KÖK HARFLER: ق ر ر
ANLAM:
قَرَّ : Bir yerde yerleşmek. Sağlam, sabit hale gelmek. Kurulmak; durmak; kalmak; devam etmek. İkamet etmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
قَرَّ (geniş zaman يَقَرُّ ve يَقِرُّ mastar isim قُرُورٌ ve قَرَارٌ ve قَرٌّ) ve اِسْتَقَرَّ:
قَرَّ بِالْمَكَانِ : O kişi veya şey o yerde yerleşti, sağlam, sabit hale geldi, kuruldu; durdu; kaldı; devam etti; o yerde ikamet etti.
اَقَرَّهُ فِى مَكَانِهِ : O kişi veya şeyi, o kişinin veya şeyin yerine yerleştirdi, sabit hale getirdi, tesis etti.
اِسْتَقَرَّ بِالْمَكَانِ : Evde durdu.
اَقَرَّ الْكَلَامَ لَهُ : Onu anlayana dek ona konuşmayı açıkladı.
اَقَرَّ بْالَحَقِّ : Gerçeği kabullendi, ikrar etti ya da kabul etti.
قَرَّ الْمَاءُ فِى الْاِنَاءِ : Suyu kaba döktü.
قَرَّ الشَّىْءَ : O şeyi karar (قَرَارٌ) yerine, yani duracağı yere koydu.
اَقَرَّتِ النَّاقَةُ : Dişi deve gebe olduğunu kabullendi ya da ikrar etti; gebeliği görünür hale geldi; gebe kaldı.
قَرَّتْ (geniş zaman تَقِرُّ mastar isim قُرُورَةٌ ve قَرَّةٌ ve قُرَّةٌ ):
قَرَّتْ عَيْنُهُ : Gözü, mutluluk veya kıvançtan aydın oldu veya rahatladı, göz yaşları kurudu ve onu hoşnut eden şeye kavuştu.
قَرِيرُ الْعَيْنِ : Gözün aydın.
قُرَّةُ الْعَيْنِ : Sayesinde veya neticesinde gözün aydın olduğu bir durum, göz aydınlığı.
هُوَ فِى قُرَّةٍ مِنَ الْعَيْشِ : Hayatın bereketli ve hoş bir evresinde.
مُسْتَقِرٌّ : Kurulmuş, belirli, yerleşik, düzenli, kalıcı, yerleşmiş olan, kökleşmiş; belirli bir zaman, durum veya yer.
مُسْتَقَرٌ : Birinin yerleştiği veya ikamet ettiği bir yer.
قَرَارٌ : Birinin ikamet ettiği bir yer; birinin sükunet ve huzur bulduğu bir yer; yerleşme mekanı; zeminin alçak bir kısmı; suyun toplandığı toprağın alçaktaki bir kısmı; suyun bir ovada toplandığı bir yer; üzerinde anlaşmaya varılan bir nokta.
دَارُ الْقَرَارِ : Ahiret.
اَهْلُ الْقَرَارِ : Bir şehirde yaşayan insanlar. Bunun zıttı: اَهْلُ الْبِلَادِ : Devamlı bir ikameti olmayanlar, yani göçebeler.
قَارُورَةٌ (çoğul hali قَوَارِيرُ ) : Şarap, içki ve benzerinin bulunduğu, durduğu bir matara, şişe veya herhangi bir şey; bir tür şeffaf kap; gözün karası; gözün etrafı beyazla çevrili kısmı; bir kadın veya eş; taze veya kurutulmuş hurmalar için bir kap.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
قَرَّ | fiil-I | 5 | İkamet etti, yerleşti | 33/33 |
|
أَقَرَّ | fiil-IV | 4 | Durdurdu, yerleştirdi; ikrar etti, hak olduğunu itiraf etti | 3/81 |
|
اِسْتَقَرَّ | fiil-X | 1 | Yerleşti, yerinde durdu | 7/143 |
|
قُرَّةٌ | isim | 3 | قُرَّةُ العَيْنِ : Göz aydınlığı | 25/74 |
|
مُسْتَقِرٌّ | isim | 3 | Yerleşmiş, oturaklı | 27/40 |
|
مُسْتَقَرٌّ | isim | 10 | Yerleşme, istikrar, yerleşme zamanı, yerleşme mekanı | 6/98 |
|
قَرَارٌ | isim | 9 | Yerleşme mekanı | 40/64 |
|
قَوَارِيرُ | isim | 3 | Billur bardak v.b, sırça, kristal (çoğul) | 27/44 | Tekil: قَارُورَةٌ |
| Toplam | 38 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- قَرَّ (a)
- قَرَّ (b)
- قَرَّ (c)
- قَرَّ (d)
- أَقَرَّ
- قِرٌّ
- قَارُورَةٌ
- زُجَاجَةٌ > bak: ز ج ج
- قِنِّينَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Karr (Kârr) | قَرّ، قَارّ | Kar. Soğuk şey. Bir nesne soğuk olmak. Bir kimseye soğuk dokunmak. Kaynayan tencereye soğuk su dökmek. |
|
Karâr | قَرَار | Değişmez hale gelmek. Sabit ve sakin olmak. | Karargâh |
Kurre | قُرَّة | Parlaklık. Tazelik. Gözün parlak ve nurlu olması. |
|
Kavârîr | قَوَارِير | Gözbebekleri. Şişeler. | Kârûre’nin çoğulu |
Takrîr | تَقْرِير | Karar kılmak. |
|
Mukarrer | مُقَرَّر | Kararlaşmış. Takrir edilmiş. Karar verilmiş. Kat’i. Şek ve şüpheden beri olan. Muhakkak ve müsellem olan. Anlatılmış. Bildirilmiş. |
|
İkrâr | إِقْرَار | Açıktan söylemek. Kabul ve tasdik etmek. |
|
Takarrür | تَقَرُّر | Kararı verilmek. Yerleşmek. Kararlaşmak. |
|
İstikrâr | اِسْتِقْرَار | Kararlı hale gelme. |
|
Müstakırr | مُسْتَقِرّ | İstikrar bulmuş, yerleşmiş, sabit. |
|
Müstekarr | مُسْتَقَرّ | Karar bulan, bir yerde sabit ve sakin olan. Kararlı. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
قَرَّ : Fiil-I.
19:26 | فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا |
Diyanet Meali: | “Ye, iç, gözün aydın olsun.” |
20:40 | فَرَجَعْنَاكَ إِلَىٰ أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ |
Diyanet Meali: | Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene döndürdük. |
28:13 | فَرَدَدْنَاهُ إِلَىٰ أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ |
Diyanet Meali: | Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin diye onu anasına geri döndürdük. |
33:33 | وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. |
33:51 | ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَنْ تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ |
Diyanet Meali: | Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri için daha uygundur. |
أقَرَّ : Fiil-IV.
2:84 | ثُمَّ أَقْرَرْتُمْ وَأَنْتُمْ تَشْهَدُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz. |
3:81 | قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَىٰ ذَٰلِكُمْ إِصْرِي |
Diyanet Meali: | “Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” demişti. |
3:81 | قَالُوا أَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُوا وَأَنَا مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِدِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Kabul ettik” demişlerdi. Allah da, “Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti. |
22:5 | وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاءُ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durduruyoruz. |
اِسْتَقَرَّ : Fiil-X.
7:143 | وَلَٰكِنِ انْظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي |
Diyanet Meali: | “(Beni dünyada katiyen göremezsin). Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” |
قُرَّةٌ : İsim. قُرَّةُ العَيْنِ (deyim)
25:74 | وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl…” diyenlerdir. |
28:9 | وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِي وَلَكَ |
Diyanet Meali: | Firavun’un karısı şöyle dedi: “Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)!” |
32:17 | فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez. * |
مُسْتَقِرٌّ : İsim. İsm-i Fâil. İstif’âl Bâbı (X. Bâb).
27:40 | فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هَٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş hâlde görünce şöyle dedi: “Bu, Rabbimin bana bir lütfudur.” |
54:3 | وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ |
Diyanet Meali: | Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Hâlbuki her iş, (Allah nasıl takdir ettiyse öylece) gerçekleşecek (değişmeyecek)tir. * |
54:38 | وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi. * |
مُسْتَقَرٌّ : İsim. İsm-i Mef’ûl. İstif’âl Bâbı (X. Bâb).
2:36 | وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | “Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır.” |
6:67 | لِكُلِّ نَبَإٍ مُسْتَقَرٌّ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Her haberin gerçekleşeceği bir zamanı vardır. İleride bileceksiniz. * |
6:98 | وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ |
Diyanet Meali: | O, sizi bir tek candan yaratandır. Sizin bir karar kılma yeriniz, bir de emanet bırakılma yeriniz var. |
7:24 | وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | “Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.” |
11:6 | وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا |
Diyanet Meali: | Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. |
25:24 | أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا |
Diyanet Meali: | O gün cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir. * |
25:66 | إِنَّهَا سَاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.” * |
25:76 | خَالِدِينَ فِيهَا حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا |
Diyanet Meali: | Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır! * |
36:38 | وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ |
Diyanet Meali: | Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri (düzenlemesi)dir. * |
75:12 | إِلَىٰ رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمُسْتَقَرُّ |
Diyanet Meali: | O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur. * |
قَرَارٌ : İsim.
14:26 | كَشَجَرَةٍ خَبِيثَةٍ اجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ الْأَرْضِ مَا لَهَا مِنْ قَرَارٍ |
Diyanet Meali: | (Kötü bir sözün durumu da;) yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir. |
14:29 | جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا وَبِئْسَ الْقَرَارُ |
Diyanet Meali: | Onlar cehenneme girecekler. O ne kötü karargâhtır! * |
23:13 | ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَكِينٍ |
Diyanet Meali: | Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik. * |
23:50 | وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ |
Diyanet Meali: | (Meryem oğlu İsa’yı ve annesini büyük bir mucize kıldık) ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik. |
27:61 | أَمَّنْ جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا |
Diyanet Meali: | Yahut yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan mı? |
38:60 | قَالُوا بَلْ أَنْتُمْ لَا مَرْحَبًا بِكُمْ أَنْتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَا فَبِئْسَ الْقَرَارُ |
Diyanet Meali: | O grup da, “Hayır, size rahat ve huzur olmasın. Bu cehennemi bizim önümüze siz sürdünüz. Orası ne kötü durak yeridir!” der. * |
40:39 | وَإِنَّ الْآخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ |
Diyanet Meali: | “Ahiret ise ebedî olarak kalınacak yerdir.” |
40:64 | اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً |
Diyanet Meali: | Allah, yeryüzünü sizin için karar kılma yeri, göğü de binâ yapandır. |
77:21 | فَجَعَلْنَاهُ فِي قَرَارٍ مَكِينٍ |
Diyanet Meali: | Sonra onu sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk. * |
قَوَارِيرُ : İsim. Çoğul. Tekili: قَارُورَةٌ
27:44 | قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَارِيرَ |
Diyanet Meali: | Süleyman, ona “Bu, (zemini) billurdan döşenmiş bir köşktür” dedi. |
76:15 | وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِآنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا |
Diyanet Meali: | Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır. * |
76:16 | قَوَارِيرَ مِنْ فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيرًا |
Diyanet Meali: | Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir. * |