ح ظ ظ

KÖK HARFLER:  ح ظ ظ

ANLAM: 

حَظَّ : Zengin, varlıklı olmak; bir salahiyet veya yeterlilik durumunda olmak.

AÇIKLAMA:

xx

DİĞER BAZI TÜREVLER:

حَظَّ (geniş zamanlı يَحَظُّ mastar ismi حَظٌّ): Zengindi, varlıklıydı, bir salahiyet veya yeterlilik durumundaydı ya da o hale geldi.

حَظٌّ : Nasib; talih; bir pay, hisse veya üleş ya da iyi bir şeyin payı, hissesi.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek
حَظٌّ isim 7 Hisse, pay, saadet, refah, şeref 5/13

Toplam 7

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

Zıt Manada Kelimeler

AÇIKLAMA:

HAZZ ile KISIM kelimeleri arasındaki fark

( ح ظ ظ – ق س م )

Her kısım, “hazz”dır, oysa her hazz, “kısım” değildir. Kısım, bir paylaşım sonucu kişinin payına düşendir. Paylaşım sonucu kişinin payına düşmeyen şey, kısım değildir. İnsan ölüp bir miktar mal ve sadece bir vârisi bıraktığında, “bu malın tamamı bu varisin hazzıdır, payıdır” denilir, “varise düşen kısımdır” denilmez. Çünkü bu malda herhangi bir bölüşüm söz konusu değildir. Kısım, bir bütünden bölünmüş olandır. Oysa hazz, böyle bölünmüş olan bir kısım da, bütünün tamamı da olabilir. (Farklar Sözlüğü 234) Yani kısımın taksim edilmiş olması gerekir. Bknz: ( ق س م )

HAZZ ile NASÎB kelimeleri arasındaki fark

( ح ظ ظ – ن ص ب )

Nasîb, hem arzu edilen, hem de arzu edilmeyen bir şey hakkında kullanılır. “Allah, onun nimet ya da azaptan nasibini tam olarak verdi, denilir. Oysa azap için hazz kelimesi kullanılmaz. Hazz’ın aslı, Allah’ın kuluna nasip ettiği hayırdır. Nasip ise, ister arzu edilen, ister arzu edilmeyen olsun, İnsana isabet eden hisse, paydır. (Farklar Sözlüğü 234) Bknz: ( ن ص ب )

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Hazz حَظّ Sevinç duyma. Hoşlanma. Zevklenme. Saadet.  Haz almak, haz etmek
Hazîz حَظِيظ 1. Mesud, mutlu. 2. Hisse ve nasibi olan.
Huzûz حُظُوظ Memnuniyetler. Hazlar. Zevkler. Hoşlanmalar. Çoğul: Huzûzât
Mahzûz مَحـظُوظ Memnun. Hoşnud. Zevkli. Hoşlanmış. Hazzetmiş.
Mahzûzât مَحْظُوظَات Hoşa giden şeyler. Hazlar.
Mahzûziyyet مَحْظُوظِيَّة Hoşlanma, hoşa gitme.
İhzâz إِحْظَاظ Rahatlandırmak. Haz duymak. Nasipli olmak. Bahtlı.
İhtizâz اِحْتِظَاظ Hazzetme. Gönlü ferahlama.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

حَظٌّ : İsim. 

3:176 يُرِيدُ اللَّهُ أَلَّا يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي الْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Diyanet Meali: Allah, onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük azap vardır.
4:11 يُوصِيكُمُ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ
Diyanet Meali: Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. 
4:176 وَإِنْ كَانُوا إِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ
Diyanet Meali: Eğer kardeşler erkekli kızlı iseler, o zaman (bir) erkeğe, iki kızın hissesi kadar (pay) vardır. 
5:13 يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهِ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ
Diyanet Meali: Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar. Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular. 
5:14 أَخَذْنَا مِيثَاقَهُمْ فَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ
Diyanet Meali: (“Biz hıristiyanız” diyenlerden de) sağlam söz almıştık. Ama onlar da akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını unuttular. 
28:79 يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ
Diyanet Meali: “Keşke Kârûn’a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı. Şüphesiz o büyük bir servet sahibidir” (dediler).
41:35 وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ
Diyanet Meali: Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar kavuşturulur. *