KÖK HARFLER: ع ق ل
ANLAM:
عَقَلَ : Bir iple devenin ön bacağını koluna bağlamak. İhtiyaç duyduğu şey kendisini engellemek. Zeki olmak. (Oğlan çocuğu) rüşt yaşına erişmek. Bir şeyi kavrayana kadar durmadan üzerinde düşünmek, onu incelemek, irdelemek. (Dağ keçisi) kendini bir dağda ulaşılmaz kılmak. (Güneş) yükselmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
عَقَلَ (geniş zaman يَعْقُلُ ve يَعْقِلُ mastar isim عَقْلٌ):
عَقَلَ الْبَعِيرَ : Şu şekilde adlandırılan bir iple devenin ön bacağını koluna bağladı: عِقَال
عَقَلَهُ عَنْ حَاجَتِهِ : İhtiyaç duyduğu şeyden onu alıkoydu ya da engelledi.
عَقْلٌ alıkoymayı veya engellemeyi, ifade etmektedir.
عَقَلَ عَلَى الْقَوْمِ : Halktan zekat topladı.
عَقَلَ فُلَانًا : Bacağını bacağının üstüne kıvırarak güreşte falanca birini alaşağı etti.
عَقَلَ (geniş zaman يَعْقِلُ ) : O kişi akıllı, zeki (عَاقِلٌ) idi ya da o hale geldi.
عَقَلَ الْغُلَامُ : Oğlan çocuğu rüşt yaşına erişti.
عَقَلَ الشَّىْءَ : O şeyi anladı ya da biliyordu; o şeyi kavrayana kadar durmadan üzerinde düşündü, onu inceledi ya da onu irdeledi (eşanlamlısı فَهِمَهُ ya da تَدَبَّرَهُ ).
عَقَلَ الْوَعْلُ : Dağ keçisi, kendini bir dağda ulaşılmaz kıldı.
اَلْعُقُولُ şunun gibidir: عَقْلٌ, aynı zamanda mastar isimdir ve “bir dağda kendini koruma” manasına gelmektedir.
عَقَلَ الظِّلُّ : Güneş yükselmişti ve gölge neredeyse kaybolmuştu.
عَاقِلٌ (ismi fail): Akıllı, zeki (çoğul halleri عَاقِلُونَ ve عُقَلَاءُ ve عُقَّالٌ şeklindedir).
اَلْعَقْلُ : Zeka, anlayış, idrak, akıl veya bilgi. Eş anlamlısı: اَلْحِجْرُ ve اَلنُّهْيَةُ ve اَللُّبُّ ve اَلْعِلْمُ
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
عَقَلَ | fiil-I | 49 | Akıl etti, akıl erdirdi | 45/5 |
| Toplam | 49 |
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Akl (Akıl) | عَقْل | İnsanın hayrı, şerri ve ilimleri anlayan, sebeblerden neticeleri çıkaran ve eserden eser sahibine intikal eden hassası. |
|
Âkıl | عَاقِل | Akıllı, akıl sahibi. | Müennes: Âkıle |
Aklî | عَقْلِى | Akılla ilgili, akla dayanan, akılsal. |
|
Akliyye | عَقْلِيَّة | Akılcılık. |
|
Ukalâ’ | عُقَلَاء | Akıllılar. Çok bilmiş. |
|
Ma’kûl | مَعْقُول | Akla uygun, akıllıca. |
|
Taakkul | تَعَقُّل | Akletme. |
|
Müteakkıl | مُتَعَقِّل | Biraz düşünerek anlayan. |
|
Müteakkılîn | مُتَعَقِّلِين | Anlayanlar, taakkul edenler. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
عَقَلَ : Fiil-I.
2:44 | أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ أَنْفُسَكُمْ وَأَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Siz Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz? * |
2:73 | كَذَٰلِكَ يُحْيِي اللَّهُ الْمَوْتَىٰ وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir. |
2:75 | يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ |
Diyanet Meali: | (Oysa içlerinden birtakımı), Allah’ın kelamını dinler, iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif ederlerdi. |
2:76 | أَتُحَدِّثُونَهُمْ بِمَا فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَاجُّوكُمْ بِهِ عِنْدَ رَبِّكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | “Rabbinizin huzurunda delil olarak kullanıp sizi sustursunlar diye mi, Allah’ın (Tevrat’ta) size bildirdiklerini onlara söylüyorsunuz? (Bu kadarcık şeye) akıl erdiremiyor musunuz?” |
2:164 | وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır. |
2:170 | أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)? |
2:171 | صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı anlamazlar. |
2:242 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Düşünesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır. * |
3:65 | وَمَا أُنْزِلَتِ التَّوْرَاةُ وَالْإِنْجِيلُ إِلَّا مِنْ بَعْدِهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Ey kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz.) Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz? |
3:118 | قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık. |
5:58 | اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًا ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Siz namaza çağırdığınız vakit) onu alaya alıp eğlence yerine koyuyorlar. Bu, şüphesiz onların akılları ermeyen bir toplum olmalarındandır. |
5:103 | يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَأَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat, inkâr edenler Allah’a karşı yalan uyduruyorlar. Zaten çoklarının aklı da ermez. |
6:32 | وَلَلدَّارُ الْآخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? |
6:151 | ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | “İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.” |
7:169 | وَالدَّارُ الْآخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hiç düşünmüyor musunuz? |
8:22 | إِنَّ شَرَّ الدَّوَابِّ عِنْدَ اللَّهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذِينَ لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, akıllarını kullanmayan (gerçeği görmeyen) sağırlar, dilsizlerdir. * |
10:16 | فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | “Ben sizin aranızda bundan (Kur’an’ın inişinden) önce (kırk yıllık) bir ömür yaşadım. Hiç düşünmüyor musunuz?” |
10:42 | أَفَأَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُوا لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat sağırlara, hele akılları da ermiyorsa, sen mi işittireceksin? |
10:100 | وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir. |
11:51 | إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | “Benim ücretim, ancak beni yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” |
12:2 | إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik. * |
12:109 | وَلَدَارُ الْآخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? |
13:4 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda aklını kullanan bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. |
16:12 | وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Bütün yıldızlar da O’nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır. |
16:67 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette bunda aklını kullanan bir toplum için bir ibret vardır. |
21:10 | لَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? * |
21:67 | أُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | “Yazıklar olsun, size de; Allah’ı bırakıp tapmakta olduklarınıza da! Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?” * |
22:46 | أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, (işitecek kulakları olsun)? |
23:80 | وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O’na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? |
24:61 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte Allah, düşünesiniz diye âyetleri size böyle açıklar. |
25:44 | أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? |
26:28 | قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir” dedi. * |
28:60 | وَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın katındaki ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? |
29:35 | وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَا آيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, aklını kullanacak bir kavm için o memleketten ibret alınacak apaçık bir delil bıraktık. * |
29:43 | وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar. * |
29:63 | قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hamd Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar. |
30:24 | فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Gökten yağmur indirip) onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesi, (O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir). Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için elbette ibretler vardır. |
30:28 | كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz. |
36:62 | وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?” * |
36:68 | وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ أَفَلَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hâlâ düşünmeyecekler mi? * |
37:138 | وَبِاللَّيْلِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Ve akşam.. Hâlâ düşünmeyecek misiniz? * |
39:43 | قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئًا وَلَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hiçbir şeye güçleri yetmese ve düşünemiyor olsalar da mı?” |
40:67 | وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah bunları, belli bir zamana erişmeniz ve düşünüp akıl erdirmeniz için yapar. |
43:3 | إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | İyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık. * |
45:5 | فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | ( Allah’ın gökten rızık sebebi olarak yağmur indirip), onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır. |
49:4 | إِنَّ الَّذِينَ يُنَادُونَكَ مِنْ وَرَاءِ الْحُجُرَاتِ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir. * |
57:17 | قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Düşünesiniz diye gerçekten, size âyetleri açıkladık. |
59:14 | تَحْسَبُهُمْ جَمِيعًا وَقُلُوبُهُمْ شَتَّىٰ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Sen onları toplu sanırsın. Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. Bu, onların akılları ermez bir topluluk olmalarındandır. |
67:10 | وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ |
Diyanet Meali: | Yine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.” * |