ب و أ

KÖK HARFLER:  ب و أ

ANLAM: 

بَاءَ : Bir kişiye veya şeye dönmek; üstüne çekmek; uğramak (gazap vb); kendini o kişiye veya şeye ortak etmek.

AÇIKLAMA:

x

بَوَاءٌ kelimesi temelde “bir mekandaki cüzlerin birbirine eşit, denk olması” anlamına gelir. “Cüzlerin birbirinden farklı, başka türlü olması” anlamına gelen نُبُوٌّ kelimesinin zıddıdır. 

“Kendisine konaklayan kimseye uygun gelen, onu rahatsız etmeyen yere” مَكاَنٌ بَوَاءٌ denir.

بَوَّأْتُ لَهُ مَكَاناً فَتَبَوَّأَ : Onun için bir yeri tesviye ettim, düzlük duruma getirdim. Böylece orası müsâvi oldu, düzlük duruma geldi. 

بَاءَ فُلاَنٌ بِدَمِ فُلاَنٍ-يَبُوءُ بِهِ: Filan kişi, filanın kanını öldürüleninki ile müsavi, denk etti ya da tuttu. 

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى وَأَخِيهِ أَنْ تَبَوَّءَا لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتاً Biz Musa ile kardeşine vahyettik ki, halkınıza Mısır’da evler hazırlayınız (10/87); وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ Gerçekten biz İsrailoğulları’nı güvenli bir yurda yerleştirdik (10/93); تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنِينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِ Hani sen mü’minleri (Uhud’da) savaşacakları elverişli yerlere mevzilendirmek üzere yerleştiriyordun (3/121), يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاءُ Artık o ülkenin dilediği yerinde oturabilirdi (12/56).

Rivayet edildiğine göre Allah Rasulü (s.a.v.) “konak, konaklama yeri olması için uygun bir yer aradığı gibi bevletmek için de uygun bir yer arardı” (كَانَ عَلَيْهِ السَّلاَمُ يَتَبَوَّأُ لِبَوْلِهِ كََمَا يَتَبَوَّأُ لِمَنْزِلِهِ).

بَوَّأْتُ الرُّمْحَ : Mızrak için bir yer hazırladım, sonra onunla vurmaya ya da yaralamaya yöneldim. 

Allah Rasulü şöyle buyurmuştur: مَنْ كَذَّبَ عَلَيَّ مُتَعَمِّدًا فَلْيَتَبَوَّا مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ : Kim bile bile bana yalan nispet ederse ateşteki yerini hazırlasın.” 

Nasıl, “evlendi” anlamında بِنَاءٌ kelimesi kullanılıp بَنَى بِأَهْلِهِ denmekteyse, aynı şekilde “evlenmekten” kinaye olarak “Filan kişi evlendi” anlamında تَبَوَّأَ فُلاَنٌ denir.

Ayrıca بَوَاءٌ kelimesi “sıhriyette, evlilik sonucu oluşacak hısımlıkta ve kısasta birbirine denkleye riayet etme, bunu gözetme” anlamında kullanılır ve iki kişi birbirine müsavi, denk edildiğinde ya da tutulduğunda “Filan kişi filancaya müsavidir, denktir” anlamında فُلاَنٌ بَوَاءٌ لِفُلاَنٍ denir. 

Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: بَاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللّهِ Allah’ın gazabına uğramış olarak döner (8/16), Yani “Allahın gazabı/cezası da kendisi ile birlikte olarak, kendisi için hazırlanmış bir konaklama yerine yerleşmiş ya da konaklamış olur”. Ayette بِغَضَبٍ ifadesi, خَرَجَ بِسَيْفِهِ (Kılıcı üzerinde ya da yanında olarak çıktı) sözündeki بِسَيْفِهِ ifadesi gibi “hal cümlesi” konumundadır, yoksa مرَّ بِزَيْدٍ (Zeyde uğradı) sözündeki بِزَيْدٍ ifadesi gibi bir mef’ul değildir. Burada بَاءَ fiilinin kullanılmasındaki amaç, “o kimseye uygun yerin Allah’ın gazabının bulunduğu yer olduğuna” dikkatleri çekmektir. Zaten bunun başka türden bir yer olması nasıl düşünülebilir? Ayrıca Yüce Allah’ın bu sözü, فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ Onlara acıklı bir azabı müjdele (3/21) sözünde zikredilenle aynı çerçevededir. Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: إِنِّي أُرِيدُ أَنْ تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ İstiyorum ki, hem kendi günâhını hem de benim günâhımı yüklenesin (5/29), yani “bu halle birlikte, benim günahım da senin günahın da yanında olarak Allah’ın gazabı içinde kalmanı…”

بَاءَة kelimesi “cimadan” kinayeli olarak kullanılır. 

Halefun el-Ahmer, Arapların حَيَّاكَ الله وَبَيَّاكَ (Allah sana ömür, yüzüne de gülümseme versin) sözü ile ilgili şöyle demiştir: “Bunun aslı بَوَّأَكَ مَنْزِلاً şeklindedir. Sonradan sözün birbiriyle uyumlu olması için değişikliğe gidilmiştir. Bu bakımdan آتِيهِ الْغَدَاياَ وَالْعَشاَياَ sözünde الْغَدَاة kelimesinin غَدَوَات şeklindeki çoğunun الْغَدَاياَ şeklinde değiştirilmesine benzer.”

DİĞER BAZI TÜREVLER:

بَاءَ (geniş zaman يَبُوءُ mastar isim بَوْءٌ):

بَاءَ اِلَيْهِ : O kişiye veya şeye döndü; döndürdü; üstüne çekti; uğradı (gazap vb); kendini o kişiye veya şeye ortak etti.

بَاءَ بِاِثْمِهِ : Günahının karşılığını aldı; onu kabullendi veya itiraf etti; ondan mesul oldu; onun yükünü üstlendi veya onunla doldu; günahını taşıdı.

اَبُوءُ اِلَيْكَ بِنِعْمَتِكَ : Yaptığın iyiliği biliyorum ve ödülle onurlandırıyorum.

بَاءَ فُلَانٌ بِفُلَانٍ : Biri diğerine misilleme olarak öldürülmüştü.

بَاءَ aynı zamanda, uydu, eşleşti veya uygun geldi anlamlarındadır.

بَاءَ ayrıca, kendini övdü veya gururlandı anlamındadır.

بَوَّاَ : İndirdi, ağırladı, hazırladı, yerleştirdi.

بَوَّاَهُ : Onu bir evde barındırdı.

بَوَّاَهُ مَنْزِلًا : Ona kalacak bir yer hazırladı; onu bir yere yerleştirdi.

تَبَوَّاَ الْمَكَانَ اَوْ بِالْمَكَانِ : O yerde kaldı.

مُبَوَّءٌ : İkamet yeri.

تَبَوَّاَ : Konakladı, mesken edindi, yerleşti.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek Âyet
بَاءَ fiil-I 6 Döndü,  döndürdü, uğradı 3/162
بَوَّأَ fiil-II 6 İndirdi,  ağırladı 7/74
تَبَوَّأَ fiil-V 4 Konakladı,  mesken edindi 10/87
مُبَوَّأٌ isim 1 Hazırlanmış yer, menzil 10/93

Toplam: 17

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

Zıt Manada Kelimeler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelere günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Tebvie تَبْوِئَة Bir kadını boş bir evde oturtma.
Bevâ’ بَوَاء Benzer, beraber, eş, denk. Hazır etmek. Doğrulanmak. Nüzul etmek, inmek.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

بَاءَ : Fiil-I. 

2:61 وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ
Diyanet Meali: Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. 
2:90 فَبَاءُوا بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ
Diyanet Meali: Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. İnkâr edenlere alçaltıcı bir azap vardır.
3:112 وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ
Diyanet Meali: Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı.
3:162 أَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللَّهِ كَمَنْ بَاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللَّهِ
Diyanet Meali: Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın gazabına uğrayan kimse gibi midir?
5:29 إِنِّي أُرِيدُ أَنْ تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ
Diyanet Meali: “Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın.”
8:16 إِلَّا مُتَحَرِّفًا لِقِتَالٍ أَوْ مُتَحَيِّزًا إِلَىٰ فِئَةٍ فَقَدْ بَاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ
Diyanet Meali: -Savaş taktiği olarak düşmanı vurmak için çekilme, ya da diğer bir birliğe katılmak durumu hariç- (böyle bir günde her kim onlara arkasını dönerse) mutlaka o, Allah’ın gazabına uğramış olur. 

بَوَّأَ : Fiil-II.

3:121 وَإِذْ غَدَوْتَ مِنْ أَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنِينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِ
Diyanet Meali: Hani sen mü’minleri (Uhud’da) savaş mevzilerine yerleştirmek için, sabah erken ailenden (evinden) ayrılmıştın. 
7:74 وَبَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا
Diyanet Meali: (Allah) sizi onların yerine getirdi ve sizi yeryüzünde yerleştirdi. Yerin ovalarında köşkler kuruyorsunuz.
10:93 وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ
Diyanet Meali: Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik.
16:41 وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً
Diyanet Meali: Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. 
22:26 وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَنْ لَا تُشْرِكْ بِي شَيْئًا
Diyanet Meali: Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma..” diye belirlemiştik.
29:58 وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا
Diyanet Meali: İman edip salih amel işleyenler var ya, onları cennet köşklerine yerleştireceğiz. 

تَبَوَّأَ : Fiil-V. 

10:87 وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ وَأَخِيهِ أَنْ تَبَوَّآ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا
Diyanet Meali: Mûsâ’ya ve kardeşine, “Kavminiz için Mısır’da (sığınak olarak) evler hazırlayın” diye vahyettik.
12:56 وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاءُ
Diyanet Meali: Böylece Yûsuf’a, dilediği yerde oturmak üzere ülkede imkân ve iktidar verdik.
39:74 وَأَوْرَثَنَا الْأَرْضَ نَتَبَوَّأُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَاءُ
Diyanet Meali: “Bizi cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis kıldı.” 
59:9 وَالَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ
Diyanet Meali: Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. 

مُبَوَّأٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). 

10:93 وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ
Diyanet Meali: Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik.