ق س م

KÖK HARFLER: ق س م

ANLAM: 

قَسَمَ : Bir şeyi bölmek, kısımlara ayırmak.

AÇIKLAMA:

xx

DİĞER BAZI TÜREVLER:

xx

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek
قَسَمَ fiil-I 2 Paylaştırdı, bölüştürdü, taksim etti 43/32
قَاسَمَ fiil-III 1 İnanması için yemin etti 7/21
أَقْسَمَ fiil-IV 20 Yemin etti 90/1
تَقَاسَمَ fiil-VI 1 Yeminleşti(ler) 27/49
اِسْتَقْسَمَ fiil-X 1 Pay istedi 5/3
قِسْمَةٌ isim 3 Pay, hisse, taksim, paylaştırma 54/28
قَسَمٌ isim 2 Yemin 89/5
مَقْسُومٌ isim 1 Paylaştırılmış, tahdid ve tahsis edilmiş 15/44
مُقَسِّمَةٌ isim 1 Taksim eden, bölüştüren, paylaştıran 51/4
مُقْتَسِمٌ isim 1 Paylaştıran, paylaşan 15/90

Toplam 33

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

AÇIKLAMA:

HAZZ ile KISIM kelimeleri arasındaki fark

( ح ظ ظ – ق س م )

Her kısım, “hazz”dır, oysa her hazz, “kısım” değildir. Kısım, bir paylaşım sonucu kişinin payına düşendir. Paylaşım sonucu kişinin payına düşmeyen şey, kısım değildir. İnsan ölüp bir miktar mal ve sadece bir vârisi bıraktığında, “bu malın tamamı bu varisin hazzıdır, payıdır” denilir, “varise düşen kısımdır” denilmez. Çünkü bu malda herhangi bir bölüşüm söz konusu değildir. Kısım, bir bütünden bölünmüş olandır. Oysa hazz, böyle bölünmüş olan bir kısım da, bütünün tamamı da olabilir. (Farklar Sözlüğü 234) Yani kısımın taksim edilmiş olması gerekir. Bknz: ( ح ظ ظ )

HÜSN ve KASÂMET ve VESÂMET ve BEHCET ve SABAHAT ve MELÂHAT kelimeleri arasındaki fark

( ح س نق س مو س مب ه جص ب حم ل ح )

Kasâmet, “yüz hatlarını ve bir kısmı diğer kısmı ile orantılı uzuvları da kapsayan bir güzelliktir. Hüsn ise, bütünde ve ayrıntıda olduğu gibi, fiillerde ve ahlakta da olur. Oysa kasâmet, sadece şekillerde söz konusudur. 

Vesâmet, “bakan tarafından görülen ve tevessüm (teemmül) anında artan güzelliktir. Bir şey teemmül edildiğinde, tevessemtuhû (onu düşündüm) ifadesi kullanılır. Vesâmet, hüsn’den daha beliğdir. Çünkü güzel bir şeye tekrar tekrar bakıldığında ve onun hakkında tevessüm (teemmül) artırıldığında ondaki güzellik eksilir. Vesîm, “bakıldıkça güzelliği artan” anlamına gelir.

Behcet, “kalbe ferahlık veren güzellik”tir. Behcet’in asıl anlamı sürûrdur. İbtehece “sevindi” anlamına gelir. “Gönle sevinç katan güzellik” behcet diye isimlendirilmiştir. Behcet, bir şeyin renginin ve parlaklığının güzelliğidir.

Sabahat, “yüzün ışık saçması ve görünümün berrak olması”dır. “Demir vs. kıvılcımı” anlamına gelen “sabah” kelimesinden alınmıştır. Sabaha sabah denilmesi, ışık saçması sebebiyledir.

Melâhat ise, “ayrıntıda güzel olmasa bile, genel olarak tatlılıkla vasıflanan şey”dir.

(Farklar Sözlüğü 387) Bknz: ( ح س نو س مب ه جص ب حم ل ح )

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Kasm قَسْم Bölmek, ayırmak. Bahsetmek. Kesmek.
Kısm (Kısım) قِسْم Bir parça. Çoğulu: Aksâm
Aksâm أَقْسَام Kısımlar. Yeminler. Kısm’ın çoğulu
Kasem قَسَم Yemin. 
Kısmet قِسْمَة Bölme, pay etme.
Kısmen قِسْمًا Bir kısım olarak. Bir parça olarak.
Kâsım قَاسِم 1: Taksim eden, ayıran, bölen. 2: Yılın 11. ayı. Kasım ayı
Hısım ——— Soyca veya evlilik sonucu aralarında bağ bulunanlardan her biri, akraba.
Maksûm مَقْسُوم Taksim edilmiş, ayrılmış, bölünmüş. Kısmet.
Maksem مَقْسَم Su dağıtma sandığı ve lüleler yardımıyla suyun çevredeki çeşmelere ve diğer yapılara dağıtımının yapıldığı yer.
Taksîm تَقْسِيم Bölme. Parçalara ayırma.
Mukassim مُقَسِّم Ayıran, bölen, taksim eden.
Mukassem مُقَسَّم Ayrılmış, bölünmüş, taksim edilmiş.
Mukâseme مُقَاسَمَة Paylaşma, bölüşme, taksim etme.
Mukâsım مُقَاسِم Paylaşan, bölüşen, taksim eden.
İksâm إِقْسَام Kasem etme, yemin etme, and içme.
Tekâsüm تَقَاسُم Andlaşma.
Mütekâsım مُتَقَاسِم Paylaşan, bölüşen. Bir şeyi paylaşanların beheri. Bölüşme.
İnkısâm إِنْقِسَام Taksim olma.
Münkasım مُنْقَسِم Bölünen, kısım kısım ayrılan, taksim edilen.
İktisâm إِقْتِسَام Bölüşmek, paylaşmak.
İstiksâm إِسْتِقْسَام Yemin teklif etme. Paylaşma, bölüşme, taksim etme.
Müstaksim مُسْتَقْسِم Bölüşen, pay eden, taksim eden. Yemin isteyen.

Hısım kelimesi, “kısım, bölük” anlamındaki kısm (قسم) sözcüğünden geliyor olabilir; ancak bu kesin değildir. Muhtemelen kısım sözcüğünün özel anlam kazanmış varyantıdır. Klasik Arapçada bu anlamda kullanılmaz. (Nişanyan Sözlük) 

Kasım kelimesi, “bölen, taksim eden” anlamındaki kâsim (قاسم) sözcüğünden gelmektedir. (Nişanyan Sözlük) Bu ayda bitkiler “kısım”lara ayrıldığı için Kasım ayına isim olarak verilmiştir. Başka bir açıklamaya göre ise, koçlar çiftleşme için sürüye katıldığı için, “koç katımı” bu ayda yapıldığından dolayı; “kasım” sözcüğü “katım”dan evrilmiş. (http://nerdengeliyo.com/kasim/)

Maksem kelimesi, “taksim yeri, suyun dağıtım yeri, maslak”  anlamındaki maksam (مقسم) sözcüğünden gelmektedir.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

قَسَمَ :  Fiil-I. 

43:32 أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَ
Diyanet Meali: Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar?
43:32 نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا
Diyanet Meali: Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık.

قَاسَمَ : Fiil-III. 

7:21 وَقَاسَمَهُمَا إِنِّي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِحِينَ
Diyanet Meali: “Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diye de onlara yemin etti. *

أَقْسَمَ : Fiil-IV. 

5:53 أَهَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ إِنَّهُمْ لَمَعَكُمْ
Diyanet Meali: “Sizinle beraber olduklarına dair var güçleriyle Allah’a yemin edenler şunlar mı?”
5:106 فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ إِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَرِي بِهِ ثَمَنًا
Diyanet Meali: Eğer şüphe ederseniz, (onları namazdan sonra alıkorsunuz da) Allah adına, “(Akraba da olsa, şahitliğimizi) hiçbir karşılığa değişmeyiz…” diye yemin ederler.
5:107 فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ لَشَهَادَتُنَا أَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا
Diyanet Meali: “Allah’a yemin ederiz ki, bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden elbette daha gerçektir.” diye yemin ederler.
6:109 وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَتْهُمْ آيَةٌ لَيُؤْمِنُنَّ بِهَا
Diyanet Meali: Eğer kendilerine (başka) bir mucize gelirse, mutlaka ona inanacaklarına dair en güçlü yeminleriyle Allah’a yemin ettiler.
7:49 أَهَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَقْسَمْتُمْ لَا يَنَالُهُمُ اللَّهُ بِرَحْمَةٍ
Diyanet Meali: “Sizin, ‘Allah bunları rahmete erdirmez’ diye yemin ettikleriniz şunlar mı?”
14:44 أَوَلَمْ تَكُونُوا أَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍ
Diyanet Meali: “Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?”
16:38 وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَا يَبْعَثُ اللَّهُ مَنْ يَمُوتُ
Diyanet Meali: Onlar, “Allah, ölen bir kimseyi diriltmez” diye var güçleriyle Allah’a yemin ettiler.
24:53 وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ
Diyanet Meali: Münâfıklar, sen kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka savaşa çıkacaklarına dair en ağır bir şekilde Allah’a yemin ettiler.
24:53 قُلْ لَا تُقْسِمُوا طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Diyanet Meali: De ki: “Yemin etmeyin. Sizden istenen güzelce itaat etmektir. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
30:55 وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ
Diyanet Meali: Kıyametin kopacağı gün suçlular, (dünyada) bir andan fazla kalmadıklarına yemin ederler.
35:42 وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَهُمْ نَذِيرٌ لَيَكُونُنَّ أَهْدَىٰ مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ
Diyanet Meali: Müşrikler, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerden herhangi birinden daha çok doğru yol üzere olacaklarına dair en güçlü şekilde Allah’a yemin etmişlerdi.
56:75 فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ
Diyanet Meali: Yıldızların yerlerine yemin ederim ki…*
68:17 إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ
Diyanet Meali: Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi. *
69:38 فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ
Diyanet Meali: Görebildiklerinize (ve göremediklerinize) yemin ederim ki…
70:40 فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ
Diyanet Meali: Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz (onların yerine daha iyilerini getirmeye) bizim gücümüz yeter. *
75:1 لَا أُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيَامَةِ
Diyanet Meali: Kıyamet gününe yemin ederim. *
75:2 وَلَا أُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ
Diyanet Meali: (Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz). *
81:15 فَلَا أُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ
Diyanet Meali: Yaban hayatı yaşayan (irili ufaklı) tüm canlılar toplandığı zaman, *
84:16 فَلَا أُقْسِمُ بِالشَّفَقِ
Diyanet Meali: Yemin ederim şafağa, *
90:1 لَا أُقْسِمُ بِهَٰذَا الْبَلَدِ
Diyanet Meali: Bu beldeye (Mekke’ye) yemin ederim ki…*

تَقَاسَمَ:  Fiil-VI. 

27:49 قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ
Diyanet Meali: Aralarında Allah adına and içerek şöyle dediler: “Mutlaka onu ve ailesini geceleyin öldüreceğiz.”

اِسْتَقْسَمَ :  Fiil-X. 

5:3 وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْأَزْلَامِ
Diyanet Meali: Dikili taşlar  üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız  (size haram kılındı).

قِسْمَةٌ : İsim. 

4:8 وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُولُو الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ
Diyanet Meali: Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin.
53:22 تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَىٰ
Diyanet Meali: Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır. *
54:28 وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ
Diyanet Meali: “Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun.” *

قَسَمٌ : İsim. 

56:76 وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ
Diyanet Meali: Eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir. *
89:5 هَلْ فِي ذَٰلِكَ قَسَمٌ لِذِي حِجْرٍ
Diyanet Meali: Şüphesiz bunlarda, akıl sahibi bir kimse için üzerine yemin edilmeye değer bir özellik vardır. *

مَقْسُومٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. 

15:44 لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ
Diyanet Meali: Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır. *

مُقَسِّمَاتٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: مُقَسِّمَةٌ

51:4 فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا
Diyanet Meali: İş bölüştürenlere andolsun ki…*

مُقْتَسِمِينَ : İsim. İsm-i Fâil. İfti’âl Bâbı (VIII. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُقْتَسِمٌ

15:90 كَمَا أَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِمِينَ
Diyanet Meali: Nitekim biz kendi kitaplarını parçalara ayıranlara da (kitap) indirmiştik. *