KÖK HARFLER: س ط ر
ANLAM:
سَطَرَ : Bir şeyi yazmak; o şeye hükmetmek. Bir şeyi kılıçla kesmek.
AÇIKLAMA:
سَطْرٌ ve سَطَرٌ : Kitap veya yazından, dikilmiş ağaçlardan veya ayakta duran topluluktan meydana gelen bir hat, sıra veya dizi.
سَطَرَ فُلاَنٌ كَذَا : Filan kişi şöyle bir şeyi satır satır yazdı. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ : Nûn! Yemin olsun kaleme ve satır satır yazdıklarına (68/1). Yine şöyle buyurmuştur: وَالطُّورِ – وَكِتَابٍ مَسْطُورٍ : Andolsun Tûr’a Satır satır yazılmış Kitaba (52/1-2).
Şu sözüne gelince: كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُوراً İşte bu, Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış bulunuyor. (17/58). Yani “… isbat edilmiş, tespit edilmiş, yazılmış, kaydedilmiş; hıfz edilmiş, korunmuş…”
سَطْرٌ kelimesinin çoğulu أَسْطُرٌ ve سُطُورٌ şeklinde gelir. سَطَرٌ kelimesinin çoğulu ise أَسْطَارٌ şeklinde gelir. أَسَاطِير kelimesine gelince, el-Müberrid bunun أُسْطُورَةٌ kelimesinin çoğulu olduğunu söylemiştir. Bu bakımdan أُرْجُوحَة-أَرَاجِيح ve أُحْدُوثَة-أَحَادِيث kelimelerine benzer.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ مَاذَا أَنْزَلَ رَبُّكُمْ قَالُوا أَسَاطِيرُ الأَوَّلِينَ : Kendilerine “Rabbiniz ne indirdi” diye sorulduğunda “Bunlar eskilerin masallarıdır” dediler (16/24). Yani kendi batıl zanlarına göre “yalan ve meyn olsun diye başkasına yazdırdıkları bir şey…” Bu bakımdan şu sözüne benzer: وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الاَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلاَ : Kur’ân öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır dediler (25/5).
Yüce Allah’ın şu sözlerine gelince: فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ – لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُصَيْطِرٍ : Öğüt ver, çünkü sen; ancak bir öğütçüsün. Onların üzerine zor kullanıcı değilsin (88/21-22). أَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ : Yoksa her şeye hakim olan kendileri midir? (/Tûr 37). “Filan kişi şöyle bir şeyin üzerinde tıpkı bir satırın (سَطْرٌ) durduğu gibi durup ona nezaret ediyor” anlamında تَسَيْطَرَ فُلاَنٌ عَلَى كَذَا ve سَيْطَرَ عَلَيْهِ denir.
Bu itibarla Yüce Allah birinci ayette “sen onlar üzerinde bir nazır ve koruyucu, muhafız değilsin” demektedir. Burada مُسَيْطِر kelimesinin kullanılması Yüce Allah’ın أَفَمَنْ هُوَ قَآئِمٌ عَلَى كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ : Bütün kazandıklarıyla her bir nefsin üzerinde böylesine hükümran olan başka kim vardır? (13/33) sözünde قَآئِمٌ kelimesinin ve وَمَا أَنَا عَلَيْكُمْ بِحَفِيظٍ : Ben sizin başınızda zorlayıcı/hafiz değilim (6/104) sözünde حَفِيظٌ kelimesinin kullanılmasına benzer.
Şöyle denmiştir: Gaşiye suresinin 22. ayeti “sen onların üzerinde bir koruyucu, muhafız değilsin” anlamındadır. Buna göre de oradaki مُسَيْطِرٌ Yüce Allah’ın şu sözünde geçen كَاتِبٌ (katip, yazan) gibi olur: وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ : Yanlarındaki elçilerimiz yazmaktadırlar (43/80). Bu yazım işi, Yüce Allah’ın şu sözünde zikredilmiş olan yazımdır: أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَاْلاَرْضِ إِنَّ ذَلِكَ فِي كِتَابٍ إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ : Allah’ın gökte ve yerde bulunan her şeyi bildiğini bilmiyor musun? Bunların hepsi (O’nun katındaki) bir kitapta kayıtlıdır. Bu, Allah için kolay bir iştir (22/70). (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
سَطَرَ (geniş zaman يَسْطُرُ mastar isim سَطْرٌ):
سَطَرَهُ ve اِسْتَطَرَهُ : O şeyi yazdı; o şeye hükmetti.
سَطَرَهُ بِالسَّيْفِ : Onu kılıçla kesti.
سَطَّرَ : Yalanlar, palavralar attı ya da uydurdu; yalan bir şey söyledi.
سَطَّرَ عَلَيْنَا : Bize aslı olmayan masallar anlattı; bize palavra misali masallar anlattı; masalları yalanlarla süsleyip bize anlattı; bize eskilerin mükemmel masallarını anlattı.
اَسَاطِيرُ şu sözcüklerin çoğul halidir: اَسْطُرٌ ve اَسْطَارٌ ve سُطُورٌ ; bunlar da سَطَرٌ ve سَطْر kelimelerinin çoğul halidir. Ayrıca اَسَاطِيرُ şu sözcüğün çoğul halidir: اُسْطُورَةٌ ve öyküler; yalanlar; ya da palavralar; kurmacalar; efsaneler; yalanlarla süslenmiş masallar; eskilerin mükemmel masalları veya yazılı hikayeleri veya yalanları, manasına gelmektedir.
مُسْتَطَرٌ : Yazılmış; kayıtlı.
سَيْطَرَ وَ سَوْطَرَ عَلَيْنَا : Bizim üzerimizde mutlak bir otoritesi vardı ya da bunu uyguladı; bize devamlı bir dikkat göstererek üzerimizde bir bekçi veya vasi gibi davrandı.
مُصَيْطِرٌ : Bekçi veya vasi veya mutlak otorite uygulayan kişi. مُصَيْطِرٌ kelimesinin aslı مُسَيْطِرٌ olup السِّين harfi الصَّاد harfiyle ibdal edilmiştir.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
سَطَرَ | fiil-I | 1 | Dizdi, saf yaptı; yazdı, satıra döktü | 68/1 | |
مَسْطُورٌ | isim | 3 | Yazılmış, yazılı | 17/58 | |
مُسْتَطَرٌ | isim | 1 | Yazılmış, yazılı | 54/53 | |
اَسَاطِيرُ | isim | 9 | Batıl şeyler, asılsız (efsanevi) söz (çoğul) | 25/5 | Tekili: اُسْطُورَةٌ |
مُصَيْطِرٌ | isim | 2 | Hükmü altına alan, kontrolde tutan, sultasında bulunduran | 52/37 | |
Toplam | 16 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Satr (Satır) | سَطْر | Satır. Yazı sırası. |
|
Sâtûr | سَاطُور | Satır, büyük bıçak. | Çoğul: Sevâtîr |
Mestûr | مَسْطُور | Yazılmış. |
|
Mıstar | مِسْطَر | Yazının güzelliğine, düzgünlüğüne yarayan alet. |
|
Esâtîr | أَسَاطِير | Masallar. Mitoloji. | Tekil: Üstûre |
Testîr | تَسْطِير | Yazı yazma. |
|
Musattır | مُسَطِّر | Yazan. |
|
Musattar | مُسَطَّر | Yazılmış. |
|
Musaytir | مُسَيْطِر / مُصَيْطِر | Koruyan, gözeten. |
|
İstâr | إِسْطَار | Yazı yazma. |
|
İstitâr | اِسْتِطَار | Yazma. |
|
Mustetir | مُسْتَطِر | Yazılı. |
|
Mastar kelimesi, “çizgi çizme aleti, cetvel” anlamındaki mistar (مسطر) sözcüğünden alıntıdır. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
سَطَرَ : Fiil-I.
68:1 | ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ |
Diyanet Meali: | Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına..* |
مَسْطُورٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
17:58 | كَانَ ذَٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا |
Diyanet Meali: | İşte bu, Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış bulunuyor. |
33:6 | إِلَّا أَنْ تَفْعَلُوا إِلَىٰ أَوْلِيَائِكُمْ مَعْرُوفًا كَانَ ذَٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا |
Diyanet Meali: | Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız başka. Bu (hüküm) Kitap’ta yazılıdır. |
52:2 | وَكِتَابٍ مَسْطُورٍ |
Diyanet Meali: | Düzenle Yazılmış kitaba..* |
مُسْتَطَرٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. İfti’âl Bâbı (VIII. Bâb).
54:53 | وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ |
Diyanet Meali: | Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır. * |
أَسَاطِيرُ : İsim. Çoğul. Tekili: اُسْطُورَةٌ
6:25 | يَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil” derler. |
8:31 | وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا قَالُوا قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَاءُ لَقُلْنَا مِثْلَ هَٰذَا إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara karşı âyetlerimiz okunduğu zaman, “Duyduk, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleriz. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” dediler. * |
16:24 | وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ مَاذَا أَنْزَلَ رَبُّكُمْ قَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman, “Öncekilerin masalları” dediler. * |
23:83 | إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Bu, öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir. |
25:5 | وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَىٰ عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا |
Diyanet Meali: | “(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır” dediler. * |
27:68 | لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِنْ قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, bizler de bizden önce babalarımız da bununla tehdit edilmiştik. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.” * |
46:17 | فَيَقُولُ مَا هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | O da, “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diyordu. |
68:15 | إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der. * |
83:13 | إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Ona âyetlerimiz okununca, “Eskilerin masalları” der. * |
مُصَيْطِر : İsim. İsm-i Fâil. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Aslı: مُسَيْطِرٌ
52:37 | أَمْ عِنْدَهُمْ خَزَائِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa, Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hâkim olan kendileri midir? * |
88:22 | لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُصَيْطِرٍ |
Diyanet Meali: | Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin. * |