KÖK HARFLER: ح ر ق
ANLAM:
حَرَقَ : Bir şeyi törpülemek, bir parçasını diğeriyle ovalamak.
AÇIKLAMA:
أَحْرَقَ كَذَا : Şöyle bir şey yaktı.
اِحْتَرَقَ : Şöyle bir şey yandı.
حَرِيقٌ : Ateş. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ Kasıp kavuranın (ateşin) azabını tadınız (22/22). Yine şöyle buyurmuştur: فَأصَابَهَا إِعْصَارٌ فِيهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْ Derken ona ateşli bir bora isabet ediversin de o bahçe yanıversin (2/266); قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُوا آلِهَتَكُمْ Onu yakınız ve tanrılarınızı destekleyiniz, dediler (21/68); لَنُحَرِّقَنَّهُ Onu kesinlikle yakacağım, (20/97). Ayrıca لَنَحْرُقَنَّهُ şeklinde de okunmuştur.
حَرْقُ الشَّيْءِ : Herhangi bir alev olmaksızın bir nesnenin içine bir hararet, sıcaklık düşürmek, bırakmak. Mesela çırparak veya döverek elbisenin ya da bez parçasının yakılması gibi.
حَرَقَ الشَّيْءَ : Bir nesneyi törpüyle törpüledi. “Azı veya köpek dişlerini birbirine sürtüp gıcırdattı” anlamındaki حَرَقَ النَّابَ kullanımı ve “O bana karşı, kızgınlıktan ya da öfkeden dolayı dişlerini ya da azı dişlerini gıcırdatıyor” anlamındaki يَحْرُقُ عَلَيَّ اْلأُرَّمَ sözleri buradan müsteârdır.
حَرِقَ الشَّعْرُ : Saç dökülüp ortalığa yayıldı, saçıldı.
مَاءٌ حُرَاقٌ : Tuzluluğuyla boğazı yakan tuzlu su.
إِحْرَاقٌ : Bir nesnenin içine alevli bir ateş düşürmek, bırakmak. Buradan müsteâr olarak “kınayarak verdiği eziyetinde aşırı gitti” anlamında x (kınamasıyla beni yaktı) denmiştir. (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَرَقَ (geniş zaman يَحْرَقُ ve يَحْرُقُ mastar ismi حَرَقٌ):
حَرَقَهُ : O şeyi törpüledi; bir parçasını diğeriyle ovaladı.
حَرَّقَهُ اَوْ اَحْرَقَهُ : O kişiyi ya da şeyi çok fazla ya da sıkça ya da tekrar tekrar yaktı.
اَحْرَقَهُ : Ona acı verdi; döverek veya vurarak onun büyük bir acı çekmesine sebep oldu.
اَحْرَقَنَا فُلَانٌ : Biri bize rahatsızlık verdi, canımızı yaktı ya da eziyet verdi.
اَحْرَقَهُ بِاللِّسَانِ : Onu suçladı, çıkıştı ya da azarladı.
اَحْرَقَهُ : O kişi ya da şey o kişi ya da şeyi mahvetti ya da helak olmalarına sebep oldu.
اِحْتَرَقَ : O şey çok fazla veya tekrar tekrar yandı ya da yanmaya başladı; o şey helak oldu.
حَرِيقٌ : Yakan ya da kavuran, büzen, buruşturan ya da kavuran sıcak veya soğuk veya bir rüzgar ya da zarar veren şey; yanmış bir şey; alev.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
حَرَّقَ | fiil-II | 3 | Yaktı | 21/68 |
اِحْتَرَقَ | fiil-VIII | 1 | Yandı | 2/266 |
حَرِيقٌ | isim | 5 | Ateş, yangın | 3/181 |
| Toplam | 9 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- حَرَقَ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hark | حَرْق | Yakmak. Yanmak. Yangın. |
Harîk | حَرِيق | Yangın, ateş. |
Harîka | حَرِيقَة | Acı, sızı. Bulamaç. Yulaf lapası. |
Mihrak | مِحْرَاق | Odak. |
Mahrûkat | مَحْرُوقَات | Yakıt. |
Tahrîk | تَحْرِيق | Yakma. Yakılma. |
Muharrik | مُحَرِّق | Çok yakan. Çok susatan. Çok hararet veren. |
Muharrak | مُحَرَّق | Yakılmış, yanmış. Tahrik olunmuş. |
İhrâk | إِحْرَاق | Ateşe atmak. Yakmak. Yandırmak. |
Muhrik | مُحْرِق | 1: Yakıcı. 2: Yanık, dokunaklı (ses). |
İhtirâk | اِحْتِرَاق | Yanmak, tutuşmak, yanıp kül olmak. |
Muhterik | مُحْتَرِق | Ateşle yanmış olan. Yanan. |
Mihrak kelimesi, “yakma aracı” anlamındadır. Modern fizik terimi olarak 19. yüzyılda türetilmiştir. Siyasi propaganda kavramı olan dış mihraklar deyimi, herhangi bir somut anlam ifade etmediği için tercih edilmiş olmalıdır. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَرَّقَ : Fiil-II.
20:97 | لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا |
Diyanet Meali: | Biz onu elbette yakacağız ve onu muhakkak denize savuracağız. |
21:68 | قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ |
Diyanet Meali: | (İçlerinden bazıları), “Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın da ilâhlarınıza yardım edin” dediler. * |
29:24 | فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ |
Diyanet Meali: | (İbrahim’in) kavminin cevabı, “Onu öldürün veya yakın” demekten ibaret oldu. |
اِحْتَرَقَ : Fiil-VIII.
2:266 | فَأَصَابَهَا إِعْصَارٌ فِيهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْ |
Diyanet Meali: | Derken bağı ateşli (yıldırımlı) bir kasırga vursun da orası yanıversin? |
حَرِيقٌ : İsim.
3:181 | سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve, “Tadın yangın azabını!” diyeceğiz. |
8:50 | يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | (Melekler,) kâfirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura ve “haydi tadın yangın azabını” (diyerek canlarını alırken bir görseydin). |
22:9 | لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذِيقُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | Ona dünyada bir rezillik vardır. Ona kıyamet gününde de yangın azabını tattıracağız. |
22:22 | كُلَّمَا أَرَادُوا أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ أُعِيدُوا فِيهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | Her ne zaman cehennemden, o ızdıraptan çıkmak isteseler, oraya geri döndürülürler ve onlara, “Tadın yangın azabını” denilir. * |
85:10 | إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır. * |