أ ف ك

KÖK HARFLER:  أ ف ك

ANLAM: 

أَفَكَ : Bir kişinin ya da şeyin halini, durumunu veya yaratılışını değiştirmek. Onu bir şeyden vazgeçirmek veya döndürmek. Yalan söyleyerek onu vazgeçirmek veya geri döndürmek. Hükmünü veya fikrini değiştirmek ya da çarpıtmak. Birisini kandırmak, aklını çelmek. Yalan söylemek, asılsız şeyler söylemek.

AÇIKLAMA:

اِفْكٌ kelimesi, olması gereken şekilden başka bir şekle giren, bulunması gereken yönden başka tarafa çevrilen, yüzünü değiştiren her şeydir. Onun için estiği yönü değiştiren ve yönünden sapan rüzgârlara مُؤْتَفِكَة denir. 

Âyette: وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِ …Altüst olmuş beldeler de hep o günâhı işlediler (69/Hâkka 9) denmektedir.

قَاتَلَهُمُ اللّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ Allah onları kâhiretsin! Nasılda çevriliyorlar (9/Tevbe 30). Yani inançta haktan batıla çevriliyorlar. Sözde doğruluktan yalancılığa, fiilde güzelden çirkine dönüyorlar demektir.

اِفْكٌ kelimesi, yalan için de kullanılmaktadır. إِنَّ الَّذِينَ جَاؤُوا بِاْلإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ (Peygamberin eşine bu ağır) iftirayı atanlar, şüphesiz sizin içinizden bir topluluktur (24/Nûr 11). لِكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ Vay hâline, her yalancı ve günâhkâr kişinin (45/Câsiye 7).

Haktan batıla dönen adama رَجُلٌ مَأْفُوكٌ denmektedir. 

أُفِكَ يُؤْفَكُ, aklın sapması, aklın çelinmesi anlamına gelir. Onun için aklı iyi çalışmayan veya tutulan adama رَجُلٌ مَأْفُوكُ اْلعَقْلِ denmektedir.

DİĞER BAZI TÜREVLER:

اَفَكَ (geniş zaman يَاْفِكُ) ve اَفِكَ (geniş zaman يَاْفَكُ mastar isim اِفْكًا ve اَفْكًا ve اُفُوكًا ve اَفَكًا): anlamları: (1) O kişinin ya da şeyin halini, durumunu veya yaratılışını değiştirdi; (2) onu bir şeyden vazgeçirdi veya döndürdü; (3) yalan söyleyerek onu vazgeçirdi veya geri döndürdü; (4) hükmünü veya fikrini değiştirdi ya da çarpıttı; (5) onu kandırdı, aklını çeldi; (6) yalan söyledi veya asılsız şeyler söyledi.

اَفَكَ النَّاسَ : İnsanlara hakikatsiz şeyler söyledi.

اُفِكَ : İdrak ve muhakeme açılarından zayıftı (doğru yoldan çıkarılmış gibi).

اُفِكَ الرَّجُلُ عَنِ الْخَيْرِ : Adam iyi yoldan saptırıldı veya döndürüldü.

اِئْتَفَكَتِ الْبَلْدَةُ بِاَهْلِهَا : Ülke, sakinleriyle birlikte yıkılmıştı veya altüst olmuştu.

اِفْكٌ (mastar isim): Yalan; sahtelik. Yalan ve iftiranın en büyüğü.

اَفَّاكٌ (ayrıca bakınız: اَفُوكٌ ve اَفِيكٌ): Usta ve iflah olmaz bir yalancı, iftiracı.

الْمُؤْتَفِكَاتُ-الْمُؤْتَفِكَةُ : Lût aleyhisselam kavminin köyleri, beldeleri olup; altüst olmuş, tersine dönmüş manalarına gelmektedirler. 

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek
أَفَكَ fiil-I 16 Çevirdi, vazgeçirdi, iftira etti, yalan söyledi 51/9 Meçhulü: أُفِكَ  Meçhul muzarisi: يُؤْفَكُ
أَفَّاكٌ isim 2 Çok yalancı, iftiracı 26/222
إِفْكٌ isim 9 Yalan ve iftiranın en büyüğü 24/12
مُؤْتَفِكَةٌ isim 3 Alt üst olmuş 53/53

Toplam 30


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

Zıt Manada Kelimeler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelere günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

İfk إِفْك Bühtan. Bir suçu birisine yüklemek. İftira.
İfk hadisesi
Efîke أَفِيكَة Yalan, dolan, iftira. Çoğul: Efâik
Effâk أَفَّاك Çok iftira eden, çok yalan isnad eden kişi.
Te’fîk تَأْفِيك Yalan söyleme. İftira atma.
Mü’tefikât مُأْتَفِكَات Tersine dönenler. Kur’an’da Lut kavmi için kullanılır. Lut kavminin köyleri, memleketleri.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

اَفَكَ : Fiil-I. Meçhulü: أُفِكَ  Meçhul muzarisi: يُؤْفَكُ

5:75 انْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْآيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Diyanet Meali: Bak, onlara âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Sonra bak ki, nasıl da (haktan) çevriliyorlar.
6:95 ذَٰلِكُمُ اللَّهُ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ
Diyanet Meali: İşte budur Allah! Peki (O’ndan) nasıl çevriliyorsunuz?
7:117 أَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
Diyanet Meali: (Biz de Mûsâ’ya), “Elindeki değneğini at” (diye vahyettik). Bir de ne görsünler o, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.
9:30 يُضَاهِئُونَ قَوْلَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Diyanet Meali: Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!
10:34 قُلِ اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ
Diyanet Meali: De ki: “Allah, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrar eder. O hâlde, nasıl oluyor da (haktan) çevriliyorsunuz?”
26:45 فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
Diyanet Meali: Mûsâ da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor. *
29:61 وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Diyanet Meali: (Andolsun, eğer onlara), “Güneşi ve ayı hizmetinize (kim) verdi?” (diye soracak olsan) mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar?
30:55 يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ كَذَٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
Diyanet Meali: (Kıyametin kopacağı gün) suçlular, (dünyada) bir andan fazla kalmadıklarına yemin ederler. Onlar (dünyada haktan) işte böyle döndürülüyorlardı.
35:3 لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ
Diyanet Meali: O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?
40:62 ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ
Diyanet Meali: İşte her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah! O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Durum bu iken nasıl oluyor da (haktan) döndürülüyorsunuz? *
40:63 كَذَٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذِينَ كَانُوا بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ
Diyanet Meali: Allah’ın âyetlerini inkâr etmekte olanlar, işte böyle döndürülürler. *
43:87 وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Diyanet Meali: Andolsun, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette, “Allah” derler. Öyleyken nasıl döndürülüyorlar? *
46:22 قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ آلِهَتِنَا
Diyanet Meali: Onlar ise, “Sen bizi ilâhlarımızdan alıkoymak için mi geldin?” dediler.
51:9 يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
Diyanet Meali: Ondan (Peygamber’den) çevrilen çevrilir. *
51:9 يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
Diyanet Meali: Ondan (Peygamber’den) çevrilen çevrilir. *
63:4 هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Diyanet Meali: Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!

أَفَّاكٌ : İsim. İsm-i Fâil. Mübalağalı.

26:222 تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
Diyanet Meali: Onlar, her günahkâr yalancıya inerler. *
45:7 وَيْلٌ لِكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
Diyanet Meali: Her günahkâr yalancının vay hâline! *

إِفْكٌ : İsim. 

24:11 إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ
Diyanet Meali: O ağır iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur.
24:12 ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنْفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَٰذَا إِفْكٌ
Diyanet Meali: (Bu iftirayı işittiğiniz zaman), iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din kardeş)leri hakkında iyi zan besleyip de, “Bu, apaçık bir iftiradır” deselerdi ya!
25:4 وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ
Diyanet Meali: İnkâr edenler, “Bu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir.” dediler.
29:17 إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا
Diyanet Meali: “Siz, Allah’ı bırakarak ancak putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz.”
34:43 وَقَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ مُفْتَرًى
Diyanet Meali: “Bu (Kur’an), uydurulmuş bir yalandır” dediler.
37:86 أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللَّهِ تُرِيدُونَ
Diyanet Meali: “Allah’ı bırakıp da birtakım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?” *
37:151 أَلَا إِنَّهُمْ مِنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ
Diyanet Meali: İyi bilin ki onlar kendi uydurmaları olarak … diyorlar.
46:11 وَإِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِهِ فَسَيَقُولُونَ هَٰذَا إِفْكٌ قَدِيمٌ
Diyanet Meali: Onunla doğru yolu bulamadıkları için; “Bu eski bir uydurmadır” diyecekler.
46:28 بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْ وَذَٰلِكَ إِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Diyanet Meali: Aksine onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanı ve uydurmakta oldukları şeydir.

مُؤْتَفِكَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. İftiâl Bâbı (VIII. Bâb).  Müennes.

9:70 وَقَوْمِ إِبْرَاهِيمَ وَأَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِ
Diyanet Meali: İbrahim’in kavminin; Medyen halkının ve yerle bir olan şehirlerin (haberleri ulaşmadı mı?)
53:53 وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَىٰ
Diyanet Meali: O, “Mu’tefike”yi de kaldırıp yere çarpmış…*
69:9 وَجَاءَ فِرْعَوْنُ وَمَنْ قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِ
Diyanet Meali: Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lût kavmi) hep o suçu  işlediler. *