’an) ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. |
11:31 | وَلَا أَقُولُ لَكُمْ عِنْدِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ |
Diyanet Meali: | Size ben, “Allah’ın hazineleri yanımdadır”, demiyorum; gaybı da bilmem. |
11:39 | فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ |
Diyanet Meali: | Artık, geldiği kimseyi rezil eden azabın kime geleceğini, (kimin üzerine sürekli bir azabın ineceğini) ileride anlayacaksınız. |
11:49 | مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَا أَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | (İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.) Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. |
11:79 | قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ |
Diyanet Meali: | Onlar, “İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok…” dediler. |
11:79 | قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Onlar, “İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok. Sen bizim ne istediğimizi çok iyi biliyorsun” dediler.* |
11:93 | سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ |
Diyanet Meali: | “Rezil edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz.” |
12:21 | وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَىٰ أَمْرِهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler. |
12:40 | ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” |
12:46 | لَعَلِّي أَرْجِعُ إِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Ümid ederim ki (vereceğin bilgi ile) insanlara dönerim de onlar da (senin değerini) bilirler.” |
12:51 | قُلْنَ حَاشَ لِلَّهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُوءٍ |
Diyanet Meali: | Kadınlar, “Hâşâ! Allah için, biz onun bir kötülüğünü bilmiyoruz” dediler. |
12:52 | ذَٰلِكَ لِيَعْلَمَ أَنِّي لَمْ أَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَأَنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي كَيْدَ الْخَائِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Yûsuf), “Benim böyle yapmam, Aziz’in; yokluğunda, benim kendisine hainlik etmediğimi ve Allah’ın, hainlerin tuzaklarını başarıya ulaştırmayacağını bilmesi içindi” dedi.* |
12:68 | وَإِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz o, biz kendisine öğrettiğimiz için bilgi sahibidir. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
12:73 | قَالُوا تَاللَّهِ لَقَدْ عَلِمْتُمْ مَا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Allah’a andolsun, siz de biliyorsunuz ki biz bu ülkede fesat çıkarmaya gelmedik…” |
12:80 | أَلَمْ تَعْلَمُوا أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقًا مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Babanızın Allah adına sizden söz aldığını, (daha önce de Yûsuf hakkında işlediğiniz kusuru) bilmiyor musunuz?” |
12:81 | فَقُولُوا يَا أَبَانَا إِنَّ ابْنَكَ سَرَقَ وَمَا شَهِدْنَا إِلَّا بِمَا عَلِمْنَا |
Diyanet Meali: | “(Siz babanıza dönün) ve deyin ki: “Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti, biz ancak bildiğimize şahitlik ettik.” |
12:86 | قَالَ إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللَّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Yakub, “Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah’a arz ederim. Ben, Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim” dedi.* |
12:86 | إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللَّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Yakub, “Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah’a arz ederim. Ben, Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim” dedi.* |
12:89 | قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذْ أَنْتُمْ جَاهِلُونَ |
Diyanet Meali: | Yûsuf dedi ki: “Siz (henüz) cahil kimseler iken Yûsuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?”* |
12:96 | قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ مِنَ اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Yakub, “Ben size, Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?” dedi. |
12:96 | قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ مِنَ اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Yakub, “Ben size, Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?” dedi. |
13:8 | اللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ أُنْثَىٰ وَمَا تَغِيضُ الْأَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُ |
Diyanet Meali: | Allah, her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir. |
13:19 | أَفَمَنْ يَعْلَمُ أَنَّمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ أَعْمَىٰ |
Diyanet Meali: | Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? |
13:33 | أَمْ تُنَبِّئُونَهُ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي الْأَرْضِ أَمْ بِظَاهِرٍ مِنَ الْقَوْلِ |
Diyanet Meali: | (Hâlbuki onlar, Allah’a ortaklar koştular. De ki: “Onların isimlerini açıklayın.) Yoksa siz (bununla) O’na yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber vermiş olacaksınız, yoksa boş söz mü etmiş olacaksınız?” |
13:42 | يَعْلَمُ مَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ |
Diyanet Meali: | O, her nefsin kazandığını bilir. İnkâr edenler de dünya yurdunun sonunun kime ait olduğunu bileceklerdir. |
13:42 | وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler de dünya yurdunun sonunun kime ait olduğunu bileceklerdir. |
14:9 | وَالَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | (Sizden önceki Nûh, Âd, ve Semûd kavimlerinin) ve onlardan sonrakilerin –ki onları Allah’tan başkası bilmez- (haberi size gelmedi mi)? |
14:38 | رَبَّنَا إِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفِي وَمَا نُعْلِنُ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin.” |
14:52 | هَٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ |
Diyanet Meali: | Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler (ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar) diye insanlara bir bildiridir. |
15:3 | ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْأَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler.* |
15:24 | وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, (sonraya kalanları da). |
15:24 | وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz), sonraya kalanları da biliriz. |
15:96 | الَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz biz), Allah ile beraber başka ilâh edinen (alaycılara karşı sana yeteriz). İlerde bilecekler. |
15:97 | وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz.* |
16:8 | وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Hem binesiniz diye, hem de süs olarak atları, katırları ve merkepleri de yarattı. Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratır.* |
16:19 | وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir.* |
16:23 | لَا جَرَمَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphe yok ki Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. |
16:38 | بَلَىٰ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Onlar, “Allah, ölen bir kimseyi diriltmez” diye var güçleriyle Allah’a yemin ettiler). Hayır, diriltecek! Bu, yerine getirilmesini Allah’ın üzerine aldığı bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
16:39 | وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ كَانُوا كَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | (Diriltecek ki ayrılığa düştükleri şeyi onlara anlatsın) ve kâfir olanlar da kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler! |
16:41 | وَلَأَجْرُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi.. |
16:43 | فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. |
16:55 | لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine verdiğimiz nimetlere karşı nankörlük etmek için böyle yaparlar. Bir süre daha faydalanın bakalım! Yakında bileceksiniz!* |
16:56 | وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَصِيبًا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Bir de kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (mahiyetini) bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. |
16:70 | وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَىٰ أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | İçinizden kimileri de, bilgili olduktan sonra hiçbir şeyi bilmesin diye ömrünün en düşkün çağına ulaştırılır. |
16:74 | فَلَا تَضْرِبُوا لِلَّهِ الْأَمْثَالَ إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Artık Allah’a (şanına uymayan) benzetmeler yapmaya kalkmayın. Çünkü Allah bilir, siz bilmezsiniz.* |
16:74 | فَلَا تَضْرِبُوا لِلَّهِ الْأَمْثَالَ إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Artık Allah’a (şanına uymayan) benzetmeler yapmaya kalkmayın. Çünkü Allah bilir, siz bilmezsiniz.* |
16:75 | هَلْ يَسْتَوُونَ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler. |
16:78 | وَاللَّهُ أَخْرَجَكُمْ مِنْ بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Allah, sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. |
16:91 | وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللَّهَ عَلَيْكُمْ كَفِيلًا إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin.) Allah’ı kendinize kefil kılarak (pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın). Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir. |
16:95 | إِنَّمَا عِنْدَ اللَّهِ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz, şüphesiz Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır. |
16:101 | قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مُفْتَرٍ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler. |
16:103 | وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّهُمْ يَقُولُونَ إِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki biz onların, “Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. |
17:12 | لِتَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ |
Diyanet Meali: | (Biz geceyi ve gündüzü kudretimizi gösteren iki alâmet yaptık.) Rabbinizden lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye (gece alametini giderip gündüz alametini aydınlatıcı kıldık). |
17:102 | قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا أَنْزَلَ هَٰؤُلَاءِ إِلَّا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ بَصَائِرَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ ise, “İyi biliyorsun ki, bunları ancak, göklerin ve yerin Rabbi apaçık deliller olarak indirmiştir…” demişti. |
18:12 | ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَىٰ لِمَا لَبِثُوا أَمَدًا |
Diyanet Meali: | Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim.* |
18:21 | وَكَذَٰلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوا أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ |
Diyanet Meali: | Böylece biz, (insanları) onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu (ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını) bilsinler. |
18:22 | قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir.” |
19:65 | فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا |
Diyanet Meali: | Şu hâlde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabırlı ol. Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? |
19:75 | فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا |
Diyanet Meali: | “(Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde) kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler. |
20:7 | وَإِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَإِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَأَخْفَى |
Diyanet Meali: | Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da.* |
20:71 | وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَىٰ |
Diyanet Meali: | “Hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcıymış, mutlaka göreceksiniz.” |
20:110 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا |
Diyanet Meali: | O, önlerindekini ve arkalarındakini (dünyadaki ve ahiretteki durumlarını) bilir. Onların bilgisi ise Rahmân’ı kuşatamaz.* |
20:135 | فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدَىٰ |
Diyanet Meali: | “Yakında kimin düz yolun sahipleri olduğunu, kimin doğru yolu bulduğunu bileceksiniz!” |
21:4 | قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Peygamber, onlara dedi ki: “Rabbim yerdeki ve gökteki her sözü bilir.” |
21:7 | فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. |
21:24 | بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz çokları hakkı bilmezler de bu sebeple yüz çevirirler.” |
21:28 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَىٰ |
Diyanet Meali: | Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler. |
21:39 | لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, yüzlerinden (ve sırtlarından) ateşi savamayacakları (ve hiçbir yardım da görmeyecekleri) vakti bir bilseler! |
21:65 | ثُمَّ نُكِسُوا عَلَىٰ رُءُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَٰؤُلَاءِ يَنْطِقُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra eski inanç ve inatlarına döndüler ve, “Andolsun, bunların konuşmayacağını sen de bilirsin” dediler.* |
21:110 | إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, Allah sözün açığa vurulanını da bilir, (gizlediğinizi de bilir).” |
21:110 | وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ |
Diyanet Meali: | “(Şüphesiz, Allah sözün açığa vurulanını da bilir), gizlediğinizi de bilir.” |
22:5 | وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَىٰ أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Yine içinizden bir kısmı da ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin. |
22:54 | وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler … diye Allah böyle yapar. |
22:70 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilmez misin ki, kuşkusuz Allah gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. |
22:70 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّ ذَٰلِكَ فِي كِتَابٍ |
Diyanet Meali: | Bilmez misin ki, kuşkusuz Allah gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. Kuşkusuz bunların hepsi bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da)dır. |
22:76 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Onların önlerindekini de (yaptıklarını da), arkalarındakini de (yapacaklarını da) bilir. Bütün işler hep Allah’a döndürülür.* |
23:84 | قُلْ لِمَنِ الْأَرْضُ وَمَنْ فِيهَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin: Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?”* |
23:88 | وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Eğer biliyorsanız söyleyin: (Her şeyin hükümranlığı elinde olan), kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan (kimdir)?” |
23:114 | قَالَ إِنْ لَبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا لَوْ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.”* |
24:19 | لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya); onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
24:19 | لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya); onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
24:25 | وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | (O gün Allah, onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek) ve onlar Allah’ın apaçık bir gerçek olduğunu bileceklerdir. |
24:29 | وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir. |
24:31 | وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ |
Diyanet Meali: | Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. |
24:33 | فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا |
Diyanet Meali: | (Sahip olduğunuz kölelerden “mükâtebe” yapmak isteyenlere gelince), eğer onlarda bir hayır görürseniz onlarla mükâtebe yapın. |
24:41 | كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Her biri duasını ve tesbihini kesin olarak bilmektedir. Allah, onların yapmakta olduğu şeyleri hakkıyla bilendir. |
24:63 | قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الَّذِينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذًا |
Diyanet Meali: | İçinizden birbirini siper ederek sıvışıp gidenleri Allah gerçekten bilir. |
24:64 | أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قَدْ يَعْلَمُ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Bilmiş olun ki şüphesiz göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. O, içinde bulunduğunuz durumu gerçekten bilir. |
25:6 | قُلْ أَنْزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir.” |
25:42 | وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler. |
26:49 | إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz!” |
26:132 | وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Bildiğiniz her şeyi size veren Allah’a karşı gelmekten sakının.”* |
26:197 | أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir?* |
26:227 | وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir. |
27:25 | وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | “(Göklerde ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran), sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilen (Allah’a secde etmesinler diye şeytan onları yoldan çıkarmış).” |
27:52 | فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte zulümleri yüzünden harabeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret vardır.* |
27:61 | وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Yahut yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan, onun için oturaklı dağlar yapan) ve iki denizin arasına bir engel koyan mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Hayır, onların çoğu bilmiyor! |
27:65 | قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir.” |
27:74 | وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin, onların kalplerinin gizlediği şeyleri de, açığa çıkardıklarını da mutlaka bilir.* |
28:13 | فَرَدَدْنَاهُ إِلَىٰ أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ |
Diyanet Meali: | Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin, Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilsin diye onu anasına geri döndürdük. |
28:13 | وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilsin diye (onu anasına geri döndürdük). Fakat onların pek çoğu bunu bilmezler. |
28:38 | وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرِي |
Diyanet Meali: | Firavun, “Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilâhınız olduğunu bilmiyorum…” dedi. |
28:50 | فَإِنْ لَمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse, bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına uymaktadırlar. |
28:57 | يُجْبَىٰ إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Biz onları) tarafımızdan bir rızık olarak, her türlü meyve ve mahsullerin kendisinde toplandığı, (saygın ve güvenlikli bir yere yerleştirmedik mi)? Fakat onların çoğu bilmezler. |
28:69 | وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Rabbin, onların sinelerinin gizlediğini de açığa vurduklarını da bilir.* |
28:75 | فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | (Her ümmetten bir şahit çıkarırız ve kâfirlere), “Kesin delilinizi getirin” deriz. Onlar da gerçeğin Allah’a ait olduğunu bilirler. |
28:78 | أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِنْ قَبْلِهِ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا |
Diyanet Meali: | O, Allah’ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmiyor muydu? |
29:3 | وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, (yalancıları da mutlaka bilir). |
29:3 | وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | Yalancıları da mutlaka bilir. |
29:11 | وَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا |
Diyanet Meali: | Allah, elbette kendisine iman edenleri de bilir (ve elbette münafıkları da bilir). |
29:11 | وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِقِينَ |
Diyanet Meali: | Ve elbette münafıkları da bilir. |
29:16 | اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Allah’a kulluk edin, O’na karşı gelmekten sakının. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” |
29:41 | وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi! |
29:42 | إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, onların, kendini bırakıp da başka ne tür şeylere taptıklarını biliyor. |
29:45 | وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor. |
29:52 | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanları bilir.” |
29:64 | وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi! |
29:66 | لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ وَلِيَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etsinler ve bir süre daha faydalansınlar bakalım! İleride bilecekler.* |
30:6 | وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, (onlara zafer konusunda) bir vaadde bulunmuştur. Allah, vaadinden dönmez. Fakat insanların çoğu bilmezler.* |
30:7 | يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِنَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ الْآخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar dünya hayatının ancak dış yönünü bilirler. Ahiret konusunda ise tamamen gaflettedirler.* |
30:30 | ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
30:34 | لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine verdiğimiz nimetleri inkâr etsinler bakalım! Haydi (şimdilik) yararlanın, ama yakında bileceksiniz.* |
30:56 | فَهَٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلَٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “İşte bu yeniden dirilme günüdür. Fakat siz bilmiyordunuz.” |
30:59 | كَذَٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, bilmeyenlerin kalplerini işte böyle mühürler.* |
31:25 | قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hamd, Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu bilmezler. |
31:34 | إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ |
Diyanet Meali: | Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. |
32:17 | فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ |
Diyanet Meali: | Hiç kimse, (yapmakta olduklarına karşılık olarak), onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez. |
33:5 | فَإِنْ لَمْ تَعْلَمُوا آبَاءَهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ |
Diyanet Meali: | (Onları babalarına nispet ederek çağırın. Bu, Allah katında daha doğru ve adaletlidir.) Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. |
33:18 | قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الْمُعَوِّقِينَ مِنْكُمْ وَالْقَائِلِينَ لِإِخْوَانِهِمْ هَلُمَّ إِلَيْنَا |
Diyanet Meali: | Allah, içinizden (savaştan) alıkoyanları ve yandaşlarına: “Bize katılın” diyenleri gerçekten biliyor. |
33:50 | قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ |
Diyanet Meali: | Mü’minlere eşleri (ve sahip oldukları cariyeleri) hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. |
33:51 | وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah, kalplerinizdekini bilir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) |
34:2 | يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Allah, yere gireni, yerden çıkanı; (gökten ineni ve oraya yükseleni) bilir. |
34:14 | أَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ |
Diyanet Meali: | (Süleyman’ın cesedi yıkılınca cinler anladılar ki), eğer gaybı bilmiş olsalardı aşağılayıcı azap içinde kalmamış olacaklardı. |
34:21 | وَمَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِمْ مِنْ سُلْطَانٍ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يُؤْمِنُ بِالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Oysa şeytanın onlar üzerinde hiçbir hâkimiyeti yoktu. Ancak ahirete inananları, (onun hakkında şüphe içinde bulunanlardan) ayırt edelim diye (ona bu fırsatı verdik). |
34:28 | وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.* |
34:36 | قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed, de ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler.”* |
36:16 | قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Elçiler ise) şöyle dediler: “Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor.”* |
36:26 | قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | O da, “Keşke kavmim, … bilseydi!” dedi. |
36:36 | سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Yerin bitirdiği şeylerden, insanların kendilerinden ve (daha) bilemedikleri (nice) şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir.* |
36:76 | فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.* |
37:158 | وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | Oysa cinler de kendilerinin Allah’ın huzuruna getirileceklerini bilirler. |
37:170 | فَكَفَرُوا بِهِ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat (kitap gelince) onu inkâr ettiler. Yakında (sonlarının ne olacağını) bilecekler.* |
38:88 | وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأَهُ بَعْدَ حِينٍ |
Diyanet Meali: | “Onun haberlerinin doğruluğunu bir süre sonra mutlaka öğreneceksiniz.”* |
39:9 | قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hiç bilenlerle (bilmeyenler) bir olur mu?” |
39:9 | وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “(Hiç bilenlerle) bilmeyenler (bir olur mu)?” |
39:26 | وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette ki ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilselerdi! |
39:29 | هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu iki adamın durumu hiç, bir olur mu? Hamd Allah’a mahsustur. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar. |
39:39 | قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım. (Kişiyi rezil edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin başına ineceğini) yakında bileceksiniz!”* |
39:49 | بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır, o bir imtihandır. Fakat onların çoğu bilmezler. |
39:52 | أَوَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ |
Diyanet Meali: | Bilmediler mi ki, Allah rızkı dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. |
40:19 | يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ |
Diyanet Meali: | Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.* |
40:57 | لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.* |
40:70 | الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, kitabı (Kur’an’ı) ve elçilerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. Onlar bilecekler.* |
41:3 | كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur’an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır.* |
41:22 | وَلَٰكِنْ ظَنَنْتُمْ أَنَّ اللَّهَ لَا يَعْلَمُ كَثِيرًا مِمَّا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Lâkin, yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz.” |
42:18 | وَالَّذِينَ آمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَا وَيَعْلَمُونَ أَنَّهَا الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | İnananlar ise, ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. |
42:25 | وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | (O, kullarından tövbeyi kabul eden), kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir. |
42:35 | وَيَعْلَمَ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِنَا مَا لَهُمْ مِنْ مَحِيصٍ |
Diyanet Meali: | Allah, böyle yapar ki, âyetlerimiz hakkında tartışanlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.* |
43:86 | وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler.* |
43:89 | فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Şimdilik sen onları hoş gör ve “size selâm olsun” de. Yakında bilecekler.* |
44:39 | مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Biz onları ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık. Ama onların çoğu bilmiyorlar.* |
45:9 | وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizden bir şey öğrenince onu alaya alır. |
45:18 | فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Sonra da seni din işi konusunda açık bir yola koyduk.) Sen ona uy, bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma. |
45:26 | ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (De ki: “Allah sizi yaşatıyor. Sonra sizi öldürecek), sonra da kendisinde şüphe olmayan Kıyamet gününde sizi bir araya getirecek, ama insanların çoğu bilmezler.” |
47:19 | فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ |
Diyanet Meali: | Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, (hem de inanmış erkek ve kadınların) günahlarının bağışlanmasını dile! |
47:19 | وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir. |
47:26 | وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, onların gizlice konuşmalarını bilir. |
47:30 | وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun, sen onları, konuşma tarzlarından da tanırsın. Allah, yaptıklarınızı bilir. |
47:31 | وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّىٰ نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِرِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye (ve durumlarınızı ortaya koyuncaya) kadar sizi deneyeceğiz. |
48:18 | فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنْزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Gönüllerinde olanı bilmiş, onlara huzur, güven duygusu vermiştir… |
48:25 | وَلَوْلَا رِجَالٌ مُؤْمِنُونَ وَنِسَاءٌ مُؤْمِنَاتٌ لَمْ تَعْلَمُوهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer, oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle, inanmış kadınları (bilmeyerek ezmeniz ve böylece size bir eziyet gelecek olmasaydı, Allah, Mekke’ye girmenize izin verirdi). |
48:27 | فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذَٰلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا |
Diyanet Meali: | Allah, sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan başka yakın bir fetih daha verdi. |
48:27 | فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذَٰلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا |
Diyanet Meali: | Allah, sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan başka yakın bir fetih daha verdi. |
49:7 | وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bilin ki, aranızda Allah’ın elçisi bulunmaktadır. |
49:16 | وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir.” |
49:18 | إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.* |
50:4 | قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, toprağın; onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitap vardır.* |
50:16 | وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. |
52:47 | وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَٰلِكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz zulmedenlere bundan başka bir azap daha var. Fakat onların çoğu bilmezler.* |
54:26 | سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ |
Diyanet Meali: | Onlar yarın bilecekler: Kimmiş yalancı, kimmiş şımarık!* |
56:61 | عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere (aranızda ölümü biz takdir ettik).* |
56:62 | وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَىٰ فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O hâlde düşünseniz ya!* |
56:76 | وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir.* |
57:4 | يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Yere gireni, ondan çıkanı, (gökten ineni, oraya yükseleni) bilir. |
57:17 | اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra diriltmektedir. |
57:20 | اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ |
Diyanet Meali: | Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs,( aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışı)ndan ibarettir. |
57:25 | وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ |
Diyanet Meali: | Allah da kendisine ve Resûllerine gayba inanarak yardım edecekleri bilsin. |
57:29 | لِئَلَّا يَعْلَمَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَلَّا يَقْدِرُونَ عَلَىٰ شَيْءٍ مِنْ فَضْلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bunları açıkladık ki, kitap ehli, Allah’ın lütfundan hiçbir şeyi kendilerine has kılmaya güçlerinin yetmeyeceğini … bilsinler. |
58:7 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? |
58:14 | مَا هُمْ مِنْكُمْ وَلَا مِنْهُمْ وَيَحْلِفُونَ عَلَى الْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Onlar bile bile yalan yere yemin ederler. |
60:10 | فَإِنْ عَلِمْتُمُوهُنَّ مُؤْمِنَاتٍ فَلَا تَرْجِعُوهُنَّ إِلَى الْكُفَّارِ |
Diyanet Meali: | Eğer siz onların inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin. |
61:5 | لِمَ تُؤْذُونَنِي وَقَدْ تَعْلَمُونَ أَنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın size gönderdiği peygamberi olduğumu bilip durduğunuz hâlde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?” |
61:11 | ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır. |
62:9 | وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. |
63:1 | وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ |
Diyanet Meali: | Allah senin, elbette kendisinin peygamberi olduğunu biliyor. (Fakat) Allah, o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına elbette şahitlik eder. |
63:8 | وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَٰكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler. |
64:4 | يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. |
64:4 | وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir. |
65:12 | لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın emri bunlar arasından inip durmaktadır ki), Allah’ın her şeye kadir olduğunu … bilesiniz. |
67:14 | أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ |
Diyanet Meali: | Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.* |
67:17 | فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ |
Diyanet Meali: | O zaman, uyarım nasılmış bileceksiniz! |
67:29 | آمَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “O’na iman ettik, yalnızca O’na tevekkül ettik. Siz, kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!” |
68:33 | كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!* |
68:44 | سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helâka yaklaştıracağız. |
69:49 | وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنْكُمْ مُكَذِّبِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, içinizden yalanlayanların olduğunu elbette biliyoruz.* |
70:39 | كَلَّا إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık.* |
71:4 | إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاءَ لَا يُؤَخَّرُ لَوْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.” |
72:24 | فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ أَضْعَفُ نَاصِرًا وَأَقَلُّ عَدَدًا |
Diyanet Meali: | (Nihayet uyarıldıkları şeyi gördüklerinde) kimin yardımcısı daha zayıf, kimin sayısı daha azmış, bilecekler. |
72:28 | لِيَعْلَمَ أَنْ قَدْ أَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَأَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Ki böylece onların (peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmıştır. |
73:20 | إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَىٰ مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. |
73:20 | عَلِمَ أَنْ لَنْ تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Sizin buna (gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü hafifletti.) |
73:20 | عَلِمَ أَنْ سَيَكُونُ مِنْكُمْ مَرْضَىٰ وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını … bilmektedir. |
74:31 | وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْبَشَرِ |
Diyanet Meali: | Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır. |
78:4 | كَلَّا سَيَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır, ileride bilecekler.* |
78:5 | ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Yine hayır; ileride bilecekler.* |
81:14 | عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا أَحْضَرَتْ |
Diyanet Meali: | Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir.* |
82:5 | عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ |
Diyanet Meali: | Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.* |
82:12 | يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.* |
87:7 | إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ وَمَا يَخْفَىٰ |
Diyanet Meali: | Ancak Allah’ın dilediği başka. Şüphesiz O, açık olanı da bilir, gizliyi de.* |
96:5 | عَلَّمَ الْإِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ |
Diyanet Meali: | İnsana bilmediğini öğretendir.* |
96:14 | أَلَمْ يَعْلَمْ بِأَنَّ اللَّهَ يَرَىٰ |
Diyanet Meali: | O Allah’ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu?* |
100:9 | أَفَلَا يَعْلَمُ إِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِ |
Diyanet Meali: | Acaba o bilmiyor mu ki, kabirlerde bulunanlar çıkarıldığı zaman…* |
102:3 | كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır; ileride bileceksiniz!* |
102:4 | ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz!* |
102:5 | كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ |
Diyanet Meali: | Hayır, kesin olarak bir bilseniz..* |
عَلَّمَ : Fiil-II. Meçhulü: عُلِّمَ
2:31 | وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلَائِكَةِ |
Diyanet Meali: | Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere gösterdi. |
2:32 | قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا |
Diyanet Meali: | Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur.” dediler. |
2:102 | وَلَٰكِنَّ الشَّيَاطِينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ |
Diyanet Meali: | Fakat şeytanlar, insanlara sihri öğretmek suretiyle küfre girdiler. |
2:102 | وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّىٰ يَقُولَا إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. |
2:129 | يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ |
Diyanet Meali: | “(Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder); onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın.” |
2:151 | يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ |
Diyanet Meali: | (Nitekim kendi aranızdan), size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, (ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik). |
2:151 | وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ayrıca bilmediklerinizi de öğreten (bir peygamber gönderdik). |
2:239 | فَإِذَا أَمِنْتُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Güvenliğe kavuşunca da, Allah’ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın). |
2:251 | وَآتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Allah, ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. |
2:282 | وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın… |
2:282 | وَاتَّقُوا اللَّهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللَّهُ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
3:48 | وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ |
Diyanet Meali: | Ve Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretecek.* |
3:79 | وَلَٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ |
Diyanet Meali: | Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte (ve derinlemesine incelemekte) olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.” |
3:164 | يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden); onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten (bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur). |
4:113 | وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ |
Diyanet Meali: | Allah, sana kitabı (Kur’an’ı) ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. |
5:4 | قُلْ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّبِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Size temiz ve hoş olan şeyler, (bir de Allah’ın size verdiği yeteneklerle eğitip) alıştırdığınız avcı hayvanların tuttuğu (avlar) helâl kılındı.” |
5:4 | تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | “Bir de Allah’ın size verdiği yeteneklerle eğitip (alıştırdığınız avcı hayvanların tuttuğu avlar helâl kılındı).” |
5:4 | تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | “Bir de Allah’ın size verdiği yeteneklerle eğitip (alıştırdığınız avcı hayvanların tuttuğu avlar helâl kılındı).” |
5:110 | وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ |
Diyanet Meali: | Hani, sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i de öğretmiştim. |
6:91 | وَعُلِّمْتُمْ مَا لَمْ تَعْلَمُوا أَنْتُمْ وَلَا آبَاؤُكُمْ |
Diyanet Meali: | “(Kendisiyle) sizin de, babalarınızın da bilmediği şeylerin size öğretildiği (Kitab’ı kim indirdi)?” |
12:6 | وَكَذَٰلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ |
Diyanet Meali: | “İşte Rabbin seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecektir.” |
12:21 | وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ |
Diyanet Meali: | Ve ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğretelim diye böyle yaptık. |
12:37 | ذَٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّي |
Diyanet Meali: | “Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir.” |
12:68 | وَإِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz o, biz kendisine öğrettiğimiz için bilgi sahibidir. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
12:101 | رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin.” |
16:103 | وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّهُمْ يَقُولُونَ إِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki biz onların, “Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. |
18:65 | آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا |
Diyanet Meali: | (Derken kullarımızdan bir kul buldular ki), biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. |
18:66 | قَالَ لَهُ مُوسَىٰ هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَىٰ أَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.* |
18:66 | هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَىٰ أَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا |
Diyanet Meali: | “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” |
20:71 | إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ |
Diyanet Meali: | “Şüphe yok, o size sihiri öğreten büyüğünüzdür.” |
21:80 | وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ مِنْ بَأْسِكُمْ |
Diyanet Meali: | Bir de Davud’a, sizin için, zırh yapma sanatını öğrettik ki, savaşlarınızda sizi korusun. |
26:49 | إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz!” |
27:16 | وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi.” |
36:69 | وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Biz, o Peygamber’e şiir öğretmedik. Bu, ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.* |
49:16 | قُلْ أَتُعَلِّمُونَ اللَّهَ بِدِينِكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir.” |
53:5 | عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَىٰ |
Diyanet Meali: | (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, (muhteşem görünümlü Cebrail) öğretti.* |
55:2 | عَلَّمَ الْقُرْآنَ |
Diyanet Meali: | Kur’an’ı öğretti.* |
55:4 | عَلَّمَهُ الْبَيَانَ |
Diyanet Meali: | Ona beyanı (düşünüp ifade etmeyi) öğretti.* |
62:2 | يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ |
Diyanet Meali: | (O, ümmîlere, içlerinden), kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten (bir peygamber gönderendir). |
96:4 | الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ |
Diyanet Meali: | O, kalemle yazmayı öğretendir.* |
96:5 | عَلَّمَ الْإِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ |
Diyanet Meali: | İnsana bilmediğini öğretendir.* |
تَعَلَّمَ : Fiil-V.
2:102 | فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ |
Diyanet Meali: | Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. |
2:102 | وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ |
Diyanet Meali: | (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. |
عَلَامَاتٌ : İsim. Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: عَلَامَةٌ
16:16 | وَعَلَامَاتٍ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | (Yolunuzu bulmanız için de nehirler, yollar) ve nice işaretler (meydana getirdi). İnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.* |
عِلْمٌ : İsim.
2:32 | قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.* |
2:120 | وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُمْ بَعْدَ الَّذِي جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ |
Diyanet Meali: | Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır. |
2:145 | وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ إِنَّكَ إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun. |
2:247 | قَالَ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِ |
Diyanet Meali: | Peygamberleri şöyle dedi: “Şüphesiz Allah, onu sizin üzerinize (hükümdar) seçti, onun bilgisini ve gücünü artırdı.” |
2:255 | وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ |
Diyanet Meali: | Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. |
3:7 | وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا |
Diyanet Meali: | İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. |
3:18 | شَهِدَ اللَّهُ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ وَالْمَلَائِكَةُ وَأُولُو الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ |
Diyanet Meali: | Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. |
3:19 | وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. |
3:61 | فَمَنْ حَاجَّكَ فِيهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا |
Diyanet Meali: | Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: “Gelin, (oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım. Biz de siz de toplanalım. Sonra gönülden dua edelim de, Allah’ın lânetini aramızdan yalan söyleyenlerin üstüne atalım).” |
3:66 | هَا أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ حَاجَجْتُمْ فِيمَا لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ |
Diyanet Meali: | İşte siz böyle kimselersiniz! Diyelim ki biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız. |
3:66 | فَلِمَ تُحَاجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ |
Diyanet Meali: | Ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? |
4:157 | مَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّ |
Diyanet Meali: | O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. |
4:162 | لَٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene (ve senden önce indirilene) iman ederler. |
4:166 | لَٰكِنِ اللَّهُ يَشْهَدُ بِمَا أَنْزَلَ إِلَيْكَ أَنْزَلَهُ بِعِلْمِهِ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. |
5:109 | قَالُوا لَا عِلْمَ لَنَا إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ |
Diyanet Meali: | Onların da, “Bizim hiçbir bilgimiz yok. Gaybleri hakkıyla bilen ancak sensin” diyecekleri (günü hatırlayın). |
6:80 | وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | “Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?” |
6:100 | وَخَرَقُوا لَهُ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar da uydurdular. |
6:108 | فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | (Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin), sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. |
6:119 | وَإِنَّ كَثِيرًا لَيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir. Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir. |
6:140 | قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ قَتَلُوا أَوْلَادَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler … mutlaka ziyan etmişlerdir. |
6:143 | نَبِّئُونِي بِعِلْمٍ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz bana bilerek haber verin.” |
6:144 | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? |
6:148 | قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizin (iddialarınızı ispat edecek) bir bilginiz var mı ki onu bize gösteresiniz?” |
7:7 | فَلَنَقُصَّنَّ عَلَيْهِمْ بِعِلْمٍ وَمَا كُنَّا غَائِبِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlara (yaptıklarını) tam bir bilgi ile anlatacağız. Çünkü biz onlardan uzak değiliz.* |
7:52 | وَلَقَدْ جِئْنَاهُمْ بِكِتَابٍ فَصَّلْنَاهُ عَلَىٰ عِلْمٍ هُدًى وَرَحْمَةً |
Diyanet Meali: | Andolsun biz onlara, bilerek açıkladığımız bir kitabı, (inanan bir toplum için) bir yol gösterici ve rahmet olarak getirdik. |
7:89 | وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik.” |
7:187 | قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ رَبِّي لَا يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهَا إِلَّا هُوَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır.” |
7:187 | قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللَّهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Onun bilgisi sadece Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.” |
10:39 | بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ |
Diyanet Meali: | Hayır öyle değil. Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve kendilerine yorumu gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. |
10:93 | وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْعِلْمُ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik) ve onlara temiz rızıklar verdik. Kendilerine bilgi gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. |
11:14 | فَإِلَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا أُنْزِلَ بِعِلْمِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Eğer size (bu konuda) cevap veremedilerse, bilin ki o (Kur’an) ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. |
11:46 | إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلَا تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ |
Diyanet Meali: | “(Ey Nûh! O, asla senin âilenden değildir.) Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O hâlde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme.” |
11:47 | قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ |
Diyanet Meali: | Nûh, “Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım.” dedi. |
12:22 | وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا |
Diyanet Meali: | Olgunluk çağına erişince, ona hikmet ve ilim verdik. |
12:68 | وَإِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz o, biz kendisine öğrettiğimiz için bilgi sahibidir. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
12:76 | نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَاءُ وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır. |
13:37 | وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُمْ بَعْدَمَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا وَاقٍ |
Diyanet Meali: | Sana gelen bu ilimden sonra eğer sen onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah tarafından senin için ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu. |
13:43 | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve bir de yanında kitap (Kur’an) bilgisi bulunanlar yeter.” |
16:25 | وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | (Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak), bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının da bir kısmını (yüklenirler). |
16:27 | قَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine ilim verilenler ise şöyle derler: “Şüphesiz bugün rezillik, aşağılık ve kötülük kâfirlerin üzerinedir.” |
16:70 | وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَىٰ أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | İçinizden kimileri de, bilgili olduktan sonra hiçbir şeyi bilmesin diye ömrünün en düşkün çağına ulaştırılır. |
17:36 | وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ |
Diyanet Meali: | Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. |
17:85 | قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.” |
17:107 | إِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ سُجَّدًا |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, daha önce kendilerine ilim verilenler, Kur’an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.” |
18:5 | مَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِآبَائِهِمْ |
Diyanet Meali: | Bu konuda ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. |
18:65 | آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا |
Diyanet Meali: | (Derken kullarımızdan bir kul buldular ki), biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. |
19:43 | يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءَنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ |
Diyanet Meali: | “Babacığım! Doğrusu, sana gelmeyen bir ilim bana geldi.” |
20:52 | قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبِّي فِي كِتَابٍ لَا يَضِلُّ رَبِّي وَلَا يَنْسَى |
Diyanet Meali: | Mûsâ, şöyle dedi: “Onlar hakkındaki bilgi Rabbimin katında bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır. Rabbim, yanılmaz ve unutmaz.”* |
20:98 | إِنَّمَا إِلَٰهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا |
Diyanet Meali: | Sizin ilâhınız ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır.* |
20:110 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا |
Diyanet Meali: | O, önlerindekini ve arkalarındakini (dünyadaki ve ahiretteki durumlarını) bilir. Onların bilgisi ise Rahmân’ı kuşatamaz.* |
20:114 | وَقُلْ رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا |
Diyanet Meali: | “Rabbim! İlmimi arttır” de. |
21:74 | وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا |
Diyanet Meali: | Biz, Lût’a da bir hikmet ve bir ilim verdik. |
21:79 | فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا |
Diyanet Meali: | Biz hüküm vermeyi Süleyman’a kavratmıştık. Zaten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik. |
22:3 | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | İnsanlardan kimi vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, Allah hakkında tartışmaya girer. |
22:5 | وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَىٰ أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Yine içinizden bir kısmı da ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin. |
22:8 | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى |
Diyanet Meali: | İnsanlardan öylesi de vardır ki, bir ilmi, bir yol göstericisi olmadığı hâlde Allah hakkında tartışmaya kalkar. |
22:54 | وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ |
Diyanet Meali: | Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler, böylece ona iman etsinler diye Allah böyle yapar. |
22:71 | وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِهِ عِلْمٌ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ı bırakıp, hakkında Allah’ın hiçbir delil indirmediği, kendilerinin de hakkında hiçbir bilgilerinin bulunmadığı şeylere kulluk ederler. |
24:15 | إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ |
Diyanet Meali: | Hani o iftirayı dilden dile dolaştırıyor; hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyleri ağzınıza alıp söylüyordunuz. |
26:112 | قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Nûh, şöyle dedi: “Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?”* |
27:15 | وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا |
Diyanet Meali: | Andolsun! Biz Dâvûd’a ve Süleyman’a ilim verdik. |
27:40 | قَالَ الَّذِي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ |
Diyanet Meali: | Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, (gözünü kapayıp açmadan önce) sana getiririm” dedi. |
27:42 | وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik.” |
27:66 | بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Ahiret (gününün gerçekleşeceği) hakkında bilgi (peygamberler aracılığı ile) onlara peş peşe gelmiştir. Fakat onlar bu konuda şüphe içindedirler. |
27:84 | حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا |
Diyanet Meali: | Hesap yerine geldiklerinde Allah şöyle der: “Siz benim âyetlerimi, onları ilmen kavramamışken yalanladınız öyle mi?” |
28:14 | وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَىٰ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. |
28:78 | قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَىٰ عِلْمٍ عِنْدِي |
Diyanet Meali: | Kârûn, “Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir” dedi. |
28:80 | وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ |
Diyanet Meali: | Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, “Yazıklar olsun size! (İman edip de iyi işler yapanlara) Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlıdır.” dediler. |
29:8 | وَإِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا |
Diyanet Meali: | Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. |
29:49 | بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ |
Diyanet Meali: | Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. |
30:29 | بَلِ اتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَهْوَاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Fakat, zulmedenler bilgisizce nefislerinin arzularına uydular. |
30:56 | وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine ilim ve iman verilmiş olanlar ise onlara şöyle diyeceklerdir: “Andolsun, siz, Allah’ın yazısına göre, (yeniden dirilme gününe kadar) kaldınız.” |
31:6 | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak (ve o yolu eğlenceye almak) için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alır. |
31:15 | وَإِنْ جَاهَدَاكَ عَلَىٰ أَنْ تُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا |
Diyanet Meali: | “Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme.” |
31:20 | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ |
Diyanet Meali: | Yine de insanlar arasında, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp duranlar vardır. |
31:34 | إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ |
Diyanet Meali: | Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. |
33:63 | يَسْأَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İnsanlar sana kıyametin vaktini soruyorlar. De ki: “Onun ilmi ancak Allah katındadır.” |
34:6 | وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ هُوَ الْحَقَّ |
Diyanet Meali: | Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilen Kur’an’ın gerçek olduğunu görürler. |
35:11 | وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنْثَىٰ وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır, ne de doğurur. |
38:69 | مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَإِ الْأَعْلَىٰ إِذْ يَخْتَصِمُونَ |
Diyanet Meali: | “Aralarında tartıştıkları sırada, yüce topluluğa (ileri gelen melekler topluluğuna) dair benim hiçbir bilgim yoktu.”* |
39:49 | ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَىٰ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | (İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır.) Sonra ona tarafımızdan bir nimet verdiğimizde, “Bu, bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir” der. |
40:7 | رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır.” |
40:42 | تَدْعُونَنِي لِأَكْفُرَ بِاللَّهِ وَأُشْرِكَ بِهِ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ |
Diyanet Meali: | “Siz beni Allah’ı inkâr etmeye ve hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyleri O’na ortak koşmaya çağırıyorsunuz.” |
40:83 | فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ |
Diyanet Meali: | Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, sahip oldukları bilgi ile şımardılar (ve onları alaya aldılar). |
41:47 | إِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِ |
Diyanet Meali: | Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi O’na havale edilir. |
41:47 | وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنْثَىٰ وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ |
Diyanet Meali: | Dişi ancak O’nun bilgisi altında hamile kalır ve doğurur. |
42:14 | وَمَا تَفَرَّقُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar, kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. |
43:20 | مَا لَهُمْ بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ |
Diyanet Meali: | Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar. |
43:61 | وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz o Kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun… |
43:85 | وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | Kıyametin bilgisi de yalnız O’nun katındadır ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz. |
44:32 | وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onları, bir bilgi üzerine (dönemlerinde) âlemlere üstün kıldık.* |
45:17 | فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Ama onlar ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki hasetten dolayı ayrılığa düştüler. |
45:23 | أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَىٰ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah’ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı (ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği) kimseyi gördün mü? |
45:24 | وَمَا لَهُمْ بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ |
Diyanet Meali: | Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar. |
46:4 | ائْتُونِي بِكِتَابٍ مِنْ قَبْلِ هَٰذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِنْ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | “(Eğer doğru söyleyenler iseniz) bundan önceki bir kitap, yahut bir bilgi kalıntısı olsun getirin bana!” |
46:23 | قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ |
Diyanet Meali: | Hûd, “(Bu konudaki) bilgi ancak Allah katındadır. Ben size, benimle gönderileni tebliğ ediyorum.” dedi. |
47:16 | حَتَّىٰ إِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ آنِفًا |
Diyanet Meali: | Fakat senin yanından çıktıkları zaman (alay ederek), kendilerine bilgi verilmiş olanlara, “Az önce ne söyledi?” derler. |
48:25 | أَنْ تَطَئُوهُمْ فَتُصِيبَكُمْ مِنْهُمْ مَعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | (Eğer, oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle, inanmış kadınları) bilmeyerek ezmeniz ve böylece size bir eziyet gelecek olmasaydı, (Allah, Mekke’ye girmenize izin verirdi). |
53:28 | وَمَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. |
53:30 | ذَٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِ |
Diyanet Meali: | İşte onların ilimden ulaşabildikleri nokta! |
53:35 | أَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَىٰ |
Diyanet Meali: | Gayb’ın ilmi kendi yanında da o gerçeği mi görüyor?* |
58:11 | يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ |
Diyanet Meali: | (Size, “Kalkın”, denildiği zaman da kalkın ki), Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. |
65:12 | وَأَنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْمًا |
Diyanet Meali: | Ve Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını (bilesiniz). |
67:26 | قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “O bilgi, ancak Allah katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.”* |
102:5 | كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ |
Diyanet Meali: | Hayır, kesin olarak bir bilseniz..* |
عَالِمٌ : İsim. İsm-i Fâil.
6:73 | وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ |
Diyanet Meali: | Sûr’a üflendiği gün de mülk (hükümranlık) O’nundur. Gaybı da, görülen âlemi de bilendir. |
9:94 | ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra hepiniz, gaybı da görülen âlemi de bilene döndürüleceksiniz de yapmakta olduğunuz şeyleri size haber verecek.” |
9:105 | وَسَتُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.” |
12:44 | قَالُوا أَضْغَاثُ أَحْلَامٍ وَمَا نَحْنُ بِتَأْوِيلِ الْأَحْلَامِ بِعَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Bunlar karma karışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilmiyoruz.”* |
13:9 | عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَبِيرُ الْمُتَعَالِ |
Diyanet Meali: | O, gaybı da görülen âlemi de bilendir, çok büyüktür, çok yücedir.* |
21:51 | وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِهِ عَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, daha önce de İbrahim’e doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini verdik. Biz zaten onu biliyorduk.* |
21:81 | وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, her şeyi hakkıyla bileniz. |
23:92 | عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, (onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır). Onların koştukları ortaklardan çok yücedir.* |
29:43 | وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar.* |
30:22 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِلْعَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır. |
32:6 | ذَٰلِكَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
Diyanet Meali: | İşte Allah, gaybı da görünen âlemi de bilendir, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.* |
34:3 | قُلْ بَلَىٰ وَرَبِّي لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir.” |
35:38 | إِنَّ اللَّهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.* |
39:46 | قُلِ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’ım!” |
59:22 | هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ |
Diyanet Meali: | O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen âlemi de bilendir. |
62:8 | ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” |
64:18 | عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | O, gaybı da görünen âlemi de bilendir, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
72:26 | عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَىٰ غَيْبِهِ أَحَدًا |
Diyanet Meali: | O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez.* |
مَعْلُومٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
15:4 | وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ |
Diyanet Meali: | Helâk ettiğimiz her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır.* |
15:21 | وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا عِنْدَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ |
Diyanet Meali: | Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.* |
15:38 | إِلَىٰ يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ |
Diyanet Meali: | Vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar…* |
26:38 | فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ |
Diyanet Meali: | Böylece sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler.* |
26:155 | قَالَ هَٰذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ |
Diyanet Meali: | Salih, şöyle dedi: “İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır.”* |
37:41 | أُولَٰئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌ |
Diyanet Meali: | İşte onlar için belli bir rızık, (meyveler) vardır.* |
37:164 | وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ |
Diyanet Meali: | (Melekler derler ki:) “Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.”* |
38:81 | إِلَىٰ يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ |
Diyanet Meali: | O bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar…* |
56:50 | لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ |
Diyanet Meali: | “Mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”* |
70:24 | وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ |
Diyanet Meali: | Onlar, mallarında; belli bir hak bulunan kimselerdir.* |
77:22 | إِلَىٰ قَدَرٍ مَعْلُومٍ |
Diyanet Meali: | Belli bir süreye kadar…* |
مَعْلُومَاتٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: مَعْلُومَةٌ Müzekkeri: مَعْلُومٌ
2:197 | الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌ |
Diyanet Meali: | Hac bilinen aylardadır. |
22:28 | لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ |
Diyanet Meali: | (Gelsinler ki), kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve (Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine) belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. |
عَلِيمٌ : İsim. Mübalağalı İsm-i Fâil. Çoğulu: عُلَمَاءُ
2:115 | فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
2:127 | رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin.” |
2:137 | فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللَّهُ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara karşı seni koruyacaktır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
2:158 | وَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ اللَّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir. |
2:181 | فَإِنَّمَا إِثْمُهُ عَلَى الَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Her kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse), günahı ancak onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
2:224 | وَلَا تَجْعَلُوا اللَّهَ عُرْضَةً لِأَيْمَانِكُمْ أَنْ تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا وَتُصْلِحُوا بَيْنَ النَّاسِ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah etmemek yolundaki yeminlerinize Allah’ı siper yapmayın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.* |
2:227 | وَإِنْ عَزَمُوا الطَّلَاقَ فَإِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Eğer (yemin edenler yeminlerinden dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.* |
2:244 | وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla bilendir.* |
2:247 | وَاللَّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
2:256 | فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ لَا انْفِصَامَ لَهَا وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
2:261 | وَاللَّهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
2:268 | وَاللَّهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلًا وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet va’dediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
3:34 | ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِنْ بَعْضٍ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini) birbirinden gelmiş birer nesil olarak (seçip âlemlere üstün kıldı). Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.* |
3:35 | فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | “(Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım). Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin.” |
3:73 | قُلْ إِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Lütuf Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” |
3:121 | تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنِينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Hani sen mü’minleri (Uhud’da) savaş mevzilerine yerleştirmek için, (sabah erken ailenden ayrılmıştın). Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
4:147 | مَا يَفْعَلُ اللَّهُ بِعَذَابِكُمْ إِنْ شَكَرْتُمْ وَآمَنْتُمْ وَكَانَ اللَّهُ شَاكِرًا عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size niye azab etsin ki? Allah, şükrün karşılığını verendir, hakkıyla bilendir.* |
4:148 | وَكَانَ اللَّهُ سَمِيعًا عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
5:54 | ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
5:76 | قُلْ أَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَاللَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Allah’ı bırakıp da, sizin için ne bir zarara ne de bir yarara gücü yeten şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”* |
6:13 | وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Gece ve gündüzde barınan her şey O’nundur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.* |
6:83 | نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَاءُ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir. |
6:96 | ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ |
Diyanet Meali: | Bütün bunlar mutlak güç sahibinin, hakkıyla bilenin takdiridir (ölçüp biçmesidir). |
6:115 | لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
6:128 | خَالِدِينَ فِيهَا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın diledikleri (affettikleri) hariç, içinde ebedî kalmak üzere (duracağınız yer ateştir).” Ey Muhammed! Şüphesiz senin Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir. |
6:139 | سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, onların bu tür nitelemelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir. |
7:109 | قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Firavun’un kavminden ileri gelenler, dediler ki: “Şüphesiz bu adam usta bir sihirbazdır.”* |
7:112 | يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Bütün usta sihirbazları (toplayıp) sana getirsinler.”* |
7:200 | وَإِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.* |
8:17 | وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلَاءً حَسَنًا إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
8:42 | وَيَحْيَىٰ مَنْ حَيَّ عَنْ بَيِّنَةٍ وَإِنَّ اللَّهَ لَسَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Fakat Allah, olacak bir işi, mü’minlerin zaferini gerçekleştirmek için böyle yaptı ki, ölen açık bir delille ölsün), yaşayan da açık bir delille yaşasın. Şüphesiz Allah, elbette hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
8:53 | ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَىٰ قَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ وَأَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi şudur: Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez ve şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.* |
8:61 | وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Ve Allah’a tevekkül et. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
9:15 | وَيَتُوبُ اللَّهُ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
9:28 | فَسَوْفَ يُغْنِيكُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ إِنْ شَاءَ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
9:44 | أَنْ يُجَاهِدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | (Allah’a ve âhiret gününe iman edenler), mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (geri kalmak için senden izin istemezler). Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları çok iyi bilendir. |
9:47 | يَبْغُونَكُمُ الْفِتْنَةَ وَفِيكُمْ سَمَّاعُونَ لَهُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Eğer onlar da sizin içinizde sefere çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmayacak ve) sizi fitneye düşürmek için (aranızda koşuşturacaklardı). Aranızda onları dinleyecek kişiler de vardı. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir. |
9:60 | فَرِيضَةً مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Sadakalar, zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak (ancak fakirler, … içindir). Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
9:97 | وَأَجْدَرُ أَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Bedevîler inkâr ve nifak bakımından daha ileri) ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
9:98 | عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kötü belâlar kendi başlarına olsun. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
9:103 | إِنَّ صَلَاتَكَ سَكَنٌ لَهُمْ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
9:106 | إِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَإِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bunlara ya azap eder ya da tövbelerini kabul eder. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
9:110 | إِلَّا أَنْ تَقَطَّعَ قُلُوبُهُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Kurmuş oldukları binaları, ölüp de) kalpleri paramparça olmadıkça (yüreklerinde sürekli bir kuşku olarak kalmaya devam edecektir). Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
9:115 | حَتَّىٰ يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Doğru yola ilettikten sonra), sakınacakları şeyleri kendilerine apaçık bildirmedikçe, (Allah bir toplumu saptıracak değildir). Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
10:36 | إِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir. |
10:65 | إِنَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Çünkü bütün güç Allah’ındır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
10:79 | وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونِي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Bütün usta sihirbazları bana getirin” dedi.* |
12:19 | وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onu alıp bir ticaret malı olarak sakladılar. Oysa Allah, onların yaptıklarını biliyordu. |
12:34 | فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | (Rabbi, onun duasını kabul etti) ve kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
12:50 | إِنَّ رَبِّي بِكَيْدِهِنَّ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz Rabbim onların hilesini hakkıyla bilendir.” |
12:55 | قَالَ اجْعَلْنِي عَلَىٰ خَزَائِنِ الْأَرْضِ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Yûsuf, “Beni ülkenin hazinelerine bakmakla görevlendir. Çünkü ben iyi koruyucu ve bilgili bir kişiyim” dedi.* |
12:76 | نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَاءُ وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır. |
15:25 | وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.* |
15:53 | قَالُوا لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.* |
15:86 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın (ve her şeyi) bilenin ta kendisidir.* |
16:28 | بَلَىٰ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | (Melekler de şöyle diyecekler:) “Hayır! Allah sizin yapmakta olduklarınızı hakkıyla bilmektedir.” |
16:70 | لِكَيْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | (İçinizden kimileri de), bilgili olduktan sonra hiçbir şeyi bilmesin diye (ömrünün en düşkün çağına ulaştırılır). Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeye) hakkıyla gücü yetendir. |
21:4 | قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Peygamber, onlara dedi ki: “Rabbim yerdeki ve gökteki her sözü bilir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”* |
22:52 | ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Sonra Allah, âyetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
24:21 | وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, dilediği kimseyi tertemiz kılar. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
24:32 | إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
24:35 | وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
24:41 | كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Her biri duasını ve tesbihini kesin olarak bilmektedir. Allah, onların yapmakta olduğu şeyleri hakkıyla bilendir. |
24:58 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, âyetlerini size işte böylece açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
24:59 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
24:60 | وَأَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
24:64 | وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ إِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah’a döndürülecekleri ve yaptıklarını Allah’ın onlara haber vereceği günü hatırla. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
26:34 | قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, “Şüphesiz bu, bilgin bir sihirbazdır” dedi.* |
26:37 | يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Sana bütün usta sihirbazları getirsinler.”* |
26:220 | إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.* |
27:6 | وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu Kur’an sana, hüküm ve hikmet sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafından verilmektedir.* |
27:78 | إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ بِحُكْمِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında hükmünü verecektir. O, mutlak güç sahibidir, hakkıyla bilendir.* |
29:5 | فَإِنَّ أَجَلَ اللَّهِ لَآتٍ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
29:60 | اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
29:62 | إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
31:23 | إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | Allah, göğüslerin içindekini (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. |
31:34 | وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır. |
33:40 | وَلَٰكِنْ رَسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Fakat o, Allah’ın Resûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
33:51 | وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah, kalplerinizdekini bilir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) |
33:54 | إِنْ تُبْدُوا شَيْئًا أَوْ تُخْفُوهُ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Siz bir şeyi açığa vursanız da gizleseniz de, biliniz ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir.* |
34:26 | قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbimiz hepimizi kıyamet günü bir araya toplayacak, sonra da aramızda hak ile hüküm verecektir. O, gerçeği apaçık ortaya koyan, hakkıyla bilendir.”* |
35:8 | فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helâk etme! Şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını hakkıyla bilendir. |
36:38 | وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ |
Diyanet Meali: | Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri (düzenlemesi)dir.* |
36:79 | قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنْشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.”* |
36:81 | بَلَىٰ وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir. |
40:2 | تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ |
Diyanet Meali: | Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafındandır.* |
41:12 | وَزَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ |
Diyanet Meali: | Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir. |
41:36 | فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | (Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa), hemen Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
42:12 | يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Dilediğine rızkı bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir. |
43:9 | لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan), mutlaka, “Onları mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen (Allah) yarattı” diyeceklerdir. |
43:84 | وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَٰهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَٰهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.* |
44:6 | رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Rabbinden bir rahmet olarak (biz peygamberler göndermekteyiz). O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.* |
48:26 | وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Zaten onlar buna lâyık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilmektedir. |
49:1 | وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
49:8 | فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَنِعْمَةً وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, kendi katından bir lütuf ve nimet olarak böyle yaptı. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
49:13 | إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır. |
49:16 | وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” |
51:28 | قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, “korkma” dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler. |
51:30 | قَالُوا كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Onlar dediler ki: “Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.”* |
57:3 | هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | O, ilk ve sondur. Zâhir ve Bâtın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir.* |
58:7 | ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah, her şeyi hakkıyla bilir. |
2:29 | فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip) onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir. |
2:32 | قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.* |
2:95 | وَلَنْ يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir.* |
2:215 | وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.” |
2:231 | وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir. |
2:246 | تَوَلَّوْا إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Ama onlara savaş farz kılınınca) içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir. |
2:273 | وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir. |
2:282 | وَاتَّقُوا اللَّهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللَّهُ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
2:283 | وَمَنْ يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُ آثِمٌ قَلْبُهُ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kim şahitliği gizlerse, şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir. |
3:63 | فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِالْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları çok iyi bilir.* |
3:92 | وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Her ne harcarsanız Allah onu bilir. |
3:115 | وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.* |
3:119 | قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Öfkenizden ölün!” Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir. |
3:154 | وَلِيُمَحِّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | (Allah, bunu göğüslerinizdekini denemek), kalplerinizdekini arındırmak için (yaptı). Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.” |
4:11 | فَرِيضَةً مِنَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:12 | وَصِيَّةً مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) |
4:17 | فَأُولَٰئِكَ يَتُوبُ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | İşte Allah, bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:24 | إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:26 | وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:32 | وَاسْأَلُوا اللَّهَ مِنْ فَضْلِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
4:35 | إِنْ يُرِيدَا إِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللَّهُ بَيْنَهُمَا إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا |
Diyanet Meali: | İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır. |
4:39 | وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقَهُمُ اللَّهُ وَكَانَ اللَّهُ بِهِمْ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | (Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman etselerdi) ve Allah’ın verdiği rızıktan (gösterişsiz olarak) harcasalardı, (kendilerine ne zarar gelirdi)? Allah, onları en iyi bilendir. |
4:70 | ذَٰلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللَّهِ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Bu lütuf Allah’tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.* |
4:92 | فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِنَ اللَّهِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | (Bunlara imkân bulamayanın), Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ard arda oruç tutması gerekir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:104 | وَتَرْجُونَ مِنَ اللَّهِ مَا لَا يَرْجُونَ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Üstelik siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:111 | وَمَنْ يَكْسِبْ إِثْمًا فَإِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلَىٰ نَفْسِهِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Kim bir günah kazanırsa, onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
4:127 | وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِهِ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Ne hayır yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir. |
4:170 | فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
4:176 | يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ أَنْ تَضِلُّوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Sapmayasınız diye Allah size (hükmünü) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
5:7 | وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. |
5:97 | وَأَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Ve Allah’ın (zaten) her şeyi hakkıyla bilmekte olduğunu (bilmeniz içindir). |
6:101 | وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki her şeyi O yarattı. O, her şeyi hakkıyla bilendir. |
8:43 | وَلَٰكِنَّ اللَّهَ سَلَّمَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah (sizi bunlardan) kurtardı. Çünkü O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. |
8:71 | فَقَدْ خَانُوا اللَّهَ مِنْ قَبْلُ فَأَمْكَنَ مِنْهُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | ( sana hainlik etmek isterlerse, bil ki) onlar daha önce Allah’a da hainlik etmişlerdi de Allah onlara karşı (sana) imkân vermişti. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
8:75 | بَعْضُهُمْ أَوْلَىٰ بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah’ın kitabınca, kan akrabaları birbirlerine (varis olmaya) daha lâyıktırlar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir. |
11:5 | يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. |
12:6 | إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz Rabbin hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” |
12:83 | عَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَنِي بِهِمْ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | “Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” |
12:100 | إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِمَا يَشَاءُ إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” |
22:59 | لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلًا يَرْضَوْنَهُ وَإِنَّ اللَّهَ لَعَلِيمٌ حَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Elbette onları hoşnut olacakları bir yere sokacaktır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).* |
23:51 | وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz) ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim. |
24:18 | وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, size âyetleri açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
24:28 | هُوَ أَزْكَىٰ لَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Çünkü bu, sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir. |
26:197 | أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir?* |
30:54 | يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ |
Diyanet Meali: | O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir. |
33:1 | وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
35:28 | إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. |
35:38 | إِنَّ اللَّهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.* |
35:44 | إِنَّهُ كَانَ عَلِيمًا قَدِيرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir. |
39:7 | فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | O da size yaptıklarınızı haber verir. Çünkü O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir. |
42:24 | وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | (Allah batılı yok eder), hakkı sözleriyle gerçekleştirir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü (kalplerde olanları) hakkıyla bilendir. |
42:50 | وَيَجْعَلُ مَنْ يَشَاءُ عَقِيمًا إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir. |
48:4 | وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
57:6 | وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَهُوَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | (Geceyi gündüze sokar), gündüzü de geceye sokar. O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. |
60:10 | ذَٰلِكُمْ حُكْمُ اللَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bu, Allah’ın hükmüdür. O, aranızda hüküm veriyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
62:7 | وَلَا يَتَمَنَّوْنَهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler. Allah, zalimleri hakkıyla bilir.* |
64:4 | وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | Gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. |
64:11 | وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللَّهِ يَهْدِ قَلْبَهُ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
66:2 | وَاللَّهُ مَوْلَاكُمْ وَهُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Allah, sizin yardımcınızdır. O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
66:3 | قَالَتْ مَنْ أَنْبَأَكَ هَٰذَا قَالَ نَبَّأَنِيَ الْعَلِيمُ الْخَبِيرُ |
Diyanet Meali: | O, “Bunu sana kim bildirdi?” dedi. Peygamber, “Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah haber verdi” dedi. |
67:13 | وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ |
Diyanet Meali: | Sözünüzü gizleyin, yahut onu açığa vurun; (fark etmez). Şüphesiz Allah, sinelerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir.* |
76:30 | وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
عَلَّامٌ : İsim. Mübalağalı İsm-i Fâil.
9:78 | أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ وَأَنَّ اللَّهَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, içlerinde gizlediklerini ve fısıltılarını bildiğini ve Allah’ın gaybleri çok iyi bilen olduğunu bilmediler mi* |
34:48 | قُلْ إِنَّ رَبِّي يَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَّامُ الْغُيُوبِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz Rabbim gerçeği ortaya koyar. O, gaybleri hakkıyla bilendir.”* |
5:109 | قَالُوا لَا عِلْمَ لَنَا إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ |
Diyanet Meali: | Onların da, “Bizim hiçbir bilgimiz yok. Gaybleri hakkıyla bilen ancak sensin” diyecekleri (günü hatırlayın). |
5:116 | تَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِي وَلَا أَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِكَ إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ |
Diyanet Meali: | “Sen benim içimde olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilemem. Şüphesiz ki yalnızca sen gaybları hakkıyla bilensin.” |
أَعْلَمُ : İsim.
2:140 | قُلْ أَأَنْتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللَّهُ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir?” |
3:36 | قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنْثَىٰ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ |
Diyanet Meali: | (Onu doğurunca), “Rabbim!” dedi, “Onu kız doğurdum.” Oysa Allah, onun ne doğurduğunu daha iyi bilir. |
3:167 | يَقُولُونَ بِأَفْوَاهِهِمْ مَا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ |
Diyanet Meali: | Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir. |
4:25 | وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِكُمْ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | Allah, sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. |
4:45 | وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِأَعْدَائِكُمْ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَلِيًّا وَكَفَىٰ بِاللَّهِ نَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Allah, sizin düşmanlarınızı çok daha iyi bilir. Allah, dost olarak yeter. Allah, yardımcı olarak da yeter.* |
5:61 | وَهُمْ قَدْ خَرَجُوا بِهِ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا كَانُوا يَكْتُمُونَ |
Diyanet Meali: | (Yanınıza küfürle girip yine yanınızdan) küfürle çıktıkları hâlde, (size geldiklerinde “İnandık” dediler). Allah, onların saklamakta oldukları şeyi daha iyi bilir. |
6:53 | أَهَٰؤُلَاءِ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَا أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِالشَّاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Böylece insanların bazısını bazısı ile denedik ki), “Allah, aramızdan şu adamları mı iman nimetine lâyık gördü?” (desinler). Allah, şükreden kullarını daha iyi bilen değil mi? |
6:58 | لَقُضِيَ الْأَمْرُ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِالظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (De ki: “Sizin acele istediğiniz azap şayet benim elimde olsaydı), benimle sizin aranızda iş elbette bitirilmiş olurdu.” Allah, zalimleri daha iyi bilir. |
6:117 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ مَنْ يَضِلُّ عَنْ سَبِيلِهِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı çok iyi bilir… |
6:117 | وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | Ve yine O, doğru yolu bulanları en iyi bilendir. |
6:119 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِالْمُعْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir. |
6:124 | اللَّهُ أَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُ |
Diyanet Meali: | Allah, elçilik görevini kime vereceğini çok iyi bilir. |
16:125 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. |
16:125 | وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. |
17:47 | نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِهِ إِذْ يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | Onlar seni dinlerlerken hangi maksatla dinlediklerini … çok iyi biliyoruz. |
19:70 | ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَىٰ بِهَا صِلِيًّا |
Diyanet Meali: | Sonra, oraya girmeye en lâyık olanları muhakkak ki en iyi biz biliriz.* |
20:104 | نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِنْ لَبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا |
Diyanet Meali: | Onların, hakkında konuşacakları şeyi biz daha iyi biliriz. O vakit içlerinden en aklı başında olanları, “Siz sadece bir gün kaldınız” diyecektir.* |
23:96 | ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ |
Diyanet Meali: | Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz.* |
28:56 | وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir. |
29:10 | أَوَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِمَا فِي صُدُورِ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir? |
29:32 | قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَنْ فِيهَا |
Diyanet Meali: | İbrahim, “Ama orada Lût var” dedi. Onlar, “Orada kimin bulunduğunu biz daha iyi biliriz.” dediler. |
39:70 | وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.* |
46:8 | هُوَ أَعْلَمُ بِمَا تُفِيضُونَ فِيهِ كَفَىٰ بِهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | “O, sizin, hakkında (düşüncesizce) yaygara kopardığınız şeyi daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şâhit olarak O yeter!” |
50:45 | نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ |
Diyanet Meali: | Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. |
53:30 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. |
53:30 | وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَىٰ |
Diyanet Meali: | O, hidayete ereni de daha iyi bilir. |
53:32 | هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Sizi, topraktan yarattığında da (ve analarınızın karnında ceninler iken de), en iyi bilendir. |
53:32 | فَلَا تُزَكُّوا أَنْفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَىٰ |
Diyanet Meali: | Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir. |
60:1 | تُسِرُّونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنْتُمْ |
Diyanet Meali: | Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz. Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. |
60:10 | فَامْتَحِنُوهُنَّ اللَّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِهِنَّ |
Diyanet Meali: | Onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilir. |
68:7 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. |
68:7 | وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | O, hidayete erenleri de daha iyi bilir. |
84:23 | وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُوعُونَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki Allah, içlerinde ne sakladıklarını çok iyi bilir.* |
10:40 | وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهِ وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِالْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | (İçlerinden öylesi var ki ona, Kur’an’a inanır); yine onlardan öylesi de var ki ona inanmaz. Rabbin bozguncuları daha iyi bilendir. |
11:31 | اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. |
12:77 | قَالَ أَنْتُمْ شَرٌّ مَكَانًا وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ |
Diyanet Meali: | İçinden, “Siz kötü bir durumdasınız; anlattığınızı Allah çok daha iyi biliyor” dedi. |
16:101 | وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَكَانَ آيَةٍ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مُفْتَرٍ |
Diyanet Meali: | Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. |
17:25 | رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا فِي نُفُوسِكُمْ |
Diyanet Meali: | Rabbiniz, içinizde olanı en iyi bilendir. |
17:54 | رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ إِنْ يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِنْ يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ |
Diyanet Meali: | Rabbiniz sizi daha iyi bilir. (Durumunuza göre) dilerse size merhamet eder, dilerse azap eder. |
17:55 | وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Hem Rabbin göklerde ve yerde kim varsa daha iyi bilir. |
17:84 | قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَىٰ شَاكِلَتِهِ فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَىٰ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Herkes kendi yapısına uygun işler görür. Rabbiniz, en doğru yolda olanı daha iyi bilir.”* |
18:19 | قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ |
Diyanet Meali: | (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir.” |
18:21 | فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَانًا رَبُّهُمْ أَعْلَمُ بِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların hâlini daha iyi bilir” dediler. |
18:22 | قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir.” |
18:26 | قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا لَهُ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek O’na aittir.” |
22:68 | وَإِنْ جَادَلُوكَ فَقُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer seninle mücadele ederlerse, de ki: “Allah, yapmakta olduğunuzu daha iyi bilmektedir.”* |
26:188 | قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Şu’ayb, “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi.* |
28:37 | وَقَالَ مُوسَىٰ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَنْ جَاءَ بِالْهُدَىٰ مِنْ عِنْدِهِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Katından kimin hidayet getirdiğini (ve bu yurdun güzel sonucunun kimin olacağını) Rabbim daha iyi bilir.” dedi. |
28:85 | قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ مَنْ جَاءَ بِالْهُدَىٰ وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir.” |
أَعْلَامٌ : İsim. Çoğul. Tekili: عَلَمٌ
42:32 | وَمِنْ آيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ |
Diyanet Meali: | Denizde dağlar gibi yüzen gemiler, O’nun varlığının delillerindendir.* |
55:24 | وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَآتُ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ |
Diyanet Meali: | Denizde akıp giden dağlar gibi yüksek gemiler de O’nundur.* |
مُعَلَّمٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
44:14 | ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌ |
Diyanet Meali: | Sonra ondan yüz çevirdiler ve “Bu bir öğretilmiş, bu bir deli!” dediler.* |
عَالَمِينَ : İsim. Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: عَالَمٌ
1:2 | الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. |
2:47 | اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın. |
2:122 | اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu hatırlayın. |
2:131 | إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Rabbi ona “Teslim ol” dediğinde, “Âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti.* |
2:251 | وَلَٰكِنَّ اللَّهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir. |
3:33 | إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَىٰ آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) seçip âlemlere üstün kıldı.* |
3:42 | إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَىٰ نِسَاءِ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Ey Meryem!) Allah, seni seçti. Seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.” |
3:96 | إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.* |
3:97 | وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.) |
3:108 | وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, âlemlere hiç zulüm etmek istemez. |
5:20 | وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًا وَآتَاكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Sizi hükümdarlar kılmıştı ve (diğer) toplumlardan hiçbirine vermediğini size vermişti.” |
5:28 | مَا أَنَا بِبَاسِطٍ يَدِيَ إِلَيْكَ لِأَقْتُلَكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da) ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” |
5:115 | فَإِنِّي أُعَذِّبُهُ عَذَابًا لَا أُعَذِّبُهُ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Ama ondan sonra sizden her kim inkâr ederse), artık ben ona kâinatta hiçbir kimseye etmeyeceğim azabı ederim.” |
6:45 | فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Böylece zulmeden o toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.* |
6:71 | قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَىٰ وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hiç şüphesiz asıl doğru yol Allah’ın yoludur. Bize âlemlerin Rabbine boyun eğmek emrolundu.” |
6:86 | وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًا وَكُلًّا فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | İsmail’i, Elyasa’ı, Yûnus’u ve Lût’u da doğru yola erdirmiştik. Her birini âlemlere üstün kılmıştık.* |
6:90 | قُلْ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Bu tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), bütün âlemler için ancak bir uyarıdır.” |
6:162 | قُلْ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”* |
7:54 | أَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْأَمْرُ تَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir. |
7:61 | قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي ضَلَالَةٌ وَلَٰكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | (Nûh onlara) şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Aksine ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”* |
7:67 | قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي سَفَاهَةٌ وَلَٰكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı yok. Aksine ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”* |
7:80 | أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?” |
7:104 | وَقَالَ مُوسَىٰ يَا فِرْعَوْنُ إِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ dedi ki: “Ey Firavun! Şüphesiz ki ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”* |
7:121 | قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Âlemlerin Rabbine iman ettik” dediler.* |
7:140 | قَالَ أَغَيْرَ اللَّهِ أَبْغِيكُمْ إِلَٰهًا وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Sizi âlemlere üstün kılmış iken, Allah’tan başka ilâh mı araştırayım size?” dedi.* |
10:10 | وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Dualarının sonu ise, “Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” sözleridir. |
10:37 | لَا رَيْبَ فِيهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Bunda hiçbir şüphe yoktur. (O) âlemlerin Rabbi tarafındandır. |
12:104 | وَمَا تَسْأَلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. O (Kur’an) âlemler içinde ancak bir öğüttür.* |
15:70 | قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Biz seni insanlarla ilgilenmekten men etmemiş miydik” dediler.* |
21:71 | وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Onu Lût ile beraber kurtarıp, içinde âlemler için bereketler kıldığımız yere ulaştırdık.* |
21:91 | فَنَفَخْنَا فِيهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Ona ruhumuzdan üflemiştik. Kendisini de, oğlunu da âlemlere (kudretimizi gösteren) birer delil yapmıştık. |
21:107 | وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.* |
25:1 | تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَىٰ عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir.* |
26:16 | فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Firavun’a gidin ve deyin: “Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.”* |
26:23 | قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Âlemlerin Rabbi de nedir?” dedi.* |
26:47 | قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Âlemlerin Rabbine inandık” dediler.* |
26:77 | فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah, dostumdur.”* |
26:98 | إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.”* |
26:109 | وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”* |
26:127 | وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”* |
26:145 | وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”* |
26:164 | وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”* |
26:165 | أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da) insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz?”* |
26:180 | وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”* |
26:192 | وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir.* |
27:8 | أَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Ateşin başındaki de çevresindekiler de kutlu olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden uzaktır.” |
27:44 | قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Belkıs, “Ey Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmetmiştim. Şimdi ise Süleyman ile birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum” dedi. |
28:30 | يَا مُوسَىٰ إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, evet, ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.” |
29:6 | وَمَنْ جَاهَدَ فَإِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِهِ إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Her kim cihad ederse, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlere muhtaç değildir.* |
29:10 | أَوَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِمَا فِي صُدُورِ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir? |
29:15 | فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَصْحَابَ السَّفِينَةِ وَجَعَلْنَاهَا آيَةً لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz de onu (Nûh’u) ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret kıldık.* |
29:28 | إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Gerçekten siz, sizden önce dünyada hiçbir toplumun yapmadığı bir hayâsızlığı işliyorsunuz.” |
32:2 | تَنْزِيلُ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فِيهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan bu Kitab’ın indirilişi, âlemlerin Rabbi tarafındandır.* |
37:79 | سَلَامٌ عَلَىٰ نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Âlemler içinde Nûh’a selâm olsun!* |
37:87 | فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “O hâlde, âlemlerin Rabbi hakkında görüşünüz nedir?”* |
37:182 | وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.* |
38:87 | إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Bu Kur’an, âlemler için ancak bir öğüttür.”* |
39:75 | وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” denilmiştir. |
40:64 | ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَتَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | İşte Rabbiniz Allah! Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir! |
40:65 | فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | O hâlde sadece Allah’a itaat ederek (samimi olarak) O’na ibadet edin. Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur. |
40:66 | وَأُمِرْتُ أَنْ أُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Ve bana, âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi.” |
41:9 | وَتَجْعَلُونَ لَهُ أَنْدَادًا ذَٰلِكَ رَبُّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Siz mi yeri iki günde, iki evrede yaratanı inkâr ediyor) ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.” |
43:46 | فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim” demişti. |
44:32 | وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onları, bir bilgi üzerine (dönemlerinde) âlemlere üstün kıldık.* |
45:16 | وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Onları güzel ve temiz yiyeceklerle rızıklandırdık ve onları (dönemlerinde) âlemlere üstün kıldık. |
45:36 | فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Hamd, göklerin Rabbi ve yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.* |
56:80 | تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Âlemlerin Rabb’inden indirilmedir.* |
59:16 | فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِنْكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | İnsan inkâr edince de, “Şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” der. |
68:52 | وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki o (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür.* |
69:43 | تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.* |
81:27 | إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | O, âlemler için ancak bir öğüttür.* |
81:29 | وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.* |
83:6 | يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | İnsanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün…* |