KÖK HARFLER: ز ي ل
ANLAM:
زَالَ : Bir şeyi yerinden ayrı bir yere koymak; o şeyi yerinden kaydırmak, o şeyi ayırmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
زَالَ (geniş zaman يَزَالُ ve يَزِيلُ mastar isim زَيْلٌ):
زَالَهُ عَنْ مَكَانِهِ : Onu yerinden ayrı bir yere koydu; o şeyi yerinden kaydırdı ya da o şeyi ayırdı (aynı zamanda şu şekilde: اَزَالَهُ).
مَازَالَ زَيْدٌ يَفْعَلُ كَذَا : Zeyd vazgeçmedi, böyle bir şeyi yapmaya devam etti.
مَازَالَ زَيْدٌ قَائِمًا : Zeyd ayakta durmaya devam etti. ماَ زَالَ ve لَا يَزَالُ fiilleri كَانَ manasında kullanılmıştır.
زَيَّلَهُ : O şeyi (bir grup adamı) tamamen ayırdı ya da onu dağıttı.
تَزَيَّلَ : O ayrılmış oldu.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
زَالَ | fiil-I | 8 | Nefy (olumsuzluk) edatı ile birlikte kullanılır. (Edatla birlikte) “devam etmek, zail olmamak” manasında. | 21/15 |
زَيَّلَ | fiil-II | 1 | Ayırdı. (بَيْنَ ile): Arayı açtı. | 10/28 |
تَزَيَّلَ | fiil-V | 1 | Ayrıldı, dağıldı. | 48/25 |
| Toplam | 10 |
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Müzâyele | مُزَايَلَة | Birbirinden ayrılma. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
زَالَ : Fiil-I.
2:217 | وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىٰ يَرُدُّوكُمْ عَنْ دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُوا |
Diyanet Meali: | Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. |
5:13 | وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلَىٰ خَائِنَةٍ مِنْهُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) İçlerinden pek azı hariç, onların daima bir hainliğini görüyorsun. |
9:110 | لَا يَزَالُ بُنْيَانُهُمُ الَّذِي بَنَوْا رِيبَةً فِي قُلُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Kurmuş oldukları binaları, (ölüp de kalpleri paramparça olmadıkça) yüreklerinde sürekli bir kuşku olarak kalmaya devam edecektir. |
11:118 | وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ |
Diyanet Meali: | Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat onlar ihtilafa devam edeceklerdir. |
13:31 | وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُمْ بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlere yaptıkları işler sebebiyle devamlı olarak, ya büyük bir felaket gelecek veya … |
21:15 | فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّىٰ جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ |
Diyanet Meali: | Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ateş gibi yapıncaya kadar bu feryatları devam etti. * |
22:55 | وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, kendilerine kıyamet (ansızın) gelinceye dek o Kur’an’dan bir şüphe içinde kalırlar. |
40:34 | وَلَقَدْ جَاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِمَّا جَاءَكُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, daha önce Yûsuf da size apaçık deliller getirmişti de, onun size getirdikleri hakkında şüphe edip durmuştunuz. |
زَيَّلَ : Fiil-II.
10:28 | فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَاؤُهُمْ مَا كُنْتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Artık onların (ortak koştuklarıyla) aralarını tamamen ayırırız ve ortak koştukları derler ki: “Siz bize ibadet etmiyordunuz.” |
تَزَيَّلَ : Fiil-V.
48:25 | لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Eğer, inananlarla inkârcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri elem dolu bir azaba uğratırdık. |