KÖK HARFLER: ح ي ي
ANLAM:
حَيِىَ ، حَيٰ : Diri olmak, yaşamak, hayatta kalmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَيٰ ve حَىَّ geniş zamanlı يَحْيَى mastar ismi حَيَاةٌ ve حَيَوَانٌ ve حَيَاءٌ : Yaşadı veya onda yaşam vardı.
حَىَّ الطَّرِيقُ : Yol göründü veya görülür hale geldi.
حَيَّاهُ (mastar ismi تَحِيَّةٌ ) : Ona, Allah (c.c.) sana uzun ömürler versin dedi.
حَيَّاهُ تَحِيَّةَ الْمُؤْمِنِ : Ona dedi ki اَلسَّلَامُ عَلَيْكُم
حَيَّاهُ اللّٰهُ : Allah (c.c.) onu korudu.
تَحِيَّةٌ : Selamlama.
اَحْيَاهُ : Onu yaşattı, ona hayat verdi; Allah (c.c.) ona manevi veya fikri yaşam verdi; onu hızlandırdı, canlandırdı veya diriltti.
اَحْيَا اللَّيْلَ : Geceyi uyanık geçirdi; geceyi ibadet ve dua ederek geçirdi, uyumaktan sakındı.
اِسْتَحْيَاهُ : anlamları (1) Onu sağ bıraktı; yaşamasına izin verdi; canını bağışladı; onu öldürmedi; onu bıraktı; onu rahat bıraktı. (2) O şeyden utanç duyuyordu: اِسْتَحَى مِنْه veya o kişiden ya da onu yapmaktan utanıyordu, ona karşı utangaç veya çekingendi.
اِسْتَحَى مِنْهُ كَذَا : Öyle bir şeyi küçümsedi; hor gördüğünden veya kibrinden ötürü onu yapmayı reddetti; ondan kaçındı veya uzak durdu.
حَيَاءٌ : (şu sözcüğün mastar ismi halidir: حَىَّ): Utanç; utanma hissi; utangaçlık.
حَيَاةٌ (ve حَيَوَانٌ ve مَحْيَا ) : Hayat; mevcut dünyevi yaşam; hayvanlarda ve bitkilerdeki büyüme kabiliyeti; algılama kabiliyeti; düşünebilme kabiliyeti; acı veya kederden kurtulma; sonraki dünyada ebedi yaşam; daha fazla hayat; bunlara bağlı bir avantaj, kar veya imkan; hareket hali.
حَيَوَانٌ aynı zamanda yaşam barındıran her şey veya hayvan anlamına gelir.
حَىٌّ (çoğul hali اَحْيَاءٌ) : Yaşayan; hayat bulan; canlı veya diri; Allah (c.c.) için kullanılıp Ölümsüz anlamına gelir; hayvanların büyüme kabiliyetine sahip olması ve bitkiler için kullanıldığında taze ve sulu olması anlamındadır; manen hayatta; fikren hayatta; hayat dolu veya kedersiz; sağlıklı, salim.
اَرْضٌ حَيَّةٌ : Verimli toprak.
نَارٌ حَيَّةٌ : Yanan ateş.
طَرِيقٌ حَىٌّ : Açık bir yol veya yöntem; kavim.
اَلْحَىُّ : Her yönden eksiksiz, ebedi ve ezeli hayata Sahip Olan.
اَلْمُحْيِى : (etken ortaç ismi fail) Hayat (canlılık) veren manasına gelmektedir.
حَيَّةٌ : Bir yılan.
هُمْ حَيَّةُ الْاَرْضِ : Onlar açık gözlü, kurnaz, habis ve güçlü, intikam almayı ihmal etmeyenler.
رَاَيْتُ فِى كِتَابِهِ حَيَّاتٍ وَ عَقَارِبَ : Onun kitabında gıybetler ve iftiralar gördüm.
تَحِيَّةٌ : Bir hitap veya selamlama; sonsuz ve ebedi mevcudiyet.
اَلتَّحِيَّاتُ لِلّٰهِ : Ebedi mevcudiyet Allah’ındır (c.c.) veya hakimiyet veya hükümdarlık veya tüm şerlerden azade veya güvende olmak ya da selamlar ve rahmetler Allah’a (c.c.) aittir.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
حَيٰ – حَيَّ | fiil-I | 7 | Diri oldu, yaşadı. | 7/25 | |
حَيَّا | fiil-II | 4 | Selâm verdi, selâmladı. | 4/86 | Meçhulü: حُيِّيَ |
أحْيَا | fiil-IV | 51 | Hayat verdi, diriltti. | 53/44 | |
إِسْتَحْيَى | fiil-X | 9 | Utandı, (Allah için) yapmayı terk etti, sağ bıraktı. | 7/127 | |
مُحْيِى | isim | 2 | Hayat veren, dirilten. | 41/39 | |
حَيٌّ | isim | 24 | Diri, canlı, hayat sahibi. | 2/255 | Çoğulu: أَحْيَاءٌ |
مَحْيَا | isim | 2 | Hayat, dirilik, canlılık. | 45/21 | |
حَيَاةٌ | isim | 76 | Hayat. | 40/39 | |
اِسْتِحْيَاءٌ | isim | 1 | Utanmak. | 28/25 | |
تَحِيَّةٌ | isim | 6 | Selam vermek, selamlamak. | 24/61 | |
حَيَّةٌ | isim | 1 | Yılan. | 20/20 | |
حَيَوَانٌ | isim | 1 | Canlı. | 29/64 | |
يَحْيَى | özel isim | 5 | Yahya (a.s.) | 3/39 | |
Toplam | 189 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Benzer Manada Kelimeler
- حَيِيَ
- إِحْتَشَمَ
- خَجِلَ
- خَفِرَ
- حَيَّةٌ
- حَيِيٌّ
- خَفِرٌ
- خَرِيدٌ
- حَيَاءٌ
- خِفْرٌ
- صَفَاقَةٌ
- وَقَاحَةٌ
- جُرْأَةٌ
- اِحْتِشَامٌ
- خَجَلٌ
- حَيٌّ
Zıt Manada Kelimeler
- حَيِيَ
- حَيِيٌّ
- صَفِيقٌ
- حَيَاءٌ
AÇIKLAMA:
HAYAT ile ‘IYŞ kelimeleri arasındaki fark
( ح ي ي – ع ي ش )
‘Iyş (yaşantı), “yeme, içme vs.” gibi hayat sebebi olan unsurlar için kullanılır. Hiç bir konuda ‘ıyş kelimesi, hayatın bizzat kendisi değildir. Maîşet kelimesi de “birinin hayatını sürdürmesine sebep olan yiyecek ve içecekler”dir. (Farklar Sözlüğü 133) Bknz: ( ع ي ش )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hayy | حَيّ | Diri, canlı, sağ. |
|
Ahyâ’ | أحْيَاء | Diri olanlar. Hay olanlar. Canlılar. |
|
Hayâ’ | حَيَاء | Utanma duygusu, utanç, utanma, sıkılma. |
|
Hayât | حَيَاة | 1: Canlı, sağ olma durumu. 2: Yaşam. 3: Geçim şartlarının bütünü. | Hayatî, hayâtiyyet |
Hayvân | حَيَوَان | Duygu ve hareket yeteneği olan, içgüdüleriyle hareket eden canlı yaratık. |
|
İhyâ | إِحْياء | 1: Yeniden canlandırma, diriltme. 2: Çok iyi duruma getirme, geliştirme, güçlendirme. | İhya etmek, İhya olmak. |
Muhyî | مُحْيِى | 1: ihya eden, dirilten, canlandıran, hayat veren. 2: Allah’ın isimlerindendir. |
|
Tahiyye | تَحِيَّة | Selamlar, dualar. Hayır duaları. |
|
İstihyâ’ | اِسْتِحْيَآء | Utanma, haya etme. |
|
Müstahyî | مُسْتَحْيِي | Utanan, utangaç. Haya eden. |
|
Yahyâ | يَحْيَي | “Allah lütufkardır” anlamında. Kur’an-ı Kerim’de 5 yerde ismi geçen ve Zekeriyya (a.s.)’ın oğlu olan Peygamber. Erkek ismi. |
|
Havvâ | حَوَّاء | Hz. Adem’in (a.s.) muhterem zevcesi. Kadın ismi. |
|
Hay-di | ——— | Hay de! |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَيٰ / حَيَّ : Fiil-I:
7:25 | قَالَ فِيهَا تَحْيَوْنَ وَفِيهَا تَمُوتُونَ وَمِنْهَا تُخْرَجُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, dedi ki: “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız.” * |
8:42 | لِيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَنْ بَيِّنَةٍ وَيَحْيَىٰ مَنْ حَيَّ عَنْ بَيِّنَةٍ |
Diyanet Meali: | (Fakat Allah, olacak bir işi mü’minlerin zaferini gerçekleştirmek için böyle yaptı ki), ölen açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın. |
8:42 | لِيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَنْ بَيِّنَةٍ وَيَحْيَىٰ مَنْ حَيَّ عَنْ بَيِّنَةٍ |
Diyanet Meali: | (Fakat Allah, olacak bir işi mü’minlerin zaferini gerçekleştirmek için böyle yaptı ki), ölen açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın. |
20:74 | إِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de (güzel bir hayat) yaşar. * |
23:37 | إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ |
Diyanet Meali: | “Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz.” * |
45:24 | وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız.” |
87:13 | ثُمَّ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَىٰ |
Diyanet Meali: | Sonra orada ne ölür (kurtulur), ne de (rahat bir hayat) yaşar. * |
حَيَّا : Fiil-II. Meçhulü: حُيِّيَ
4:86 | وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا |
Diyanet Meali: | Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. |
4:86 | وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا |
Diyanet Meali: | Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. |
58:8 | وَإِذَا جَاءُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Sana geldiklerinde Allah’ın seni selâmlamadığı selâmla seni selâmlıyorlar. |
58:8 | وَإِذَا جَاءُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Sana geldiklerinde Allah’ın seni selâmlamadığı selâmla seni selâmlıyorlar. |
أَحْيَا : Fiil-IV.
2:28 | كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَكُنْتُمْ أَمْوَاتًا فَأَحْيَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? |
2:28 | ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda O’na döndürüleceksiniz. |
2:73 | كَذَٰلِكَ يُحْيِي اللَّهُ الْمَوْتَىٰ وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir. |
2:164 | وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ مَاءٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda… |
2:243 | فَقَالَ لَهُمُ اللَّهُ مُوتُوا ثُمَّ أَحْيَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara “ölün” dedi, sonra da onları diriltti. |
2:258 | إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّيَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ |
Diyanet Meali: | Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demişti. |
2:258 | إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّيَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا أُحْيِي وَأُمِيتُ |
Diyanet Meali: | Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. |
2:259 | قَالَ أَنَّىٰ يُحْيِي هَٰذِهِ اللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. |
2:260 | وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَىٰ |
Diyanet Meali: | Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. |
3:49 | وَأُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ وَأُحْيِي الْمَوْتَىٰ بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim.” |
3:156 | وَاللَّهُ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Allah, yaşatır ve öldürür. Allah, yaptıklarınızı görmektedir. |
5:32 | وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. |
5:32 | وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. |
6:122 | أَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? |
7:158 | لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ |
Diyanet Meali: | “O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde, Allah’a ve Resûlüne iman edin.” |
8:24 | اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ |
Diyanet Meali: | Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Resûlü’nün çağrısına uyun. |
9:116 | إِنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah’ındır. O, diriltir ve öldürür. |
10:56 | هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | O, diriltir ve öldürür; ancak O’na döndürüleceksiniz. * |
15:23 | وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ |
Diyanet Meali: | Hiç şüphesiz biz diriltir, biz öldürürüz ve biz (her şeye gerçek) varisleriz. * |
16:65 | وَاللَّهُ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Allah, gökten su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. |
16:97 | مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً |
Diyanet Meali: | Erkek veya kadın, kim mü’min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız… |
22:6 | ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّهُ يُحْيِي الْمَوْتَىٰ |
Diyanet Meali: | Bu böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. Şüphesiz O, ölüleri diriltir. |
22:66 | وَهُوَ الَّذِي أَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ |
Diyanet Meali: | O, size hayat veren, sonra sizi öldürecek, daha sonra da diriltecek olandır. |
22:66 | وَهُوَ الَّذِي أَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَكَفُورٌ |
Diyanet Meali: | O, size hayat veren, sonra sizi öldürecek, daha sonra da diriltecek olandır. Şüphesiz, insan çok nankördür. * |
23:80 | وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ |
Diyanet Meali: | O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O’na aittir. |
25:49 | لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan birçok hayvanları ve insanları sulayalım diye (gökten tertemiz bir su indirdik). * |
26:81 | وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ |
Diyanet Meali: | “O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.” * |
29:63 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer onlara, “Gökten yağmuru kim indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?” diye soracak olsan, mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. |
30:19 | يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Allah, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü diriltir. |
30:24 | وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesi… |
30:40 | اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldürecek ve daha sonra da diriltecek olandır. |
30:50 | فَانْظُرْ إِلَىٰ آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. |
35:9 | فَسُقْنَاهُ إِلَىٰ بَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَحْيَيْنَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltiriz. |
36:12 | إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. |
36:33 | وَآيَةٌ لَهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا |
Diyanet Meali: | Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız. |
36:78 | وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: “Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?” * |
36:79 | قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنْشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.” * |
40:11 | قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا |
Diyanet Meali: | Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin. Günahlarımızı kabulleniyoruz.” |
40:68 | هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ فَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | O, yaşatan ve öldürendir. Bir şeye karar verdiğinde, ona sadece “ol” der, o da oluverir. * |
41:39 | إِنَّ الَّذِي أَحْيَاهَا لَمُحْيِي الْمَوْتَىٰ إِنَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki, onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. Şüphesiz O, her şeye gücü hakkıyla yetendir. |
42:9 | فَاللَّهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki gerçek dost Allah’tır. O, ölüleri diriltir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. |
44:8 | لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Yaşatır, öldürür. O, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir. * |
45:5 | وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ رِزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde… |
45:26 | قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah sizi yaşatıyor. Sonra sizi öldürecek, sonra da kendisinde şüphe olmayan Kıyamet gününde sizi bir araya getirecek…” |
46:33 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَىٰ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? |
50:11 | رِزْقًا لِلْعِبَادِ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا كَذَٰلِكَ الْخُرُوجُ |
Diyanet Meali: | Kullar için rızık olarak… Ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir. * |
50:43 | إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir. * |
53:44 | وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz O, öldürür ve diriltir. * |
57:2 | لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O’nundur. Diriltir, öldürür. |
57:17 | اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra diriltmektedir. |
75:40 | أَلَيْسَ ذَٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَىٰ |
Diyanet Meali: | Şimdi, bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? * |
إِسْتَحْيَى : Fiil-X.
2:26 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَسْتَحْيِي أَنْ يَضْرِبَ مَثَلًا مَا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا |
Diyanet Meali: | Allah, bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez. |
2:49 | يُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ |
Diyanet Meali: | Kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı boğazlayan (Firavun ailesinden kurtarmıştık). |
7:127 | قَالَ سَنُقَتِّلُ أَبْنَاءَهُمْ وَنَسْتَحْيِي نِسَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Biz onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız.” dedi. |
7:141 | يُقَتِّلُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ |
Diyanet Meali: | Oğullarınızı öldürüyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. |
14:6 | يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ |
Diyanet Meali: | “Onlar sizi işkencenin en ağırına uğratıyorlar, oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı.” |
28:4 | يُذَبِّحُ أَبْنَاءَهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءَهُمْ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | Oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı. |
33:53 | إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. |
33:53 | وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. |
40:25 | قَالُوا اقْتُلُوا أَبْنَاءَ الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | “Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın” dediler. |
مُحْيِى : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
30:50 | إِنَّ ذَٰلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Şüphe yok ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. |
41:39 | إِنَّ الَّذِي أَحْيَاهَا لَمُحْيِي الْمَوْتَىٰ إِنَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki, onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. Şüphesiz O, her şeye gücü hakkıyla yetendir. |
حَيٌّ : İsim. Çoğulu: أَحْيَاءٌ
2:154 | وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْيَاءٌ وَلَٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz. * |
2:255 | اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. |
3:2 | اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ |
Diyanet Meali: | Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Diridir, kayyumdur. * |
3:27 | تُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ |
Diyanet Meali: | “Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın…” |
3:27 | وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ |
Diyanet Meali: | “Diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” |
3:169 | وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتًا بَلْ أَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ |
Diyanet Meali: | Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. |
6:95 | إِنَّ اللَّهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَىٰ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, taneyi ve çekirdeği yarıp filizlendirendir. Ölüden diriyi çıkarır. |
6:95 | وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | Diriden de ölüyü çıkarandır. İşte budur Allah! Peki (O’ndan) nasıl çevriliyorsunuz? |
10:31 | أَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ |
Diyanet Meali: | “Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak hâkimdir? Ölüden diriyi, (diriden ölüyü) kim çıkarıyor?” |
10:31 | وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَنْ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ |
Diyanet Meali: | “Diriden ölüyü kim çıkarıyor? İşleri kim yürütüyor?” |
16:21 | أَمْوَاتٌ غَيْرُ أَحْيَاءٍ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, diri olmayan cansız varlıklardır! Ne zaman dirileceklerinin de şuuruna varamazlar. * |
19:15 | وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا |
Diyanet Meali: | Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün ona selâm olsun! * |
19:31 | وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا |
Diyanet Meali: | “Ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti.” |
19:33 | وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا |
Diyanet Meali: | “Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir).” * |
19:66 | وَيَقُولُ الْإِنْسَانُ أَإِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا |
Diyanet Meali: | İnsan, “Öldüğümde gerçekten diri olarak (topraktan) çıkarılacak mıyım?” der. * |
20:111 | وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا |
Diyanet Meali: | Bütün yüzler; diri, yaratıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten Allah’a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen, mutlaka hüsrana uğramıştır. * |
25:58 | وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ |
Diyanet Meali: | Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah’a) tevekkül et. O’nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. |
30:19 | يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ |
Diyanet Meali: | Allah, diriyi ölüden çıkarır… |
30:19 | وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Ölüyü de diriden çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü diriltir. |
35:22 | وَمَا يَسْتَوِي الْأَحْيَاءُ وَلَا الْأَمْوَاتُ |
Diyanet Meali: | Diriler ile ölüler de bir olmaz. |
36:70 | لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik. * |
40:65 | هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ |
Diyanet Meali: | O, diridir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde sadece Allah’a itaat ederek (samimi olarak) O’na ibadet edin. |
77:26 | أَحْيَاءً وَأَمْوَاتًا |
Diyanet Meali: | Dirileri de ölüleri de…* |
21:30 | وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ |
Diyanet Meali: | Diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi (görmediler mi)? |
مَحْيَا : İsim.
6:162 | قُلْ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” * |
45:21 | أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْ |
Diyanet Meali: | Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? |
حَيَاةٌ : İsim.
2:85 | فَمَا جَزَاءُ مَنْ يَفْعَلُ ذَٰلِكَ مِنْكُمْ إِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. |
2:86 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Onlar, ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. |
2:96 | وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ النَّاسِ عَلَىٰ حَيَاةٍ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا |
Diyanet Meali: | Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah’a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. |
2:179 | وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz. * |
2:204 | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللَّهَ عَلَىٰ مَا فِي قَلْبِهِ |
Diyanet Meali: | İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne uyduğuna) Allah’ı şahit tutar. |
2:212 | زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar iman edenlerle alay etmektedirler. |
3:14 | ذَٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللَّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَآبِ |
Diyanet Meali: | Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır. |
3:117 | مَثَلُ مَا يُنْفِقُونَ فِي هَٰذِهِ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ |
Diyanet Meali: | Onların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu, kavurucu ve soğuk bir rüzgârın durumu gibidir. |
3:185 | وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. |
4:74 | فَلْيُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ الَّذِينَ يَشْرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | O hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. |
4:94 | تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَعِنْدَ اللَّهِ مَغَانِمُ كَثِيرَةٌ |
Diyanet Meali: | (Size selâm veren kimseye), dünya hayatının geçici menfaatine (ganimete) göz dikerek, (“Sen mü’min değilsin” demeyin). Allah katında pek çok ganimetler vardır. |
4:109 | هَا أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | İşte siz öyle kimselersiniz (ki, diyelim) dünya hayatında onları savundunuz. |
6:29 | وَقَالُوا إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ |
Diyanet Meali: | Derler ki: “Hayat ancak dünya hayatımızdır. Artık biz bir daha diriltilecek de değiliz.” * |
6:32 | وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. |
6:70 | وَذَرِ الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Dinlerini oyun ve eğlence edinenleri ve dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak. |
6:130 | قَالُوا شَهِدْنَا عَلَىٰ أَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Onlar şöyle diyecekler: “Biz kendi aleyhimize şahitlik ederiz.” Dünya hayatı onları aldattı. |
7:32 | قُلْ هِيَ لِلَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür.” |
7:51 | الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Onlar dinlerini oyun ve eğlence edinmişler ve dünya hayatı da kendilerini aldatmıştı. |
7:152 | إِنَّ الَّذِينَ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ سَيَنَالُهُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَذِلَّةٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Buzağıyı ilâh edinenlere mutlaka (ahirette) Rablerinden bir gazab, dünya hayatında ise bir zillet erişecektir. |
9:38 | أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? |
9:38 | فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ |
Diyanet Meali: | Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. |
9:55 | إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ أَنْفُسُهُمْ |
Diyanet Meali: | (Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin.) Allah, bununla ancak onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının (kâfir olarak) çıkmasını istiyor. |
10:7 | إِنَّ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا وَرَضُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاطْمَأَنُّوا بِهَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler… |
10:23 | يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَىٰ أَنْفُسِكُمْ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Ey İnsanlar! Sizin taşkınlığınız, sırf kendi aleyhinizedir. (Bununla) sadece dünya hayatının yararını elde edersiniz. |
10:24 | إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatının hâli, ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun hâli gibidir ki, yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır. |
10:64 | لَهُمُ الْبُشْرَىٰ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. |
10:88 | إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَأَهُ زِينَةً وَأَمْوَالًا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | “Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin.” |
10:98 | كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | (Yûnus’un kavmi iman edince), dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) rezillik azabını onlardan uzaklaştırmıştık. |
11:15 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا |
Diyanet Meali: | Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. |
13:26 | وَفَرِحُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. |
13:26 | وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا مَتَاعٌ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir. |
13:34 | لَهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَقُّ |
Diyanet Meali: | Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha ağırdır. |
14:3 | الَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatını ahirete tercih edenler… |
14:27 | يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır. |
16:97 | مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً |
Diyanet Meali: | Erkek veya kadın, kim mü’min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız. |
16:107 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Bu, onların dünya hayatını sevip ahirete tercih etmelerindendir. |
17:75 | إِذًا لَأَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ |
Diyanet Meali: | İşte o zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. |
18:28 | وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. |
18:45 | وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Onlara dünya hayatının örneğini ver: (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki… |
18:46 | الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. |
18:104 | الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseler… |
20:72 | فَاقْضِ مَا أَنْتَ قَاضٍ إِنَّمَا تَقْضِي هَٰذِهِ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | “Artık sen vereceğin hükmü ver. Sen ancak bu dünya hayatında hüküm verirsin.” |
20:97 | قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Çekil git! Artık sen hayatın boyunca (hastalanıp) “Bana dokunmak yok!” diyeceksin.” |
20:131 | وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Onlardan bazı kesimlere, (kendilerini sınamak için) dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gözünü dikme. |
23:33 | وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ |
Diyanet Meali: | O peygamberin kavminden, Allah’ı inkâr eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: “O da ancak sizin gibi bir insandır.” |
23:37 | إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ |
Diyanet Meali: | “Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz.” * |
24:33 | وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. |
25:3 | وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا |
Diyanet Meali: | Öldürmeye, yaşatmaya ve ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen (ilâhlar edindiler). |
28:60 | وَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا |
Diyanet Meali: | (Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. |
28:61 | أَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, (sonra da kıyamet günü hesaba çekilmek için huzura getirilecek) kimse gibi midir? |
28:79 | قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatını arzu edenler, “Keşke Kârûn’a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı.” dediler. |
29:25 | إِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | “Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz.” |
29:64 | وَمَا هَٰذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ |
Diyanet Meali: | Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. |
30:7 | يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِنَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ الْآخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar dünya hayatının ancak dış yönünü bilirler. Ahiret konusunda ise tamamen gaflettedirler. * |
31:33 | فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ |
Diyanet Meali: | Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın. |
33:28 | إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ |
Diyanet Meali: | “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut’a vereyim…” |
35:5 | يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. |
39:26 | فَأَذَاقَهُمُ اللَّهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Böylece Allah dünya hayatında onlara zilleti tattırdı. |
40:39 | يَا قَوْمِ إِنَّمَا هَٰذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَإِنَّ الْآخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı ancak (geçici) bir yararlanmadır. Ahiret ise ebedî olarak kalınacak yerdir.” * |
40:51 | إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki, peygamberlerimize ve iman edenlere dünya hayatında … yardım ederiz. |
41:16 | لِنُذِيقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için… |
41:31 | نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | “Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız.” |
42:36 | فَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | (Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu dünya hayatının geçimliğidir. |
43:32 | نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. |
43:35 | وَإِنْ كُلُّ ذَٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. |
45:24 | وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız.” |
45:35 | ذَٰلِكُمْ بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | “Bunun sebebi, Allah’ın âyetlerini alaya almanız ve dünya hayatının sizi aldatmasıdır.” |
46:20 | أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَا |
Diyanet Meali: | “Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz.” |
47:36 | إِنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. |
53:29 | فَأَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلَّىٰ عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Öyle ise bizim zikrimizden (Kur’an’dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir. * |
57:20 | اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ |
Diyanet Meali: | Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs …ten ibarettir. |
57:20 | وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir. |
67:2 | الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا |
Diyanet Meali: | O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. |
79:38 | وَآثَرَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Kim dünya hayatını tercih ederse…* |
87:16 | بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Fakat sizler dünya hayatını tercih ediyorsunuz. * |
89:24 | يَقُولُ يَا لَيْتَنِي قَدَّمْتُ لِحَيَاتِي |
Diyanet Meali: | “Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım” der. * |
اِسْتِحْيَاءٌ : İsim.
28:25 | فَجَاءَتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاءٍ |
Diyanet Meali: | Nihayet kızlardan biri utana utana yürüyerek ona geldi. |
تَحِيَّةٌ : İsim. Mastar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
4:86 | وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا |
Diyanet Meali: | Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. |
10:10 | دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلَام |
Diyanet Meali: | Bunların oradaki duaları, “Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım!”, aralarındaki esenlik dilekleri, “selâm”dır. |
14:23 | خَالِدِينَ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ تَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلَامٌ |
Diyanet Meali: | (İnanan ve salih ameller işleyenler), Rablerinin izniyle, ebedî kalacakları (ve içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır). Oradaki esenlik dilekleri “selâm”dır. |
24:61 | فَإِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَىٰ أَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından (mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak), selâm verin. |
25:75 | أُولَٰئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا |
Diyanet Meali: | İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selâmla karşılanacaklardır. * |
33:44 | تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah’a kavuşacakları gün mü’minlere yönelik esenlik dileği “Selâm”dır. Allah, onlara bol bir mükâfat hazırlamıştır. * |
حَيَّةٌ : İsim.
20:20 | فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَىٰ |
Diyanet Meali: | Mûsâ da onu attı. Bir de ne görsün o, hızla akan bir yılan olmuş! * |
حَيَوَانٌ : İsim.
29:64 | وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi! |
يَحْيَى : Özel İsim.
3:39 | أَنَّ اللَّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَىٰ مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا |
Diyanet Meali: | (Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona), “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim (ve salihlerden bir peygamber) olarak Yahya’yı müjdeler” (diye seslendiler). |
6:85 | وَزَكَرِيَّا وَيَحْيَىٰ وَعِيسَىٰ وَإِلْيَاسَ كُلٌّ مِنَ الصَّالِحِينَ |
Diyanet Meali: | Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı, İlyas’ı doğru yola erdirmiştik. Bunların hepsi salih kimselerden idi. * |
19:7 | يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَىٰ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِيًّا |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle dedi:) “Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik.” * |
19:12 | يَا يَحْيَىٰ خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا |
Diyanet Meali: | “Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl” dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet … vermiştik. * |
21:90 | فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَىٰ وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ |
Diyanet Meali: | Biz de onun duasını kabul ettik ve kendisine Yahya’yı bağışladık. Eşini de kendisi için, (doğurmaya) elverişli kıldık. |