KÖK HARFLER: أ ث ر
ANLAM:
أَثَرَ : Devenin ayağında bir kesik açmak. Hikayeyi veya geleneği nakletmek, anlatmak. Birisini şereflendirmek.
AÇIKLAMA:
Bir şeyin eseri, onun varlığını gösteren şeyin meydana gelmesidir. أثَرَ ve أثَّرَ fiillerinin ikisi de bu manaya gelir. Çoğulu, آثَار şeklindedir.
Daha önce kendisini kullanarak geçenleri gösteren yola آثََارٌ adı verilir.
DİĞER BAZI TÜREVLER:
اَثَرَ (geniş zamanlı يَاْثِرُ ve يَاْثُرُ mastar isim اَثَرًا ve اَثَارَةً) : Nakletti, aktardı.
اَثَرَ خُفَّ الْبَعِيرِ : Devenin ayağında bir kesik açtı.
اَثَرَ الْحَدِيثَ : Hikayeyi veya geleneği nakletti ya da anlattı.
اَثَرَهُ وَ اَثَارَهُ : Onu şereflendirdi (اَثَرٌ ve اُثْرَةٌ ve اَثَارَةٌ mastar isim).
اَثَرٌ veya اَثَارَةٌ : Bir şeyden geriye kalan kalıntı; bir iz, işaret, emare; bir ayak izi. Çoğulu: اٰثَار
اٰثَرَهُ (mastar isim اِيثَارٌ): Onu tercih etti. Seçti, ayırdı.
اٰثَرَهُ عَلَى نَفْسِى : Onu bana tercih etti.
الاَثَارَة : (Nakil ve rivayet edilen) ilimden geriye kalan, ilmin bakiyesi.
أثَارَة : Rivâyet edilen veya yazılıp da izi kalan şey. Güzel ahlaka ilişkin rivâyetlere مَآثِر adı verilir.
سَمِنَتِ اْلإِبِلُ عَلَي أثَارَةٍ : Develer, üzerlerinde yağ izi görülecek derecede semizlediler.
أثَرْتُ اْلبَعِيرَ : Devenin ayağına iz bırakacak bir alâmet taktım ki, böylece onun izini bulabileyim. (Bu izi bırakacak demir parçasına مِئْثَرَة adı verilmiştir.)
أثَرُ السَّيْف kılıcın cevheri ve sağlamlığının işareti demektir ki, bu da onun üzerinde ışık dalgalarının parlamasıdır. Bu özelliğe sahip kılıca سَيْفٌ مَأْثُورٌ denmektedir.
أثَرْتُ اْلعِلْمَ : İlmin peşine takıldım, onun izini sürdüm.
إيثَار : Kendisini ihtiyacı olduğu hâlde başkasını kendine tercih etmek.
اِسْتِئْثَار : Başkasında olmayan bir şeyle akranından ayrılmak.
اِسْتَأْثَرَ اللهُ بِفُلاََن deyimi, ölümün kinâye yoluyla anlatılmasıdır ve Yüce Allah’ın onu seçtiğini ve diğer insanları değil, yalnızca ona bunu layık gördüğünü ifâde eder.
رَجُلٌ أَثِرٌ : Arkadaşları arasında tercih edilen bir kişi.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
أَثَرَ | fiil-I | 1 | Nakletti, aktardı | 74/24 | Meçhul Muzari: يُؤْثَرُ |
آثَرَ | fiil-IV | 5 | Tercih etti | 12/91 |
|
أَثَرٌ | isim | 14 | Eser, iz | 5/46 | Çoğulu: آثَارٌ |
أَثَارَةٌ | isim | 1 | Eser, iz | 46/4 |
|
| Toplam | 21 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- آثَرَ
- فَضَّلَ > bak: ف ض ل
- اِسْتَأْثَرَ
- أَثَرٌ
- أَثَرَةٌ
- اِسْتِئْثَارٌ > bu kök
- أَنَانِيَّةٌ
- أَثِيرٌ
- مَأْثُرَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- آثَرَ
- اِسْتَأْثَرَ
- أَثَرٌ
- أَثَرَةٌ
- أَثِيرٌ
- مَأْثُرَةٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Eser | أَثَر | Emek sonucu ortaya konan ürün. Meydana getirilen değerli şey. | Çoğul: Âsâr |
İsr | إِثْر | Alamet. Nişane. İz. Ayağın yerde kalanan nişanı. |
|
Esere | أَثَرَة | En güzel şeyi kendine ayırma. |
|
Me’sere | مَأْثَرَة | Eskiden kalma güzel eser. Cömertlik. Güzel hareket ve fiil. | Çoğul: Meâsîr |
Üsür (Üsr) | أُثُر | Yara izi. |
|
Âsir | آثِر | Bir efsaneyi rivayet eden. |
|
Me’sûr | مَأْثُور | Ecdaddan rivayet edilen. Meşhur. İtibarlı. Beğenilmiş olan. |
|
Te’sîr | تَأْثِير | Etki. Bir şeyde eser ve nişane bırakma. |
|
Müessir | مُؤَثِّر | Dokunaklı. Etkili, sonuçlu. Etkileyici. Tesir eden. |
|
Müesser | مُؤَثَّر | Etkilenmiş olan, kendisine bir şey tesir etmiş olan. Tesir edilmiş. |
|
Müesseriyyet | مُؤَثَّرِيَّة | *Etkileme. |
|
Îsâr | إِيثَار | Seçme. Kendi muhtaç olduğu halde bahşiş verme. |
|
Teessür | تَأَثُّر | Tesir altında kalmak. Üzülmek. | Teessüriyyet |
Müteessir | مُتَأَثِّر | 1: Üzülmüş, üzüntülü. 2: Etkilenmiş. 3: Te’sir altında kalmış. Acımış yahut sevinmiş. Hissiyatına dokunmuş. |
|
İsti’sâr | اِسْتِأْثَار | Seçme, ayırma, intihab etme. Seçip benimseme. |
|
Şaheser | ——— | 1: Kendi türünde mükemmel olan, üstün ve kalıcı nitelikte eser, başyapıt, başeser. 2: Değeri üstün olan, üstün nitelikli | Arapça ve Farsça |
İz* | ——— | Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirti |
|
Üzere** | ——— | 1: Amacıyla. 2: Şartıyla. 3: Neredeyse 4: Gibi, bu yolda, bu biçimde. |
|
*İz kelimesi, “isr” kelimesinin ses değişmesi ve düşmesi sonucu oluşmuştur. Ayağın yerde kalan nişanına “isr” denir. Bu kökün bütün diğer türevlerinin de “iz” manası taşıdığını görmekteyiz. (Türkün Dili Kur’an Sözü) Nişanyan Sözlük “iz” kelimesinin eski Türkçe kökenli olduğunu söyler.
**Üzere kelimesi, izinden gitmek manasında olan istîsâr’dan isimdir. Bir nesne hususunda müstakil ve müstebir olma hâletidir. (Türkün Dili Kur’an Sözü) Nişanyan Sözlük “üzere” kelimesinin eski Türkçe kökenli olduğunu söyler.
Şaheser kelimesi Arapça ve Farsça iki kelimenin birleşmesi ile ortaya çıkmıştır. Farsça “şah” kelimesi ve Arapça “eser” kelimesi birleşmiştir, “krala layık iş” anlamı kazanmıştır. Daha önce yaygın olan “şahkârî” kelimesi yerine 20. yy başlarında “şaheser” deyimi yaygınlaşmıştır. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
أَثَرَ : Fiil-I. Meçhul muzarisi: يُؤْثَرُ
74:24 | فَقَالَ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُ |
Diyanet Meali: | Şöyle dedi: “Bu, ancak nakledilegelen bir sihirdir.”* |
آثَرَ : Fiil-IV.
12:91 | قَالُوا تَاللَّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللَّهُ عَلَيْنَا وَإِنْ كُنَّا لَخَاطِئِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Allah’a andolsun, gerçekten Allah seni bize üstün kıldı. Gerçekten biz suç işlemiştik.” * |
20:72 | قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلَىٰ مَا جَاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذِي فَطَرَنَا |
Diyanet Meali: | Sihirbazlar şöyle dediler: “Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih etmeyeceğiz.” |
59:9 | وَيُؤْثِرُونَ عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ |
Diyanet Meali: | Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. |
79:38 | وَآثَرَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Dünya hayatını tercih ederse..* |
87:16 | بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Fakat sizler dünya hayatını tercih ediyorsunuz. * |
أَثَرٌ : İsim. Çoğulu: آثَارٌ
5:46 | وَقَفَّيْنَا عَلَىٰ آثَارِهِمْ بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | O peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. |
18:6 | فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلَىٰ آثَارِهِمْ إِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهَٰذَا |
Diyanet Meali: | Demek sen, bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, âdeta kendini tüketeceksin! |
18:64 | قَالَ ذَٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ فَارْتَدَّا عَلَىٰ آثَارِهِمَا قَصَصًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ: “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler. * |
20:84 | قَالَ هُمْ أُولَاءِ عَلَىٰ أَثَرِي وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَىٰ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, şöyle dedi: “Onlar, işte onlar hemen arkamdalar. Rabbim! Sen hoşnut olasın diye, acele ederek sana geldim.” * |
20:96 | فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا |
Diyanet Meali: | “Elçinin izinden bir avuç avuçladım da onu attım.” |
30:50 | فَانْظُرْ إِلَىٰ آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. |
36:12 | إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. |
37:70 | فَهُمْ عَلَىٰ آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ |
Diyanet Meali: | Kendileri de onların izinden koşa koşa gitmektedirler. * |
40:21 | كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَأَخَذَهُمُ |
Diyanet Meali: | Onlar, kendilerinden daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Böyle iken (Allah, günahları sebebiyle) onları yakaladı. |
40:82 | كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerinden daha çok, daha güçlü ve onların yeryüzündeki eserleri daha üstündü. |
43:22 | بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır! Onlar sadece, “Şüphesiz biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk ve biz onların izlerinden gitmekteyiz” dediler. * |
43:23 | إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | “Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de elbette onların izlerinden gitmekteyiz.” |
48:29 | سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِمْ مِنْ أَثَرِ السُّجُودِ |
Diyanet Meali: | nların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. |
57:27 | ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَىٰ آثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ |
Diyanet Meali: | Sonra bunların peşinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik. |
أَثَارَةٌ : İsim. Masdar.
46:4 | ائْتُونِي بِكِتَابٍ مِنْ قَبْلِ هَٰذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِنْ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | “Bundan önceki bir kitap, yahut bir bilgi kalıntısı olsun getirin bana!” |