ف د ي

KÖK HARFLER: ف د ي

ANLAM: 

فَدَى : Birisini fidye vererek esaretten kurtarmak.

AÇIKLAMA:

xx

DİĞER BAZI TÜREVLER:

xx

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek
فَدَى fiil-I 1 Fidye verdi, kurban etti 37/107
فَادَى fiil-III 1 Fidyesini verdi 2/85
اِفْتَدَى fiil-VIII 7 Fidye verdi 3/91
فِدْيَةٌ isim 3 Fidye 2/184
فِدَاءٌ isim 1 Fidye 47/4

Toplam 13

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

  • فَدَى
  • تَفَادَى
    • تَجَنَّبَ > bak: ج ن ب
    • تَحَاشَى
  • فِدَاءٌ
    • اِفْتِدَاءٌ > bu kök
    • فِدْيَةٌ > bu kök
  • فِدْيَةٌ

Zıt Manada Kelimeler

  • فَدَى
  • تَفَادَى

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Fedâ’ فَدَاء Bir amaç uğrunda bir değer veya varlıktan vazgeçme, uğruna verme. Fedâ-kâr
Fedâî فَدَائِى Bir ülkü uğruna tehlikeli işlere girişerek canını esirgemeyen kimse
Fidâ’ فِدَاء Dağıtmak. Hediye veya bahşiş olarak vermek.
Fidye فِدْيَة Bedel. Bahşiş. Atiyye. Bir yükümlülükten kurtulmak için ödenen para.
Müfâdât مُفَادَات Fidyeyi ödeme.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

فَدَى : Fiil-I. 

37:107 وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ
Diyanet Meali: Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık. *

فَادَى : Fiil-III. 

2:85 وَإِنْ يَأْتُوكُمْ أُسَارَىٰ تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ
Diyanet Meali: (Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak); size haram olduğu hâlde (onları yurtlarından çıkaran), size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz.

اِفْتَدَى : Fiil-VIII. 

2:229 فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا افْتَدَتْ بِهِ
Diyanet Meali: (Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz), o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur.
3:91 فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِمْ مِلْءُ الْأَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَىٰ بِهِ
Diyanet Meali: (Şüphesiz inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya), dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir.
5:36 لِيَفْتَدُوا بِهِ مِنْ عَذَابِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَا تُقُبِّلَ مِنْهُمْ
Diyanet Meali: (Şüphesiz yeryüzünde olanların hepsi ve yanında bir o kadarı daha kâfirlerin olsa da) onu kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verecek olsalar, onlardan yine kabul edilmez.
10:54 وَلَوْ أَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْأَرْضِ لَافْتَدَتْ بِهِ
Diyanet Meali: (O gün) zulmetmiş olan herkes, eğer yeryüzündeki her şeye sahip olsa, kendini kurtarmak için onu fidye verir.
13:18 لَوْ أَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ
Diyanet Meali: (Rablerinin emrine uyanlar için mükâfatın en güzeli vardır. Ona uymayanlar ise), yeryüzünde olan her şey ve onun yanında bir katı daha kendilerinin olsa, kurtulmak için hepsini kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi.
39:47 وَلَوْ أَنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ
Diyanet Meali: Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, (kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için) elbette onları verirlerdi.
70:11 يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ
Diyanet Meali: Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını … fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

فِدْيَةٌ : İsim. 

2:184 وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ
Diyanet Meali: Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir.
2:196 فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ بِهِ أَذًى مِنْ رَأْسِهِ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ
Diyanet Meali: İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, … gerekir.
57:15 فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا
Diyanet Meali: Bugün artık ne sizden, ne de inkâr edenlerden bir fidye alınır.

فِدَاءٌ : İsim. 

47:4 فَإِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَإِمَّا فِدَاءً حَتَّىٰ تَضَعَ الْحَرْبُ أَوْزَارَهَا
Diyanet Meali: Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş sona erinceye kadar hüküm budur.