KÖK HARFLER: ن د و
ANLAM:
نَدَا : (İnsanlar) toplanmak, toplantıya gelmek.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
نَادَى | fiil-III | 44 | Seslendi, çağırdı, ezan okudu | 79/23 |
تَنَادَى | fiil-VI | 1 | Birbirine seslendi(ler) | 68/21 |
نَادِى | isim | 2 | Meclis, toplantı, konferans salonu | 29/29 |
نَدِىٌّ | isim | 1 | Meclis, toplantı yeri | 19/73 |
نِدَاءٌ | isim | 2 | Seslenme; nida | 19/3 |
مُنَادِي | isim | 2 | Seslenen | 3/193 |
تَنَادٌ | isim | 1 | Çağırma | 40/32 |
| Toplam | 53 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- نَدَا
- نَادَى
- نَادٍ
- تَنَادٍ
- مُنَادَاةٌ > bu kök
- نِدَاءٌ > bu kök
- نَدِىٌّ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Nedve | نَدْوَة | Görüşme konuşma. Yaşlık, nemlilik. |
|
Nâdî | نَادِى | Nida eden, haykıran, çağıran. Meclis, toplantı. | Çoğulu: Nevâdi |
Nediyy | نَدِيّ | Haykıran, çağıran. Meclis, toplantı yeri. |
|
Nidâ’ | نِدَاء | Seslenmek, çağırmak, haykırmak, bağırmak. |
|
Tenâd | تَنَاد | Birbirine nida etmek, birbirine bağırışmak. |
|
Münâdâ | مُنَادَى | Seslenilmiş, çağırılmış, nida edilmiş. |
|
Münâdî | مُنَادِى | Nida eden, seslenen, çağıran. Müezzin. |
|
Mütenâdî | مُتَنَادِى | Birbirini çağıran. Birbirine nida eden. |
|
Dâru’n Nedve: İslâm’dan önce Cahiliyye çağında Mekkeli müşriklerin toplantı ve istişâre yeri; şehir meclisi; Cahiliyye devri Mekke şehir devletinin parlamentosu.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
نَادَى : Fiil-III. Meçhulü: نُودِيَ
3:39 | فَنَادَتْهُ الْمَلَائِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ |
Diyanet Meali: | Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona (… diye) seslendiler. |
3:193 | رَبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلْإِيمَانِ أَنْ آمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَآمَنَّا |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. |
5:58 | وَإِذَا نَادَيْتُمْ إِلَى الصَّلَاةِ اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًا |
Diyanet Meali: | Siz namaza çağırdığınız vakit onu alaya alıp eğlence yerine koyuyorlar. |
7:22 | وَنَادَاهُمَا رَبُّهُمَا أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَنْ تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ |
Diyanet Meali: | Rab’leri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı?” diye seslendi. |
7:43 | وَنُودُوا أَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara, “İşte yaptığınız (iyi işler) sayesinde kendisine varis kılındığınız cennet!” diye seslenilir. |
7:44 | وَنَادَىٰ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابَ النَّارِ أَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا |
Diyanet Meali: | Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk. (Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?)” diye seslenirler. |
7:46 | وَنَادَوْا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَنْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Cennetliklere, “Selâm olsun size!” diye seslenirler. |
7:48 | وَنَادَىٰ أَصْحَابُ الْأَعْرَافِ رِجَالًا يَعْرِفُونَهُمْ بِسِيمَاهُمْ |
Diyanet Meali: | A’râftakiler, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara da seslenirler… |
7:50 | وَنَادَىٰ أَصْحَابُ النَّارِ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَنْ أَفِيضُوا عَلَيْنَا مِنَ الْمَاءِ أَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Cehennemlikler de cennetliklere, “Ne olur, sudan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bizim üzerimize akıtın” diye çağrışırlar. |
11:42 | وَنَادَىٰ نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَبْ مَعَنَا |
Diyanet Meali: | Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, (inkârcılarla birlikte olma)” diye seslendi. |
11:45 | وَنَادَىٰ نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابْنِي مِنْ أَهْلِي |
Diyanet Meali: | Nûh, Rabbine seslenip şöyle dedi: “Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir.” |
18:52 | وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَائِيَ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Allah’ın, “Ortağım olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın” diyeceği … günü hatırla! |
19:3 | إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا |
Diyanet Meali: | Hani o, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı. * |
19:24 | فَنَادَاهَا مِنْ تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine (Cebrail) ağacın altından ona şöyle seslendi: “Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı.” * |
19:52 | وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا |
Diyanet Meali: | Ona, Tûr dağının sağ tarafından seslendik ve kendisi ile gizlice konuşmak için kendimize yaklaştırdık. * |
20:11 | فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ يَا مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Ateşin yanına varınca, ona şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ!” * |
21:76 | وَنُوحًا إِذْ نَادَىٰ مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Nûh’u da hatırla. Hani o daha önce dua etmişti de biz onun duasını kabul ederek, kendisini ve ailesini (o büyük sıkıntıdan, tufandan) kurtarmıştık. |
21:83 | وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنْتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ |
Diyanet Meali: | Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti. * |
21:87 | فَنَادَىٰ فِي الظُّلُمَاتِ أَنْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ |
Diyanet Meali: | Derken karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım…” diye dua etti. |
21:89 | وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ |
Diyanet Meali: | Zekeriya’yı da hatırla. Hani o, Rabbine, “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın” diye dua etmişti. * |
26:10 | وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna git!” diye seslenmişti. * |
27:8 | فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا |
Diyanet Meali: | (Mûsâ) Ateşe varınca ona şöyle seslenildi: “Ateşin başındaki de çevresindekiler de kutlu olsun!” |
28:30 | فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi… |
28:46 | وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | Yine biz (Mûsâ’ya) seslendiğimiz zaman Tûr’un yan tarafında da değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak… |
28:62 | وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım?” diyeceği günü hatırla! * |
28:65 | وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ مَاذَا أَجَبْتُمُ الْمُرْسَلِينَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın onlara seslenerek, “Peygamberlere ne cevap verdiniz? diyeceği günü hatırla.” * |
28:74 | وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım”? diyeceği günü hatırla. * |
37:75 | وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Nûh bize dua edip seslenmişti. Biz ne güzel cevap vereniz! * |
37:104 | وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ |
Diyanet Meali: | Ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim!” * |
38:3 | كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ حِينَ مَنَاصٍ |
Diyanet Meali: | Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar da feryat ettiler, ama artık kurtuluş zamanı değildi. * |
38:41 | وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Kulumuz Eyyûb’u da an. Hani o, Rabbine (… diye) seslenmişti. |
40:10 | يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللَّهِ أَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ أَنْفُسَكُمْ |
Diyanet Meali: | (İnkâr edenler var ya, muhakkak onlara:) “Allah’ın (size) gazabı, sizin kendinize olan gazabınızdan daha büyüktür.” diye seslenilir. |
41:44 | أُولَٰئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).” |
41:47 | وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ أَيْنَ شُرَكَائِي قَالُوا آذَنَّاكَ مَا مِنَّا مِنْ شَهِيدٍ |
Diyanet Meali: | Allah onlara, “Nerede bana ortak koştuklarınız?” diye seslendiği gün şöyle derler: “Sana arz ederiz ki, içimizden onları gören hiçbir kimse yok.” |
43:51 | وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ |
Diyanet Meali: | Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi?” |
43:77 | وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ |
Diyanet Meali: | (Görevli meleğe) şöyle seslenirler: “Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin.” |
49:4 | إِنَّ الَّذِينَ يُنَادُونَكَ مِنْ وَرَاءِ الْحُجُرَاتِ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir. * |
50:41 | وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Çağırıcının yakın bir yerden sesleneceği gün, (o sese) kulak ver. * |
54:29 | فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ |
Diyanet Meali: | Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti. * |
57:14 | يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْ قَالُوا بَلَىٰ |
Diyanet Meali: | (Münafıklar) mü’minlere şöyle seslenirler: “Biz de (dünyada) sizinle beraber değil miydik?” (Mü’minler de) derler ki: “Evet…” |
62:9 | إِذَا نُودِيَ لِلصَّلَاةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَىٰ ذِكْرِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun… |
68:48 | وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ |
Diyanet Meali: | Balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir hâlde Rabbine yakarmıştı. |
79:16 | إِذْ نَادَاهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى |
Diyanet Meali: | Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde şöyle seslenmişti: * |
79:23 | فَحَشَرَ فَنَادَىٰ |
Diyanet Meali: | Hemen (adamlarını) topladı ve onlara seslendi: * |
تَنَادَى : Fiil-VI.
68:21 | فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ |
Diyanet Meali: | Derken, sabahleyin birbirlerine seslendiler. * |
نَادِي : İsim. İsm-i Fâil.
29:29 | وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنْكَرَ |
Diyanet Meali: | “(Siz hâlâ erkeklere yanaşacak, yol kesecek) ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?” |
96:17 | فَلْيَدْعُ نَادِيَهُ |
Diyanet Meali: | Haydi, taraftarlarını çağırsın. * |
نَدِىٌّ : İsim.
19:73 | أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا |
Diyanet Meali: | “İki topluluktan hangisinin bulunduğu yer daha hayırlı meclis ve mahfili daha güzeldir?” |
نِدَاءٌ : İsim. Mastar. Mufâale Bâbı (III. Bâb).
2:171 | وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُوا كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لَا يَسْمَعُ إِلَّا دُعَاءً وَنِدَاءً |
Diyanet Meali: | İnkâr edenleri imana çağıran (peygamber) ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir. |
19:3 | إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا |
Diyanet Meali: | Hani o, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı. * |
مُنَادِي : İsim. İsm-i Fâil. Mufâale Bâbı (III. Bâb).
3:193 | رَبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلْإِيمَانِ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Biz, (‘Rabbinize iman edin’ diye) imana çağıran bir davetçi işittik…” |
50:41 | وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Çağırıcının yakın bir yerden sesleneceği gün, (o sese) kulak ver. * |
تَنَادٌ : İsim. Mastar. Tefâul Bâbı (VI. Bâb).
40:32 | وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Gerçekten sizin için, o bağrışıp çağrışma gününden … korkuyorum.” * |