KÖK HARFLER: س و ق
ANLAM:
سَاقَ : Hayvanları gütmek ya da gitmeye zorlamak. Anlatımı sürdürmek. (Rüzgar) bulutları sevk etmek.
AÇIKLAMA:
سَوْقُ اْلإِبِلِ : Develeri bir yerden bir yere sürmek ve tardetmek, yani bir yerden kovmak, sürüp uzaklaştırmak. Fiil olarak “Onu bir yerden bir yere sürdüm, tardettim, kovdum, sürüp uzaklaştırdım. O da sürüldü ve tardedildi, yani kovuldu, sürülüp uzaklaştırıldı ya da bunun sonucunda gitti veya ilerledi” anlamında سُقْتُهُ فَانْسَاقَ şekillerinde kullanılır.
سَيِّقَةٌ : Düşman tarafından sürülen, sürülüp götürülen hayvanlar.
سُقْتُ الْمَهْرَ إِلَى الْمَرْأَةِ : Mihri kadına gönderdim veya götürdüm. Eskiden Araparın mihrlerinin develerden oluşmasından dolayı mihrle ilgili سَاقَ fiili kullanılmıştır.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمَسَاقُ : İşte o gün, sevk Rabbinedir (75/30). Bu sözü şu sözüne benzer: وَأَنَّ إِلَى رَبِّكَ الْمُنْتَهَى : Ve sonunda senin Rabbine varılacaktır (53/42).
Şu sözüne gelince: وَجَاءتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ : Her can, yanında bir saik ve şâhidle gelir (50/21). Yani “onu sevkedecek, sürecek bir melek ve onun lehine ve aleyhine şahitlik edecek bir başka melekle…” Bunun şu sözü gibi olduğu söylenmiştir: كَأَنَّمَا يُسَاقُونَ إِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنْظُرُونَ : Sanki gözleri göre göre ölüme sürülüyorlarmış gibi (8/6).
Şu sözüne gelince: وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِ : Bacak bacağa dolaşır (75/29).
- Bir görüşe göre, burada “ruhun çıkışı sırasında iki baldırın, inciğin birbirine dolaşması” kastedilmiştir.
- Bir görüşe göre, “kefene sarılırken birbirine dolaşmaları” kastedilmiştir.
- Bir görüşe göre, bu ifade “kişinin ölmesi ve bunun sonucunda daha önce kendisini yüklenip taşıyan iki baldırın, inciğin de artık kendisini taşımaması” anlamına gelir.
- Başka bir görüşe göre ise, Yüce Allah’ın şu sözünde olduğu gibi “iki belanın birbirine dolaşması” anlamına gelir: يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ : O gün baldırlar açılır (68/42). Bu tabir Arapların “savaş şiddetlendi” anlamında söyledikleri كَشَفَتِ الْحَرْبُ عَنْ سَاقِهَا (Savaş, baldırını açtı) kullanımından gelir. Bazıları Yüce Allah’ın يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ : O gün baldırlar açılır (68/42) sözüyle ilgili şöyle demiştir: Yüce Allah’ın bu sözü “sıkıntıya, güçsüzlüğe veya şiddete” işaret eder. Bu ifade aslında “yavrunun anne devenin karnında ölmesi ve müzemmirin elini devenin rahmine sokup, yavrunun baldırından tutup onu ölü olarak çıkarmasını” ifade eder. اَلْكَشْفُ عَنِ السَّاقِ (baldırın, inciğin açılması) aslında budur. Fakat sonradan güç, sıkıntı verici ve aşırı kötü, fena veya iğrenç olan her türlü işle, meseleyle ilgili kullanılmıştır.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ : Gövdesinin üstüne dikildi (48/29). İfade edildiğine göre buradaki سُوقٌ kelimesi سَاقٌ kelimesinin çoğuludur. Bu bakımdan tıpkı لاَبَةٌ-لوُبٌ ve قَارَةٌ-قوُرٌ kelimelerine benzer. Şu sözünde de bu çerçevededir: فَطَفِقَ مَسْحًا بِالسُّوقِ وَالاَعْنَاقِ : Bacaklarını ve boyunlarını silmeye başladı (38/33).
رَجُلٌ أَسْوَقُ ve امْرَأَةٌ سَوْقَاءُ : Açık, bariz bir biçimde سَوَقٌ olan yani iri baldırlı olan erkek ve kadın.
سُوقٌ : Satış için malların kendisine sürülüp getirildiği yer, pazar, çarşı. Çoğulu اَسْوَاقٌ şeklinde gelir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَقَالُوا مَالِ هَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الاَسْوَاقِ : Şöyle dediler: “Bu ne biçim peygamber ki, yemek yer, sokaklarda/pazarlarda gezer?” (25/7)
“Sevîk, kavut”a (ya da püreye) سَوِيق adının verilmesinin nedeni, “çiğnenmeksizin boğazda sevk edilebilmesi, gitmesidir.” (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
سَاقَ (geniş zaman يَسُوقُ mastar isim سِيَاقٌ ve مَسَاقٌ):
سَاقَ الْمَاشِيَةَ : Hayvanları güttü ya da gitmeye zorladı.
سَاقَ الْحَدِيثَ : Anlatımı sürdürdü.
سَاقَتِ الرِّيحُ السَّحَابَ : Rüzgar bulutları sevk etti.
سَاقَ اِلَيْهِ خَيْرًا : Şansın onu bulmasını sağladı.
سُوقٌ : Umumi bir yer, bir sokak veya pazar yeri veya çarşı ( اَسْوَاقٌ çoğul hali).
سُوقُ الْحَرْبِ : Kavganın en sert kısmı.
مَسَاقٌ : Sevkiyat.
سَائِقٌ : Sevk eden biri.
سَاقٌ : Bacak, yani bir insanın dizi ile ayağı arasındaki kısım; bir insanın ayak bileği ile dizi arasındaki kısım; bir hayvanın bacağı; gövde, kütük.
سَاقُ الشَّجَرِ : Ağaç gövdesi (çoğul hali şu şekildedir: سُوقٌ).
قَامَتِ الْقَوْمُ عَلَى سَاقٍ : İnsanlar bir sıkıntı haline girdi.
قَامَتِ الْحَرْبُ عَلَى سَاقٍ veya كَشَفَتِ الْحَرْبُ عَلَى سَاقٍ : Kavga şiddetlendi.
كَشَفَ الْاَمْرُ عَنْ سَاقِهِ : İş sıkıntılı hale geldi.
اَلْكَشْفُ عَنِ السَّاقِ zorluğu göğüslemeye hazır hale gelmek veya kafası karışmak manasına gelen bir Arap deyimidir.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
| سَاقَ | fiil-I | 7 | Sürdü, sevk etti | 32/27 | Meçhulü: سِيقَ Meçhul muzari: يُسَاقُ |
| سَائِقٌ | isim | 1 | Süren, sevk eden | 50/21 | |
| مَسَاقٌ | isim | 1 | Sürme, sürüş, sürülme, sevkiyat | 75/30 | |
| سَاقٌ | isim | 4 | Ayak ile dizkapağı arasındaki kısım, bacak yahut baldır | 75/29 | |
| سُوقٌ | isim | 4 | Çarşı | 38/33 | Çoğul: أَسْوَاقٌ |
| Toplam | 17 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
| Sevk | سَوْق | Sürme, gönderme, götürme. | Sevkıyât |
| Sâik | سَائِق | Dürten, sevk eden, sürükleyen. |
|
| Sâika | سَائِقَة | Yöneten. Sevk eden. |
|
| Siyâk | سِيَاق | Sözün gelişi, anlatım biçimi. |
|
| Sûk | سُوق | Çarşı, pazar.. | Çoğul: Esvâk |
| Sâk | سَاق | Baldır. | Çoğul: Sîkân |
| Sûka | سُوقَة | Çarşı adamı, esnaf. |
|
| Esâka | أَسَاقَة | Üzengi kayışı. |
|
| Mesâk | مَسَاق | 1: Bir şey ileri sürmek. 2: Sevk edilecek yer. |
|
| Tesvîk | تَسْوِيق | Sürme, ileri gütme. |
|
| İnsiyâk | اِنْسِيَاق | İçgüdü. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
سَاقَ : Fiil-I. Meçhulü: سِيقَ Meçhul muzari: يُسَاقُ
| 7:57 | حَتَّىٰ إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَنْزَلْنَا بِهِ الْمَاءَ |
| Diyanet Meali: | Nihayet rüzgârlar ağır bulutları yüklendiği vakit, onları ölü bir belde(yi diriltmek) için sevk ederiz de oraya suyu indiririz. |
| 8:6 | يُجَادِلُونَكَ فِى الْحَقِّ بَعْدَ مَا تَبَيَّنَ كَأَنَّمَا يُسَاقُونَ إِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنْظُرُونَ |
| Diyanet Meali: | Gerçek apaçık ortaya çıktıktan sonra, sanki göz göre göre ölüme sürülüyorlarmış gibi seninle o konuda tartışıyorlardı.* |
| 19:86 | وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ وِرْدًا |
| Diyanet Meali: | Suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün! * |
| 32:27 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَسُوقُ الْمَاءَ إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا |
| Diyanet Meali: | Görmediler mi ki, biz yağmuru kupkuru yere gönderip … ekinler çıkarırız. |
| 35:9 | وَاللَّهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ إِلَىٰ بَلَدٍ مَيِّتٍ |
| Diyanet Meali: | Allah, rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer(iz). |
| 39:71 | وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَىٰ جَهَنَّمَ زُمَرًا |
| Diyanet Meali: | İnkâr edenler grup grup cehenneme sevk edilirler. |
| 39:73 | وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا |
| Diyanet Meali: | Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevk edilirler. |
سَائِقٌ : İsim. İsm-i Fâil.
| 50:21 | وَجَاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ |
| Diyanet Meali: | Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici (melek) ile gelir. * |
مَسَاقٌ : İsim.
| 75:30 | إِلَىٰ رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمَسَاقُ |
| Diyanet Meali: | İşte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.* |
سَاقٌ : İsim.
| 27:44 | فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَا |
| Diyanet Meali: | Köşkü görünce onu (zeminini) derin bir su sandı ve eteklerini topladı. |
| 68:42 | يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ |
| Diyanet Meali: | Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün.* |
| 75:29 | وَالْتَفَّتِ السَّاقُ |
| Diyanet Meali: | Bacak(ların birbirine) dolandığı zaman.. |
| 75:29 | بِالسَّاقِ |
| Diyanet Meali: | Bacakların birbirine (dolandığı zaman).. |
سُوقٌ : İsim. Çoğulu: أَسْوَاقٌ
| 25:7 | وَقَالُوا مَالِ هَٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا |
| Diyanet Meali: | Dediler ki: “Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!” * |
| 25:20 | وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ |
| Diyanet Meali: | Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. |
| 38:33 | رُدُّوهَا عَلَيَّ فَطَفِقَ مَسْحًا بِالسُّوقِ وَالْأَعْنَاقِ |
| Diyanet Meali: | “Onları bana geri getirin.” (dedi.) (Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. |
| 48:29 | كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْئَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَىٰ عَلَىٰ سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ |
| Diyanet Meali: | Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. |