KÖK HARFLER: ك ب ر
ANLAM:
كَبُرَ : Beden, yıl veya yaş olarak ileri olmak, büyük olmak. İtibar, kademe veya saygınlık olarak ileri olmak.
كَبِرَ : Yaş olarak ilerlemek; tam olarak büyümek, ergenliğe veya rüşte ermek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
كَبُرَ | fiil-I | 8 | Büyük oldu, nefse ağır geldi, çirkin oldu. Ne büyük! Ne çirkin! | 42/13 | 8 fiilin 3 tanesi câmid: Tam câmid mâzi fiil, zem. فَعُلَ kalıbı : 61/3 |
كَبَّرَ | fiil-II | 4 | Ta’zim etti, büyük bildi | 22/37 |
|
أَكْبَرَ | fiil-IV | 1 | Büyüttü, çok tesirinde kaldı | 12/31 |
|
تَكَبَّرَ | fiil-V | 2 | Büyüklendi, kibirlendi | 7/13 |
|
اِسْتَكْبَرَ | fiil-X | 40 | Büyüklendi, inad gösterip hakka boyun eğmedi | 2/34 |
|
كِبْرٌ | isim | 2 | Azamet, günah, kibir, cebbarlık | 24/11 |
|
كِبَرٌ | isim | 6 | Yaşlı, kocamış | 3/40 |
|
كَبِيرٌ | isim | 41 | Yaşlı, büyük, başkan, reis, lider | 28/23 | Çoğul: كُبَرَاءُ |
كَبِيرَةٌ | isim | 7 | Çok büyük, zor, güç, büyük günah | 18/49 |
|
كُبَّارٌ | isim | 1 | Büyüklüğü aşikar olan | 71/22 |
|
أَكْبَرُ | isim | 31 | Daha büyük, en büyük | 4/153 | Müennes: كُبْرَى |
كِبْرِيَاءُ | isim | 2 | Büyüklük, azamet, saltanat, malik olma | 45/37 |
|
تَكْبِيرٌ | isim | 1 | Ta’zim etmek | 17/111 |
|
مُتَكَبِّرٌ | isim | 7 | Büyüklük sahibi, büyüklükle muttasıf; büyüklük taslayan, cebbarlık eden | 59/23 |
|
اِسْتِكْبَارٌ | isim | 2 | Büyüklenmek | 35/43 |
|
مُسْتَكْبِرٌ | isim | 6 | Büyüklenen | 31/7 |
|
| Toplam | 161 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- كَبُرَ (a)
- كَبُرَ (b)
- شَقَّ > bak: ش ق ق
- صَعُبَ
- كَابَرَ
- كَبِيرٌ (a)
- كَبِيرٌ (b)
- كَبِيرٌ (c)
- كَبِيرٌ (d)
- مُتَكَبِّرٌ
Zıt Manada Kelimeler
- كَبُرَ
- كَابَرَ
- كَبِيرٌ (a)
- كَبِيرٌ (b)
- كَبِيرٌ (c)
- كَبِيرٌ (d)
- مُتَكَبِّرٌ
AÇIKLAMA:
KEBÎR (MÜTEKEBBİR) ile CEBR kelimeleri arasındaki fark
( ج ب ر – ك ب ر )
Cebir, kişinin zor kullanarak büyüklük taslaması durumudur. Tekebbür ise “kahır” anlamı içermez. (Farklar Sözlüğü 365) Mütekebbir olan kişinin büyüklük taslaması için zor kullanması söz konusu değildir. Cebbâr olan kişi ise zorbalıkla üstünlük sağlamaya çalışır, tasallut edici olur. Bknz: ( ج ب ر )
İSTİKBÂR ile İSTİNKÂF kelimeleri arasındaki fark
( ك ب ر – ن ك ف )
İstinkâf’ta, “tenezzül etmeme” manası vardır. Oysa istikbâr, tenezzül içermeyen bir arzu olabilir. (Farklar Sözlüğü 368) Bknz: ( ن ك ف )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Kibir | كِبْر | 1: Büyüklük, ululuk. 2: Kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme. |
Kibâr | كِبَار | 1: Duygu, davranış ve hareket bakımından ince, zarif, nazik, çelebi. 2: Büyük, cömert, asil, zengin. 3: Şık, seçkin. 4: Büyükler, ulular. |
Ekâbir | أَكَابِر | 1: Büyükler, devlet büyükleri, ileri gelenler. 2: Kendini beğenmiş kimse. |
Kebîr | كَبِير | 1: Büyük, ulu, azim. 2: Yaşça büyük, yaşlı. 3: Çocukluktan çıkmış genç. 4: Allah’ın isimlerinden. |
Kebâir | كَبَائِير | Büyük şeyler, büyük günahlar. |
Kibriyâ’ | كِبْرِيَاء | Azamet. Cenab-ı Allah’ın azameti ve kudreti, her cihetle büyüklüğü. |
Kiber | كِبَر | Ululuk. Büyüklük. Yaşlılık. |
Ekber | أَكْبَر | Daha büyük, çok büyük, en büyük, pek büyük. Allah’ın sıfatlarındandır. |
Kübrâ | كُبَرَاء | (Ekber’in müennesi) Büyük, daha büyük, en büyük. |
Tekbîr | تَكْبِير | Allah büyüklüğünü hatırlama ve “Allahu ekber” deme. |
İkbâr | إِكْبَار | Büyük, ulu görme, görülme. |
Tekebbür | تَكَبُّر | Kibirlenme, büyüklenme, çalım, kurum. |
Mütekebbir | مُتَكَبِّر | Kibirli, kendini beğenmiş. |
İstikbâr | اِسْتِكْبَار | Önemseme, ehemmiyet verme. |
Müstekbir | مُسْتَكْبِر | 1: Kibirlenen, kendini büyük gören, büyüklenen. 2: Allah’a karşı büyüklenen kafir ve mülhid. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
كَبُرَ : Fiil-I (8 fiilin 3 tanesi câmid: Tam câmid mâzi fiil, zem. فَعُلَ kalıbı : 61/3).
4:6 | وَلَا تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَنْ يَكْبَرُوا |
Diyanet Meali: | Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. |
6:35 | وَإِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek, (yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye) gücün yetiyorsa durma, yap! |
10:71 | إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ |
Diyanet Meali: | “(Ey kavmim!) Eğer benim konumum ve Allah’ın âyetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa, (biliniz ki) ben sadece Allah’a dayanıp güvenmişim.” |
17:51 | أَوْ خَلْقًا مِمَّا يَكْبُرُ فِي صُدُورِكُمْ |
Diyanet Meali: | “Yahut aklınızca, diriltilmesi daha da imkânsız olan başka bir varlık olun, (yine de diriltileceksiniz.)” |
18:5 | كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِنْ يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا |
Diyanet Meali: | Ne büyük bir söz (bu) ağızlarından çıkan! Onlar ancak yalan söylüyorlar. |
40:35 | كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ الَّذِينَ آمَنُوا |
Diyanet Meali: | Bu ise Allah katında ve iman edenler katında büyük öfke ve gazap gerektiren bir iştir. |
42:13 | كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. |
61:3 | كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللَّهِ أَنْ تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir. * |
كَبَّرَ : Fiil-II.
2:185 | وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz (ve şükretmeniz) içindir. |
17:111 | وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا |
Diyanet Meali: | “(Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan), zillet ve âcizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan (Allah’a mahsustur” de) ve O’nu tekbir ile yücelt. |
22:37 | كَذَٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. |
74:3 | وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ |
Diyanet Meali: | Rabbini yücelt. * |
أَكْبَرَ : Fiil-IV.
12:31 | فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | Kadınlar Yûsuf’u görünce, onu pek büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. “Hâşâ! Allah için, (bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir)” dediler. |
تَكَبَّرَ : Fiil-V.
7:13 | قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ أَنْ تَتَكَبَّرَ فِيهَا |
Diyanet Meali: | Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil!” dedi. |
7:146 | سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. |
اِسْتَكْبَرَ : Fiil-X.
2:34 | إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | İblis hariç (bütün melekler hemen saygı ile eğilmişlerdi), İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. |
2:87 | أَفَكُلَّمَا جَاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ |
Diyanet Meali: | Size herhangi bir peygamber, hoşunuza gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip (onların bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi)? |
4:172 | وَمَنْ يَسْتَنْكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيْهِ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki, O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır. |
4:173 | وَأَمَّا الَّذِينَ اسْتَنْكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah’a kulluk etmekten çekinenlere ve büyüklük taslayanlara gelince; (Allah) onları elem dolu bir azaba uğratacaktır. |
5:82 | ذَٰلِكَ بِأَنَّ مِنْهُمْ قِسِّيسِينَ وَرُهْبَانًا وَأَنَّهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır. Onlar büyüklük de taslamazlar. |
6:93 | وَكُنْتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz (için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız.)” |
7:36 | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. |
7:40 | إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. |
7:48 | قَالُوا مَا أَغْنَىٰ عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | Şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı!” |
7:75 | قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِهِ لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ آمَنَ مِنْهُمْ أَتَعْلَمُونَ أَنَّ صَالِحًا مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | Kavminin büyüklük taslayan ileri gelenleri, küçük görülüp ezilen inanmışlara, “Siz, Salih’in, Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu (sahiden) biliyor musunuz?” dediler. |
7:76 | قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا بِالَّذِي آمَنْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | Büyüklük taslayanlar, “Şüphesiz biz sizin inandığınız şeyi inkâr edenleriz” dediler. * |
7:88 | قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِهِ لَنُخْرِجَنَّكَ يَا شُعَيْبُ |
Diyanet Meali: | Şu’ayb’ın kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki: “Ey Şu’ayb! Andolsun, (ya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz ya da) mutlaka seni (ve seninle birlikte inananları) memleketimizden çıkarırız.” |
7:133 | فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular. |
7:206 | إِنَّ الَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin katındaki (melek)ler O’na ibadet etmekten büyüklenmezler. |
10:75 | ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ بِآيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا |
Diyanet Meali: | Sonra bunların ardından Firavun ile ileri gelenlerine de Mûsâ ve Hârûn’u mucizelerimizle gönderdik. Ama büyüklük tasladılar (ve suçlu bir toplum oldular). |
14:21 | فَقَالَ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا |
Diyanet Meali: | Ve güçsüzler büyüklük taslayanlara diyecek ki: “Şüphesiz bizler size uymuştuk…” |
16:49 | وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ دَابَّةٍ وَالْمَلَائِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah’a secde ederler (boyun eğerler). * |
21:19 | وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ |
Diyanet Meali: | O’nun katındakiler, ne O’na ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar. |
23:46 | إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ |
Diyanet Meali: | (Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille) Firavun ve ileri gelenlerine (peygamber olarak gönderdik de onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular. |
25:21 | لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir taşkınlık gösterdiler. |
28:39 | وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar. |
29:39 | وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مُوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. |
32:15 | خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | (Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman) secdeye kapanan, kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih edenler inanırlar. |
34:31 | يَقُولُ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلَا أَنْتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, “Siz olmasaydınız, biz mutlaka iman eden kimseler olurduk” derler. |
34:32 | قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا أَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Büyüklük taslayanlar, zayıf ve güçsüz görülenlere, “(Size hidayet geldikten sonra), biz mi sizi ondan alıkoyduk?” derler. |
34:33 | وَقَالَ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا بَلْ مَكْرُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ |
Diyanet Meali: | Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, “Hayır, bizi hidayetten saptıran gece ve gündüz kurduğunuz tuzaklardır.” derler. |
37:35 | اِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar, kendilerine, “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” denildiği zaman, inanmayıp büyüklük taslıyorlardı. * |
38:74 | إِلَّا إِبْلِيسَ اسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. * |
38:75 | أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَالِينَ |
Diyanet Meali: | “Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” |
39:59 | فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | “(Âyetlerim sana geldi de) sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun.” |
40:47 | فَيَقُولُ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا |
Diyanet Meali: | Zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara, “Biz size uymuş kimselerdik…” derler. |
40:48 | قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ |
Diyanet Meali: | Büyüklük taslayanlar ise şöyle derler: “Biz hepimiz ateşin içindeyiz. Şüphesiz Allah, kullar arasında (böyle) hüküm vermiştir.” * |
40:60 | إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.” |
41:15 | فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamışlardı. |
41:38 | فَإِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ |
Diyanet Meali: | Eğer onlar büyüklük taslarlarsa, bilsinler ki Rabbinin yanında bulunanlar (melekler), gece gündüz (hiç usanmadan) O’nu tespih ederler. |
45:31 | أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Âyetlerim size okunmuştu da sizler büyüklük taslamış ve günahkâr bir kavim olmuş değil miydiniz?” |
46:10 | وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَىٰ مِثْلِهِ فَآمَنَ وَاسْتَكْبَرْتُمْ |
Diyanet Meali: | (De ki: “Ne dersiniz? Şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz), İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini (Tevrat’ta görerek) şahitlik edip inandığı hâlde, siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız?). |
46:20 | فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan (ve yoldan çıkmanızdan) dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” |
71:7 | وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا |
Diyanet Meali: | “(Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar), elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.” |
74:23 | ثُمَّ أَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَ |
Diyanet Meali: | Sonra arkasını döndü ve büyüklük tasladı. * |
كِبْرٌ : İsim.
24:11 | وَالَّذِي تَوَلَّىٰ كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | İçlerinden (elebaşılık ederek) o günahın büyüğünü üstlenen için ise ağır bir azap vardır. |
40:56 | إِنْ فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغِيهِ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın âyetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya), onların kalplerinde ancak bir büyüklük taslama vardır. Onlar, tasladıkları büyüklüğe asla ulaşmazlar. |
كِبَرٌ : İsim.
2:266 | لَهُ فِيهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَأَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَاءُ |
Diyanet Meali: | (Herhangi biriniz ister mi ki), içerisinde her türlü meyveye sahip bulunduğu, (içinden ırmaklar akan, hurma ve üzüm ağaçlarından oluşan bir bahçesi olsun); himayeye muhtaç çocukları var iken ihtiyarlık gelip kendisine çatsın… |
3:40 | قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ |
Diyanet Meali: | Zekeriya, “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken ve karım da kısır iken benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. |
14:39 | الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ |
Diyanet Meali: | “Hamd, iyice yaşlanmış iken bana İsmail’i ve İshak’ı veren Allah’a mahsustur.” |
15:54 | قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَىٰ أَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ |
Diyanet Meali: | İbrahim, “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?” dedi. * |
17:23 | إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَا أُفٍّ |
Diyanet Meali: | Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme. |
19:8 | وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا |
Diyanet Meali: | (Zekeriyya, “Rabbim!) Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, (benim nasıl çocuğum olur?” dedi). |
كَبِيرٌ : İsim. Müennesi: كَبِيرَةٌ
2:217 | يَسْأَلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ فِيهِ قُلْ قِتَالٌ فِيهِ كَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “O ayda savaş büyük bir günahtır.” |
2:219 | يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır.” |
4:2 | وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَهُمْ إِلَىٰ أَمْوَالِكُمْ إِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır. |
4:34 | فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür. |
8:73 | إِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْأَرْضِ وَفَسَادٌ كَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız, yeryüzünde bir karışıklık ve büyük bir bozulma olur. |
11:3 | وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum. |
11:11 | أُولَٰئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | İşte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. |
12:78 | قَالُوا يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ إِنَّ لَهُ أَبًا شَيْخًا كَبِيرًا فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُ |
Diyanet Meali: | Onlar, Yûsuf’a: “Ey güçlü vezir! Bunun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy.” dediler. |
13:9 | عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَبِيرُ الْمُتَعَالِ |
Diyanet Meali: | O, gaybı da görülen âlemi de bilendir, çok büyüktür, çok yücedir. * |
17:4 | لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | “Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz.” |
17:9 | وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat olduğunu … müjdeler. |
17:31 | نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُمْ إِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْئًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. |
17:43 | سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Allah, her türlü eksiklikten uzaktır, onların söylediklerinin ötesindedir, yücedir. * |
17:60 | وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا طُغْيَانًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, sadece onların büyük azgınlıklarını (daha da) artırdı. |
22:62 | وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür. |
25:19 | وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse, ona büyük bir azap tattırırız. |
25:21 | لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir taşkınlık gösterdiler. |
25:52 | فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُمْ بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Öyle ise kâfirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur’an’la büyük bir mücadele ver. * |
28:23 | قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّىٰ يُصْدِرَ الرِّعَاءُ وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz koyunlarımızı sulayamayız. Babamız ise çok yaşlı bir adamdır” dediler. |
31:30 | وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ |
Diyanet Meali: | Onu bırakıp da taptıkları ise batıldır. Şüphesiz Allah yücedir, büyüktür. |
33:47 | وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُمْ مِنَ اللَّهِ فَضْلًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Mü’minlere kendileri için Allah’tan büyük bir lütuf olduğunu müjdele. * |
33:68 | رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânete uğrat.” * |
34:23 | قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ |
Diyanet Meali: | Birbirlerine “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. O, yücedir, büyüktür. |
35:7 | وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | İman edip salih ameller işleyenler için ise bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. |
35:32 | وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِإِذْنِ اللَّهِ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ |
Diyanet Meali: | Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur. |
40:12 | وَإِنْ يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ |
Diyanet Meali: | “(Bu, sizin tevhid çerçevesinde Allah’a çağrıldığında inkâr etmeniz), O’na ortak koşulduğunda ise inanmanız sebebiyledir. Artık hüküm yüce ve büyük Allah’a aittir.” |
42:22 | لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ |
Diyanet Meali: | Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu büyük lütuftur. |
57:7 | فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَأَنْفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | İçinizden iman edip de (Allah yolunda) harcayanlar var ya; onlar için büyük bir mükâfat vardır. |
67:9 | وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ |
Diyanet Meali: | “Ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.” |
67:12 | إِنَّ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | Görmedikleri hâlde Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. * |
76:20 | وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün. * |
85:11 | لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ |
Diyanet Meali: | (İman edip salih ameller işleyenlere gelince); onlara içinden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu büyük başarıdır. |
2:282 | وَلَا تَسْأَمُوا أَنْ تَكْتُبُوهُ صَغِيرًا أَوْ كَبِيرًا إِلَىٰ أَجَلِهِ |
Diyanet Meali: | Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. |
12:80 | قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُوا أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقًا مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Büyükleri dedi ki: “Babanızın Allah adına sizden söz aldığını, (daha önce de Yûsuf hakkında işlediğiniz kusuru) bilmiyor musunuz?” |
17:87 | إِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Ancak Rabbin’den bir rahmet olarak böyle yapmadık. Çünkü O’nun sana olan lütfu büyüktür. * |
20:71 | إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ |
Diyanet Meali: | “Şüphe yok, o size sihiri öğreten büyüğünüzdür.” |
21:58 | فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلَّا كَبِيرًا لَهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Derken (İbrahim) belki kendisine başvururlar diye içlerinden bir büyüğü bırakarak onları (putları) paramparça etti. * |
21:63 | قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَٰذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ |
Diyanet Meali: | Dedi ki: “Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa, onlara sorun bakalım!” * |
26:49 | إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | “Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz!” |
54:53 | وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ |
Diyanet Meali: | Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır. * |
كُبَرَاءُ : İsim. Çoğul. Tekili: كَبِيرٌ
33:67 | وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا |
Diyanet Meali: | Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.” * |
كَبِيرَةٌ : İsim. Çoğulu: كَبَائِرُ Müzekkeri: كَبِيرٌ
2:45 | وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلَّا عَلَى الْخَاشِعِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir. |
2:143 | وَإِنْ كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de (biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık). |
4:31 | إِنْ تَجْتَنِبُوا كَبَائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz. |
9:121 | وَلَا يُنْفِقُونَ نَفَقَةً صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِيًا إِلَّا كُتِبَ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah yolunda küçük, büyük bir harcama yapmazlar ve bir vadiyi katetmezler ki (bunlar), hesaplarına yazılmış olmasın. |
18:49 | مَالِ هَٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا |
Diyanet Meali: | “(Eyvah bize!) Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” |
42:37 | وَالَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ |
Diyanet Meali: | Bu mükâfat, (inananlar ve Rablerine tevekkül edenler), büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar (… içindir). |
53:32 | الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ |
Diyanet Meali: | Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. |
كُبَّارٌ : İsim. Sıfat
71:22 | وَمَكَرُوا مَكْرًا كُبَّارًا |
Diyanet Meali: | “Bunlar da, çok büyük bir tuzak kurdular.” * |
أَكْبَر : İsim. Çoğulu: أَكَابِرُMüennesi: كُبْرَى
2:217 | وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِ مِنْهُ أَكْبَرُ عِنْدَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “(O ayda savaş büyük bir günahtır. Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak) ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük günahtır.” |
2:217 | وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِ |
Diyanet Meali: | “Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten daha büyüktür.” |
2:219 | قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَا |
Diyanet Meali: | De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” |
3:118 | قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ |
Diyanet Meali: | Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. |
4:153 | فَقَدْ سَأَلُوا مُوسَىٰ أَكْبَرَ مِنْ ذَٰلِكَ فَقَالُوا أَرِنَا اللَّهَ جَهْرَةً |
Diyanet Meali: | Mûsâ’dan, bundan daha büyüğünü istemişler ve “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi. |
6:19 | قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادَةً قُلِ اللَّهُ شَهِيدٌ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir.” |
6:78 | فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَٰذَا رَبِّي هَٰذَا أَكْبَرُ |
Diyanet Meali: | Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. |
6:123 | وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ أَكَابِرَ مُجْرِمِيهَا لِيَمْكُرُوا فِيهَا |
Diyanet Meali: | İşte böyle, her memlekette günahkârları oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. |
10:61 | وَلَا أَصْغَرَ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْبَرَ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | (Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, (hiçbir şey Rabbinden uzak ve gizli olmaz); hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır. |
17:21 | وَأَكْبَرُ تَفْضِيلًا |
Diyanet Meali: | (Elbette ahiretteki dereceler daha büyüktür), üstünlükler daha büyüktür. |
34:3 | وَلَا أَصْغَرُ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْبَرُ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.” |
43:48 | وَمَا نُرِيهِمْ مِنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا |
Diyanet Meali: | Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. |
68:33 | كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi! * |
9:3 | وَأَذَانٌ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الْأَكْبَرِ |
Diyanet Meali: | Hacc-ı ekber gününde, Allah ve Resûlünden bütün insanlara bir bildiridir… |
9:72 | وَرِضْوَانٌ مِنَ اللَّهِ أَكْبَرُ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır. |
16:41 | لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَلَأَجْرُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ |
Diyanet Meali: | (Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince), elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. |
17:21 | انْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ وَلَلْآخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَاتٍ |
Diyanet Meali: | Bak nasıl, onların kimini kimine üstün kıldık. Elbette ahiretteki dereceler daha büyüktür, (üstünlükler daha büyüktür). |
21:103 | لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ |
Diyanet Meali: | En büyük korku bile onları tasalandırmaz ve melekler onları … karşılarlar. |
29:45 | إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ |
Diyanet Meali: | Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. |
32:21 | وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْأَدْنَىٰ دُونَ الْعَذَابِ الْأَكْبَرِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, (dönsünler diye) biz onlara (ahiretteki) en büyük azaptan önce (dünyadaki) yakın azabı elbette tattıracağız. |
39:26 | فَأَذَاقَهُمُ اللَّهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ |
Diyanet Meali: | Böylece Allah dünya hayatında onlara zilleti tattırdı. Elbette ki ahiret azabı daha büyüktür. |
40:10 | إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللَّهِ أَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ أَنْفُسَكُمْ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler var ya, muhakkak onlara: “Allah’ın (size) gazabı, sizin kendinize olan gazabınızdan daha büyüktür. (Çünkü siz imana çağırılırdınız da inkâr ederdiniz)” diye seslenilir. |
40:57 | لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. |
88:24 | فَيُعَذِّبُهُ اللَّهُ الْعَذَابَ الْأَكْبَرَ |
Diyanet Meali: | Allah onu en büyük azaba uğratır. * |
كُبْرَى : İsim. Çoğul. Tekili: أَكْبَرُ
20:23 | لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى |
Diyanet Meali: | “Sana büyük mucizelerimizden birini daha göstermemiz için (elini koynuna sok ki bir başka mucize olarak … bembeyaz bir hâlde çıksın).” * |
44:16 | يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَىٰ إِنَّا مُنْتَقِمُونَ |
Diyanet Meali: | Onları o en şiddetli yakalayışla yakalayacağımız günü hatırla. Şüphesiz biz öcümüzü alırız. * |
53:18 | لَقَدْ رَأَىٰ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَىٰ |
Diyanet Meali: | Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü. * |
79:20 | فَأَرَاهُ الْآيَةَ الْكُبْرَىٰ |
Diyanet Meali: | Derken Mûsâ ona en büyük mucizeyi gösterdi. * |
79:34 | فَإِذَا جَاءَتِ الطَّامَّةُ الْكُبْرَىٰ |
Diyanet Meali: | En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman…* |
87:12 | الَّذِي يَصْلَى النَّارَ الْكُبْرَىٰ |
Diyanet Meali: | En büyük ateşe girecek olan kimse…* |
74:35 | إِنَّهَا لَإِحْدَى الْكُبَرِ |
Diyanet Meali: | Elbette bu en büyük bir şeydir. * |
كِبْرِيَاءُ : İsim.
10:78 | وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاءُ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Dediler ki: “Bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan döndüresin de) yeryüzünde hâkimiyet (devlet) ikinizin eline geçsin (diye mi bize geldin)?” |
45:37 | وَلَهُ الْكِبْرِيَاءُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde ululuk O’na aittir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. * |
تَكْبِيرٌ : İsim. Mastar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
17:111 | وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا |
Diyanet Meali: | “(Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan), zillet ve âcizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan (Allah’a mahsustur” de) ve O’nu tekbir ile yücelt. |
مُتَكَبِّرٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tefa’ul Bâbı (V. Bâb).
16:29 | فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ |
Diyanet Meali: | “Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!” |
39:60 | أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّرِينَ |
Diyanet Meali: | Büyüklük taslayanlar için cehennemde bir yer mi yok!? |
39:72 | قِيلَ ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara şöyle denir: “İçinde ebedî kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların kalacağı yer ne kötüdür!” * |
40:27 | وَقَالَ مُوسَىٰ إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ |
Diyanet Meali: | Mûsâ da, “Ben, (hesap gününe inanmayan) her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınırım” dedi. |
40:35 | كَذَٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ |
Diyanet Meali: | Allah, her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler. |
40:76 | ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara, “Ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!” (denir). * |
59:23 | السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ |
Diyanet Meali: | (O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal, her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. |
اِسْتِكْبَارٌ : İsim. Mastar. İstif’âl Bâbı (X. Bâb).
35:43 | اسْتِكْبَارًا فِي الْأَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). |
71:7 | وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا |
Diyanet Meali: | “(Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar), elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.” |
مُسْتَكْبِرٌ : İsim. İsm-i Fâil. İstif’âl Bâbı (X. Bâb).
16:22 | قُلُوبُهُمْ مُنْكِرَةٌ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | (Ahirete inanmayanların) kalpleri bunu inkâr etmekte, kendileri de büyüklük taslamaktadırlar. |
16:23 | إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ |
Diyanet Meali: | O, büyüklük taslayanları hiç sevmez. |
23:67 | مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Çünkü âyetlerim size okunurdu da) siz buna karşı büyüklük taslayarak (arkanızı döner), geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz. * |
31:7 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا وَلَّىٰ مُسْتَكْبِرًا كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا |
Diyanet Meali: | Ona âyetlerimiz okunduğu zaman; onları hiç işitmemiş gibi büyüklenerek arkasını döner. |
45:8 | يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا |
Diyanet Meali: | Kendisine Allah’ın âyetlerinin okunduğunu işitir de, sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi direnir. |
63:5 | لَوَّوْا رُءُوسَهُمْ وَرَأَيْتَهُمْ يَصُدُّونَ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | (O münafıklara, “Gelin, Allah’ın Resûlü sizin için bağışlama dilesin” denildiği zaman) başlarını çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün. |