KÖK HARFLER: ج ن ب
ANLAM:
جَنَبَ : Yanını kırmak, yanını vurmak ya da zedelemek; birini veya bir şeyi yanında götürmek (bir at ile); onu bir kenara atmak ya da başından savmak; onu iyice uzaklaştırmak, yabancılaştırmak ya da aralarını açmak. Bir şeyi kendisinden uzağa koymak ya da uzaklaştırmak. Kirlenmek.
AÇIKLAMA:
Aslında bu kökün iki anlamı vardır, biri “yakınlık” diğeri ise “uzaklık”tır. (Mekâyıs 225)
جَنْبٌ kelimesi temelde bir organ adıdır: “yan”. Çoğulu جُنُوبٌ şeklinde gelir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: فَتُكْوَى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنوُبُهُمْ onlarla alınları, yan tarafları dağlanır (9/35); تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ Gece teheccüd namazı kılmak için yanlarını yataklardan ayırıp kalkarlar (32/16); اَلَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ Onlar ayakta, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar (3/191).
يَمِينٌ ve شِمَالٌ kelimelerinin kullanımında olduğu gibi, Arapların yönle ilgili organ adlarını müsteâr olarak kullanma adetleri olduğu için sonradan, “yan taraf” anlamında müsteâr olarak kullanılmıştır.
“Duvarın yanı, yan tarafı” anlamında جَنْبُ الْحَائِطِ ve جَانِبُ الْحَائِطِ şekillerinde kullanılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ yanda olan komşuya (4/Nisâ 36). Buradaki جَنْبٌ kelimesi “yakın” anlamındadır.
- Bunun “kadından” kinaye olduğu söylenmiştir.
- Bir görüşe göre ise, “yol arkadaşından” kinayedir.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: الْجَارِ الْجُنُبِ …uzak komşuya… (4/36) Buradaki جُنُوبٌ kelimesi “uzak” anlamındadır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: يَا حَسْرَتَى علَى مَا فَرَّطْتُ فِي جَنْبِ اللَّهِ Allah’a karşı aşırı gitmemden dolayı (Allah’ın yanında kusur edişimden dolayı) bana yazıklar olsun! (39/56). Yani “Allah’ın emrinde ve bizim için çizip tahdid ettiği sınırlarda (kusur edişimden dolayı)…”
سَارَ جَنْبَيْهِ ve سَارَ جَنْبَتَيْهِ ve سَارَ جَنَابَيْهِ ve سَارَ جَنَابَتَيْهِ : Onun her iki yanında da gitti, yolculuk etti ya da yürüdü.
جَنَبْتُهُ : Onun yanına vurdum ya da dokundum. Bu kullanımıyla, “kalbine veya karaciğerine vurdum ya da dokundum” anlamına gelen فَأَدْتُهُ ve كَبَدْتُهُ fiillerine benzer.
جُنِبَ : Yanı ağrıdı ya da yanından şikayet oldu. Bu kullanımıyla da, “karaciğeri veya kalbi ağrıdı ya da bunlardan birinden şikayetçi oldu” anlamına gelen كُبِدَ ve فُئِدَ fiillerine benzer.
جَنْبٌ kelimesinden fiil şu iki anlamda oluşturulmuştur.
Birincisi: Bir şeyin yanından ayrılarak, uzaklaşarak gitmek.
İkincisi: Bir şeye doğru gitmek.
Birinciyle ilgili mesela “Onu uzaklaştırdım veya bir kenara attım ya da koydum” anlamında جَنَبْتُهُ ve أَجْنَبْتُهُ fiilleri kullanılır. Yüce Allah’ım şu üzerindeki جَنْبٌ kelimesi buradan gelir ve “uzak” anlamındadır: وَالْجَارِ الْجُنُبِ ve kenar komşulara.. (4/36).
رَجُلٌ جَنَبٌ ve رَجُلٌ جَانِبٌ : Yabancı, akrabalık itibarıyla uzak.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: إِنْ تَجْتَنِبُوا كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ Eğer size yasaklanan büyük günâhlardan kaçınırsanız, (4/31).
Yine şöyle buyurmuştur: وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ …ve yalan sözden kaçınınız (22/30).
Allah’ın şu sözüne gelince: اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ Tağut’a kulluk etmekten kaçının (39/17), burada “onların Tağut’u terk etmeleri, bırakmaları, ondan vazgeçmeleri” ifade edilir.
فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ Ondan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz (5/90). Burada اجْتَنِبُوهُ denmesi, اُتْرُكُوهُ denmesinden daha beliğdir.
“Filan oğullarının develerinde hiç süt yok” anlamında جَنَّبَ بَنُو فُلاَنٍ denir.
جُنِّبَ فُلاَنٌ خَيْرًا ve جُنِّبَ شَرّاً : Filan kişi bir hayırdan ya da bir şerden uzaklaştırıldı.
Yüce Allah cehennemle ilgili şöyle buyurmuştur: وَسَيُجَنَّبُهَا اْلأَتْقَى – الَّذِي يُؤْتِي مَالَهُ يَتَزَكَّى En çok korkan ondan uzak tutulur; o ki malını Allah rızası için vererek arınır, yücelir (92/17-18).
جُنِّبَ فُلاَنٌ dendiğinde bu, “Filan kişi hayırdan uzaklaştırıldı” anlamına gelir. Duada ve hayırla ilgili hususlarda kullanılır. Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَنْ نَعْبُدَ اْلأَصْنَامَ Beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut (14/35). Buradaki اُجْنُبْنِي fiili, “Onu filan şeyden uzaklaştırdım, uzak tuttum” anlamına gelen جَنَبْتُهُ عَنْ كَذَا kullanımından gelir.
Şöyle denmiştir: Bu, “Atı yanımda, yedeğimde götürdüm, yedek çektim” anlamına gelen جَنَبْتُ اْلفَرَسَ kullanımından gelir. Dolayısıyla Hz. İbrahim (a.s.) burada Yüce Allah’tan sanki “ihsan edeceği lütuflar ve gizli ya da bilinmez yollar vasıtasıyla kendilerini şirkin yanından (جَانِبٌ) Kendi yanına alıp uzağa götürmesini” ister.
تَجْنِيبٌ : İki bacak arasında bulunan genişlik. Doğuştan, iki bacaktan birinin diğerinden uzak olması, demektir.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَإِنْ كُنْتُمْ جُنُباً فَاطَّهَّرُوا …ve eğer cünup iseniz temizlenin (5/6); yani “eğer cenâbet (جَنَابَةٌ) olduysanız…” Bunun gerçekleşmesi zekerden meni gelmesine ya da iki sünnet yerinin (yani kadınla erkeğin sünnet yerinin) karşılaşmasına, birleşmesine bağlıdır. Fiil olarak جَنُبَ ve أَجْنَبَ ve اِجْتَنَبَ ve تَجَنَّبَ şekillerinde kullanılır. Cünüplüğün böyle adlandırılmasının nedeni, bu durumun fıkhî olarak namazdan uzak durmaya (تَجَنَّبَ) sebep olmasıdır.
“Güney rüzgarı ya da güneyden esen bir Rüzgar” için kullanılan جَنُوبٌ kelimesine gelince, bu adlandırma da “Kabe’nin yanından (جَانِبٌ) gelme” anlamı göz önünde bulundurulmuş olabileceği gibi, “Kabe’nin yanından uzaklaşarak gitme” anlamı da göz önünde bulundurulmuş olabilir. Çünkü bu rüzgârda her iki anlamda mevcuttur. جَنُوبٌ kelimesinden şu kullanımlar türemiştir:
جَنَبَتِ الرِّيحُ : Rüzgar güneye doğru esti.
أَجْنَبْنَا : Cenûb denen güney rüzgârının ya da güneyden esen rüzgârın estiği bir zamana girdik.
جُنِبْنَا : Cenûb denen güney rüzgârı ya da güneyden esen rüzgar bizi vurdu.
سَحَابَةٌ مَجْنُوبَةٌ : Bu rüzgârın esip getirdiği bulut. (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
جَنَبَ (geniş zaman يَجْنُبُ mastar isim جَنْبٌ): Yanını kırdı ya da yanını vurdu ya da zedeledi; onu (atı) yanında götürdü; onu bir kenara attı ya da başından savdı; onu ya da o şeyi iyice uzaklaştırdı, yabancılaştırdı ya da aralarını açtı.
جَنَبَهُ الشَّىْءَ : O şeyi ondan uzağa koydu ya da uzaklaştırdı.
جَنَبَهُ şu anlamlara da gelmektedir: Onu ya da o şeyi istedi ya da arzuladı.
جَنَبَتِ الرِّيحُ (mastar isim جُنُوبٌ): Rüzgar güneye doğru esiyordu.
جَنَبَ اِلَى لِقَائِهِ : Görmek için yanıp tutuşuyordu; ona meyillendi; kaygılandı.
جَنِبَ (geniş zaman يَجْنَبُ): O (bir deve), yanındaki ağrıdan topallıyordu.
جُنِبَ ve جَنِبَ ve جَنُبَ ve جَنَبَ : Şundan etkilenmişti: ذَاتَ الْجَنْبِ (yani, plörezi).
جَنَبَ الرَّجُلُ (geniş zaman يَجْنُبُ mastar isim جَنَابَةٌ): Adam kirlenmişti.
جُنُبٌ şu sözcükten gelen bir sıfattır: جَنَابَةٌ Yani, kirlenmiş, cinsel ilişkiden sonra yıkanması gerekir.
جَنَّبَهُ اَوْ تَجَنَّبَهُ اَوْ تَجَانَبَهُ اَوْ اِجْتَنَبَهُ : Ondan ya da o şeyden uzaktı, uzak bir mesafedeydi veya uzak durmaktaydı ya da o hale geldi; uzağa çekti ya da çekildi; uzaklaştı ya da yabancılaştı.
جَانَبَهُ : Yanında yürüdü ya da ondan uzaktı veya uzaklaştı.
جُنُبٌ : Bir yabancı; bağ olarak yabancı ya da uzak; akraba olmayan bir kişi; birinin komşusu olan fakat başka bir toplum mensubu olan kişi; birinin soyundan olmayan kişi; birinin hısımı olmayan ve ona gelip korumasını isteyen kişi; mesafe veya uzaklık.
جَنَبٌ boy abdesti vecibesi altında manasına gelmektedir. Tekil ve çoğul ve eril ya da dişil olarak kullanılır.
جَنْبٌ : Anlamları: (1) Bir kişinin koltuk altından uzanıp göğsüne doğru uzanan yanı ya da yarısı ya da yan kısmı; (2) bir yolculuktaki yoldaş; birinin yanındaki yoldaş; (3) her iyi işte yoldaş; (4) koca ya da karı.
قَعَدْتُ اِلَى جَنْبِ فُلَانٍ اَوْ اِلَى جَانِبِهِ : Birinin yanında oturdum.
اَعْطَاهُ الْجَنْبَ : Ona boyun eğdi manasına, onun yanında oldu.
اَلصَّاحِبُ بِالْجَنْبِ : Yanınızdaki yoldaş (4:36); koca ya da karı.
ذَاتُ الْجَنْبِ : Plörezi.
جَنَبٌ şu anlama da gelmektedir: Parça veya kısım veya bölge; bir şeyin bir parçası ya da kısmı; bir şeyin büyükçe veya ana veya temel kısmı.
هٰذَا قَلِيلٌ فِى جَنْبِ مُوَدَّتِكَ : Bu, aşkın büyüklüğüyle karşılaştırıldığında küçücük kalır.
نَزَلُوا فِى جَنَابَاتِ الْوَادِى : Vadinin eteklerine ya da vadi yanındaki yollara indiler.
جَانِبٌ (çoğul hali جَوَانِبُ ): Yan; taraf; bir halkın yaşadığı yöre; bir insan topluluğu ya da halkın yaşadığı bölge ya da alan.
رَجُلٌ لَيِّنُ الْجَانِبِ : Kibarca ve kolayca ticaret yapılacak bir adam.
جَانِبٌ : Bir nehrin kıyısı ve herhangi bir kıyı ya da dik yokuş; limit, sınır veya had.
عَلَى جَانِبٍ : Yanında, bir tarafta veya bir yanda.
جَانِبٌ مِنَ الْمَالِ : Malın bir kısmı ya da büyük bir kısmı.
جَانِبٌ : Bir kimsenin bozulmadan korunması gereken onuru ya da şanı; sakınılmış ve hor görülmüş.
دَعْ كَذَا جَانِبًا : Yalnız bırakın.
جَنُوبٌ : Güney.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
جَنَبَ | fiil-I | 1 | Uzaklaştı, uzak oldu | 14/35 |
|
جَنَّبَ | fiil-II | 1 | Uzaklaştırdı, uzak tuttu | 92/17 |
|
تَجَنَّبَ | fiil-V | 1 | Uzaklaştı, uzak durdu | 87/11 |
|
اِجْتَنَبَ | fiil-VIII | 9 | Uzaklaştı, uzak durdu | 39/17 |
|
جَنْبٌ | isim | 8 | Yan, iş, durum, yakın, cihet | 39/56 | Çoğulu: جُنُوبٌ |
جُنُبٌ | isim | 4 | Akrabadan olmayan, garib, yabancı kimse, cünüb | 4/36 |
|
جَانِبٌ | isim | 9 | Yan, yan taraf | 17/83 |
|
| Toplam | 33 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- تَجَنَّبَ
- تَفَادَى > bak: ف د ي
- جَانِبٌ
- جَنْبٌ > bu kök
- حِذَاءٌ
- مُحَاذَاةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- تَجَنَّبَ
AÇIKLAMA:
CENÂB ve CENÂH kelimeleri arasındaki benzerlik
( ج ن ب – ج ن ح )
Cenâb ile cenâh kelimeleri mana açısından birbirine çok yakındır ve her iki kökün ilk iki harf aynıdır. “Yan” ve “kanat” kelimeleri benzer manadadır. Türkçede “kanat” kelimesi bazen “yan” kelimesi yerine kullanılmaktadır. Bknz: ( ج ن ح )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Cenb | جَنْب | Yan taraf. Koltuk altının aşağısı. | Zâtü’l cenb |
Ceneb | جَنَب | Susuzluktan böğrü ciğere yapışmak. |
|
Cânib | جَانِب | Yan, yön. Cihet, taraf. Yüksek taraf. | Çoğul: Cevânib |
Cenâb | جَنَاب | “Yan”manasına gelir. Şeref, onur ve büyüklük terimi olarak kullanılır. Hazret, Cenab-ı Hakk |
|
Cenâib | جَنَائِب | Yedek hayvanlar, yedek binekler. |
|
Cenûb | جَنُوب | Güney. |
|
Cünüb | جُنُب | Cenabetlik. Şer’an yıkanıp temizlenmeye mecburiyet hali. |
|
Cenâbet | جَنَابَة | 1: Cünüp. 2: Pis, kötü, hoşlanılmayan (kimse veya şey). |
|
Mecnûb | مٓجْنُوب | Güney rüzgarı yetişen kişi. |
|
Ecnâb | أَجـنَاب | Yanlar. Yan taraflar. |
|
Ecnebî | أَجَنَبِيّ | Başka devlet uyruğunda olan (kimse), yabancı |
|
Mücânib | مُجَانِب | Çekinen. Sakınan. Kaçan. |
|
Mücânebet | مُجَانَبَة | Sakınma. Çekinme. İnsanlardan uzağa bir tarafa çekilme. |
|
Mücenneb | مُجَنَّب | Devesi doğurmayan kişi. |
|
Tecennüb | تَجَنُّب | Sakınma. Çekinme. |
|
İctinâb | إِجْتِنَاب | Çekinmek. Sakınmak. Uzak olmak. |
|
Müctenib | مُجْتَنِب | İctinab eden, uzak duran, çekinen, bir şeye karışmayan, sakınan. |
|
Ecnebi kelimesi, “yan, dış” anlamına gelen cenb kökünün ism-i tafdil (kıyas) halinden türetilmiştir. “Dışarıya ait” yani “yabancı” anlamı kazanmıştır.
Cünub kelimesi de aynı kökten gelerek “yaban, yabancı, murdar, abdestsiz” manaları kazanmış ve böylece şu anki kullanım manasına sahip olmuştur. (Nişanyan Sözlük) Ragıp el Isfahânî, kişiyi namazdan uzaklaştıran hale isim olmasından dolayı cünub kelimesinin kullanıldığını söylemektedir. (Müfredât 266)
Cenub kelimesi bu kökün “yüzünü çevirdi, yana döndürdü” manasından hareketle “güney” anlamı kazanmıştır. (Nişanyan Sözlük) Isfahâni’ye göre bu kelime “Ka’be tarafından gelmek” manası nedeniyle bu şekilde isimlendirilmiştir. (Müfredât 266)
Zatü’l-cenb kelimesi “kaburga iltihabı, zatürree” anlamındadır. İki kelimeden oluşur. Zât: sahip, iltihap. Cenb: yan, gövdenin yan tarafı, kaburgalar. (Nişanyan Sözlük) Halk ağızlarından derlenen satlıcan biçimi Dil Devrimi döneminde sözlüklere alınmıştır.
Âli cenâb kelimesi, “yüce kişilik” anlamındadır. İki kelimeden oluşur. Âli: yüksek. Cenâb: kat, nezd, hazret. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
جَنَبَ : Fiil-I.
14:35 | رَبِّ اجْعَلْ هَٰذَا الْبَلَدَ آمِنًا وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَنْ نَعْبُدَ الْأَصْنَامَ |
Diyanet Meali: | (Hani İbrahim demişti ki:) “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.” |
جَنَّبَ : Fiil-II.
92:17 | وَسَيُجَنَّبُهَا الْأَتْقَى |
Diyanet Meali: | En muttekî (Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan) kimse o ateşten uzak tutulacaktır. * |
تَجَنَّبَ : Fiil-V.
87:11 |
وَيَتَجَنَّبُهَا الْأَشْقَى
|
Diyanet Meali: | En bedbaht kimse (kâfir) ise, öğüt almaktan kaçınır. * |
اِجْتَنَبَ : Fiil-VIII.
4:31 | إِنْ تَجْتَنِبُوا كَبَائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz.. |
5:90 | رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ |
Diyanet Meali: | … şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. |
16:36 | وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik. |
22:30 | فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ |
Diyanet Meali: | Artık putlara tapma pisliğinden kaçının. |
22:30 | وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ |
Diyanet Meali: | Yalan sözden kaçının. |
39:17 | وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَنْ يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَىٰ |
Diyanet Meali: | Tâğût’tan , ona kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a yönelenler için müjde vardır. |
42:37 | وَالَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَإِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَ |
Diyanet Meali: | Büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar...* |
49:12 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. |
53:32 | الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ |
Diyanet Meali: | Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. |
جَنْبٌ İsim. Çoğulu: جُنُوبٌ
3:191 | الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. |
4:36 | وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | Uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya… |
4:103 | فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلَاةَ فَاذْكُرُوا اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِكُمْ |
Diyanet Meali: | Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. |
9:35 | يَوْمَ يُحْمَىٰ عَلَيْهَا فِي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوَىٰ بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنُوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْ |
Diyanet Meali: | O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak… |
10:12 | وَإِذَا مَسَّ الْإِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَائِمًا |
Diyanet Meali: | İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. |
22:36 | فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ |
Diyanet Meali: | Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. |
32:16 | تَتَجَافَىٰ جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا |
Diyanet Meali: | Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. |
39:56 | أَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَا عَلَىٰ مَا فَرَّطْتُ فِي جَنْبِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: |
Kişi, “Allah’ın yanında, işlediğim kusurlardan dolayı vay hâlime!” demesin.
|
جُنُبٌ : İsim.
4:43 | وَلَا جُنُبًا إِلَّا عَابِرِي سَبِيلٍ حَتَّىٰ تَغْتَسِلُوا |
Diyanet Meali: | Bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar (namaza yaklaşmayın). |
5:6 | وَإِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا |
Diyanet Meali: | Eğer cünüp iseniz, iyice yıkanarak temizlenin. |
28:11 | وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ فَبَصُرَتْ بِهِ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | Annesi, Mûsâ’nın kız kardeşine, “Onu takip et” dedi. O da Mûsâ’yı, onlar farkına varmadan uzaktan gözledi. * |
4:36 | وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | Uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya… |
جَانِبٌ : İsim.
17:68 | أَفَأَمِنْتُمْ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا |
Diyanet Meali: | Peki, karada sizi yere geçirmesinden, yahut üzerinize taşlar savuran kasırga göndermesinden güvende misiniz? |
17:83 | وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنْسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَئُوسًا |
Diyanet Meali: | İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. Kendisine şer dokununca da umutsuzluğa düşer. * |
19:52 | وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا |
Diyanet Meali: | Ona, Tûr dağının sağ tarafından seslendik ve kendisi ile gizlice konuşmak için kendimize yaklaştırdık. * |
28:29 | فَلَمَّا قَضَىٰ مُوسَى الْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafında bir ateş gördü. |
28:44 | وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَىٰ مُوسَى الْأَمْرَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Mûsâ’ya o emri verdiğimiz zaman sen (vadinin) batı tarafında değildin. |
28:46 | وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | Yine biz (Mûsâ’ya) seslendiğimiz zaman Tûr’un yan tarafında da değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak… |
37:8 | لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَىٰ وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. * |
41:51 | وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنْسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَاءٍ عَرِيضٍ |
Diyanet Meali: | İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de yalvarmaya koyulur. * |
20:80 | قَدْ أَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle dedi:) “Ey İsrailoğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık, size Tûr’un sağ yanını va’dettik” |