KÖK HARFLER: ع ر ض
ANLAM:
عَرَضَ : Bir şeyi birisine göstermek, ortaya koymak, sunmak. Bir şeyi birisine zikretmek, göstermek, sunmak, o şeyi önüne sürmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
عَرَضَ (geniş zaman يَعْرِضُ mastar isim عَرْضٌ):
عَرَضَ الشَّىْءَ بِفُلَانٍ : O şeyi falanca birine gösterdi, ortaya koydu, sundu.
عَرَضَ الشَّىْءَ عَلَيْهِ : O şeyi ona zikretti, gösterdi, sundu ya da o şeyi önüne sürdü.
عَرَضَ الْجُنْدَ : Orduyu tören düzeninde önünden geçirdi; orduyu denetime tabi tuttu.
عَرَضَهُمْ عَلَى السَّيْفِ : Onları kılıca maruz bıraktı; onları kılıçla öldürdü.
عَرَضَ لَهُ : O şey onun başına geldi ya da vuku buldu.
عَرَضَ لَهُ o şey ortaya çıktı ya da ona görünür oldu, manasına da gelmektedir.
عَرَضْتُهُ : Satışta onu aldattım.
عَرَّضَ لَهُ وَ بِهِ : Kastettiği veya temenni ettiği bir şey söyledi, fakat o şeyi açıklamadı ya da onu yalın ve açık bir biçimde söylemedi; o şeyi dolaylı olarak söyledi; تَعْرِيضٌ bir şeyden imalı, dolaylı, belirsiz, muğlak veya müphem bir şekilde konuşulması, anlamına gelmektedir. İlk otoritelere göre عَرَّضَ duyanın (söyleyen kişinin) kastettiği şeyden farklı bir mana anladı, farklı anlamlara müsait bir ifade kullandı, anlamına gelmektedir.
اَعْرَضَ عَنْهُ (mastar isim اِعْرَاضٌ ): O şeyden yüz çevirdi, uzak durdu, sakındı ya da kaçındı.
عَرَضَ الْمَسْئَلَةَ : Meseleyi geniş bir biçimde ifade etti.
عَرْضٌ : En, genişlik; büyüklük; enlem; bir vadi; bir dağ; ufku perdeleyen bir bulut grubu; büyük bir ordu; dünyevi mallar; fiyat; kazanç; bir kaza; vaka; bir tazminat; bir bedel; altın veya gümüş harici her tür mal veya eşya; delilik; çılgınlık; gecenin bir kısmı.
ذَهَبَ عَرْضًا وَ طُولًا : Enine ve boyuna gitti.
عُرْضَةٌ : Başka bir şeye engel olarak konulan bir şey, siper; okçuların hedefi gibi hedef olarak konulan bir şey.
فُلَانٌ عُرْضَةٌ لِلنَّاسِ : Falanca biri insanlar için bir hedeftir, yani insanların yerdiği veya eğlendiği bir kimsedir.
هٰذَا عُرْضَةٌ لَكَ : Bu, senin genel kullanımın için hazırlanmış bir şeydir.
عُرْضَةٌ bir amaç, bir gaye veya arzu, manasına da gelmektedir.
عَارِضٌ (ismi fail) : Enini, tarafını, görünümünü gösteren her şey; ufukta yanlara uzanan bir bulut topluluğu, gökyüzünde beklenmedik biçimde birbirinin üzerine gelen bulut topluluğu; bir hadise; bir kimsenin ortaya koyduğu bir hediye; birine karşı olan herhangi bir şey; bir engel; yanağın tarafı.
مُعْرِضٌ :Yüz çeviren, kaçınan, geri kalan.
عَرِيضٌ : Geniş, çok; geniş veya engin.
دُعَاءٍ عَرِيضٍ : Uzun dua (41:51).
عَرَضٌ : Gelip geçici şey, dünyalık, geçici nimet, elde durmayan (sebatsız) dünya malı.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
عَرَضَ | fiil-I | 11 | Arz etti, açığa çıkardı, (على) harf-i ceri ile: gösterdi | 33/72 | Meçhulü: عُرِضَ Meçhul Muzari: يُعْرَضُ |
عَرَّضَ | fiil-II | 1 | Çıtlattı, üstü kapalı söyledi | 2/235 | |
أَعْرَضَ | fiil-IV | 32 | Yüz çevirdi | 32/22 | |
عَرْضٌ | isim | 4 | Genişlik, en | 57/21 | |
عَرِيضٌ | isim | 1 | Geniş, bol, çok | 41/51 | |
عَرَضٌ | isim | 6 | Gelip geçici şey, dünya malı | 7/169 | |
عَارِضٌ | isim | 2 | Bulut | 46/24 | |
عُرْضَةٌ | isim | 1 | Hedef, sebep, siper | 2/224 | |
إِعْرَاضٌ | isim | 2 | Yüz çevirmek | 4/128 | |
مُعْرِضٌ | isim | 19 | Yüz çeviren | 3/23 | |
Toplam | 79 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- عَرَضَ (a)
- قَدَّمَ > bak: ق د م
- عَرَضَ (b)
- عَرَّضَ
- أَعْرَضَ
- عُرْضَةٌ
- قَصْدٌ > bak: ق ص د
- هَدَفٌ
- غَايَةٌ
- عَرَضٌ
- عَرْضٌ
- عَرْضَةٌ
- عَرِيضٌ
- وَاسِعٌ > bak: و س ع
- شَاسِعٌ
Zıt Manada Kelimeler
- عَرَضَ
- عَرَّضَ
- أَعْرَضَ
- عَرْضٌ(a)
- عَرْضٌ(b)
- عَرِيضٌ
- ضَيِّقٌ > bak: ض ي ق
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Arz | عَرْض | En, genişlik. |
|
Araz | عَرَض | İşaret, alamet.Tesadüf, rast gelme. |
|
Ârız | عَارِض | 1: Sonradan olan şey. 2: Kalın ve geniş bulut. |
|
Ârızî | عَارِضِى | Sonradan olan, dıştan gelen. |
|
Arîz | عَرِيض | Enli, geniş. |
|
Ârıza | عَارِضَة | Engebe. Aksaklık. | Çoğulu: Âvâriz |
Arûz | عَرُوض | Hecelerin uzunluk ve kısalık, kapalılık veya açıklık değerlerine göre türlü ses kalıplarından oluşan divan edebiyatı nazım ölçüsü. |
|
Ma’rûz | مَعْرُوض | Bir şeyin etkisine uğramak veya uğratmak. |
|
Ma’rûzât | مَعْرُوضَات | Arz olunanlar. Arzedilenler, takdim edilenler. Küçükten büyüğe bildirilenler. |
|
Irz | عِرْض | 1: Nefis. 2: Beden. 3: Şan, şeref. |
|
Urza | عُرْضَة | Hedef. |
|
Arazân | عَرَضًا | Rastgele, tesadüfen, tevafukan. |
|
Maraza | ——— | Hastalık. |
|
Ta’rîz | تَعْرِيض | Kapalı bir biçimde, dolaylı olarak söz söyleme, taşlama. |
|
Muâraza | مُعَارَضَة | Biri ile yarışmak. Birbirine karşı gelmek. | Maraza |
Muârız | مُعَارِض | Karşı koyan, karşı çıkan. |
|
İ’râz | إِعْرَاض | Yüz çevirme. |
|
Mu’riz | مُعْرِض | Yüz çeviren. |
|
Taarruz | تَعَرُّض | Hücum. Saldırı. |
|
Taâruz | تَعَارُض | Muaraza edişmek, çekişmek. |
|
Müteârız | مُتَعَارِض | Birbirine zıt ve muhalif olan. |
|
İ’tirâz | اِعْتِرَاض | Kabul etmediğini bildirmek. Bir fikir veya işin olmasını kabul etmemek. |
|
Maraza kelimesi, “karşı gelme, çatışma, kavga etme” anlamındaki muârada (معارضة) sözcüğünden gelmektedir. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
عَرَضَ : Fiil-I. Meçhulü: عُرِضَ Meçhul Muzari: يُعْرَضُ
2:31 | وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلَائِكَةِ |
Diyanet Meali: | Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere gösterdi. |
11:18 | أُولَٰئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler… |
18:48 | وَعُرِضُوا عَلَىٰ رَبِّكَ صَفًّا |
Diyanet Meali: | Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. |
18:100 | وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِلْكَافِرِينَ عَرْضًا |
Diyanet Meali: | O gün cehennemi kâfirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz! * |
33:72 | إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik… |
38:31 | إِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِالْعَشِيِّ الصَّافِنَاتُ الْجِيَادُ |
Diyanet Meali: | Hani ona akşamüstü bir ayağını tırnağı üstüne dikip üç ayağının üzerinde duran çalımlı ve soylu atlar sunulmuştu. * |
40:46 | النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا |
Diyanet Meali: | (Öyle bir) ateş ki, onlar sabah akşam ona sunulurlar. |
42:45 | وَتَرَاهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِعِينَ مِنَ الذُّلِّ |
Diyanet Meali: | Ateşe sunulurken onların zilletten başlarını öne eğmiş … görürsün. |
46:20 | وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَا |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, (onlara şöyle denir:) “Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz.” |
46:34 | وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَلَيْسَ هَٰذَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlere ateşe sunuldukları gün, “Bu gerçek değil miymiş?” denir. |
69:18 | يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَىٰ مِنْكُمْ خَافِيَةٌ |
Diyanet Meali: | O gün (hesap için Allah’a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz. * |
عَرَّضَ : Fiil-II.
2:235 | وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُمْ بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاءِ |
Diyanet Meali: | (Vefat iddeti beklemekte olan) kadınlara kendileri ile evlenmek istediğinizi üstü kapalı olarak anlatmanızda (veya bu isteğinizi içinizde saklamanızda) sizin için bir günah yoktur. |
أَعْرَضَ : Fiil-IV.
4:16 | فَإِنْ تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُوا عَنْهُمَا |
Diyanet Meali: | (Sizlerden fuhuş yapanların her ikisini de incitip kınayın). Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa, onları incitip kınamaktan vazgeçin. |
4:63 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللَّهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Öyleyse onlara aldırma. |
4:81 | وَاللَّهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah, onların geceleyin kurduklarını yazmaktadır. Sen onlara aldırma. Allah’a tevekkül et. |
4:135 | وَإِنْ تَلْوُوا أَوْ تُعْرِضُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. |
5:42 | فَإِنْ جَاءُوكَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ أَوْ أَعْرِضْ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. |
5:42 | وَإِنْ تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنْ يَضُرُّوكَ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Onlardan yüz çevirecek olursan, sana asla hiçbir zarar veremezler. |
6:68 | وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün vakit (başka bir söze dalıncaya kadar) onlardan yüz çevir, uzaklaş. |
6:106 | لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah’a ortak koşanlardan yüz çevir. |
7:199 | خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir. * |
9:95 | سَيَحْلِفُونَ بِاللَّهِ لَكُمْ إِذَا انْقَلَبْتُمْ إِلَيْهِمْ لِتُعْرِضُوا عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Yanlarına döndüğünüz zaman, kendilerini rahat bırakmanız için size Allah adıyla yemin edeceklerdir. |
9:95 | فَأَعْرِضُوا عَنْهُمْ إِنَّهُمْ رِجْسٌ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ |
Diyanet Meali: | Artık onların peşini bırakın. Çünkü onlar pistir. (Kazandıklarının karşılığı olarak), varacakları yer de cehennemdir. |
11:76 | يَا إِبْرَاهِيمُ أَعْرِضْ عَنْ هَٰذَا إِنَّهُ قَدْ جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | “Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir.” |
12:29 | يُوسُفُ أَعْرِضْ عَنْ هَٰذَا وَاسْتَغْفِرِي لِذَنْبِكِ |
Diyanet Meali: | “Ey Yûsuf! Sen bundan sakın kimseye bahsetme. (Ey Kadın,) sen de günahının bağışlanmasını dile.” |
15:94 | فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme. * |
17:28 | وَإِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَاءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلًا مَيْسُورًا |
Diyanet Meali: | Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti istemek için onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak bir söz söyle. * |
17:67 | فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الْإِنْسَانُ كَفُورًا |
Diyanet Meali: | Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür. |
17:83 | وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنْسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ |
Diyanet Meali: | İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. |
18:57 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ فَأَعْرَضَ عَنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren (ve elleriyle yaptığını unutan)dan daha zalimdir? |
20:100 | مَنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا |
Diyanet Meali: | Kim ondan yüz çevirirse şüphesiz ki o, kıyamet gününde ağır bir günah yükü yüklenecektir. * |
20:124 | وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا |
Diyanet Meali: | “Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır.” |
28:55 | وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا |
Diyanet Meali: | Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, “Bizim işlerimiz bize, (sizin işleriniz de size.)” derler. |
32:22 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ ثُمَّ أَعْرَضَ عَنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim, Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalimdir? |
32:30 | فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَانْتَظِرْ إِنَّهُمْ مُنْتَظِرُونَ |
Diyanet Meali: | Şimdi sen onlardan yüz çevir ve bekle. Şüphesiz onlar da bekliyorlar. * |
34:16 | فَأَعْرَضُوا فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ الْعَرِمِ |
Diyanet Meali: | Fakat onlar yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik. |
41:4 | بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar işitmezler. * |
41:13 | فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirlerse, onlara de ki: “Ben sizi Âd ve Semûd kavimlerini çarpan yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyardım.” * |
41:51 | وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنْسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ |
Diyanet Meali: | İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. |
42:48 | فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirlerse (bilesin ki), biz seni onlara bekçi göndermedik. |
53:29 | فَأَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلَّىٰ عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Öyle ise bizim zikrimizden (Kur’an’dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir. * |
54:2 | وَإِنْ يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ |
Diyanet Meali: | Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve “Süregelen bir sihirdir” derler. * |
66:3 | عَرَّفَ بَعْضَهُ وَأَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | (Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü başkasına haber verip Allah da bunu peygambere bildirince, peygamber) bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. |
72:17 | وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِ يَسْلُكْهُ عَذَابًا صَعَدًا |
Diyanet Meali: | “Kim Rabbinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.” |
عَرْضٌ : İsim.
3:133 | وَسَارِعُوا إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ |
Diyanet Meali: | Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete koşun. |
18:100 | وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِلْكَافِرِينَ عَرْضًا |
Diyanet Meali: | O gün cehennemi kâfirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz! * |
57:21 | سَابِقُوا إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan cennete yarışırcasına koşun. |
57:21 | سَابِقُوا إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan cennete yarışırcasına koşun. |
عَرِيضٌ : İsim. Sıfat.
41:51 | وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَاءٍ عَرِيضٍ |
Diyanet Meali: | Başına bir kötülük gelince de yalvarmaya koyulur. |
عَرَضٌ : İsim.
4:94 | تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَعِنْدَ اللَّهِ مَغَانِمُ كَثِيرَةٌ |
Diyanet Meali: | (Size selâm veren kimseye), dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, (“Sen mü’min değilsin” demeyin). Allah katında pek çok ganimetler vardır. |
7:169 | يَأْخُذُونَ عَرَضَ هَٰذَا الْأَدْنَىٰ وَيَقُولُونَ سَيُغْفَرُ لَنَا |
Diyanet Meali: | Şu geçici dünyanın değersiz malını alır ve “(nasıl olsa) biz bağışlanacağız” derlerdi. |
7:169 | وَإِنْ يَأْتِهِمْ عَرَضٌ مِثْلُهُ يَأْخُذُوهُ |
Diyanet Meali: | Kendilerine benzeri bir mal gelse onu da alırlar. |
8:67 | تُرِيدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَا وَاللَّهُ يُرِيدُ الْآخِرَةَ |
Diyanet Meali: | Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah ahireti (kazanmanızı) istiyor. |
9:42 | لَوْ كَانَ عَرَضًا قَرِيبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لَاتَّبَعُوكَ |
Diyanet Meali: | Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir yolculuk olsaydı, (sefere katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı. |
24:33 | لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için (iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın). |
عَارِضٌ : İsim. İsm-i Fâil.
46:24 | فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَٰذَا عَارِضٌ |
Diyanet Meali: | O azabı vadilerine doğru yayılan bir bulut olarak gördüklerinde, “Bu, (bize yağmur getiren) bir buluttur” dediler. |
46:24 | قَالُوا هَٰذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَا بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | “Bu, bize yağmur getiren bir buluttur” dediler. Hûd, “Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir.” dedi. |
عُرْضَةٌ : İsim.
2:224 | وَلَا تَجْعَلُوا اللَّهَ عُرْضَةً لِأَيْمَانِكُمْ أَنْ تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا |
Diyanet Meali: | İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, (insanlar arasını ıslah etmemek) yolundaki yeminlerinize Allah’ı siper yapmayın. |
إِعْرَاضٌ : İsim. Mastar. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
4:128 | وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًا |
Diyanet Meali: | Eğer bir kadın kocasının, kendisine kötü davranmasından, yahut yüz çevirmesinden endişe ederse, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. |
6:35 | وَإِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِآيَةٍ |
Diyanet Meali: | Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! |
مُعْرِضُونَ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: مُعْرِضٌ
2:83 | ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْكُمْ وَأَنْتُمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz. |
3:23 | ثُمَّ يَتَوَلَّىٰ فَرِيقٌ مِنْهُمْ وَهُمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor. |
6:4 | وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara Rablerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki ondan yüz çevirmesinler. * |
8:23 | وَلَوْ أَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara işittirseydi dahi mutlaka yine yüz çevirerek dönüp giderlerdi. |
9:76 | فَلَمَّا آتَاهُمْ مِنْ فَضْلِهِ بَخِلُوا بِهِ وَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, lütuf ve kereminden onlara verince, onda cimrilik ettiler ve yüz çevirerek dönüp gittiler. * |
12:105 | يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | (Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki) yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler. |
15:81 | وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi. * |
21:1 | اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler. * |
21:24 | بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz çokları hakkı bilmezler de bu sebeple yüz çevirirler.” |
21:32 | وَجَعَلْنَا السَّمَاءَ سَقْفًا مَحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah’ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler. * |
21:42 | بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Öyle iken onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirmekteler. |
23:3 | وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. * |
23:71 | بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır, biz onlara şereflerini (Kur’an’ı) getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar. |
24:48 | إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | (Aralarında hüküm vermesi için Allah’a (Kur’an’a) ve peygambere çağırıldıkları zaman), bir de bakarsın ki içlerinden bir grup yüz çevirmektedir. |
26:5 | وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Rahmân’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler. * |
36:46 | وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar. * |
38:68 | أَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | “Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz.” * |
46:3 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler ise, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler. |
74:49 | فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Böyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar? * |