KÖK HARFLER: ن ذ ر
ANLAM:
نَذَرَ : Bir şey yapacağına dair adak adamak.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
نَذَرَ | fiil-I | 4 | Nezretti, adadı | 19/26 | Meçhul Muzari: يُنْذَرُ |
أَنْذَرَ | fiil-IV | 44 | Uyardı | 46/21 | Meçhulü: أُنْذِرَ Meçhul Muzari: يُنْذَرُ |
نَذْرٌ | isim | 3 | Dinin emirleri, adak | 22/29 | Çoğul: نُذُورٌ |
نُذْرٌ | isim | 1 | Uyarma, sakındırma | 77/6 | |
نَذِيرٌ | isim | 58 | Uyarıcı | 71/2 | Çoğulu: نُذُرٌ |
مُنْذِرٌ | isim | 15 | Uyaran | 38/65 | |
مُنْذَرٌ | isim | 5 | Uyarılan | 37/73 | |
Toplam | 130 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- أَنْذَرَ
- إِنْذَارٌ (a)
- إِنْذَارٌ (b)
- نَذِيرٌ
Zıt Manada Kelimeler
- أَنْذَرَ
- إِنْذَارٌ (a)
- إِنْذَارٌ (b)
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Nezr | نَذْر | Adak adamak. | Çoğulu: Nüzûr |
Nezîr | نَذِير | Bir iş için korkulacak bir şey söyleyip gözdağı vermek. | Çoğulu: Nüzerâ |
Nüzur | نُذُر | Korkutmak. |
|
Menzûr | مَنْذُور | Adanmış, nezrolunmuş, va’dedilmiş. Adak olarak belirtilmiş. |
|
Tenzîr | تَنْذِير | Olacak bir hadiseyi haber vererek korkutma. |
|
İnzâr | إِنْذَار | Neticenin kötü olacağını bildirerek fenalıktan sakındırmak. | Çoğulu: İnzârât |
Münzir | مُنْذِر | Olacak bir şeyi haber vererek korkutan, akibetin kötülüğünü bildiren. | Çoğulu: Münzirât |
Tenezzür | تَنَذُّر | Korkmak. Adak adamak, nezretmek. |
|
İntizâr | إِنْتِذَار | Adamak, nezretmek. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
نَذَرَ : Fiil-I. Meçhul Muzari: يُنْذَرُ
2:270 | وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُهُ |
Diyanet Meali: | Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. |
3:35 | رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım.” |
19:26 | فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنْسِيًّا |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım” de. |
21:45 | وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنْذَرُونَ |
Diyanet Meali: | Ama sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmezler. |
أَنذَرَ : Fiil-IV. Meçhulü: أُنْذِرَ Meçhul Muzari: يُنْذَرُ
2:6 | سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | (Küfre saplananlara gelince), onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar. |
2:6 | سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | (Küfre saplananlara gelince), onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar. |
6:19 | وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَٰذَا الْقُرْآنُ لِأُنْذِرَكُمْ بِهِ وَمَنْ بَلَغَ |
Diyanet Meali: | İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. |
6:51 | وَأَنْذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْ يُحْشَرُوا إِلَىٰ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, onunla (Kur’an ile) uyar. |
6:92 | وَهَٰذَا كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا |
Diyanet Meali: | İşte bu (Kur’an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik eden ve şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır. |
6:130 | يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | (O gün Allah, şöyle diyecektir: “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size) âyetlerimi anlatan ve bu gününüzün gelip çatacağı hakkında sizi uyaran (peygamberler gelmedi mi)?” |
7:2 | كِتَابٌ أُنْزِلَ إِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ فِي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِهِ |
Diyanet Meali: | Bu, sana, kendisiyle insanları uyarman için (ve mü’minlere öğüt olarak) indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın. |
7:63 | أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ |
Diyanet Meali: | Sizi uyarması … için, içinizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden size bir zikir (vahiy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı? |
7:69 | أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ |
Diyanet Meali: | “Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikir (vahy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı?” |
9:122 | فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ مِنْهُمْ طَائِفَةٌ لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدِّينِ وَلِيُنْذِرُوا قَوْمَهُمْ إِذَا رَجَعُوا إِلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | (Ne var ki mü’minlerin hepsi toptan seferber olacak değillerdir). Öyleyse onların her kesiminden bir grup da, din konusunda köklü ve derin bilgi sahibi olmak ve döndükleri zaman kavimlerini uyarmak için geri kalsa ya! |
10:2 | أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ رَجُلٍ مِنْهُمْ أَنْ أَنْذِرِ النَّاسَ |
Diyanet Meali: | İçlerinden bir adama insanları uyar … diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu… |
14:44 | وَأَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ الْعَذَابُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. |
14:52 | هَٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ |
Diyanet Meali: | Bu (Kur’an); kendisiyle uyarılsınlar … diye insanlara bir bildiridir. |
16:2 | أَنْ أَنْذِرُوا أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاتَّقُونِ |
Diyanet Meali: | (Allah), “Benden başka ilâh yoktur. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının” diye (insanları) uyarmaları için (emrini içeren vahiy ile melekleri kullarından dilediğine indirir). |
18:2 | قَيِّمًا لِيُنْذِرَ بَأْسًا شَدِيدًا مِنْ لَدُنْهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Allah onu), katından gelecek şiddetli bir azap ile (inanmayanları) uyarmak, (salih ameller işleyen) mü’minleri müjdelemek (ve “Allah, bir çocuk edindi” diyenleri de uyarmak) için dosdoğru bir kitap kıldı. |
18:4 | وَيُنْذِرَ الَّذِينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا |
Diyanet Meali: | Ve “Allah, bir çocuk edindi” diyenleri de uyarmak için…* |
18:56 | وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنْذِرُوا هُزُوًا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar. |
19:39 | وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْاَمْرُ |
Diyanet Meali: | Onları, (gaflet içinde bulunup iman etmezlerken) işin bitirileceği o pişmanlık günüyle uyar. |
19:97 | فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Biz, Allah’a karşı gelmekten sakınanları Kur’an ile müjdeleyesin, inat eden bir topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık. * |
21:45 | قُلْ إِنَّمَا أُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنْذَرُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ben sizi ancak vahy ile uyarıyorum.” Ama sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmezler. * |
26:214 | وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ |
Diyanet Meali: | (Önce) en yakın akrabanı uyar. * |
28:46 | وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | Fakat Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmeyen bir kavmi, (düşünüp öğüt alsınlar diye) uyarman için (o haberleri sana bildiriyoruz). |
32:3 | بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | Hayır o, kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, (doğru yolu bulsunlar diye) Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir. |
35:18 | إِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | Sen ancak, görmedikleri hâlde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. |
36:6 | لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Kur’an), ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için indirilmiştir. * |
36:6 | لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Kur’an), ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için indirilmiştir. * |
36:10 | وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. * |
36:10 | وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. * |
36:11 | إِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ |
Diyanet Meali: | Sen ancak Zikr’e (Kur’an’a) uyanı ve görmediği hâlde Rahmân’dan korkan kimseyi uyarırsın. |
36:70 | لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik. * |
39:71 | يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | “(Size içinizden), Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran (peygamberler gelmedi mi)?” |
40:15 | يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ |
Diyanet Meali: | Buluşma günü hakkında (insanları) uyarmak için, irâdesiyle ilgili vahyi kullarından dilediğine, kendi indirir. |
40:18 | وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ |
Diyanet Meali: | Yaklaşmakta olan gün konusunda onları uyar. O gün yürekler gam ve tasa ile dolu, (sanki) gırtlaklara dayanmıştır. |
41:13 | فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirlerse, onlara de ki: “Ben sizi Âd ve Semûd kavimlerini çarpan yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyardım.” * |
42:7 | وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا |
Diyanet Meali: | Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. |
42:7 | وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. |
46:3 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler ise, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler. |
46:12 | وَهَٰذَا كِتَابٌ مُصَدِّقٌ لِسَانًا عَرَبِيًّا لِيُنْذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا |
Diyanet Meali: | Bu ise, onu doğrulayan ve zulmedenleri uyarmak, (iyilik yapanlara müjde olmak) üzere Arap diliyle indirilmiş bir kitaptır. |
46:21 | وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ |
Diyanet Meali: | Ad milletinin kardeşi Hud’u an; Ahkaf bölgesindeki milletini uyarmıştı. |
54:36 | وَلَقَدْ أَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar. * |
71:1 | أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar.” |
74:2 | قُمْ فَأَنْذِرْ |
Diyanet Meali: | Kalk da uyar. * |
78:40 | إِنَّا أَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı … yakın bir azaba karşı uyardık. |
92:14 | فَأَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّىٰ |
Diyanet Meali: | Sizi alevler saçan ateşe karşı uyardım. * |
نَذْرٌ : İsim. Çoğulu: نُذُورٌ
2:270 | وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُهُ |
Diyanet Meali: | Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. |
76:7 | يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا |
Diyanet Meali: | O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar. * |
نُذُورٌ : İsim. Çoğul. Tekili: نَذْرٌ
22:29 | ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ |
Diyanet Meali: | Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler… |
نُذْرٌ : İsim.
77:6 | عُذْرًا أَوْ نُذْرًا |
Diyanet Meali: | Özür ya da uyarı olmak üzere…* |
نَذِيرٌ : İsim. Çoğulu: نُذُرٌ
2:119 | إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
5:19 | قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَىٰ فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ أَنْ تَقُولُوا مَا جَاءَنَا مِنْ بَشِيرٍ وَلَا نَذِيرٍ |
Diyanet Meali: | (Ey kitap ehli!) Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada, “Bize ne müjdeleyici bir peygamber geldi, ne de bir uyarıcı” demeyesiniz diye, işte size (hakikatı) açıklayan elçimiz (Muhammed) geldi. |
5:19 | فَقَدْ جَاءَكُمْ بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ |
Diyanet Meali: | (Evet,) size bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. |
7:184 | أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا مَا بِصَاحِبِهِمْ مِنْ جِنَّةٍ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Onlar düşünmediler mi ki (çok iyi tanıdıkları, kendileriyle iç içe yaşamış olan) arkadaşlarında (Peygamber’de) delilikten eser yoktur. O, ancak apaçık bir uyarıcıdır. * |
7:188 | إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | “Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.” |
10:101 | وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat âyetler ve uyarılar, inanmayan bir topluma hiçbir fayda sağlamaz. |
11:2 | أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنَّنِي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ |
Diyanet Meali: | (Bu Kur’an,) … Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz (diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” * |
11:12 | إِنَّمَا أَنْتَ نَذِيرٌ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ |
Diyanet Meali: | Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir. |
11:25 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Nûh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.” * |
15:89 | وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım.” * |
17:105 | وَبِالْحَقِّ أَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Biz onu (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ve o da hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. * |
22:49 | قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım.” * |
25:1 | تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَىٰ عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir. * |
25:7 | لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا |
Diyanet Meali: | “Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!” |
25:51 | وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Dileseydik her memlekete bir uyarıcı gönderirdik. * |
25:56 | وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Biz, seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. * |
26:115 | إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | “Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” * |
28:46 | لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmeyen bir kavmi, düşünüp öğüt alsınlar diye uyarman için (o haberleri sana bildiriyoruz). |
29:50 | قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” |
32:3 | لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | (Hayır o), kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye (Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir). |
33:45 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı olarak gönderdik. * |
34:28 | وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
34:34 | وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | Biz, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek oranın şımarık zenginleri, “Biz, sizinle gönderileni inkâr ediyoruz” demişlerdir. * |
34:44 | وَمَا أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذِيرٍ |
Diyanet Meali: | Onlara senden önce hiçbir uyarıcı da göndermedik. |
34:46 | إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | “O, şiddetli bir azaptan önce sizin için ancak bir uyarıcıdır.” |
35:23 | إِنْ أَنْتَ إِلَّا نَذِيرٌ |
Diyanet Meali: | Sen, ancak bir uyarıcısın. * |
35:24 | إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. |
35:24 | وَإِنْ مِنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ |
Diyanet Meali: | Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. |
35:37 | أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَاءَكُمُ النَّذِيرُ |
Diyanet Meali: | “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti.” |
35:42 | لَئِنْ جَاءَهُمْ نَذِيرٌ لَيَكُونُنَّ أَهْدَىٰ مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ |
Diyanet Meali: | (Müşrikler,) eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerden herhangi birinden daha çok doğru yol üzere olacaklarına dair (en güçlü şekilde Allah’a yemin etmişlerdi). |
35:42 | فَلَمَّا جَاءَهُمْ نَذِيرٌ مَا زَادَهُمْ إِلَّا نُفُورًا |
Diyanet Meali: | Fakat onlara bir uyarıcı gelince, bu ancak onların nefretlerini artırdı. |
38:70 | إِنْ يُوحَىٰ إِلَيَّ إِلَّا أَنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | “Bana ancak, benim sadece bir uyarıcı olduğum vahyediliyor.” * |
41:4 | بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar işitmezler. * |
43:23 | وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ |
Diyanet Meali: | İşte böyle, biz senden önce hiçbir memlekete bir uyarıcı göndermedik ki… |
46:9 | إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | “Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” |
46:21 | وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ |
Diyanet Meali: | Kendisinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olan Âd kavminin kardeşini (Hûd’u) hatırla. Hani Ahkâf’taki kavmini, (… diye) uyarmıştı. |
48:8 | إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Şüphesiz biz seni bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. * |
51:50 | فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | O hâlde Allah’a koşun. Şüphesiz ben, size O’nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. * |
51:51 | وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. * |
53:56 | هَٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır. * |
53:56 | هَٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır. * |
54:5 | حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ |
Diyanet Meali: | Bu haberler, zirveye ulaşmış birer hikmettir! Fakat uyarılar fayda vermiyor! * |
54:16 | فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)! * |
54:18 | كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Âd kavmi de (Hûd’u) yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış! * |
54:21 | فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Azabım ve uyarılarım nasılmış, (gördüler)! * |
54:23 | كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ |
Diyanet Meali: | Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamıştı. * |
54:30 | فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış! * |
54:33 | كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ |
Diyanet Meali: | Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı. * |
54:36 | وَلَقَدْ أَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar. * |
54:37 | وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik. * |
54:39 | فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik. * |
54:41 | وَلَقَدْ جَاءَ آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Firavun’un ailesine de uyarıcılar gelmişti. * |
67:8 | كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ |
Diyanet Meali: | Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. |
67:9 | قَالُوا بَلَىٰ قَدْ جَاءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا |
Diyanet Meali: | Onlar da şöyle derler: “Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamıştık.” |
67:17 | فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ |
Diyanet Meali: | O zaman, uyarım nasılmış bileceksiniz! |
67:26 | قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “O bilgi, ancak Allah katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.” * |
71:2 | قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Nûh, şöyle dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.” * |
74:36 | نَذِيرًا لِلْبَشَرِ |
Diyanet Meali: | İnsan için uyarıcı olarak…* |
مُنْذِرٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
2:213 | فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi. |
4:165 | رُسُلًا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler (gönderdik ki…) |
6:48 | وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. |
13:7 | إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ |
Diyanet Meali: | Sen ancak bir uyarıcısın. Her kavim için de bir yol gösteren vardır. |
18:56 | وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. |
26:194 | عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Uyarıcılardan olasın diye (onu güvenilir Ruh, Cebrail) senin kalbine (apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir). * |
26:208 | وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ |
Diyanet Meali: | Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik. * |
27:92 | وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Kim de doğru yoldan saparsa, de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.” |
37:72 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِمْ مُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz onlara da uyarıcılar göndermiştik. * |
38:4 | وَعَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Kâfirler, kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar. |
38:65 | قُلْ إِنَّمَا أَنَا مُنْذِرٌ وَمَا مِنْ إِلَٰهٍ إِلَّا اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Ben ancak bir uyarıcıyım. Her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan bir Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.” * |
44:3 | إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız. * |
46:29 | فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ مُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Kur’an’ın okunması bitince de uyarıcı olarak kavimlerine döndüler. |
50:2 | بَلْ عَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | (Kâfirler,) aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar. |
79:45 | إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشَاهَا |
Diyanet Meali: | Sen, ancak ondan korkanları uyarıcısın. * |
مُنْذَرِينَ : İsim. İsm-i Mef’ûl. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُنْذَرٌ
10:73 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ |
Diyanet Meali: | Bak, uyarılan (fakat söz anlamayan)ların sonu nasıl oldu! |
26:173 | وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ |
Diyanet Meali: | Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi! * |
27:58 | وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ |
Diyanet Meali: | Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kötüydü! * |
37:73 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ |
Diyanet Meali: | Bak, uyarılanların sonu nasıl oldu! * |
37:177 | فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرِينَ |
Diyanet Meali: | Fakat azabımız onların yurtlarına indiğinde, o uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur! * |