KÖK HARFLER: ز ي ن
ANLAM:
زَانَ : Bir kişiyi veya şeyi süslemek, bezemek, donatmak, allayıp pullamak, güzelleştirmek, süslemek.
AÇIKLAMA:
Gerçek زِينَة (ziynet, süs, bezek) “insana ne dünyada ne de ahirette ahvalinden, vaziyetlerinden hiçbirinde leke sürmeyen, onu çirkinleştirmeyen ya da rezil etmeyen şey” demektir. Dolayısıyla insanı sadece belirli bir halde, vaziyette ziynetlendiren bir şey bir yönden de bir lekedir. Özetle زِينَة (ziynet) üç kısma ayrılır:
- İlim, bilgi ve güzel inançlar gibi nefsî, nefse ait ziynet.
- Kuvvet, uzun boy gibi bedenî, bedene ait ziynet.
- Mal, servet, itibar, değer, makam veya mevki gibi harici ziynet.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَلَكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ : Fakat Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir (49/7). İman nefsî, nefse ait ziynetlerdendir. Şu sözüne gelince: قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللّهِ الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ : De ki: “Allah’ın, kulları için çıkardığı süsü kim haram etmiş?” (7/32). Buradaki زِينَة kelimesi harici ziynet anlamında yorumlanmıştır. Çünkü rivayet edildiğine göre bir kavim Beytullah’ı çıplak olarak tavaf edermiş, bu ayetle onların bu şekilde tavaf etmeleri yasaklanmıştır.
Bazıları şöyle demiştir: Bilakis burada zikredilen Allah’ın ziyneti şu ayette zikredilen “keremdir”: إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ : Allah katında en keremli olanınız/en değerliniz, kötülüklerden en çok korunanınızdır (49/13).
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ : Karun, süsü içinde toplumunun karşısına çıktı (28/79). Burada zikri geçen ziynet “mal, servet, bol miktardaki ev eşyası ve itibar, değer, makam veya mevki türünden dünyevi ziynetlerdendir”.
“Ona güzelliğini fiille ya da sözle izhar etti, gösterdi” anlamında زَانَهُ كَذَا ve زَيَّنَهُ denir. Yüce Allah تَزْيِينٌ kelimesini:
- Bazı yerlerde Kendisine nispet ederek kullanmış,
- Bazı yerlerde şeytana nispet ederek kullanmış ve
- Bazı yerlerde de öznesinin adını belirtmeden zikretmiştir.
Kendisine nispet ederek kullandığı ayetlerden biri imanla ilgili şu sözü: وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ : Allah, imanı gönüllerinizde süslemiştir (49/7) ve küfürle ilgili şu sözüdür: إِنَّ الَّذِينَ لا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ : Âhirete inanmayanların işlerini kendilerine süslemişizdir (27/4); كَذَلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ : Biz, her ümmete yaptıkları işi böyle süslü gösterdik (6/108).
Şeytana nispet ederek kullandığı ayetlerden biri şu sözüdür وَإِذْ زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ : Şeytan, işlerini onlara süslemişti (8/48) ve şu sözüdür: قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي اْلأَرْضِ : (İblis): Rabbim, dedi, beni azdırmandan ötürü andolsun ki, ben de yeryüzünde onlara (günâhları) süsleyeceğim (15/39).
Öznesinin adını belirtmeden kullandığı ayetlerden bazıları şu sözüdür: زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ : Zevklere düşkünlük, insanlara süslü (câzip) gösterildi (3/14); زُيِّنَ لَهُمْ سُوءُ أَعْمَالِهِمْ : Kötü işleri kendilerine süslü gösterildi (9/37).
Şöyle buyurmuştur: زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا : İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi (2/212). Ve şu sözüdür: وَكَذَلِكَ زُيِّنَ لِكَثِيرٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلُ أَوْلاَدَهُمْ شُرَكائِهِمْ : Böylece ortak koştukları (tarafından), müşriklerden çoğuna evlâdlarını öldürmeleri süslü gösterildi (6/137). Burada takdîren زَيَّنَهُ شُرَكَاؤُهُمْ denmek istenir.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَزَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ : Biz, en yakın göğü lambalarla donattık (41/12); إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ : Biz en yakın göğü bir ziynetle, yıldızlarla süsledik (37/6); وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ : Onu gözleyenler için süsledik (15/16). Burada havâsın, mümtaz, seçkin insanların ve avâmın, genel insanların bildiği, gözle idrak edilen ziynetlere ve ayrıca yalnızca havâsın, mümtaz, seçkin insanların bildiği aklî ziynetlere yani onlara ait hükümlere ve onların seyrine, gidişine işaret edilmektedir.
Yüce Allah’ın eşyayı, varlıkları tezyîn etmesi bazen “onları müzeyyen, süslü, bezenmiş bir şekilde ibda’ buyurmasıyla; yani hiçbir şeyi örnek almadan, taklit etmeden vücuda getirmesi ile ve yine bu şekilde icat etmesi ile, vücuda getirmesi ile, yaratmasıyla” olur. İnsanların bir nesneyi tezyin etmesi ise, ya yaldızlama, altın nakşetme veya altınla bezemeleri şeklinde olur ya da sözle olur ki bu da onu methetmeleri ve yüceleceği bir şeyle zikretmeleri şeklinde olur. (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
زَانَ (geniş zaman يَزِينُ mastar isim زَيْنٌ) ve زَيَّنَ (geniş zaman يُزَيِّنُ mastar isim تَزْيِينٌ):
زَيَّنَهُ ve زَانَهُ : O kişi veya şey, o kişiyi veya şeyi süsledi, bezedi, donattı, allayıp pulladı, güzelleştirdi, süsledi.
زَيَّنَهُ şu manaya da gelmektedir: O şeyin güzel görünmesini sağladı, o şey onun gösterişiydi, o şeyi ona methetti.
زِينَةٌ : Sayesinde birinin süslendiği, bezendiği, donatıldığı, allayıp pullandığı, güzel hale getirildiği, güzelleştirildiği bir şey; kullanılması ile birinin süslendiği bir şey; bir ziynet, süs, bezeme, süsleme, güzellik veya güzelleştirme, süsleme, vb. yolları; güzellik. Güzellik üç türdür: zihinsel, ilim veya bilim ve hayırlı inançlar; ve bedensel, güç ve endam, ve görünüş ve dış güzellik; zenginlik ve mertebe veya makam veya saygınlık gibi (çoğul hali: زِينٌ). Tüm bu türlerden Yüce Kur’an’da bahsedilmiştir (57:20;24:31;18:46).
زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا : Zenginlik ve çocuklar dahil olmak üzere dünya hayatının süsü, süslemesi, gösterişi, ihtişamı veya şatafatı.
يَوْمُ الزِّينَةِ : Bayram günü (20:59)
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
زَيَّنَ | fiil-II | 26 | Güzelleştirdi, süsledi, tezyin etti | 8/48 | Meçhulü: زُيِّنَ |
اِزَّيَّنَ | fiil-V | 1 | Güzelleşti, süslendi, müzeyyen oldu | 10/24 | Aslı: تَزَيَّنَ |
زِينَةٌ | isim | 19 | Süs, zinet | 20/87 |
|
| Toplam | 46 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- زَانَ
- زَيَّنَ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Zeyn | زَيْن | Ziynet, süs. Süslemek. |
Zînet (Ziynet) | زِينَة | Süs, bezek. Kadınlara mahsus kıymetli eşya. |
Tezyîn | تَزْيِين | Bezeme, süsleme, donama. |
Müzeyyen | مُزَيَّن | Süslenmiş, bezenmiş, ziynetli. |
İzyân | إِزْيَان | Süslenme, donatılma. |
Tezeyyün | تَزَيُّن | Süslenme. Bezenme. |
Mütezeyyin | مُتَزَيِّن | Süslenen, ziynetlenen. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
زَيَّنَ : Fiil-II. Meçhulü: زُيِّنَ
2:212 | زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. |
3:14 | زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنِينَ |
Diyanet Meali: | Kadınlar, oğullar … gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. |
6:43 | وَلَٰكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat (onu yapmadılar) kalpleri katılaştı. Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti. |
6:108 | كَذَٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ |
Diyanet Meali: | Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. |
6:122 | كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte kâfirlere, işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir. |
6:137 | وَكَذَٰلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ أَوْلَادِهِمْ شُرَكَاؤُهُمْ |
Diyanet Meali: | Yine bunun gibi, Allah’a ortak koşanların çoğuna, koştukları ortaklar, çocuklarını öldürmelerini güzel gösterdi ki.. |
8:48 | وَإِذْ زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ وَقَالَ لَا غَالِبَ لَكُمُ الْيَوْمَ مِنَ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Hani şeytan onlara yaptıklarını süslemiş ve, “Bu gün artık insanlardan size galip gelecek (kimse) yok..” demişti. |
9:37 | فَيُحِلُّوا مَا حَرَّمَ اللَّهُ زُيِّنَ لَهُمْ سُوءُ أَعْمَالِهِمْ |
Diyanet Meali: | Böylece Allah’ın haram kıldığını helâl kılmak için (haram ayı bir yıl helâl, bir yıl haram sayıyorlar). Onların bu çirkin işleri, kendilerine süslenip güzel gösterildi. |
10:12 | كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir. |
13:33 | بَلْ زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مَكْرُهُمْ وَصُدُّوا عَنِ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | Hayır, inkâr edenlere hileleri güzel gösterildi ve onlar doğru yoldan saptırıldılar. |
15:16 | وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik. * |
15:39 | قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim |
16:63 | تَاللَّهِ لَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ أُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’a andolsun, senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik. Fakat şeytan onlara işlerini güzel gösterdi. |
27:4 | إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, ahiret hayatına inanmayanların işlerini biz kendilerine güzel göstermişizdir.. |
27:24 | وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ |
Diyanet Meali: | “Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş..” |
29:38 | وَعَادًا وَثَمُودَ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ |
Diyanet Meali: | Âd ve Semûd kavimlerini de helâk ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. Şeytan, onlara işlerini süslemiş… |
35:8 | أَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ فَرَآهُ حَسَنًا فَإِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, (ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır)? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır… |
37:6 | إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ |
Diyanet Meali: | Biz, en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık. * |
40:37 | وَكَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | Böylece Firavun’a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. |
41:12 | وَزَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا |
Diyanet Meali: | En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. |
41:25 | وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ |
Diyanet Meali: | Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara (geçmişlerini ve) geleceklerini süslü gösterdiler. |
47:14 | أَفَمَنْ كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ |
Diyanet Meali: | Rabbinin katından açık bir belgesi olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen kimseler gibi midir? |
48:12 | وَزُيِّنَ ذَٰلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ |
Diyanet Meali: | Bu, sizin gönüllerinize güzel gösterildi de kötü zanda bulundunuz. |
49:7 | وَلَٰكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiştir. |
50:6 | أَفَلَمْ يَنْظُرُوا إِلَى السَّمَاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا |
Diyanet Meali: | Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! |
67:5 | وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık. |
اِزَّيَّنَ : Fiil-V. Aslı: تَزَيَّنَ
10:24 | حَتَّىٰ إِذَا أَخَذَتِ الْأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا أَتَاهَا أَمْرُنَا |
Diyanet Meali: | Nihayet yeryüzü (o bitkilerle) bütün zinet ve güzelliklerini alıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerine (her türlü tasarrufa) kadir olduklarını sandıkları bir sırada, ansızın ona emrimiz (afetimiz) geliverir.. |
زِينَةٌ : İsim.
7:31 | يَا بَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ |
Diyanet Meali: | Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). |
7:32 | قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللَّهِ الَّتِي أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” |
10:88 | وَقَالَ مُوسَىٰ رَبَّنَا إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَأَهُ زِينَةً |
Diyanet Meali: | Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine nice zinet (ve mallar) verdin.” |
11:15 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا |
Diyanet Meali: | Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. |
16:8 | وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً |
Diyanet Meali: | Hem binesiniz diye, hem de süs olarak atları, katırları ve merkepleri de yarattı. |
18:7 | إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا |
Diyanet Meali: | İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık. * |
18:28 | وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. |
18:46 | الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. |
20:59 | قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Buluşma vaktimiz, bayram günü, insanların toplandığı kuşluk vaktidir” dedi. * |
20:87 | وَلَٰكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِنْ زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا |
Diyanet Meali: | Fakat biz Mısır halkının mücevheratından yüklü miktarlarda takınmıştık. İşte onları ateşe attık. |
24:31 | وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. |
24:31 | وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ |
Diyanet Meali: | Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından … başkalarına göstermesinler. |
24:31 | وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ |
Diyanet Meali: | Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. |
24:60 | فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ |
Diyanet Meali: | Zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. |
28:60 | وَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا |
Diyanet Meali: | (Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. |
28:79 | فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ |
Diyanet Meali: | Kârûn, zineti ve görkemi içerisinde kavminin karşısına çıktı. |
33:28 | إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ |
Diyanet Meali: | “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut’a vereyim (ve sizi güzelce bırakayım).” |
37:6 | إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ |
Diyanet Meali: | Biz, en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık. * |
57:20 | اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünmeden ibarettir. |