و ص ي

KÖK HARFLER:  و ص ي

ANLAM: 

وَصَى : Bu kökten: وَصَّى ve أَوْصَى : Bir kimseyi, bir şeyi birinin sorumluluğuna, gözetimine bırakmak, tavsiye etmek, vasiyet etmek, salık vermek, talep etmek, bir şeyin yapılmasını dilemek, emretmek, görevlendirmek.

AÇIKLAMA:

xx

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


TürAdetAnlamÖrnek ÂyetAçıklama
وَصَّىfiil-II11Tavsiye etti, vasiyet etti42/13
أَوْصَىfiil-IV6Vasiyet etti19/31Meçhul muzari: يُوصَى
تَوَاصَىfiil-VI5Birbirlerine tavsiye etti(ler)90/17
وَصِيَّةٌisim8Vasiyet, tavsiye2/180
تَوْصِيَةٌisim1Tavsiye36/50
مُوصِىisim1Vasiyet eden2/182

Toplam32


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Vâsi وَاصِى Ölen bir kimsenin vasiyetini yerine getirmekle yükümlü olan kimse.
Vasiyyet وَصِيَّة Bir işi birisine havale etmek. Emir. Bir malı veya menfaati, ölümünden sonrası için bir şahsa veya hayır cihetine teberru yolu ile temlik etmek.
Tavsiye تَوْصِيَة Vasiyet bırakma.
Îsâ’ إِيصَاء Vasiyet etme.
Mûsî مُوصِى Vasiyet eden.
Tevâsî تَوَاصِى Vasiyetleşme. 
Mütevâsî مُتَوَاصِى Birbirine teveccüh edip yönelen. Birbirine tavsiye eden.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

وَصَّى : Fiil-II. 

2:132 وَوَصَّىٰ بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ
Diyanet Meali: İbrahim, bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle.
4:131 وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَإِيَّاكُمْ أَنِ اتَّقُوا اللَّهَ
Diyanet Meali: Sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de “Allah’a karşı gelmekten sakının” diye tavsiye ettik.
6:144 أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ وَصَّاكُمُ اللَّهُ بِهَٰذَا
Diyanet Meali: Yoksa Allah size bunları haram ettiğinde, orada hazır mı idiniz!?”
6:151 ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Diyanet Meali: “İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.”
6:152 ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Diyanet Meali: İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti.
6:153 ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Diyanet Meali: İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.
29:8 وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا
Diyanet Meali: Biz, insana, ana babasına iyilik etmesini emrettik.
31:14 وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَىٰ وَهْنٍ
Diyanet Meali: İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek  karnında taşımıştır.
42:13 شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدِّينِ مَا وَصَّىٰ بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ
Diyanet Meali: Nûh’a emrettiğini, sana vahyettiğini size de din kıldı.
42:13 وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَىٰ وَعِيسَىٰ أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ
Diyanet Meali: “Dini dosdoğru tutun” diye İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya emrettiğini (size de din kıldı).
46:15 وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا
Diyanet Meali: Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik.

أَوْصَى :  Fiil-IV. Meçhul muzari: يُوصَى

4:11 يُوصِيكُمُ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ
Diyanet Meali: Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. 
4:11 فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ
Diyanet Meali: (Eğer kardeşleri varsa) anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. 
4:12 فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ
Diyanet Meali: (Eğer çocukları varsa) bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. 
4:12 فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ
Diyanet Meali: (Eğer çocuğunuz varsa) bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır.
4:12 فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَىٰ بِهَا أَوْ دَيْنٍ
Diyanet Meali: (Eğer kardeşler birden fazla olurlarsa) üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma varislere) yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır.
19:31 وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا
Diyanet Meali: “Bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti.”

تَوَاصَى : Fiil-VI.   

51:53 أَتَوَاصَوْا بِهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
Diyanet Meali: Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyleri söylüyorlar)? Hayır, onlar azgın bir topluluktur. *
90:17 ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
Diyanet Meali: Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye ettiler.
90:17 وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ
Diyanet Meali: Birbirine merhameti tavsiye ettiler.
103:3 إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ
Diyanet Meali: Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).
103:3 وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
Diyanet Meali: Birbirlerine sabrı tavsiye edenler (başka. Onlar ziyanda değillerdir).

وَصِيَّةٌ : İsim. 

2:180 كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ إِنْ تَرَكَ خَيْرًا الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ
Diyanet Meali: Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya vasiyette bulunması size farz kılındı.
2:240 وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا وَصِيَّةً لِأَزْوَاجِهِمْ
Diyanet Meali: İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için … vasiyet etsinler.
4:11 فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ
Diyanet Meali: Anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır.
4:12 فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ
Diyanet Meali: Bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır.
4:12 فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ
Diyanet Meali: Bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır.
4:12 فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَىٰ بِهَا أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَارٍّ
Diyanet Meali: Onlar üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma varislere) zarar vermeksizin  yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır.
4:12 وَصِيَّةً مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ
Diyanet Meali: (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
5:106 شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ حِينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ
Diyanet Meali: (Ey iman edenler!) Birinizin ölümü yaklaştığı zaman, vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir.

تَوْصِيَةٌ : İsim. Masdar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). 

36:50 فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَىٰ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ
Diyanet Meali: Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler. *

مُوصِى :  İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). 

2:182 فَمَنْ خَافَ مِنْ مُوصٍ جَنَفًا أَوْ إِثْمًا فَأَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ
Diyanet Meali: Vasiyet edenin hataya meyletmesinden ve günaha girmesinden korkan bir kimse, (tarafların) aralarını düzeltirse ona hiçbir günah yoktur.