ب ط ن

KÖK HARFLER:  ب ط ن

ANLAM: 

بَطُنَ: Çok fazla yemekten ötürü karnı büyümek. 

بَطِنَ: Tokluk nedeniyle karnı şişmek veya sağlığını bozmak; tıka basa doymak. 

بَطَنَ: Midesini bozmak; (hastalık) sistemine girmek veya karnına nüfuz etmek.

AÇIKLAMA:

بَطْنٌ kelimesi temelde, bir organ adıdır: Karın. Çoğulu بُطوُن şeklinde gelir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَإِذْ أَنْتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ Sizler analarınızın karınlarında ceninler iken… (53/32)

قَدْ بَطَنْتُهُ : Karnına vurdum ya da dokundum.

Ayrıca بَطْنٌ kelimesi her şeyde ظَهْرٌ’ın karşıtını ifade eder.

Mesela en alt tarafa بَطْنٌ, en üst tarafa da ظَهْرٌ’ın denir. 

“İşin iç yüzü” anlamına gelen بَطْنُ الْأَمْرِ ve vadinin iç tarafı anlamına gelen بَطْنُ الْوَادِي kullanımında buna benzetme yapılmıştır. 

Ayrıca, Arapların tümü tek bir şahısmış gibi düşünülüp, içindeki her bir kabile de örneğin karın بَطْنٌ, uyluk فَخْذٌ ve kahil كَاهِلٌ şeklinde bir organ gibi düşünülüp Arap obalarında da بَطْنٌ denmiştir.

Kapalı olan, kolay anlaşılmayan her şeye بَطْنٌ ; açık olan, dışta bulunan her şeye de ظَهْرٌ denmektedir. بُطْناَنُ الْقِدْرِ وَظَهْرَانُهاَ deyimi de buradan gelir. 

Duygunun algılayabildiği şeye ظَاهِرٌ (açık), algılayamadığı şeye de باَطِنٌ (gizli) denir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَذَرُوا ظَاهِرَ اْلإِثْمِ وَبَاطِنَهُ Günâhın açığından da gizlisinden de sakınınız (6/120); مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ Açığına da gizlisine de (6/151).

بَطِينٌ : Karnı büyük kişi. 

بَطِنٌ : Çok yiyen kişi.

مِبْطَانٌ : Karnı büyüyüp şişecek kadar çok yiyen kişi. 

بِطْنَةٌ : Çok yemek yeme.

اَلْبِطْنَةُ تُذْهِبُ الْفِطْنَةَ : Çok yemek feraseti alır (zekayı öldürür).

Bir kimse karnının doymasından ve malının çok olmasından dolayı bunun kendisine yüklediği sorumluluğu iyi taşımayarak, gereğini, hakkını az yerine getirerek ve bunu asıl amacından, maksadından saptırarak, uzaklaştırarak, (sanki mest olmuş gibi) bir şaşkınlık, hayret içine düşüp aşırı bir sevinç içine girdiğinde veya küstahça ve nankörce davrandığında ona بَطِنَ الرَّجُلُ بَطَنًا denir.

بَطِنَ الرَّجُلُ : Adamın karnı büyüyüp şişti.

مُبَطَّن : Karnı zayıf adam, sıska kimse.

بَطَنَ اْلإِنْسَانُ : Karnı ağrıdı ya da rahatsızlandı. Buradan hareketle “karnı ağrıyan ya da karnından rahatsız olan adama” رَجُلٌ مَبْطُونٌ denir. 

بِطَانَةٌ kelimesi, ظِهَارَةٌ kelimesinin karşıtıdır. “İçlik, astar” demektir. 

بَطَنْتُ ثَوْبِي بِآخِرٍ  : Elbisemi bir diğerinin altına koydum. 

بَطَنَ فُلاَنٌ بِفُلاَنٍ : Falan kişi falan kişinin özel, çok yakın arkadaşlarından biri oldu. Mastarı بُطُونٌ şeklinde gelir.

بِطاَنَةٌ kelimesi ise, müsteâr olarak “bir kimsenin kendi işinin iç yüzüne (باَطِنٌ) muttali olabilme ayrıcalığı verdiği kişi” anlamında kullanılır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: لاَ تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ Kendinizden başkasını sırdaş/dost edinmeyiniz (3/118). Bu kullanım, بِطاَنَةُ الثَّوْبِ (elbise içliği, astarı) kullanımından müsteardır. Bunun delili de Arapların “Falan kimseyi özel, yakın dostum olarak seçtim” anlamında söyledikleri لَبِسْتُ فُلاَناً (Falan kimseyi giyindim) sözleri ve “Falan kişi benim yakın dostumdur” anlamındaki فُلاَنٌ شِعَارِي وَدِثاَرِي (Falan kişi benim iç ve dış elbisem gibidir) sözleridir.

Bu anlamda Allah Rasulü’nün (s.a.v.) şöyle dediği rivâyet edilmiştir: مَا بَعَثَ اللهُ مِنْ نَبِيٍّ وَلاَ اسْتَخْلَفَ مِنْ خَلِيفَةٍ إَلاََّ كَانَتْ لَهُ بِطَانَتَانِ : بِطَانَةٌ تَأْمُرُهُ بِاْلخَيْرِ وَتَحُضُّهُ عَلَيْهِ وَبِطَانَةٌ تَأْمُرُهُ بِالشَّرِّ وَتَحُثُّهُ عَلَيْهِ Yüce Allah, hiçbir peygamber göndermemiş, hiçbir hâlife seçmemiştir ki, onun iki sırdaşı olmasın; bir sırdaşı ona iyiliği emreder ve onu iyiliğe teşvik eder; diğer sırdaşı ise, ona kötülüğü önerir ve kendini kötülüğe teşvik eder.

بِطَانٌ : Karın üzerine bağlanan kolan. Çoğulu أَبْطِنَةٌ ve بُطُنٌ şekillerinde gelir. 

أَبْطَنَانِ : Atın karnın üzerinden geçenden iki damardır.

بُطِينٌ : Koç burcunun karnı olan yıldız.

تَبَطُّنٌ : İşin içine girmek, iç yüzüne nüfuz etmek.

Allah’ın (c.c.) sıfatlarından olan اَلظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ kelimeleri, tıpkı اَلْأَوَّلُ وَالْآخِرُ kelimeleri gibi, sadece ikili olarak kullanılırlar. Zira söylendiğine göre buradaki اَلظَّاهِرُ kelimesi, bizim bedihi bilgimize bir işarettir. Çünkü fıtrat, insanın baktığı her şeyde Yüce Allah’ın mevcut olduğuna hükmetmek ister. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي اْلأَرْضِ إِلَهٌ Gökteki ilâh da, yerdeki ilâh da O’dur (43/84). Bundan dolayı hikmet ehli kimselerden biri şöyle demiştir: مَثَلُ طَالِبِ مَعْرِفَتِهِ مَثَلُ مَنْ طَوَّفَ الْآفَاقَ فِي طَلَبِ مَا هُوَ مَعَهُ “Allah’ı bilmenin taliplisi olan, bu arayışta olan kimse aynen yanında, kendisiyle birlikte olanı uzak ufuklarda arayan kimse gibidir.”

بَاطِنٌ kelimesi ise, “Allah’ı hakiki, gerçek anlamda bilmeye” işarettir. Hazreti Ebu Bekir’in (r.a) şu sözünde işaret ettiği budur: يَا مَنْ غَايَةُ مَعْرِفَتِهِ اْلقُصُورُ عَنْ مَعْرِفَتِهِ : Ey kendisini hakkıyla bilmekte son nokta, kendisini bilmekten aciz kalmak olan Allah’ım!

  1. Bir görüşe göre, Yüce Allah, kendisine delalet eden ayetleri itibariyle Zâhir, zatı itibariyle de Bâtın’dır.
  2. Bir diğer görüşe göre ise, bütün varlıkları kuşatması ve onlar sayesinde idrak edilmesi itibari ile Zâhir’dir ve hiçbir varlık tarafından kuşatılanmaması itibariyle de Bâtın’dır. Nitekim şöyle buyurmuştur: لا تُدْرِكُهُ اْلأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ اْلأَبْصَارَ Gözler O’nu görmez, fakat O gözleri görür (6/103).

Emîru’l-Mü’minîn’den (r.a.) her iki lafzın tefsiri olacak şöyle bir söz rivayet edilmiştir: تَجَلَّى لِعِبَادِهِ مِنْ غَيْرِ أَنْ رَأَوْهُ، وَأَرَاهُمْ نَفْسَهُ مِنْ غَيْرِ أَنْ تَجَلَّى لَهُمْ : “Yüce Rabbim, kulları kendisini görmeden onlara tecelli eder. Ve kendilerine tecelli etmeden de onlara kendini gösterir.” Bunun hakikatini bilmek, keskin bir anlayışa ve kamil, kusursuz bir akla ihtiyaç duyar. 

Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً Ve size açık ve gizli olarak nimetlerini bol bol verdi (31/20). 

  1. Bir görüşe göre, burada zahir kelimesi ile “peygamberlik”, batın kelimesi ile de “akıl” kastedilmiştir. 
  2. Bir görüşe göre zahir kelimesi ile “duyunun konusu olan şeyler”, batın kelimesi ile, “aklın konusu olan şeyler” kastedilmiştir. 
  3. Başka bir görüşe göre ise, zahir kelimesi ile “düşmanlara karşı insanlar aracılığıyla yapılan yardım”, batın kelimesi ile, “melekler aracılığıyla yapılan yardım” kastedilmiştir. Bunların tümü de ayetin genel anlamına dahildir.

DİĞER BAZI TÜREVLER:

بَطُنَ (geniş zaman يَبْطُنُ mastar isim بَطَانَةٌ) ve بَطِنَ (geniş zaman يَبْطَنُ mastar isim بَطَنٌ):

بَطُنَ : Çok fazla yemekten ötürü karnı büyüdü.

بَطِنَ : Tokluk nedeniyle karnı şişti veya sağlığını bozdu; tıka basa doydu; çok fazla övünüp küstahça davrandı.
بَطَنَ (geniş zaman يَبْطُنُ mastar isim بَطَنٌ): Anlamları: (1) Midesini bozdu; (2) o şey (hastalık) sistemine girdi veya karnına nüfuz etti; (3) gizliydi veya gizlendi. Kapalı oldu, içte kaldı.

بَطَنَ الْوَادِىَ : Vadiye girdi.

بَطَنَ الْاَمْرَ : İşin içine girdi veya işin iç yüzünü biliyordu.

بَطَنَ بِفُلَانٍ اَوْ مِنْ فُلَانٍ : Onun sırdaşlarından biri oldu.

اَبْطَنَ الشَّىْءَ : O şeyi gizledi.

اَبْطَنْتُ الرَّجُلَ : Onu en yakın arkadaşlarımdan biri yaptım; onu بِطَانَةٌ (yakın arkadaş) olarak benimsedim.

بَطْنٌ (çoğul hali بُطُونٌ) : Anlamları: (1) Göbek veya karın. (2) Herhangi bir şeyin içi.

ذُو الْبَطْنِ : Göbekte olan şey.

اَلْقَتْ ذَاتَ بَطْنِهَا : Bir çocuk dünyaya getirdi.

مَاتَتْ فِى بَطْنٍ : Doğum esnasında öldü. 

بَطْنٌ aynı zamanda küçük arazi veya toprak parçası anlamındadır.

بَطْنُ مَكَّةَ : Mekke’nin içi, göbeği, alt tarafı..

بَطْنُ السَّمَاءِ : Gökyüzünün görünen kısmı. 

مَاتَ بِالْبَطْنِ : Karnındaki rahatsızlıktan dolayı öldü.

بَاطِنٌ : Sır, gizli; bir şeyin içteki bölümü veya iç yüzü. Hasse ile idrak edilen şeylere ظَاهِرٌ dendiği gibi, hasse ile idrak edilemeyenlere de بَاطِنٌ denir.

بَاطِنٌ الْاَمْرِ : İşin iç yüzü; gizli düşünceler; zihnin içerisindeki gizli yer.

اَلْبَاطِنُ Allah’ın (c.c.) sıfatlarından biridir ve O, her şeyin içindeki durumu bilir; O, gizli şeylerin sırlarını da bilir; O, umumi bakıştan gizli olandır.

بَاطِنَةٌ (şu sözcüğün dişi halidir: بَاطِنٌ): Gizli; sır.

بِطَانَةٌ (çoğul hali بَطَائِنُ ) : ar; bir giysinin iç katı, astar; birinin sakladığı sır; sırdaş veya özel arkadaş ya da dost.

هُوَ بِطَانَتِى : O benim sırdaşım, yakın veya özel arkadaşım.

بِطَانَةُ الرَّجُلِ : Birinin ailesi veya yakın dostları.

مَبْطُونٌ : Karnından bir rahatsızlığı olma; karnındaki bir hastalıktan dolayı vefat eden kişi. 

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek Âyet Açıklama
بَطَنَ fiil-I 2 Kapalı oldu, içte kaldı 6/120
بَاطِنٌ isim 3 Kapalı olan, içte kalan, duyularla idrak edilemeyen 57/3
بَاطِنَةٌ isim 1 Kapalı olan, içte kalan, duyularla idrak edilemeyen (müennes) 31/20
بِطَانَةٌ isim 2 Astar, sırdaş (İstiare) 55/54 Çoğulu: بَطَائِنُ
بَطْنٌ isim 17 Karın 22/20 Çoğulu: بُطُونٌ

Toplam: 25


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Benzer Manada Kelimeler

Zıt Manada Kelimeler

  • بَاطِنٌ
  • بَطِينٌ
    • ضَامِرٌ > bak: ض م ر 
    • خَمِيصٌ > bak: خ م ص
    • نَاحِلٌ > bak: ن ح ل
    • هَزِيلٌ > bak: ه ز ل
    • نَحِيفٌ
    • أَهْيَفُ
    • رَشِيقٌ

AÇIKLAMA

CEVF ve BATN kelimeleri arasındaki fark

( ب ط ن – ج و ف )

Her iki kelimede “boşluk” anlamı vardır. Fakat batn kelimesi daha çok karın boşluğu manasındadır. Cevf ise göğüs boşluğu demektir. Karın, barsak ve rahim gibi organlar batn içinde yer alırken, kalp cevf içinde yer almaktadır (Sabri Türkmen 119). Bknz: ( ج و ف )

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Batn (Batın) بَطْن İç, karın, insanın içi. Mide.
Çoğul: Bütûn
Bâtın بَاطِن 1: İç. Dâhili. 2: Gizli, görünmeyen. Çoğul: Ebtine
Bâtınî بَاطِنِيّ İçe ait.
Bâtıniyye بَاطِنِيَّة Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerin ve hadis-i şeriflerin zahir ve aşikar manalarından ayrılarak, usulsüz ve yanlış te’viller ile ayet ve hadislerin gizli ve sırlı manalarını bulmak iddiasında olan sapık bir tarikat ve buna bağlı olanlar.
Betîn (Batîn) بَطِين Büyük karınlı. Şişman. Irak, baid, uzak.
Bıtn بِطْن Zengin. Obur. Şaşkın. Yalnız kendi nefsini düşünen.
Bıtna بِطْنَة Malın, paranın ve servetin ziyadeliğinden doğan sürur, sevinç. Mide dolgunluğu.
Bitâne بِطَانَة Çarşaf. Kaftan astarı. Çoğul: Betâin
Batânet بَطَانَة Oburluk, çok yiyicilik.
Batancı ——— *Yeniçeride çuha ören bir sınıf.
Battâniye بَطَّانِيَّة Yorgan yerine veya yorgan üstünde kullanılan, çoğu yünden dokunmuş kalınca örtü.
Badana ——— Duvarları boyamak için kullanılan sulandırılmış kireç veya boya. ؟؟
Mebtûn مَبْطُون Karnı hasta olan kimse.
Mubattın(e) مُبَطِّن(ة) Zayıf karınlı kimse.
Tebattun تَبَطُّن Bir şeyin içini dışını iyice anlamak için çalışma.
İstibtân اِسْتِبْطَان Gizliliğe, bir kimsenin iç işlerine vakıf olmak.
Müstebtın مُسْتَبْطِن Bir şeyin ledününe, içyüzüne aşina olan.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

بَطَنَ : Fiil-I.

6:151 وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ
Diyanet Meali: (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın.
7:33 قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ
Diyanet Meali: De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri haram kılmıştır.”

بَاطِنٌ : İsim. İsm-i Fâil.

6:120 وَذَرُوا ظَاهِرَ الْإِثْمِ وَبَاطِنَهُ
Diyanet Meali: Günahın açığını da bırakın, gizlisini de.
57:3 هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ
Diyanet Meali: O, ilk ve sondur. Zâhir ve Bâtın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir.*
57:13 فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ
Diyanet Meali: Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir. Bunun iç tarafında rahmet…

بَاطِنَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. Müennes.

31:20 وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً
Diyanet Meali: Allah’ın açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi?

بِطَانَةٌ : İsim. Çoğulu: بَطَائِنُ

3:118 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ
Diyanet Meali: Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin.
55:54 مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ فُرُشٍ بَطَائِنُهَا مِنْ إِسْتَبْرَقٍ
Diyanet Meali: Onlar astarları kalın ipekten olan döşeklere yaslanırlar. 

بَطْنٌ : İsim. Çoğulu: بُطُونٌ

2:174 أُولَٰئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلَّا النَّارَ
Diyanet Meali: İşte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. 
3:35 إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي
Diyanet Meali: Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et.
4:10 إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيرًا
Diyanet Meali: …ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir.
6:139 وَقَالُوا مَا فِي بُطُونِ هَٰذِهِ الْأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا
Diyanet Meali: Bir de dediler ki: “Şu hayvanların karınlarındaki yavrular (canlı olursa) sırf erkeklerimize aittir.”
16:66 نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهِ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا
Diyanet Meali: Onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (süzülen) halis süt içiriyoruz.
16:69 يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاءٌ لِلنَّاسِ
Diyanet Meali: Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır.
16:78 وَاللَّهُ أَخْرَجَكُمْ مِنْ بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْئًا
Diyanet Meali: Allah, sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. 
22:20 يُصْهَرُ بِهِ مَا فِي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُ
Diyanet Meali: Onunla, karınlarının içindekiler ve derileri eritilir.*
23:21 نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ
Diyanet Meali: Onların içlerindeki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır.
24:45 فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَىٰ بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَىٰ رِجْلَيْنِ
Diyanet Meali: İşte bunlardan bir kısmı karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür.
37:66 فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ
Diyanet Meali: Cehennemlikler ondan yiyecekler ve onunla karınlarını dolduracaklardır.*
37:144 لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Diyanet Meali: Mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.*
39:6 يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ
Diyanet Meali: Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde oluşturuyor.
44:45 كَالْمُهْلِ يَغْلِي فِي الْبُطُونِ
Diyanet Meali: Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar.*
48:24 وَهُوَ الَّذِي كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ
Diyanet Meali: O, Mekke’nin göbeğinde, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendir.
53:32 إِذْ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنْتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ
Diyanet Meali: Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, (en iyi bilendir).
56:53 فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ
Diyanet Meali: Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.*