KÖK HARFLER: أ ت ي
ANLAM:
أَتَى : Gelmek.
AÇIKLAMA:
إتْيَان kelimesi kolayca bir gelişi ifâde eder. Onun için kendi yolunu izleyerek gelen sele أَتِيٌّ ve أتَاوِيٌّ adı verilir. Yabancı/garip kişi de sele benzetilerek ona da أتَاوِيٌّ denmiştir.
إتْيَان : Sözcüğü, bizzat gelmek için kullanıldığı gibi, emirle veya planla getirmek için de kullanılır. Öte yandan hem hayır, hem de şer için, hem somut şeyler, hem de soyut şeyler için kullanılır.
İçecek ekşiyip kaymak tuttuğunda قَدْ جَاءَ اَتْوُهُ denir. Bunun gerçek anlamı, gelmesi gereken noktaya (kıvamına) geldi demektir. Bu, fâil anlamında bir mastardır.
DİĞER BAZI TÜREVLER:
اَتىَ (geniş zaman يَاْتِى ve يَاْتِ , mastar isim اِتْيَانٌ) ve (اَتَا geniş zaman يَاْتوُ) : (Kolayca) geldi.
اَتَيْتُهُ : Ona veya oraya geldim ya da onun, yani bir yerin yanında bulundum.
أتَيْتُ fiili, أتَوْتُ şeklinde de kullanılır.
اَتَاهَا : Adam kadına geldi; Adam kadın ile yattı.
اَتَى الشَّىْءَ : O şeyi yaptı.
اَتَى الرَّجُلَ : Adamın yanından geçti.
اَتَى عَلَيْهِ الدَّهْرُ : Zaman onu yok etti.
اَتَى بِهِ : Onu getirdi.
اَتَى بِوَلَدٍ : Bir çocuğa baba oldu.
اَتَتْ بِهِ : Onu doğurdu; onu getirdi.
اٰتٖي – اٰتٍ : (İsmi fail): Gelen, gelici. (Müennesi اٰتِيَةٌ)
مَاْتِيٌّ : (İsmi meful): Kendisine gelinmiş.
اٰتىَ (geniş zamanlı يُؤْتِى mastar isim اِيتَاءٌ ) : اٰتَاهُ : Ona verdi; onu mükafatlandırdı; onu tazmin etti.
إتَاء : Verimi çok olan bir toprak türü.
إيتَاء : Vermek. [Kur’ân’da, sadaka (zekât) vermek, özellikle إيتَاء kelimesiyle dile getirilmiştir.]
اِيتَاءُ الزَّكٰوةِ : Zekat vermek.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
أَتَى | fiil-I | 264 | Geldi | 76/1 |
|
آتَى | fiil-IV | 271 | Verdi | 2/43 | Meçhul: أُوتِيَ Meçhul Muzari: يُؤْتَى |
آتِي | isim | 9 | Gelen | 19/95 | Müennesi: آتِيَةٌ |
مَأْتِيٌّ | isim | 1 | Gelen şey | 19/61 |
|
إِيتَاءٌ | isim | 3 | Vermek | 16/90 |
|
مُؤْتُونَ | isim | 1 | Veren (çoğul) | 4/162 | Tekili: مُأْتٰى |
| Toplam | 549 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
Zıt Manada Kelimeler
- أَتَى
- آتَى
AÇIKLAMA
İTYÂN ile MECÎ’ kelimeleri arasındaki fark
( أ ت ي – ج ي أ )
Mecî’ (Câe’nin mastarı) daha geneldir çünkü ityân (etâ’nın mastarı) rahat bir şekilde gelmeyi anlatır (Müfredât 275).
Etâ fiilinin, gelmede kolaylık söz konusu olduğu zaman kullanıldığı müşahede edilir. Câe fiili ise daha çok, içerisinde zorluk ve meşakkat olan gelme anlamındadır.
Etâ kelimesinin telaffuzu da câe kelimesinden daha hafiftir. Kur’ân’da câe fiili sadece mazi sigası kullanılmıştır çünkü diğer iki siganın telaffuzu daha zordur, dile ağır gelmektedir. Ayrıca câe fiili meşakkatli ve ağır işler hakkında kullanılmıştır, telaffuz zorluğu anlam ile paralellik arz etmektedir (Sabri Türkmen 162).
Câe fiili hem somut, hem de soyut şeyler için kullanılmaktadır (Müfredat). Bknz: ( ج ي أ )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Âti | آتِي | Gelecek. |
Âtiye | آتِيَة | Gelecek, istikbal. |
İtâ’ | إِيتَاء | Vermek. Bahşetmek. İhsan etmek. |
Me’tî | مَأْتِي | Gelecek yer. |
İtyân | إِتْيَان | Delil getirmek. Gelmek. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
أَتَى : Fiil-I.
2:23 | وَإِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin… |
2:25 | قَالُوا هَٰذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَأُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا |
Diyanet Meali: | (Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde), “Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!” diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. |
2:38 | فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | “Tarafımdan size bir yol gösterici (peygamber) gelir de kim ona uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, (onlar üzülmeyeceklerdir).” |
2:85 | وَإِنْ يَأْتُوكُمْ أُسَارَىٰ تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | (Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak); size haram olduğu hâlde (onları yurtlarından çıkaran), size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran (kimselersiniz). |
2:106 | مَا نَنْسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا |
Diyanet Meali: | Biz herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. |
2:109 | فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. |
2:118 | وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللَّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ |
Diyanet Meali: | Bilmeyenler, “Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya!” derler. |
2:145 | وَلَئِنْ أَتَيْتَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ آيَةٍ مَا تَبِعُوا قِبْلَتَكَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. |
2:148 | أَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللَّهُ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. |
2:189 | وَلَيْسَ الْبِرُّ بِأَنْ تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ ظُهُورِهَا |
Diyanet Meali: | “İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir.” |
2:189 | وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقَىٰ وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَابِهَا |
Diyanet Meali: | “Ama iyi davranış, takva sahibi (Allah’a karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin.” |
2:210 | هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ يَأْتِيَهُمُ اللَّهُ فِي ظُلَلٍ مِنَ الْغَمَامِ |
Diyanet Meali: | Onlar (böyle davranmakla), bulut gölgeleri içinde Allah’ın (azabının ve meleklerin) kendilerine gelmesini … mi bekliyorlar? |
2:214 | أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ |
Diyanet Meali: | Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? |
2:222 | فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | “(Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın). Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın.” |
2:223 | نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَكُمْ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ أَنَّىٰ شِئْتُمْ |
Diyanet Meali: | Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. |
2:248 | وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ |
Diyanet Meali: | Peygamberleri onlara şöyle dedi: “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir.” |
2:254 | أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Hiçbir alışverişin, (hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı) kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. |
2:258 | قَالَ إِبْرَاهِيمُ فَإِنَّ اللَّهَ يَأْتِي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ |
Diyanet Meali: | İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, (sen de onu batıdan getir)” dedi. |
2:258 | فَإِنَّ اللَّهَ يَأْتِي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir.” |
2:260 | ثُمَّ اجْعَلْ عَلَىٰ كُلِّ جَبَلٍ مِنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا |
Diyanet Meali: | “(Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır.) Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler.” |
3:93 | قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.” |
3:125 | بَلَىٰ إِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا وَيَأْتُوكُمْ مِنْ فَوْرِهِمْ هَٰذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ |
Diyanet Meali: | Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz (nişanlı beş bin melekle) size yardım eder. |
3:161 | وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ |
Diyanet Meali: | Kim hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da (hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın) herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir. |
3:183 | إِنَّ اللَّهَ عَهِدَ إِلَيْنَا أَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتَّىٰ يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُ |
Diyanet Meali: | “Allah, bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti.” |
3:188 | لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ بِمَا أَتَوْا وَيُحِبُّونَ أَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا |
Diyanet Meali: | Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın (azaptan kurtulacaklarını) sanma. |
4:15 | وَاللَّاتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. |
4:16 | وَاللَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَآذُوهُمَا |
Diyanet Meali: | Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. |
4:19 | وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍمُبَيِّنَةٍ |
Diyanet Meali: | Açık bir hayâsızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. |
4:25 | فَإِنْ أَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | (Evlendikten sonra) bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. |
4:102 | وَلْتَأْتِ طَائِفَةٌ أُخْرَىٰ لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ |
Diyanet Meali: | Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar… |
4:133 | إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ أَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِآخَرِينَ |
Diyanet Meali: | Ey insanlar! Allah dilerse sizi yok eder ve başkalarını getirir. |
5:41 | سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ آخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ |
Diyanet Meali: | Onlar (Yahudiler) yalan uydurmak için (seni) dinlerler, sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler. |
5:52 | فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ |
Diyanet Meali: | Ama Allah, yakın bir fetih veya katından bir emir getirir. |
5:54 | فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Sizden kim dininden dönerse, bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, (kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar). |
5:108 | ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلَىٰ وَجْهِهَا |
Diyanet Meali: | Bu (usul), şahitliği lâyıkıyla yerine getirmeleri … için en uygun çaredir. |
6:4 | وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlara Rablerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki (ondan yüz çevirmesinler). |
6:5 | فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat alay ettikleri şeyin haberleri kendilerine ilerde gelecektir. |
6:34 | فَصَبَرُوا عَلَىٰ مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّىٰ أَتَاهُمْ نَصْرُنَا |
Diyanet Meali: | (Andolsun ki, senden önce de birçok Peygamberler yalanlanmıştı da) onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı sabretmişler ve nihayet kendilerine yardımımız yetişmişti. |
6:35 | فَاِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِآيَةٍ |
Diyanet Meali: | (Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse); bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! |
6:40 | قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa (böyle bir durumda siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız)? |
6:40 | قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa (böyle bir durumda siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız)? |
6:46 | وَخَتَمَ عَلَىٰ قُلُوبِكُمْ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | “(Ne dersiniz, eğer Allah sizin kulağınızı ve gözlerinizi alır), kalplerinizi de mühürlerse, Allah’tan başka onu size (geri) getirecek ilâh kimmiş?” |
6:47 | قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ بَغْتَةً أَوْ جَهْرَةً |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz, Allah’ın azabı size beklenmedik bir anda veya açıktan açığa gelse, (zalimler toplumundan başkası mı helâk edilecek)?” |
6:71 | حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا |
Diyanet Meali: | “Arkadaşları ‘bize gel!’ diye doğru yola çağırdıkları hâlde, (yeryüzünde) şaşkın şaşkın dolaşıp (şeytanların ayarttığı kimse gibi mi olalım)?” |
6:130 | أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي |
Diyanet Meali: | “İçinizden size âyetlerimi anlatan … peygamberler gelmedi mi?” |
6:158 | هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلَائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Onlar (iman etmek için) ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini (ya da Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini) mi gözlüyorlar? |
6:158 | هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلَائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Onlar (iman etmek için) ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini (ya da Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini) mi gözlüyorlar? |
6:158 | أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed! Onlar iman etmek için ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini) ya da Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini (mi gözlüyorlar)? |
6:158 | يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا |
Diyanet Meali: | Rabbinin âyetlerinden bazısı geldiği gün, (daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış olan) bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez. |
7:17 | ثُمَّ لَآتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ |
Diyanet Meali: | “Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, (sağlarından ve sollarından) sokulacağım…” |
7:35 | يَا بَنِي آدَمَ إِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي |
Diyanet Meali: | Ey Âdemoğulları! İçinizden size benim âyetlerimi anlatan Peygamberler gelir de (her kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve hâlini düzeltirse, artık onlara korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir). |
7:53 | يَوْمَ يَأْتِي تَأْوِيلُهُ يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki… |
7:70 | فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı bize getir.” |
7:77 | وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ |
Diyanet Meali: | “Ey Salih! Sen eğer (dediğin gibi) peygamberlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir” dediler. |
7:80 | أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?” |
7:81 | إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ |
Diyanet Meali: | “Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz.” |
7:97 | أَفَأَمِنَ أَهْلُ الْقُرَىٰ أَنْ يَأْتِيَهُمْ بَأْسُنَا بَيَاتًا وَهُمْ نَائِمُونَ |
Diyanet Meali: | Memleketlerin halkları geceleyin uyurken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?* |
7:98 | أَوَأَمِنَ أَهْلُ الْقُرَىٰ أَنْ يَأْتِيَهُمْ بَأْسُنَا ضُحًى وَهُمْ يَلْعَبُونَ |
Diyanet Meali: | Ya da o memleketlerin halkları kuşluk vakti gülüp oynarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?* |
7:106 | قَالَ إِنْ كُنْتَ جِئْتَ بِآيَةٍ فَأْتِ بِهَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu bakalım, şayet doğru söyleyenlerden isen” dedi.* |
7:112 | يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Bütün usta sihirbazları (toplayıp) sana getirsinler.”* |
7:129 | قَالُوا أُوذِينَا مِنْ قَبْلِ أَنْ تَأْتِيَنَا وَمِنْ بَعْدِ مَا جِئْتَنَا |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de bize işkence edildi, geldikten sonra da.” |
7:132 | وَقَالُوا مَهْمَا تَأْتِنَا بِهِ مِنْ آيَةٍ لِتَسْحَرَنَا بِهَا |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Bizi büyülemek için her ne getirirsen getir, (biz sana inanacak değiliz).” |
7:138 | فَأَتَوْا عَلَىٰ قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلَىٰ أَصْنَامٍ لَهُمْ قَالُوا يَا مُوسَى |
Diyanet Meali: | (İsrailoğullarını denizden geçirdik.) Derken, kendilerine ait putlara tapan bir kavme rastladılar. İsrailoğulları, “Ey Mûsâ! (Onların kendilerine ait ilâhları olduğu gibi sen de bize ait bir ilâh yapsana)” dediler. |
7:163 | إِذْ يَعْدُونَ فِي السَّبْتِ إِذْ تَأْتِيهِمْ حِيتَانُهُمْ يَوْمَ سَبْتِهِمْ شُرَّعًا |
Diyanet Meali: | Hani onlar Cumartesi (yasağı) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyordu, (tatil yapmadıkları diğer günlerde ise gelmiyorlardı). |
7:163 | وَيَوْمَ لَا يَسْبِتُونَ لَا تَأْتِيهِمْ كَذَٰلِكَ نَبْلُوهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ |
Diyanet Meali: | (Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyor), tatil yapmadıkları (diğer) günlerde ise gelmiyorlardı. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk. |
7:169 | وَيَقُولُونَ سَيُغْفَرُ لَنَا وَإِنْ يَأْتِهِمْ عَرَضٌ مِثْلُهُ يَأْخُذُوهُ |
Diyanet Meali: | (Şu geçici dünyanın değersiz malını alır ve “nasıl olsa) biz bağışlanacağız” derlerdi. Kendilerine benzeri bir mal gelse onu da alırlar. |
7:187 | ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا تَأْتِيكُمْ إِلَّا بَغْتَةً |
Diyanet Meali: | (Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O Allah ortaya çıkaracaktır.) O göklere de, yere de ağır basmıştır. O, size ancak ansızın gelecektir.” |
7:203 | وَإِذَا لَمْ تَأْتِهِمْ بِآيَةٍ قَالُوا لَوْلَا اجْتَبَيْتَهَا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Onlara (istedikleri) bir âyet getirmediğin zaman (alay ederek) derler ki: “Onu (da) bir yerlerden derleyip toplasaydın ya.” |
8:32 | فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَاءِ أَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Hani onlar, “Ey Allah’ım, eğer şu Kur’an senin katından inmiş hak kitap ise) hemen üzerimize gökten taş yağdır veya bize elem dolu bir azap getir” (demişlerdi). |
9:24 | فَتَرَبَّصُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | (De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, … size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise), artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” |
9:54 | وَلَا يَأْتُونَ الصَّلَاةَ إِلَّا وَهُمْ كُسَالَىٰ |
Diyanet Meali: | (Harcamalarının kabul edilmesine, yalnızca, Allah’ı ve Resûlünü inkâr etmeleri), namaza ancak üşene üşene gelmeleri (ve ancak gönülsüzce harcamaları engel olmuştur). |
9:70 | أَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ |
Diyanet Meali: | Onlara kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin … haberleri ulaşmadı mı? |
9:70 | أَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ |
Diyanet Meali: | Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getirmişti. (Ama inanmadılar, Allah da onları cezalandırdı.) Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, (ama onlar kendilerine zulmediyorlardı). |
9:92 | وَلَا عَلَى الَّذِينَ إِذَا مَا أَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لَا أَجِدُ مَا اَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Kendilerini bindirip (cepheye) sevk edesin diye sana geldikleri zaman, senin, “Sizi bindirebileceğim bir şey bulamıyorum” dediğin; (bu uğurda harcayacakları bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş döke döke geri dönen kimselere de bir sorumluluk yoktur). |
10:15 | قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَٰذَا أَوْ بَدِّلْهُ |
Diyanet Meali: | (Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar, “Ya (bize) bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir” dediler. |
10:24 | أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلًا أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا |
Diyanet Meali: | Geceleyin veya güpegündüz ansızın ona emrimiz (afetimiz) geliverir de, bunları, (sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi), kökünden yolunmuş bir hâle getiririz. |
10:38 | قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِهِ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “(Eğer doğru söyleyenler iseniz), haydi siz de onun benzeri bir sûre getirin ve Allah’tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. |
10:39 | بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ |
Diyanet Meali: | Hayır öyle değil. Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve kendilerine yorumu gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. |
10:50 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Söyleyin bakalım, O’nun azabı size geceleyin veya gündüzün (ansızın) gelecek olsa, (suçlular bunun hangisini acele isterler)?!” |
10:79 | وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونِي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Bütün usta sihirbazları bana getirin” dedi.* |
11:8 | أَلَا يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُنَ |
Diyanet Meali: | İyi bilin ki, azap onlara geleceği gün, kendilerinden bir daha uzaklaştırılmaz ve alay etmekte oldukları şey, kendilerini çepeçevre kuşatmış olur. |
11:13 | قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “(Eğer doğru söyleyenler iseniz), haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin.” |
11:32 | فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “(Ey Nûh! Bizimle tartıştın) ve tartışmayı uzattın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir.” |
11:33 | قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُمْ بِهِ اللَّهُ إِنْ شَاءَ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ |
Diyanet Meali: | Nûh dedi ki: “Onu size, dilerse ancak Allah getirir ve siz (Allah’ı) âciz bırakamazsınız.”* |
11:39 | فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ |
Diyanet Meali: | Artık, geldiği kimseyi rezil eden azabın kime geleceğini, kimin üzerine sürekli bir azabın ineceğini ileride anlayacaksınız.* |
11:93 | سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ |
Diyanet Meali: | “Rezil edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz.” |
11:105 | يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلَّا بِإِذْنِهِ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ |
Diyanet Meali: | O gün geldiği zaman Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz (cehennemlik) olanlar da vardır, mutlu (cennetlik) olanlar da.* |
12:37 | قَالَ لَا يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ اَنْ يَأْتِيَكُمَا |
Diyanet Meali: | Yûsuf dedi ki: “Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce, onun ne olduğunu bildiririm.” |
12:37 | إِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ أَنْ يَأْتِيَكُمَا |
Diyanet Meali: | (Yûsuf dedi ki: “Sizin yiyeceğiniz yemek) size gelmeden önce, onun ne olduğunu bildiririm.” |
12:48 | ثُمَّ يَأْتِي مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ |
Diyanet Meali: | “Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelecek,(saklayacağınız az bir miktar hariç) bu yıllar için biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek.” |
12:49 | ثُمَّ يَأْتِي مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ عَامٌ فِيهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَفِيهِ يَعْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra bunun ardından insanların yağmura kavuşacağı bir yıl gelecek. O zaman (bol rızka kavuşup) şıra ve yağ sıkacaklar.”* |
12:50 | وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ فَلَمَّا جَاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ |
Diyanet Meali: | Kral, “Onu bana getirin” dedi. Elçi, Yûsuf’a gelince (Yûsuf) dedi ki: “Efendine dön de, ellerini kesen o kadınların derdi ne idi, diye sor. Şüphesiz Rabbim onların hilesini hakkıyla bilendir.” |
12:54 | وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي |
Diyanet Meali: | Kral, “Onu bana getirin, onu özel olarak yanıma alayım”, dedi. |
12:59 | وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُونِي بِأَخٍ لَكُمْ مِنْ أَبِيكُمْ |
Diyanet Meali: | Yûsuf, onların yüklerini hazırlatınca dedi ki: “Sizin baba bir kardeşinizi de bana getirin.” |
12:60 | فَإِنْ لَمْ تَأْتُونِي بِهِ فَلَا كَيْلَ لَكُمْ عِنْدِي وَلَا تَقْرَبُونِ |
Diyanet Meali: | “Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size verilecek tek ölçek (zahire) bile yoktur ve bir daha da bana yaklaşmayın.”* |
12:66 | قَالَ لَنْ أُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتَّىٰ تُؤْتُونِ مَوْثِقًا مِنَ اللَّهِ لَتَأْتُنَّنِي بِهِاِلَّااَنْيُحَاطَبِكُمْ |
Diyanet Meali: | Babaları, “Kuşatılıp çaresiz durumda kalmanız hariç, onu bana geri getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermedikçe, onu sizinle göndermeyeceğim” dedi. |
12:83 | عَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَنِي بِهِمْ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | “Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” |
12:93 | اذْهَبُوا بِقَمِيصِي هَٰذَا فَأَلْقُوهُ عَلَىٰ وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | “Bu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun ki, gözleri açılsın…” |
12:93 | فَأَلْقُوهُ عَلَىٰ وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا وَأْتُونِي بِأَهْلِكُمْ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | “(Bu gömleğimi götürün de) babamın yüzüne koyun ki, gözleri açılsın ve bütün ailenizi bana getirin.” |
12:107 | أَفَأَمِنُوا أَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Yoksa Allah tarafından kendilerini kuşatacak bir azabın gelmeyeceğinden … emin mi oldular? |
12:107 | أَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | Veya onlar farkında olmadan kıyametin ansızın gelip çatmayacağından (emin mi oldular)? |
13:31 | أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِنْ دَارِهِمْ حَتَّىٰ يَأْتِيَ وَعْدُ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, (inkâr edenlere yaptıkları işler sebebiyle devamlı olarak, ya büyük bir felaket gelecek) veya o felaket yurtlarının yakınına inecektir. |
13:38 | وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber bir mucize getiremez. |
13:41 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا |
Diyanet Meali: | Onlar, bizim yeryüzüne (kudretimizle) gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmediler mi? |
14:9 | أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ |
Diyanet Meali: | Sizden önceki Nûh, Âd, ve Semûd kavimlerinin … haberi size gelmedi mi? |
14:10 | تُرِيدُونَ أَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “(Siz de bizim gibi sadece birer insansınız). Bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirin.” |
14:11 | وَمَا كَانَ لَنَا أَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın izni olmadıkça, bizim size bir delil getirmemiz haddimize değil.” |
14:17 | وَيَأْتِيهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍ |
Diyanet Meali: | Ona her yönden ölüm gelecek fakat ölmeyecektir. |
14:19 | إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir. |
14:31 | مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خِلَالٌ |
Diyanet Meali: | (İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar), hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce (kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar). |
14:44 | وَأَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ الْعَذَابُ فَيَقُولُ الَّذِينَ ظَلَمُوا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o gün zalimler … diyecekler. |
15:7 | لَوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلَائِكَةِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!”* |
15:11 | وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.* |
15:64 | وَأَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ |
Diyanet Meali: | “Biz, sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.”* |
15:99 | وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّىٰ يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ |
Diyanet Meali: | Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.* |
16:1 | أَتَىٰ أَمْرُ اللَّهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın emri gelecektir. Artık onun acele gelmesini istemeyin. Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.* |
16:26 | قَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَأَتَى اللَّهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ |
Diyanet Meali: | Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Allah’ın azabı binalarını, temelinden gelip yıktı… |
16:26 | فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ |
Diyanet Meali: | Tavanları başlarına çöküverdi ve azap kendilerine (fark edemedikleri yerden) geldi. |
16:33 | هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلَائِكَةُ |
Diyanet Meali: | (O kâfirler) kendilerine ancak meleklerin (veya senin Rabbinin helâk emrinin) gelmesini bekliyorlar. |
16:33 | هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلَائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ أَمْرُ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | (O kâfirler) kendilerine ancak meleklerin veya senin Rabbinin helâk emrinin gelmesini bekliyorlar. |
16:45 | أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Kötü işler yapmak için tuzak kuranlar, Allah’ın kendilerini yere geçirmesinden veya ansızın) bilemeyecekleri bir yerden kendilerine azap gelmesinden (emin mi oldular)? |
16:76 | وَهُوَ كَلٌّ عَلَىٰ مَوْلَاهُ أَيْنَمَا يُوَجِّهْهُ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍ |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle iki adamı da misal verdi: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez), efendisine sadece bir yüktür. Nereye gönderse olumlu bir sonuç alamaz. |
16:111 | يَوْمَ تَأْتِي كُلُّ نَفْسٍ تُجَادِلُ عَنْ نَفْسِهَا |
Diyanet Meali: | Herkesin nefsi için mücadele ederek geleceği … günü düşün. |
16:112 | قَرْيَةً كَانَتْ آمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْتِيهَا رِزْقُهَا رَغَدًا |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle bir kenti misal verdi:) Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya (her taraftan) bolca rızık gelirdi. |
17:88 | قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَىٰ أَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هَٰذَا الْقُرْاٰنِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar (ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler).” |
17:88 | لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا |
Diyanet Meali: | (De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar) ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” |
17:92 | أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا أَوْ تَأْتِيَ بِاللَّهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ قَبِيلًا |
Diyanet Meali: | “Yahut, iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah’ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin.”* |
18:15 | هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ |
Diyanet Meali: | “Şunlar, şu kavmimiz, O’ndan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya!” |
18:19 | فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا |
Diyanet Meali: | “(Şehir halkından hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise) ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin.” |
18:55 | وَيَسْتَغْفِرُوا رَبَّهُمْ إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | (İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına) ve Rab’lerinden mağfiret dilemelerine, ancak, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, (ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi yönündeki beklentileri engel olmuştur). |
18:55 | إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلًا |
Diyanet Meali: | (İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab’lerinden mağfiret dilemelerine), ancak, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi (yönündeki beklentileri engel olmuştur). |
18:77 | فَانْطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا |
Diyanet Meali: | Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. |
19:27 | فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا |
Diyanet Meali: | Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın!”* |
19:38 | أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا |
Diyanet Meali: | Bize gelecekleri gün (gerçekleri) ne iyi işitip ne iyi görecekler! |
19:43 | يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءَنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ |
Diyanet Meali: | “Babacığım! Doğrusu, sana gelmeyen bir ilim bana geldi.” |
19:80 | وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا |
Diyanet Meali: | Onun (ahirette sahip olacağını) söylediği şeylere biz varis olacağız ve o bize tek başına gelecek.* |
20:9 | وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Mûsâ’nın haberi sana ulaştı mı?* |
20:10 | لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى |
Diyanet Meali: | “(Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm, yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum.” |
20:11 | فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ يَا مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Ateşin yanına varınca, ona şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ!”* |
20:47 | فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | “Ona gidin ve şöyle deyin: ‘Şüphesiz biz Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını (serbest bırak ve) bizimle gönder.’ ” |
20:58 | فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِهِ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا |
Diyanet Meali: | “Biz de mutlaka sana karşı onun gibi bir sihir yapacağız. Bunun için seninle bizim aramızda; (uygun bir yerde, senin de, bizim de caymayacağımız) bir buluşma vakti belirle.” |
20:60 | فَتَوَلَّىٰ فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَىٰ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Firavun ayrılıp, hilesini kuracak sihirbazlarını topladı, sonra geldi.* |
20:64 | فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَىٰ |
Diyanet Meali: | “Öyleyse, hilelerinizi toplayın (birbirinize destek olun) sonra sıra hâlinde gelin. Bu gün üstün gelen muhakkak başarıya ulaşmıştır.”* |
20:69 | إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَىٰ |
Diyanet Meali: | “(Sağ elindekini at ki, onların yaptıklarını yutsun). Şüphesiz yaptıkları bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise nereye varsa kurtuluşa eremez.” |
20:74 | إِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de (güzel bir hayat) yaşar.* |
20:75 | وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُولَٰئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلٰى |
Diyanet Meali: | Her kim de O’na salih ameller işlemiş bir mü’min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler vardır. |
20:123 | فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَىٰ |
Diyanet Meali: | “Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.” |
20:126 | قَالَ كَذَٰلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسَىٰ |
Diyanet Meali: | Allah, “Evet, öyle. Âyetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun” der.* |
20:133 | وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِنْ رَبِّهِ أَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْاُولٰى |
Diyanet Meali: | İnanmayanlar, “Doğru söylediğine dair bize Rabbinden açık bir delil (bir mucize) getirse ya!” dediler. Önceki kitaplarda olanların apaçık delili (olan Kur’an) onlara gelmedi mi?* |
20:133 | أَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Önceki kitaplarda olanların apaçık delili (olan Kur’an) onlara gelmedi mi? |
21:2 | مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ |
Diyanet Meali: | Rab’lerinden kendilerine yeni bir öğüt (bir uyarı) gelmez ki, onlar mutlaka onu (alaya alarak, kalpleri de gaflette olarak) dinlemesinler. |
21:3 | هَلْ هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Bu da ancak sizin gibi bir insan. Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?” |
21:5 | بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الْأَوَّلُونَ |
Diyanet Meali: | “Hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse, önceki peygamberlerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin.” |
21:40 | بَلْ تَأْتِيهِمْ بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz o (tehdit edildikleri azap) onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşkınlıktan dondurup bırakacak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek, ne de kendilerine göz açtırılacak.* |
21:44 | أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا |
Diyanet Meali: | Ama, artık görmüyorlar mı ki, biz yeryüzünü çevresinden eksiltiyoruz? |
21:47 | وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا |
Diyanet Meali: | (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. |
21:61 | قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَىٰ أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ |
Diyanet Meali: | (Bir kısmı da) “O hâlde haydi, onu insanların gözü önüne getirin. Belki (bu konuda) şahitlik ederler” dediler.* |
22:27 | وَأَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَىٰ كُلِّ ضَامِرٍ |
Diyanet Meali: | İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek (uzak yollardan gelen) yorgun develer üzerinde sana gelsinler. |
22:27 | يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَىٰ كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ |
Diyanet Meali: | (İnsanlar arasında haccı ilan et ki), gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. |
22:55 | وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, kendilerine kıyamet ansızın gelinceye, (yahut da onlara kısır bir günün azabı gelip çatıncaya) dek o Kur’an’dan bir şüphe içinde kalırlar. |
22:55 | حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً أَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | (İnkâr edenler), kendilerine kıyamet ansızın gelinceye, yahut da onlara kısır bir günün azabı gelip çatıncaya dek (o Kur’an’dan bir şüphe içinde kalırlar). |
23:68 | أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar bu sözü (Kur’an’ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?* |
23:71 | بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır, biz onlara şereflerini (Kur’an’ı) getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar. |
23:90 | بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar.* |
24:4 | وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ |
Diyanet Meali: | Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere (seksen değnek vurun). |
24:13 | فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاءِ فَأُولَٰئِكَ عِنْدَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ |
Diyanet Meali: | (Onlar bu iddialarına dair dört şahit getirselerdi ya!) Mademki şahit getirmediler; işte onlar Allah yanında yalancıların ta kendileridir. |
24:49 | وَإِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ama gerçek (verilen hüküm) kendi lehlerinde ise, boyun eğerek ona gelirler.* |
25:33 | وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا |
Diyanet Meali: | Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım.* |
25:40 | وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, senin kavmin, belâ yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. |
26:5 | وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Rahmân’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler.* |
26:6 | فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar (Allah’ın âyetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek.* |
26:10 | وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git!” diye seslenmişti.* |
26:16 | فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Firavun’a gidin ve deyin: “Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.”* |
26:31 | قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu,” dedi.* |
26:37 | يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Sana bütün usta sihirbazları getirsinler.”* |
26:89 | إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”* |
26:154 | مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.”* |
26:165 | أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da) insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz?”* |
26:202 | فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bu (azap) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.* |
27:7 | اِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ |
Diyanet Meali: | Hani Mûsâ, ailesine, “Ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber, (yahut ısınasınız diye bir kor ateş) getireceğim” demişti. |
27:7 | أَوْ آتِيكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ |
Diyanet Meali: | “(Ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber), yahut ısınasınız diye bir kor ateş getireceğim.” |
27:18 | حَتَّىٰ إِذَا أَتَوْا عَلَىٰ وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ |
Diyanet Meali: | Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar!..” dedi. |
27:21 | أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِّي بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmedikçe (kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım), ya da kafasını keseceğim.” |
27:31 | أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin” (denilmektedir).* |
27:37 | فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُمْ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | “Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan (aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak) çıkarırız.” |
27:38 | قَالَ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَنْ يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | Süleyman, “Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir?”* |
27:38 | قَالَ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَنْ يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | Süleyman, “Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir?”* |
27:39 | قَالَ عِفْرِيتٌ مِنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ |
Diyanet Meali: | Cinlerden bir ifrit, ”(Sen yerinden kalkmadan) ben onu sana getiririm…” dedi. |
27:40 | قَالَ الَّذِي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ |
Diyanet Meali: | Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, (gözünü kapayıp açmadan önce) sana getiririm” dedi. |
27:54 | وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Lût’u da (Peygamber olarak gönderdik.) Hani o, kavmine şöyle demişti: “Göz göre göre, o çirkin işi mi yapıyorsunuz?”* |
27:55 | أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ |
Diyanet Meali: | “Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz?” |
27:87 | إِلَّا مَنْ شَاءَ اللَّهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Sûr’a üfürüleceği ve) Allah’ın dilediği kimselerden başka (göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla). Hepsi de boyunlarını bükerek O’na gelirler. |
28:29 | لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Umarım oradan size bir haber ya da ısınmanız için ateşten bir kor getiririm.” |
28:30 | فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi… |
28:46 | لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | (Yine biz Mûsâ’ya seslendiğimiz zaman Tûr’un yan tarafında da değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak), senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmeyen bir kavmi, düşünüp öğüt alsınlar diye uyarman için (o haberleri) sana bildiriyoruz. |
28:49 | قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ هُوَ أَهْدَىٰ مِنْهُمَا أَتَّبِعْهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “(Eğer doğru söyleyenler iseniz), Allah katından, doğruya bu ikisinden (Tevrat ve Kur’an’dan) daha çok ulaştıran bir kitap getirin de, ben ona uyayım.” |
28:71 | مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِضِيَاءٍ أَفَلَا تَسْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | “(Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıyamete kadar sürekli kılsaydı), Allah’tan başka hangi ilâh size bir aydınlık getirir? Hâlâ duymayacak mısınız?” |
28:72 | مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ أَفَلَا تُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | “(Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı), Allah’tan başka hangi ilâh size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir? Hâlâ görmeyecek misiniz?” |
29:28 | وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ |
Diyanet Meali: | Lût’u da peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: “Gerçekten siz, (sizden önce dünyada hiçbir toplumun yapmadığı) bir hayâsızlığı işliyorsunuz.” |
29:29 | أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ |
Diyanet Meali: | “Siz hâlâ erkeklere yanaşacak, yol kesecek (ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak) mısınız?” |
29:29 | وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنْكَرَ |
Diyanet Meali: | “(Siz hâlâ erkeklere yanaşacak), yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?” |
29:29 | فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kavminin cevabı, “(Eğer doğru söyleyenlerden isen), haydi Allah’ın azabını getir bize” demeden ibaret oldu. |
29:53 | وَلَوْلَا أَجَلٌ مُسَمًّى لَجَاءَهُمُ الْعَذَابُ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً |
Diyanet Meali: | (Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Hikmet gereği) belirlenmiş bir süre olmasaydı, azap onlara mutlaka gelirdi. (Onlar farkında değillerken) kendilerine ansızın elbette gelecektir. |
30:43 | فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِ |
Diyanet Meali: | Allah tarafından, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru dine çevir. |
31:16 | فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | (Lokmân, öğütlerine şöyle devam etti: “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa) ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir.” |
32:3 | لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | (Hayır o), kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye (Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir). |
33:18 | وَالْقَائِلِينَ لِإِخْوَانِهِمْ هَلُمَّ إِلَيْنَا وَلَا يَأْتُونَ الْبَأْسَ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz Allah içinizden, savaştan alıkoyanları) ve kardeşlerine, “Bize gelin” diyenleri (biliyor). Zaten bunların pek azı savaşa gelir. |
33:20 | وَإِنْ يَأْتِ الْأَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ أَنَّهُمْ بَادُونَ فِي الْأَعْرَابِ |
Diyanet Meali: | Düşman birlikleri (bir daha) gelecek olsa, isterler ki, (çölde) bedevilerin arasında bulunsunlar da (size dair haberleri gidip gelenlerden sorsunlar). |
33:30 | مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ |
Diyanet Meali: | (Ey Peygamber’in hanımları!) İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa, onun cezası iki kat verilir. |
34:3 | وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَأْتِينَا السَّاعَةُ قُلْ بَلَىٰ وَرَبِّي |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, (gaybı bilen) Rabbime andolsun ki, (Kıyamet size mutlaka gelecektir).” |
34:3 | قُلْ بَلَىٰ وَرَبِّي لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِالْغَيْبِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir.” |
35:16 | إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah dilerse, sizi giderir ve yeni bir halk getirir.* |
36:30 | مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | (Yazık o kullara!) Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar. |
36:46 | وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar.* |
37:28 | قَالُوا إِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | Şöyle derler: “Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.”* |
37:157 | فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz getirin (bu delili içeren) kitabınızı!* |
38:21 | وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ |
Diyanet Meali: | Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı aşarak mabede girmişlerdi.* |
39:25 | كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlardan öncekiler de yalanladılar ve azap kendilerine farkına varamadıkları bir yerden geldi.* |
39:40 | مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Kişiyi rezil edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin başına ineceğini (yakında bileceksiniz)!” |
39:54 | وَأَنِيبُوا إِلَىٰ رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ |
Diyanet Meali: | Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez.* |
39:55 | وَاتَّبِعُوا أَحْسَنَ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُبَغْتَةًوَاَنْتُمْلَاتَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur’an’a) tâbi olun. |
39:71 | أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | “Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan (ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran) peygamberler gelmedi mi?” |
40:22 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi şu idi: Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getiriyorlardı da (onlar inkâr ediyorlardı). |
40:35 | الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmaksızın, Allah’ın âyetleri hakkında tartışan kimselerdir. |
40:50 | قَالُوا أَوَلَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا بَلَىٰ |
Diyanet Meali: | (Cehennem bekçileri) derler ki: “Size peygamberleriniz açık mucizeler getirmemiş miydi?” Onlar, “Evet, getirmişti” derler. |
40:56 | إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya… |
40:78 | وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmadan bir mûcize getiremez. |
41:11 | فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا |
Diyanet Meali: | (Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi); ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. |
41:11 | فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ |
Diyanet Meali: | (Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi); ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler. |
41:40 | أَفَمَنْ يُلْقَىٰ فِي النَّارِ خَيْرٌ أَمْ مَنْ يَأْتِي آمِنًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | O hâlde kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa güven içinde gelen kimse mi daha iyidir? |
41:42 | لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ تَنْز۪يلٌ مِنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ |
Diyanet Meali: | Ona ne önünden ne de ardından batıl gelemez. O, hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye lâyık olan Allah tarafından indirilmiştir.* |
42:47 | اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’tan, geri çevrilmesi imkânsız olan bir gün gelmeden önce, Rabbinizin çağrısına uyun. |
43:7 | وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ نَبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | (Onlar da) kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.* |
43:66 | هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar (bu tavırlarıyla) ancak, kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini beklemektedirler, hâlbuki bunun farkında değillerdir.* |
44:10 | فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Göğün açık bir duman getireceği günü bekle.* |
44:19 | وَأَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ إِنِّي آتِيكُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Allah’a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil (mucize) getiriyorum.”* |
44:36 | فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin.”* |
45:25 | مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | (Onlara âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman) onların delilleri ancak, “Doğru söyleyenler iseniz babalarımızı getirin” demek oldu. |
46:4 | اِئْتُونِي بِكِتَابٍ مِنْ قَبْلِ هَٰذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِنْ عِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz bundan önceki bir kitap, yahut bir bilgi kalıntısı olsun getirin bana!” |
46:22 | قَالُوا اَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ آلِهَتِنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar ise, “Sen bizi ilâhlarımızdan alıkoymak için mi geldin? Doğru söyleyenlerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir” dediler.* |
47:18 | فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً |
Diyanet Meali: | Onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey beklemiyorlar. |
51:24 | هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi?* |
51:42 | مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ |
Diyanet Meali: | Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül ediyordu.* |
51:52 | كَذَٰلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ |
Diyanet Meali: | İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki, “O bir büyücüdür” yahut “bir delidir” demiş olmasınlar.* |
52:34 | فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِثْلِهِ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer doğru söyleyenler iseler, haydi onun gibi bir söz getirsinler!* |
52:38 | أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Yoksa onların, kendisi vasıtasıyla (ilâhî vahyi) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? (Eğer varsa) dinleyenleri, açık bir delil getirsin!* |
59:2 | فَأَتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ |
Diyanet Meali: | Ama Allah’ın emri onlara ummadıkları yerden geldi. O, yüreklerine korku düşürdü. |
60:12 | وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ |
Diyanet Meali: | (Ey Peygamber! Mü’min kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, …) elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, … (konusunda sana biat etmek üzere geldikleri zaman, biatlarını kabul et)… |
61:6 | وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ |
Diyanet Meali: | (Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı) ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği peygamberiyim” demişti). |
63:10 | وَأَنْفِقُوا مِنْ مَا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ |
Diyanet Meali: | Herhangi birinize ölüm gelip de, (“Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden) önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın. |
64:5 | أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Daha önce inkâr edip de (inkârlarının cezasını tadanların) haberi size gelmedi mi? |
64:6 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالُوا |
Diyanet Meali: | (O azabın sebebi) şu ki, onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi, fakat onlar: (Bir beşer mi bizi doğru yola götürecekmiş?) dediler |
65:1 | وَلَا يَخْرُجْنَ إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ |
Diyanet Meali: | (Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak boşayın ve iddeti sayın…) Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında (onları bekleme süresince evlerinden çıkarmayın), kendileri de çıkmasınlar. |
67:8 | كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ |
Diyanet Meali: | Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. |
67:30 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْتِيكُمْ بِمَاءٍ مَعِينٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Söyleyin bakalım: Suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akar su getirir?”* |
68:41 | أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını!* |
71:1 | أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz biz Nûh’u, kavmine), “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” (diye peygamber olarak gönderdik). |
74:47 | حَتَّىٰ أَتَانَا الْيَقِينُ |
Diyanet Meali: | “Nihayet ölüm bize gelip çattı.”* |
76:1 | هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا |
Diyanet Meali: | İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti.* |
78:18 | يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ أَفْوَاجًا |
Diyanet Meali: | Bu, sûra üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz.* |
79:15 | هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Mûsâ’nın haberi sana geldi mi?* |
85:17 | هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْجُنُودِ |
Diyanet Meali: | Orduların haberi sana geldi mi?* |
88:1 | هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ |
Diyanet Meali: | Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi?* |
98:1 | لَمْ يَكُنِ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ مُنْفَكِّينَ حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ |
Diyanet Meali: | Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi.* |
آتَى : Fiil-IV. Meçhul: أُوتِيَ Meçhul Muzari: يُؤْتَى
2:43 | وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ |
Diyanet Meali: | Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.* |
2:53 | وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Hani, doğru yolu tutasınız diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) ve Furkan’ı vermiştik.* |
2:63 | خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | “Sakınasınız diye, size verdiğimiz Kitab’ı sıkı tutun, onun içindekileri düşünün (gafil olmayın).” |
2:83 | وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | (Hani, biz İsrailoğulları’ndan), “… herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” (diye söz almıştık). |
2:87 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. Ondan sonra ard arda peygamberler gönderdik. |
2:87 | وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ |
Diyanet Meali: | Meryem oğlu İsa’ya mucizeler verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. |
2:93 | خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُوا قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا |
Diyanet Meali: | “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın; ona kulak verin” (demiştik). Onlar, “Dinledik, karşı geldik” demişlerdi. |
2:101 | نَبَذَ فَرِيقٌ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ كِتَابَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitab’ı doğrulayıcı bir peygamber gelince), kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, (sanki bilmiyorlarmış gibi) Allah’ın Kitab’ını (Tevrat’ı) arkalarına attılar. |
2:110 | وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِ |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. |
2:121 | الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. |
2:136 | وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ |
Diyanet Meali: | (Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene, … Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilene (ve bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik).” |
2:136 | وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | (Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene, …) ve bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene (iman ettik). Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.” |
2:144 | وَإِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. |
2:145 | وَلَئِنْ أَتَيْتَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ آيَةٍ مَا تَبِعُوا قِبْلَتَكَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. |
2:146 | الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. |
2:177 | وَآتَى الْمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينَ |
Diyanet Meali: | (Asıl iyilik), … mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara … verenlerin … (tutum ve davranışlarıdır). |
2:177 | وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا |
Diyanet Meali: | (Asıl iyilik), … namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin … (tutum ve davranışlarıdır). |
2:200 | فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ |
Diyanet Meali: | İnsanlardan, “Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver” diyenler vardır. Bunların ahirette bir nasibi yoktur. |
2:201 | وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً |
Diyanet Meali: | Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır. |
2:211 | سَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ كَمْ آتَيْنَاهُمْ مِنْ آيَةٍ بَيِّنَةٍ |
Diyanet Meali: | İsrailoğullarına sor; biz onlara nice açık mucizeler verdik. |
2:213 | وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. |
2:229 | وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ أَنْ تَأْخُذُوا مِمَّا آتَيْتُمُوهُنَّ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | (Evlilikte tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında) kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz. |
2:233 | وَاِنْ اَرَدْتُمْ اَنْ تَسْتَرْضِعُوا اَوْلَادَكُمْ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِذَا سَلَّمْتُمْ مَا آتَيْتُمْ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz örfe uygun olarak vereceğiniz ücreti güzelce ödediğiniz takdirde size bir günah yoktur. |
2:247 | وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِنَ الْمَالِ |
Diyanet Meali: | “(O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir?) Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız. Ona zenginlik de verilmemiştir.” |
2:247 | وَاللَّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
2:251 | وَقَتَلَ دَاوُودُ جَالُوتَ وَآتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَٓاءُ |
Diyanet Meali: | Davud, Câlût’u öldürdü. Allah, ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. |
2:253 | وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ |
Diyanet Meali: | Meryem oğlu İsa’ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. |
2:258 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَاجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رَبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ |
Diyanet Meali: | Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? |
2:265 | كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌ فَآتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak mallarını Allah yolunda harcayanların durumu), yüksekçe bir yerdeki güzel bir bahçenin durumu gibidir ki, bol yağmur alınca iki kat ürün verir. |
2:269 | يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Allah, hikmeti dilediğine verir. |
2:269 | وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. |
2:269 | وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. |
2:271 | وَإِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَرَاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | (Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel!) Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. |
2:277 | وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen), namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. |
3:19 | وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. |
3:20 | وَقُلْ لِلَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” |
3:23 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِنَ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmüyor musun… |
3:26 | قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاءُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın.” |
3:73 | إِنَّ الْهُدَىٰ هُدَى اللَّهِ أَنْ يُؤْتَىٰ أَحَدٌ مِثْلَ مَا أُوتِيتُمْ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz hidayet, Allah’ın hidayetidir. Birine, size verilenin benzerinin verilmesinden … ötürü mü (böyle söylüyorsunuz)?” |
3:73 | قُلْ إِنَّ الْهُدَىٰ هُدَى اللَّهِ أَنْ يُؤْتَىٰ أَحَدٌ مِثْلَ مَا أُوتِيتُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz hidayet, Allah’ın hidayetidir. Birine, size verilenin benzerinin verilmesinden … ötürü mü (böyle söylüyorsunuz)?” |
3:73 | قُلْ إِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Lütuf Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” |
3:79 | مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُؤْتِيَهُ اللَّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, (“Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi) düşünülemez. |
3:81 | وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ لَمَا آتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ |
Diyanet Meali: | Hani, Allah peygamberlerden, “Andolsun, size vereceğim her kitap (ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz)” diye söz almıştı. |
3:84 | وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَالنَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | “Ve Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene (inandık).” |
3:100 | إِنْ تُطِيعُوا فَرِيقًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler!) Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, (imanınızdan sonra) sizi döndürüp (kâfir yaparlar). |
3:145 | وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. |
3:145 | وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | Kim de ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız. |
3:148 | فَآتَاهُمُ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. |
3:170 | فَرِحِينَ بِمَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | (Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında) Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak (rızıklandırılmaktadırlar). |
3:180 | وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. |
3:186 | وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ اَشْرَكُوا اَذًى كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. |
3:187 | وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu (Kitabı) mutlaka insanlara açıklayacaksınız, (onu gizlemeyeceksiniz)” diye sağlam söz almıştı. |
3:194 | رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلَىٰ رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize va’dettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme.” |
4:2 | وَآتُوا الْيَتَامَىٰ أَمْوَالَهُمْ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَبِيثَ بِالطَّيِّبِ |
Diyanet Meali: | Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. |
4:4 | وَآتُوا النِّسَاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً |
Diyanet Meali: | Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin. |
4:5 | وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. |
4:19 | وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir. Açık bir hayâsızlık yapmış olmaları dışında), kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. |
4:20 | وَإِنْ أَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ |
Diyanet Meali: | Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak yüklerle mal) vermiş olsanız dahi (ondan hiçbir şeyi geri almayın). |
4:24 | فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِهِ مِنْهُنَّ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ فَرِيضَةً |
Diyanet Meali: | Onlardan (nikâhlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. |
4:25 | فَانْكِحُوهُنَّ بِإِذْنِ أَهْلِهِنَّ وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | (Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları hâlinde), sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. |
4:33 | وَالَّذِينَ عَقَدَتْ أَيْمَانُكُمْ فَآتُوهُمْ نَصِيبَهُمْ |
Diyanet Meali: | Yeminlerinizin bağladığı (ahitleştiğiniz) kimselere de kendi hisselerini verin. |
4:37 | وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | (Bunlar cimrilik eden), insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. |
4:40 | وَإِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِنْ لَدُنْهُ أَجْرًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir. |
4:44 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar… |
4:47 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ آمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا |
Diyanet Meali: | Ey kendilerine kitap verilenler! … indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman edin. |
4:51 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar “cibt”e (ve “tâğût”a) inanıyorlar. |
4:53 | أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِنَ الْمُلْكِ فَإِذًا لَا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيرًا |
Diyanet Meali: | Yoksa onların hükümranlıkta bir payı mı var? Öyle olsa, insanlara bir zerre bile vermezler.* |
4:54 | أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَىٰ مَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Yoksa, insanları; Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği şey dolayısıyla kıskanıyorlar mı? |
4:54 | فَقَدْ آتَيْنَا آلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْنَاهُمْ مُلْكًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmet vermişizdir. Onlara büyük bir hükümranlık da vermiştik. |
4:54 | فَقَدْ آتَيْنَا آلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْنَاهُمْ مُلْكًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmet vermişizdir. Onlara büyük bir hükümranlık da vermiştik. |
4:67 | وَإِذًا لَآتَيْنَاهُمْ مِنْ لَدُنَّا أَجْرًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | O zaman kendilerine elbette katımızdan büyük bir mükâfat verirdik.* |
4:74 | وَمَنْ يُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَيُقْتَلْ أَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ اَجْرًاعَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz. |
4:77 | كُفُّوا أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | “(Savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin.” |
4:114 | وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللَّهِ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Kim bunları sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz. |
4:127 | فِي يَتَامَى النِّسَاءِ اللَّاتِي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ |
Diyanet Meali: | (Kitapta), kendilerine (verilmesi) farz kılınan (miras)ı vermediğiniz (ve evlenmek istediğiniz) yetim kızlara, (zavallı çocuklara ve yetimlere âdil davranmanıza dair, size okunmakta olan âyetler de bunu açıklıyor). |
4:131 | وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَإِيَّاكُمْ |
Diyanet Meali: | Sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de (“Allah’a karşı gelmekten sakının” diye) tavsiye ettik. |
4:146 | وَسَوْفَ يُؤْتِ اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ أَجْرًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah, mü’minlere büyük bir mükâfat verecektir. |
4:152 | أُولَٰئِكَ سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ أُجُورَهُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | (Allah’a ve peygamberlerine iman edenler ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince), işte onlara Allah mükâfatlarını verecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
4:153 | فَعَفَوْنَا عَنْ ذَٰلِكَ وَآتَيْنَا مُوسَىٰ سُلْطَانًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Biz bunu da affettik ve Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki verdik. |
4:162 | وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ أُولَٰئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | (O namazı kılanlar, zekâtı verenler), Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz. |
4:163 | وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا |
Diyanet Meali: | (İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’e), Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a (da vahyetmiştik). Davûd’a da Zebûr vermiştik. |
5:5 | وَطَعَامُ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâl, (sizin yiyecekleriniz de onlara helâl)dir. |
5:5 | وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ |
Diyanet Meali: | (Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla), daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, (mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir). |
5:5 | إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ |
Diyanet Meali: | (Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da), mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek (ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir). |
5:12 | لَئِنْ أَقَمْتُمُ الصَّلَاةَ وَآتَيْتُمُ الزَّكَاةَ وَآمَنْتُمْ بِرُسُلِي |
Diyanet Meali: | “Andolsun eğer namazı kılar, zekâtı verir ve elçilerime inanırsanız…” |
5:20 | وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًا وَآتَاكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Sizi hükümdarlar kılmıştı ve (diğer) toplumlardan hiçbirine vermediğini size vermişti.” |
5:20 | وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًا وَآتَاكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Sizi hükümdarlar kılmıştı ve (diğer) toplumlardan hiçbirine vermediğini size vermişti.” |
5:41 | يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَٰذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا |
Diyanet Meali: | Şöyle derler: “Eğer size şu hüküm verilirse, onu tutun. O verilmezse sakının.” |
5:41 | إِنْ أُوتِيتُمْ هَٰذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا |
Diyanet Meali: | “Eğer size şu hüküm verilirse, onu tutun. O verilmezse sakının.” |
5:46 | وَآتَيْنَاهُ الْإِنْجِيلَ فِيهِ هُدًى وَنُورٌ وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | Ona, içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan … İncil’i verdik. |
5:48 | وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَٰكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. |
5:54 | ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
5:55 | وَالَّذِينَ اٰمَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ |
Diyanet Meali: | (Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resûlüdür ve) Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir. |
5:57 | مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَالْكُفَّارَ أَوْلِيَاءَ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler!) Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden (dininizi alaya alıp oyuncak edinenleri) ve öteki kâfirleri dost (edinmeyin). |
6:20 | الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمُ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi) kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. |
6:44 | حَتَّىٰ إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَإِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada, onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar. |
6:83 | وَتِلْكَ حُجَّتُنَا آتَيْنَاهَا إِبْرَاهِيمَ عَلَىٰ قَوْمِهِ |
Diyanet Meali: | İşte kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerimiz.. |
6:89 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. |
6:114 | وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verdiklerimiz de onun, Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. |
6:124 | قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتَّىٰ نُؤْتَىٰ مِثْلَ مَا أُوتِيَ رُسُلُ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Onlara bir âyet geldiği zaman), “Allah elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilinceye kadar asla inanmayacağız” derler. |
6:124 | قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتَّىٰ نُؤْتَىٰ مِثْلَ مَا أُوتِيَ رُسُلُ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Onlara bir âyet geldiği zaman), “Allah elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilinceye kadar asla inanmayacağız” derler. |
6:141 | كُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ |
Diyanet Meali: | Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin… |
6:154 | ثُمَّ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَامًا عَلَى الَّذِي أَحْسَنَ وَتَفْصِيلًا لِكُلِّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Sonra iyilik yapanlara nimeti tamamlamak, her şeyi açıklamak, (hidayet ve rahmete erdirmek) için Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik… |
6:165 | وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ |
Diyanet Meali: | (O, sizi yeryüzünde halifeler yapan), size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. |
7:38 | رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ أَضَلُّونَا فَآتِهِمْ عَذَابًا ضِعْفًا مِنَ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver.” |
7:144 | فَخُذْ مَا آتَيْتُكَ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Öyleyse sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol.” |
7:156 | فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | “(Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır). Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere (ve âyetlerimize inananlara) yazacağım.” |
7:171 | خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın ve onun içindekileri hatırlayın ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız.” |
7:175 | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ الَّذِي آتَيْنَاهُ آيَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da (şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan) kimsenin haberini onlara anlat. |
7:189 | فَلَمَّا أَثْقَلَتْ دَعَوَا اللَّهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ آتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler. |
7:190 | فَلَمَّا آتَاهُمَا صَالِحًا |
Diyanet Meali: | Fakat Allah onlara iyi ve sağlıklı bir çocuk verince… |
7:190 | جَعَلَا لَهُ شُرَكَاءَ فِيمَا آتَاهُمَا |
Diyanet Meali: | (Fakat Allah onlara iyi ve sağlıklı bir çocuk verince de), Allah’ın kendilerine verdiği çocuk konusunda O’na ortaklar koşarlar. |
8:70 | إِنْ يَعْلَمِ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمْ خَيْرًا يُؤْتِكُمْ خَيْرًا مِمَّا أُخِذَ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere söyle:) Eğer Allah, kalplerinizde (iman, ihlâs, iyi niyet gibi) bir hayır (olduğunu) bilirse, sizden alınan fidyeden daha hayırlısını size verir (ve sizi bağışlar). |
9:5 | فَإِنْ تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ فَخَلُّوا سَبِيلَهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. |
9:11 | فَإِنْ تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ فَإِخْوَانُكُمْ |
Diyanet Meali: | Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. |
9:18 | وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا اللَّهَ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan), namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan (kimseler imar eder). |
9:29 | وَلَا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verilenlerden (Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan) ve hak din İslâm’ı din edinmeyen (kimselerle, küçülerek kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın). |
9:59 | وَلَوْ أَنَّهُمْ رَضُوا مَا آتَاهُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Eğer onlar Allah ve Resûlünün kendilerine verdiğine razı olup, “Bize Allah yeter…” deselerdi, (kendileri için daha hayırlı olurdu). |
9:59 | سَيُؤْتِينَا اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَرَسُولُهُ إِنَّا إِلَى اللَّهِ رَاغِبُونَ |
Diyanet Meali: | “Lütuf ve ihsanıyla Allah ve Resûlü ileride bize yine verir. Biz yalnız Allah’a rağbet eder (O’nun ihsanını ister)iz.” |
9:71 | وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. |
9:75 | وَمِنْهُمْ مَنْ عَاهَدَ اللَّهَ لَئِنْ آتَانَا مِنْ فَضْلِهِ لَنَصَّدَّقَنَّ |
Diyanet Meali: | İçlerinden, “Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse, mutlaka bol bol sadaka veririz (ve mutlaka salihlerden oluruz)” diye Allah’a söz verenler de vardır. |
9:76 | فَلَمَّا آتَاهُمْ مِنْ فَضْلِهِ بَخِلُوا بِهِ وَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, lütuf ve kereminden onlara verince, onda cimrilik ettiler ve yüz çevirerek dönüp gittiler.* |
10:88 | وَقَالَ مُوسَىٰ رَبَّنَا إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَأَهُ زِينَةً وَاَمْوَالًا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin.” |
11:3 | يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعًا حَسَنًا إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ |
Diyanet Meali: | (Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki) sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. |
11:28 | أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِهِ |
Diyanet Meali: | “Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O, kendi katından bana bir rahmet vermişse…” |
11:31 | وَلَا أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللَّهُ خَيْرًا |
Diyanet Meali: | Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara asla hiçbir hayır vermez” de diyemem. |
11:63 | أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً |
Diyanet Meali: | “Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet (peygamberlik) vermişse…” |
11:110 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de onun hakkında ayrılığa düşülmüştü. |
12:22 | وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Olgunluk çağına erişince, ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız.* |
12:31 | وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَأً وَآتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكِّينًا |
Diyanet Meali: | (Ziyafet düzenleyip) onlar için oturup yaslanacakları yer hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi. |
12:66 | قَالَ لَنْ أُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتَّىٰ تُؤْتُونِ مَوْثِقًا مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Babaları, “(Kuşatılıp çaresiz durumda kalmanız hariç, onu bana geri getireceğinize dair) Allah adına sağlam bir söz vermedikçe, onu sizinle göndermeyeceğim” dedi. |
12:66 | فَلَمَّا آتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللَّهُ عَلَىٰ مَا نَقُولُ وَكِيلٌ |
Diyanet Meali: | Ona güvencelerini verdiklerinde, “Allah söylediklerimize vekildir” dedi. |
12:101 | رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ |
Diyanet Meali: | Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. |
13:36 | وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَفْرَحُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilen Kur’an ile sevinirler. |
14:25 | تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَا وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. (Öğüt alsınlar diye) Allah insanlara misaller getirir. |
14:34 | وَآتَاكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَأَلْتُمُوهُ وَإِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا |
Diyanet Meali: | O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. |
15:81 | وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.* |
15:87 | وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve büyük Kur’an’ı verdik.* |
16:27 | قَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine ilim verilenler ise şöyle derler: “Şüphesiz bugün rezillik, aşağılık ve kötülük kâfirlerin üzerinedir.” |
16:55 | لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine verdiğimiz nimetlere karşı nankörlük etmek için böyle yaparlar. Bir süre daha faydalanın bakalım! Yakında bileceksiniz!* |
16:122 | وَآتَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ |
Diyanet Meali: | Ona dünyada iyilik verdik. Şüphesiz o, ahirette de salihlerdendir.* |
17:2 | وَآتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ve onu, İsrailoğullarına bir rehber yaptık. |
17:26 | وَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver… |
17:55 | وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَىٰ بَعْضٍ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik. |
17:59 | وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَا |
Diyanet Meali: | (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. |
17:71 | فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَأُولَٰئِكَ يَقْرَءُونَ كِتَابَهُمْ |
Diyanet Meali: | (O gün) her kime kitabı sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar… |
17:85 | قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.” |
17:101 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَاسْأَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ’ya apaçık dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor (sana anlatsınlar). |
17:107 | إِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ سُجَّدًا |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, daha önce kendilerine ilim verilenler, Kur’an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.” |
18:10 | رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır.” |
18:33 | كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ آتَتْ أُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Her iki bağ da meyvelerini vermiş ve ürünlerinden hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. |
18:40 | فَعَسَىٰ رَبِّي أَنْ يُؤْتِيَنِ خَيْرًا مِنْ جَنَّتِكَ |
Diyanet Meali: | “Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir.” |
18:62 | آتِنَا غَدَاءَنَا لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَٰذَا نَصَبًا |
Diyanet Meali: | “Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük.” |
18:65 | فَوَجَدَا عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا |
Diyanet Meali: | Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiştik. |
18:84 | إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا |
Diyanet Meali: | Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik.* |
18:96 | آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ حَتَّىٰ إِذَا سَاوَىٰ بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انْفُخُوا |
Diyanet Meali: | “Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince, “körükleyin!” dedi. |
18:96 | حَتَّىٰ إِذَا جَعَلَهُ نَارًا قَالَ آتُونِي أُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًا |
Diyanet Meali: | Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi. |
19:12 | يَا يَحْيَىٰ خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا |
Diyanet Meali: | “Ey Yahya! Kitab’a (Tevrat’a) vargücünle sarıl!” (dedik) ve henüz sabi iken ona (ilim ve) hikmet verdik. |
19:30 | قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Bebek şöyle konuştu: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı.”* |
19:77 | أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi inkâr edip “Bana elbette mal ve evlat verilecek!” diyen kimseyi gördün mü?* |
20:36 | قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle dedi: “İstediğin sana verildi ey Mûsâ!”* |
20:99 | كَذَٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْرًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki sana katımızdan bir zikir (Kur’an) verdik.* |
21:48 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاءً وَذِكْرًا لِلْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ ile Hârûn’a, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için o Furkân’ı (Tevrat’ı) bir ışık ve öğüt olarak verdik.* |
21:51 | وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِهِ عَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, daha önce de İbrahim’e doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini verdik. Biz zaten onu biliyorduk.* |
21:74 | وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَائِثَ |
Diyanet Meali: | Biz, Lût’a da bir hikmet ve bir ilim verdik ve onu çirkin işler yapan memleketten kurtardık. |
21:79 | فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا |
Diyanet Meali: | Biz hüküm vermeyi Süleyman’a kavratmıştık. Zaten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik. |
21:84 | فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِنْ ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ |
Diyanet Meali: | Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Ona ailesini … vermiştik. |
22:41 | الَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | Onlar öyle kimselerdir ki, şâyet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler… |
22:54 | وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler diye… |
22:78 | فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ |
Diyanet Meali: | Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. |
23:49 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.* |
23:60 | وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler…* |
23:60 | وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler…* |
24:22 | وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına … (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. |
24:33 | وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. |
24:33 | وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. |
24:56 | وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Resûle itaat edin ki size merhamet edilsin.* |
25:35 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, Biz, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ve kardeşi Hârûn’u da ona yardımcı kıldık.* |
27:3 | الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | (Kur’an), namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren (ve ahirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir). |
27:15 | وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun! Biz Dâvûd’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar, “Hamd … Allah’a mahsustur” dediler. |
27:16 | وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi.” dedi. |
27:23 | إِنِّي وَجَدْتُ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | “Ben, onlara (Sebe halkına) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş (ve büyük bir tahtı olan) bir kadın gördüm.” |
27:36 | أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِمَّا آتَاكُمْ |
Diyanet Meali: | “Siz beni mal ile desteklemek (ve böylece etkilemek) mi istiyorsunuz? Oysa Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır.” |
27:36 | فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِمَّا آتَاكُمْ بَلْ أَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ |
Diyanet Meali: | “Oysa Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Fakat hediyenizle ancak siz sevinirsiniz.” |
27:42 | وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik.” |
28:14 | وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَىٰ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. |
28:43 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Andolsun, ilk nesilleri yok ettikten sonra Mûsâ’ya, Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. |
28:48 | فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَا أُوتِيَ مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Onlara katımızdan gerçek gelince, “Mûsâ’ya verilen (mucize)lerin benzeri niçin buna da verilmedi” dediler. |
28:48 | مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | “Mûsâ’ya verilen (mucize)lerin benzeri…” |
28:48 | أَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Onlar daha önce Mûsâ’ya verilen (mucize)leri inkâr etmemişler miydi? |
28:52 | الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِهِ هُمْ بِهِ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Bu Kur’an’dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, işte onlar ona da inanırlar.* |
28:54 | أُولَٰئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا |
Diyanet Meali: | İşte onların, sabredip … karşılığında, mükâfatları kendilerine iki kez verilecektir. |
28:60 | وَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا |
Diyanet Meali: | (Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. |
28:76 | وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ اُولِي الْقُوَّةِ |
Diyanet Meali: | Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. |
28:77 | وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara.” |
28:78 | قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَىٰ عِلْمٍ عِنْدِي |
Diyanet Meali: | Kârûn, “Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir” dedi. |
28:79 | يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Keşke Kârûn’a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı. Şüphesiz o büyük bir servet sahibidir.” |
28:80 | وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِمَنْ آمَنَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, “Yazıklar olsun size! İman edip de (iyi işler yapanlara) Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlıdır…” dediler. |
29:27 | وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَآتَيْنَاهُ أَجْرَهُ فِي الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Onun soyundan gelenlere peygamberlik ve kitab verdik. Ayrıca ona dünyada mükâfatını da verdik. |
29:47 | فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمِنْ هَٰؤُلَاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِهِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar (Kitap ehlinden çağdaşın olanlar)dan da ona inananlar vardır. |
29:49 | بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ |
Diyanet Meali: | Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. |
29:66 | لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ وَلِيَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etsinler ve bir süre daha faydalansınlar bakalım! İleride bilecekler.* |
30:34 | لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine verdiğimiz nimetleri inkâr etsinler bakalım! Haydi (şimdilik) yararlanın, ama yakında bileceksiniz.* |
30:38 | فَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | Öyle ise akrabaya, yoksula, ve yolcuya hakkını ver. |
30:39 | وَمَا آتَيْتُمْ مِنْ رِبًا لِيَرْبُوَ فِي أَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُو عِنْدَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İnsanların malları içinde artsın diye faizle her ne verirseniz, Allah katında artmaz. |
30:39 | وَمَا آتَيْتُمْ مِنْ زَكَاةٍ تُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ |
Diyanet Meali: | Ama Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekât verirseniz; işte bunu yapanlar sevaplarını kat kat arttıranlardır. |
30:56 | وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine ilim ve iman verilmiş olanlar ise onlara şöyle diyeceklerdir: “Andolsun, siz, Allah’ın yazısına göre, yeniden dirilme gününe kadar kaldınız.” |
31:4 | الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | Onlar; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren kimselerdir. |
31:12 | وَلَقَدْ آتَيْنَا لُقْمَانَ الْحِكْمَةَ أَنِ اشْكُرْ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Lokmân’a “Allah’a şükret” diye hikmet verdik. |
32:13 | وَلَوْ شِئْنَا لَآتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدَاهَا |
Diyanet Meali: | Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik. |
32:23 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik. Sen de kitaba (Kur’an’a) kavuşma konusunda sakın şüphe içinde olma. |
33:14 | وَلَوْ دُخِلَتْ عَلَيْهِمْ مِنْ أَقْطَارِهَا ثُمَّ سُئِلُوا الْفِتْنَةَ لَآتَوْهَا |
Diyanet Meali: | Eğer Medine’nin her tarafından üzerlerine gelinse ve orada karışıklık çıkarmaları istenseydi, onu mutlaka yaparlardı… |
33:31 | وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ |
Diyanet Meali: | İçinizden kim Allah’a ve Resûlüne itaat eder ve salih bir amel işlerse, ona mükâfatını iki kat veririz. |
33:33 | وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ |
Diyanet Meali: | Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resûlüne itaat edin. |
33:50 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَحْلَلْنَا لَكَ أَزْوَاجَكَ اللَّاتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini … helâl kıldık. |
33:51 | ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَنْ تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَا آتَيْتَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğine razı olmaları için daha uygundur. |
33:68 | رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânete uğrat.* |
34:6 | وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ هُوَ الْحَقَّ |
Diyanet Meali: | Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilen Kur’an’ın gerçek olduğunu … görürler. |
34:10 | وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ مِنَّا فَضْلًا يَا جِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Davud’a tarafımızdan bir lütuf verdik. “Ey dağlar! Kuşların eşliğinde onunla birlikte tespih edin” dedik. |
34:44 | وَمَا آتَيْنَاهُمْ مِنْ كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا وَمَا أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذِيرٍ |
Diyanet Meali: | Oysa biz onlara okuyup inceleyecekleri kitaplar vermedik. Onlara senden önce hiçbir uyarıcı da göndermedik.* |
34:45 | وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا آتَيْنَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Hâlbuki bunlar onlara verdiğimiz şeylerin onda birine bile ulaşamamışlardır. |
35:40 | أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا فَهُمْ عَلَىٰ بَيِّنَتٍ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa kendilerine bir kitap verdik de, o kitaptan, açık bir delile mi sahip bulunuyorlar? |
37:117 | وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ |
Diyanet Meali: | Biz onlara (hükümlerimizi) açıklayan Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.* |
38:20 | وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ |
Diyanet Meali: | Biz Davud’un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakla batılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik.* |
39:49 | ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَىٰ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Sonra ona tarafımızdan bir nimet verdiğimizde, “Bu, bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir” der. |
40:53 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْهُدَىٰ وَأَوْرَثْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ’ya hidayet verdik. İsrailoğulları’na da, o kitabı (Tevrat’ı) miras bıraktık.* |
41:7 | الَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar zekâtı vermeyen kimselerdir. Onlar ahireti de inkâr ederler.* |
41:45 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun! Biz, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de, onda ayrılığa düşmüşlerdi. |
42:20 | وَمَنْ كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz… |
42:36 | فَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰى |
Diyanet Meali: | (Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu dünya hayatının geçimliğidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha hayırlı ve kalıcıdır. |
43:21 | أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِنْ قَبْلِهِ فَهُمْ بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar?* |
44:33 | وَآتَيْنَاهُمْ مِنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan mûcizeler verdik.* |
45:16 | وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, İsrailoğullarına kitap, hükümranlık ve peygamberlik verdik. |
45:17 | وَآتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْأَمْرِ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlara din işi konusunda açık deliller verdik. Ama onlar ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki hasetten dolayı ayrılığa düştüler. |
47:16 | حَتَّىٰ إِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفًا |
Diyanet Meali: | Fakat senin yanından çıktıkları zaman (alay ederek), kendilerine bilgi verilmiş olanlara, “Az önce ne söyledi?” derler. |
47:17 | وَالَّذِينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَآتَاهُمْ تَقْوَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Hidayete erenlere gelince, Allah onların hidayetini artırır. Onların Allah’a karşı gelmekten sakınmalarını sağlar.* |
47:36 | وَإِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ أُجُورَكُمْ وَلَا يَسْأَلْكُمْ أَمْوَالَكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer inanır ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, O size mükâfatınızı verir ve sizden mallarınızı (tamamen sarf etmenizi) istemez. |
48:10 | وَمَنْ أَوْفَىٰ بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir. |
48:16 | فَإِنْ تُطِيعُوا يُؤْتِكُمُ اللَّهُ أَجْرًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | “Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir.” |
51:16 | آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar), Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak (cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar). Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi.* |
52:18 | فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar) Rablerinin, kendilerine verdiği şeylerle zevk ve mutluluk duyarak (cennetlerde ve nimetler içinde bulunurlar). Rableri onları cehennem azabından korumuştur.* |
57:16 | وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ |
Diyanet Meali: | Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, (böylece kalpleri katılaşanlar) gibi olmasınlar. |
57:21 | ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir. |
57:23 | لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلَىٰ مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَا آتَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) |
57:27 | وَآتَيْنَاهُ الْإِنْجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً |
Diyanet Meali: | Ona İncil’i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. |
57:27 | فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ |
Diyanet Meali: | Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık kimselerdir. |
57:28 | اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakının ve peygamberine iman edin ki, size rahmetinden iki kat pay versin. |
57:29 | وَأَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | Ve lütfun, Allah’ın elinde olduğunu, onu dilediği kimseye vereceğini (bilsinler). Allah, büyük lütuf sahibidir. |
58:11 | يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ |
Diyanet Meali: | Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. |
58:13 | فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ |
Diyanet Meali: | Artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itaat edin. |
59:7 | وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا |
Diyanet Meali: | Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. |
59:9 | وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّا أُوتُوا |
Diyanet Meali: | (Onlardan önce o yurda yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler.) Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. |
60:10 | لَا هُنَّ حِلٌّ لَهُمْ وَلَا هُمْ يَحِلُّونَ لَهُنَّ وَآتُوهُمْ مَا أَنْفَقُوا |
Diyanet Meali: | Çünkü müslüman hanımlar kâfirlere helâl değillerdir. Kâfirler de müslüman hanımlara helâl olmazlar. Mehir olarak harcadıklarını onlara (kocalarına geri) verin. |
60:10 | وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ أَنْ تَنْكِحُوهُنَّ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Mehirlerini verdiğiniz takdirde, bu kadınlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. |
60:11 | فَآتُوا الَّذِينَ ذَهَبَتْ أَزْوَاجُهُمْ مِثْلَ مَا أَنْفَقُوا |
Diyanet Meali: | Eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin. |
62:4 | ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.* |
65:6 | فَإِنْ أَرْضَعْنَ لَكُمْ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Sizin için (çocuğu) emzirirlerse (emzirme) ücretlerini de verin. |
65:7 | وَمَنْ قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنْفِقْ مِمَّا آتَاهُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | (Eli geniş olan, elinin genişliğine göre nafaka versin.) Rızkı dar olan da, Allah’ın ona verdiğinden (o ölçüde) harcasın. |
65:7 | لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلَّا مَا آتَاهَا |
Diyanet Meali: | Allah, bir kimseyi ancak kendine verdiği ile yükümlü kılar. |
69:19 | فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَءُوا كِتَابِيَهْ |
Diyanet Meali: | İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: “Gelin, kitabımı okuyun!”* |
69:25 | وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيَهْ |
Diyanet Meali: | Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.”* |
69:25 | وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيَهْ |
Diyanet Meali: | Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.”* |
73:20 | وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. |
74:31 | لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيمَانًا |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın. |
74:31 | وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verilenler ve mü’minler şüpheye düşmesin. |
74:52 | بَلْ يُرِيدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُؤْتَىٰ صُحُفًا مُنَشَّرَةً |
Diyanet Meali: | Hatta onlardan her bir kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor.* |
84:7 | فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ |
Diyanet Meali: | Kime kitabı sağından verilirse…* |
84:10 | وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ وَرَاءَ ظَهْرِهِ |
Diyanet Meali: | Fakat kime kitabı arkasından verilirse…* |
92:18 | الَّذِي يُؤْتِي مَالَهُ يَتَزَكَّىٰ |
Diyanet Meali: | Temizlenmek için malını hayra veren…* |
98:4 | وَمَا تَفَرَّقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.* |
98:5 | وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَٰلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ |
Diyanet Meali: | (Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri), namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri (emredilmişti). İşte bu dosdoğru dindir. |
آتِي : İsim. İsm-i Fâil. Müennesi: آتِيَةٌ
6:134 | إِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَآتٍ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz size va’dedilen şeyler mutlaka gelecektir. Siz bunun önüne geçemezsiniz.* |
11:76 | قَدْ جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ |
Diyanet Meali: | “Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir.” |
15:85 | وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü ile muamele et. |
19:93 | إِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَٰنِ عَبْدًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki herkes Rahman’a kul olarak gelecektir.* |
19:95 | وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا |
Diyanet Meali: | Onlar(ın her biri) kıyamet günü O’na tek başına gelecektir.* |
20:15 | إِنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَىٰ |
Diyanet Meali: | “Kıyamet mutlaka gelecektir. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, neredeyse onu gizleyecek (geleceğinden hiç söz etmeyecek)tim.”* |
22:7 | وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ لَا رَيْبَ فِيهَا وَأَنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ |
Diyanet Meali: | Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüphesiz Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltecektir* |
29:5 | مَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ اللَّهِ فَإِنَّ أَجَلَ اللَّهِ لَآتٍ |
Diyanet Meali: | Her kim Allah’a kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. |
40:59 | إِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ لَا رَيْبَ فِيهَا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu buna inanmazlar.* |
مَأْتِيٌّ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
19:61 | وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا |
Diyanet Meali: | (Onlar cennete), Rahmân’ın, kullarına gıyaben vaad ettiği (“Adn” cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır). Şüphesiz O’nun va’di kesinlikle gerçekleşir. |
إِيتَاءٌ : İsim. Mastar. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
16:90 | إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder. |
21:73 | وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ |
Diyanet Meali: | (Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık) ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. |
24:37 | وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ |
Diyanet Meali: | (Bunları ne ticaret) ve ne de alışveriş; Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekat vermekten (alıkoyar). |
مُؤْتُونَ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Çoğul. Tekili: مُأْتٰى
4:162 | وَالْمُقِيمِينَ الصَّلَاةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ |
Diyanet Meali: | O namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya… |