ح ز ن

KÖK HARFLER:  ح ز ن

ANLAM: 

حَزِنَ : Üzülmek, yas tutmak, ağıt yakmak; elemli ya da mutsuz olmak.

AÇIKLAMA:

xx

DİĞER BAZI TÜREVLER:

حَزِنَ (geniş zamanlı يَحْزَنُ mastar ismi حَزَنٌ): Üzüldü, yas tuttu ya da ağıt yaktı; elemliydi ya da mutsuzdu; لَهُ ve عَلَيْهِ : O kişi veya şey için.

حَزَنَهُ (geniş zamanlı يَحْزُنُ mastar ismi حُزْنٌ ): O kişi veya şey (bir iş veya olay) onu üzdü ya da onu elemli veya mutsuz etti = اَحْزَنَهُ : Onun üzüntü ve keder hissetmesine neden oldu.

حُزْنٌ ve حَزَنٌ : Üzüntü, yas, ağıt, keder, hüzün, mutsuzluk (zıttı: فَرَحٌ veya سُرُورٌ yani, mutluluk. Eş anlamı: هَمٌّ. Fakat هَمٌّ veya خَوْفٌ genelde, gerçekleşmesi beklenen bir şer için kullanılır, bununla birlikte حُزْنٌ hoş olmayan bir olaydan kaynaklanan veya sevilen birinin/bir şeyin ölmesi nedeniyle duyulan üzüntü ya da üzüntüden dolayı ruhen hissedilen çalkantıdır.) (Çoğul hali اَحْزَانٌ : üzüntüler).

حَزِينٌ ve مَحْزُونٌ : Kederli, üzgün veya elemli.

صَوْتٌ حَزِينٌ : Yumuşak, ağır, basit bir akıntı veya kulağa hoş gelen bir ses.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek
حَزِنَ fiil-I 37 Gamlandı, hüzünlendi, üzüldü 29/33
حُزْنٌ isim 2 Gam, hüzün, keder 12/84
حَزَنٌ isim 3 Gam, hüzün, keder 35/34

Toplam 42

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

Zıt Manada Kelimeler

  • حَزِنَ
    • فَرِحَ > bak: ف ر ح
    • اِبْتَهَجَ > bak: ب ه ج
    • طَرِبَ
    • اِغْتَبَطَ
    • جَذِلَ
  • حُزْنٌ

AÇIKLAMA:

HÜZÜN ile CEZİ‘A kelimeleri arasındaki fark

( ج ز ع – ح ز ن )

Cezi‘a fiili “feryad etmek, ağlayıp sızlamak” anlamındadır. Hüzün kelimesinden daha etkilidir. Hüzün geneldir, ceza‘ ise kişiyi işinden gücünden alıkoyan ve onlardan koparan hüzündür. (Müfredât) Bknz: ( ج ز ع )  

HEMM ve GAMM ve HÜZN ve KERB ve HASRET ve ESEF ve BESS kelimeleri arasındaki fark

( ه م مغ م مح ز نك ر بح س رأ س فب س س )

Hemm, “istenmeyeni ortadan kaldırma ve arzu edileni elde etme düşüncesi”dir. Onda gamm manası yoktur. Bir arkadaşa, ihtemme fî hâcetî (benim ihtiyacımı karşıla) denir. Gamm kelimesi bu anlamda kullanılmaz.

Gamm, “kalbin kendisi ile kasılıp daraldığı şey”dir. Ya gerçekleşmiş veya gerçekleşmekte olan veya gerçekleşeceği vehmedilen bir zarar sebebiyle olur. 

Hüzn, “gamm’ın yoğunlaşması ve ağırlaşması”dır. “Son derece sert ve katı arazi” anlamına gelen arzu’l hazn sözünden alınmıştır. 

Kerb, “gamm’ın göğse darlık verecek şekilde yoğunlaşması”dır. Bu nedenle çok sıcak bir gün için, yevmun kerbun (iç daraltıcı gün), yani “onda bulunanların daraldığı gün” denilir.  

Hasret, “herhangi bir faydanın yitirilmesi sebebiyle yenilenen gamm”dır. Fakat her gamm, “hasret” değildir.

Esef, “beraberinde gazap veya gayz olan hasret”tir. Âsif (esef eden), “gazap eden ve yanıp yakılan”dır.

Bess, “üzüntünün yayıldığını ve gizlenmediğini” ifade eder. Kelime, birine sırrını açıkladığında söylenen, ebsestuhû mâ ‘indî ve besestuhû (ona sırrımı açıkladım) sözünden alınmıştır. Kelimenin aslı, “dağınıklığın çokluğu”dur. Karia suresindeki mebsûs (darmadağınık) pervaneler gibi ayeti bu anlamdadır. (Farklar Sözlüğü 396) Bknz: ( ه م مغ م مك ر بح س رأ س فب س س )

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Hüzn حُزْن Gamlı olmak. Keder Sıkıntı.
Hazen حَزَن Üzüntü. gam, keder, tasa.
Hazîn حَزِين Acıklı, üzüntü veren, dokunaklı, hüzünlü.
Mahzûn مَحْزُون 1: Hüzünlü, duygulu, üzgün. 2: Hazinede saklanan şey.
Ahzân أَحْزَان Hüzünler, kederler, sıkıntılar, tasalar, gamlar.
Tahzîn تَحْزِين Kederlendirme, tasalandırma.
İhzân إِحْزَان Mahzun etme, hüzünlendirme, keder verme.
Muhzin مُحْزِن Hüzün verici. Acıklandırıcı. Kederlendirici.
Tahazzün تَحَزُّن Kederlenmek, hüzünlenmek. Birine acımak. Mükedder olmak.
Mütehazzin مُتَحَزِّن Hüzünlü, kederli. Üzülen, mahzun olan.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

حَزَنَ – حَزِنَ : Fiil-I.

2:38 فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: Kim ona uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.
2:62 فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır.
2:112 فَلَهُ أَجْرُهُ عِنْدَ رَبِّهِ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: Onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Artık onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.
2:262 لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.
2:274 فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: Onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.
2:277 لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: Mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.
3:139 وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ
Diyanet Meali: Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.*
3:153 فَأَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلَىٰ مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَا أَصَابَكُمْ
Diyanet Meali: Bundan dolayı Allah, size keder üstüne keder verdi ki, (bu durumlara alışasınız ve daha sonra) elinizden gidene, ve başınıza gelene üzülmeyesiniz. 
3:170 أَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: (Arkalarından kendilerine ulaşamayan, henüz şehit olmamış kimselere de) hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine (sevinirler).
3:176 وَلَا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ
Diyanet Meali: Küfürde yarışanlar seni üzmesin. 
5:41 يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ لَا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ
Diyanet Meali: Ey Peygamber! Küfürde yarışanlar seni üzmesin. 
5:69 مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.”
6:33 قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذِي يَقُولُونَ فَإِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ
Diyanet Meali: (Ey Muhammed!) Biz çok iyi biliyoruz ki söyledikleri elbette seni incitiyor. Onlar gerçekte seni yalanlamıyorlar…
6:48 فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ 
Diyanet Meali: Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.
7:35 فَمَنِ اتَّقَىٰ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: Her kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve hâlini düzeltirse, artık onlara korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir.
7:49 ادْخُلُوا الْجَنَّةَ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمْ وَلَا أَنْتُمْ تَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: “Haydi, girin cennete. Size korku yok. Siz üzülecek de değilsiniz” (derler).
9:40 إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لَا تَحْزَنْ إِنَّ اللَّهَ مَعَنَا
Diyanet Meali: Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. 
10:62 أَلَا إِنَّ أَوْلِيَاءَ اللَّهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. *
10:65 وَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ إِنَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Diyanet Meali: Onların (inkârcıların) sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün güç Allah’ındır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. *
12:13 قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَنْ تَذْهَبُوا بِهِ
Diyanet Meali:  (Babaları), “Doğrusu onu götürmeniz beni üzer” dedi.
15:88 لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ
Diyanet Meali: Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma.
16:127 وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ فِي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ
Diyanet Meali: Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından dolayı da sıkıntıya düşme.
19:24 فَنَادَاهَا مِنْ تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا
Diyanet Meali: Bunun üzerine (Cebrail) ağacın altından ona şöyle seslendi: “Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı.” *
20:40 فَرَجَعْنَاكَ إِلَىٰ أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ
Diyanet Meali: Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene döndürdük.
21:103 لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ
Diyanet Meali: En büyük korku bile onları tasalandırmaz ve melekler onlarıkarşılarlar.
27:70 وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُنْ فِي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ
Diyanet Meali: Onlardan yana üzülme. Kurdukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme. *
28:7 فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي
Diyanet Meali: Başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme.
28:13 فَرَدَدْنَاهُ إِلَىٰ أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ
Diyanet Meali: Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin diye onu anasına geri döndürdük. 
29:33 وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ
Diyanet Meali: Elçiler ona, “Korkma, üzülme. Biz, seni ve aileni kurtaracağız.” dediler.
31:23 وَمَنْ كَفَرَ فَلَا يَحْزُنْكَ كُفْرُهُ إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ فَنُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا
Diyanet Meali: Kim inkâr ederse, onun inkârı seni üzmesin. Onların dönüşleri ancak bizedir. Biz de onlara yaptıklarını haber veririz. 
33:51 ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَنْ تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَا آتَيْتَهُنَّ
Diyanet Meali: Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğine razı olmaları için daha uygundur. 
36:76 فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
Diyanet Meali: (Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz. *
39:61 وَيُنَجِّي اللَّهُ الَّذِينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْ لَا يَمَسُّهُمُ السُّوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları başarıları sebebiyle kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz. Onlar üzülmezler de. *
41:30 تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ
Diyanet Meali: Onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, cennetle sevinin!”
43:68 يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنْتُمْ تَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: (Allah, şöyle der:) “Ey kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de.” *
46:13 إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Diyanet Meali: “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. *
58:10 إِنَّمَا النَّجْوَىٰ مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذِينَ آمَنُوا
Diyanet Meali: O kötü fısıltılar iman edenleri üzmek için ancak şeytandan kaynaklanmaktadır. 

حُزْنٌ : İsim. 

12:84 وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ
Diyanet Meali: Ve üzüntüden iki gözüne ak düştü. O artık acısını içinde saklıyordu.
12:86 قَالَ إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللَّهِ
Diyanet Meali: Yakub, “Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah’a arz ederim.” dedi.

حَزَنٌ : İsim. 

9:92 تَوَلَّوْا وَأَعْيُنُهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَنًا أَلَّا يَجِدُوا مَا يُنْفِقُونَ
Diyanet Meali: Bu uğurda harcayacakları bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş döke döke geri dönen kimselere (de bir sorumluluk yoktur).
28:8 فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا
Diyanet Meali: Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan onu (çocuğu) bulup aldı. 
35:34 وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَ
Diyanet Meali: Şöyle derler: “Hamd, bizden hüznü gideren Allah’a mahsustur.