KÖK HARFLER: أ ن ي
ANLAM:
أَنَى : Bir şeyin zamanı gelmek; yakına gelmek, yakınlaşmak. Tam ve nihai zamanına veya durumuna ulaşmak. Olgun ya da erişkin hale gelmek, iyice pişmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
اَنَى (geniş zamanlı يَاْنِى mastar isim اَنًى ve اَنْىٌ ve اَنَاءٌ ve اِنًى):
جَاءَ اِنَاهُ : anlamları: (1) Onun zamanı geldi; yakındaydı, yakına geldi veya yakınlaştı; (2) tam ve nihai zamanına veya durumuna ulaştı; (3) olgun ya da erişkin hale geldi veya iyice pişti.
اَنَى الْمَاءُ : Su en yüksek sıcaklığına ulaştı.
اٰنٍ (eylem eki ve اٰنِيَةٌ dişi hali): Kaynayan veya en yüksek sıcaklığa ulaşmış. Sabırlı ve ılımlı adam.
اِنْىٌ (ve اِنْيًا ve اِنْوٌ ve اِنْىٌ ve اَنًى ) : Bir saat veya kısa bir zaman dilimi ya da belirsiz bir zaman; gece saatleri; gece herhangi bir saat; veya tüm bir gün.
مَضَى اِنْىٌ مِنَ اللَّيْلِ : Gecenin birkaç saati geçti. ( اٰنَاءٌ çoğul hali).
اٰنَائِ الَّيْلِ : Gece saatleri (20:130).
اَنًى aynı zamanda اِنًى : En yüksek nokta veya derece.
بَلَغَ اَنَاهُ / اِنَاهُ : Varabileceği en yüksek noktaya; iyice pişme durumuna; olgunluk haline ya da nihai hal veya zamanına ulaştı.
اِنَاءٌ : Kap ya da suyun muhafaza edilebileceği yer. ( اٰنِيَةٌ Çoğul hali)
اَلْاٰنَ : Zaman; şimdi; bu aralar; şu anda.
اَيْنَ = كَيْفَ = مَتٰى = مِنْ اَيْنَ = اَنّٰى : diği yerden veya nereden; ne zaman; nasıl ve ne kadar.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
أَنَى | fiil-I | 1 | Vakti geldi | 57/16 |
اٰنٍ | isim | 1 | Saat, vakit | 55/44 |
آنَاءٌ | zarf | 3 | Bir saat veya kısa bir zaman dilimi; belirsiz bir zaman; gece saati (çoğul) | 39/9 |
آنِيَةٌ | isim | 2 | Kap (çoğul) | 88/5 |
إِنَاءٌ | isim | 1 | Kap | 33/53 |
أَنَّى | edat | 28 | Nasıl, nereden | 47/18 |
| Toplam | 36 |
|
|
AÇIKLAMA:
Bazı kaynaklar bu maddeyi iki ayrı başlık altında incelemişlerdir.
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelere günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Enâ’ | أَنَاء | Vakti gelmek. Ermek. Saat. |
|
Ânâ’ | آنَاء | Gece yarısı vakitleri. |
|
İnâ’ | إِنَاء | Kap. Zarf. Bir şeyin vakti gelip çatmak. | Çoğul: Âniye, Evânî |
Âniye | آنِيَة | Kaplar. |
|
Teenni | تَأَنِّى | İlerisini düşünerek acelesiz iş görme, ağır davranma. | ?? |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
أنَى : Fiil-I.
57:16 | أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İman edenlerin Allah’ı zikretmekten (ve inen haktan) dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? |
اٰنٍ : İsim. İsm-i Fâil.
55:44 | يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَمِيمٍ آنٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, cehennem ateşi ile yüksek derecede kaynar su arasında gider gelirler. * |
آنَاءٌ : İsim. Zaman zarfı
20:130 | وَمِنْ آنَاءِ اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَىٰ |
Diyanet Meali: | Gece vakitlerinde ve gündüzün uçlarında da tespih et ki hoşnut olasın. |
39:9 | أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ |
Diyanet Meali: | (Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür,) yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak (ve Rabbinin rahmetini umarak) itaat ve kulluk eden mi? |
3:113 | يَتْلُونَ آيَاتِ اللَّهِ آنَاءَ اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ |
Diyanet Meali: | (Kitap ehli içinde), gece saatlerinde (ayakta duran), secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan (bir topluluk da vardır). |
آنِيَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. Müennes.
76:15 | وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِآنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا |
Diyanet Meali: | Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır. * |
88:5 | تُسْقَىٰ مِنْ عَيْنٍ آنِيَةٍ |
Diyanet Meali: | Son derece kızgın bir kaynaktan içirilirler.* |
إِنَاءٌ : İsim.
33:53 | إِلَّا أَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَىٰ طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ |
Diyanet Meali: | Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) (Peygamber’in evlerine girmeyin). |
أَنَّى : İsim.
2:223 | نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَكُمْ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ أَنَّىٰ شِئْتُمْ |
Diyanet Meali: | Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. |
2:247 | قَالُوا أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Onlar, “O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız.” dediler. |
2:259 | قَالَ أَنَّىٰ يُحْيِي هَٰذِهِ اللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. |
3:37 | قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّىٰ لَكِ هَٰذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Meryem! Bu sana nereden geldi?” derdi. O da “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. |
3:40 | قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ |
Diyanet Meali: | Zekeriya, “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. |
3:47 | قَالَتْ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ |
Diyanet Meali: | (Meryem), “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. |
3:165 | أَوَلَمَّا أَصَابَتْكُمْ مُصِيبَةٌ قَدْ أَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَا قُلْتُمْ أَنَّىٰ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Onların (müşriklerin) başına (Bedir’de) iki mislini getirdiğiniz bir musibet (Uhud’da) sizin başınıza geldiğinde, “Bu, nereden başımıza geldi?” dediniz, öyle mi? |
6:95 | ذَٰلِكُمُ اللَّهُ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | İşte budur Allah! Peki (O’ndan) nasıl çevriliyorsunuz? |
6:101 | أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu olabilir? Hâlbuki her şeyi O yarattı. |
9:30 | قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar! |
10:32 | فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ فَأَنَّىٰ تُصْرَفُونَ |
Diyanet Meali: | Hak’tan sonra sadece sapıklık vardır. O hâlde, nasıl oluyor da (Hak’tan) döndürülüyorsunuz? |
10:34 | قُلِ اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrar eder. O hâlde, nasıl oluyor da (haktan) çevriliyorsunuz?” |
19:8 | قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا |
Diyanet Meali: | Zekeriyya, “Rabbim!” “Hanımım kısır iken, benim nasıl çocuğum olur?” dedi. |
19:20 | قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ |
Diyanet Meali: | Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. |
23:89 | سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ فَأَنَّىٰ تُسْحَرُونَ |
Diyanet Meali: | “Allah’ındır” diyecekler. “Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz?” de. * |
29:61 | وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, eğer onlara), “güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” (diye soracak olsan) mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar? |
34:52 | وَقَالُوا آمَنَّا بِهِ وَأَنَّىٰ لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | (Azabı görünce), “ona inandık derler” ama onlar için, artık uzak bir yerden (dünyadan) iman elde etmek nasıl mümkün olur? * |
35:3 | لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? |
36:66 | فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | (Eğer dileseydik, onların gözlerini büsbütün kör ederdik de, bu hâlde) yola koyulmak için didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?! |
39:6 | ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّىٰ تُصْرَفُونَ |
Diyanet Meali: | İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk (mutlak hâkimiyet) yalnız O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde, nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? |
40:62 | لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Durum bu iken nasıl oluyor da (haktan) döndürülüyorsunuz? |
40:69 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ أَنَّىٰ يُصْرَفُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da döndürülüyorlar?* |
43:87 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette, “Allah” derler. Öyleyken nasıl döndürülüyorlar? * |
44:13 | أَنَّىٰ لَهُمُ الذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Nerede onlarda öğüt almak?! Oysa kendilerine (gerçeği) açıklayan bir peygamber gelmişti. * |
47:18 | فَقَدْ جَاءَ أَشْرَاطُهَا فَأَنَّىٰ لَهُمْ إِذَا جَاءَتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Muhakkak onun alametleri gelmiştir (ama öğüt almıyorlar). Kıyamet kendilerine gelip çatınca öğüt almaları kendilerine ne fayda verecek? |
63:4 | هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar! |
89:23 | يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ وَأَنَّىٰ لَهُ الذِّكْرَىٰ |
Diyanet Meali: | İşte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!? |
5:75 | انْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْآيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | Bak, onlara âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Sonra bak ki, nasıl da (haktan) çevriliyorlar. |