KÖK HARFLER: ح و ط
ANLAM:
حَاطَ : Birisini veya bir şeyi korumak, kollamak, onunla ilgilenmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَاطَ (geniş zamanlı يَحُوطُ mastar ismi حِيطَةٌ):
حَاطَهُ veya حَاطَ بِهِ : O kişi veya şeyi korudu, kolladı ya da ilgilendi.
حَاطَ بِهِ ve اَحَاطَ بِهِ : O şey ya da kişi, o kişiyi ya da şeyi çevreledi, etrafını sardı, kuşattı.
اَحَاطَ الْقَوْمُ بِالْبَلَدِ : İnsanlar şehrin taraflarını çevreledi, etrafını sardı ya da kuşattı.
اَحَاطَ بِهِ الْاَمْرُ : O şey onu her yandan kuşattı, bu yüzden o şeyden kaçacak hiçbir kaçış yolu yoktu.
اَحَاطَ عَلَيْهِ : Diğerlerini o şeyden mahrum bırakarak tümüyle kendine aldı.
اَحَاطَ بِهِ الْعَدُوُّ : Düşman onun çevresini sarmıştı ya da üzerinde mutlak bir hakimiyet kurmuştu.
اَحَاطَ بِهِ عِلْمًا : O şeye dair mutlak bir bilgisi vardı.
مُحِيطٌ (smi fail ve مُحِيطَةٌ dişil hali): Çevreleyen kişi veya şey; yıkıcı.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
أَحَاطَ | fiil-IV | 17 | Kuşattı, ihata etti, şamil oldu | 72/28 | Meçhulü: أُحِيطَ Meçhul muzarisi: يُحَاطُ |
مُحِيطٌ | isim | 11 | Kuşatan, ihata eden | 29/54 | Müennes: مُحِيطَةٌ |
| Toplam | 28 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
AÇIKLAMA:
HÂİT ile CİDÂR kelimeleri arasındaki fark
( ج د ر – ح و ط )
Hâit ve cidâr kelimeleri “duvar” anlamındadır. Aradaki fark şudur: Hâit derken yerin etrafını çeviren özelliği öne çıkarılmıştır, cidâr derken ise belirginliği ve yüksekliği vurgulanmış olmaktadır. (Müfredât 239) Bknz: ( ج د ر )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hâit | حَائِط |
Bir yeri çevreleyen duvar. Tahta perde. Çit.
| Çoğul: Hîtân |
Ahvat | أَحْوَط | En ihtiyatlı. Tedbirli. |
|
Tahvît | تَحْوِيط | Duvar çekme. |
|
İhâta | إِحَاطَة | 1: Kavrayış, anlayış. 2: Etrafından çevirmek, kuşatmak, içine almak. Kuşatılmak, sarılmak. |
|
Muhât | مُحَاط | 1: Kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş. 2: Kitabın sırt kâğıdı ile mukavvasının arasında isteka ile bastırılarak oluşturulmuş hafif çukurluk. 3: Sümüksü madde. |
|
Muhît | مُحِيط | 1: Çevre, yöre, etraf. 2: Bir kimsenin sürekli ilişkide bulunduğu insanlar topluluğu, çevre. 3: Çevrel uzunluk. |
|
İhtiyat | اِحْتِيَاط | 1: Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek ölçülü davranma, sakınma 2: Gereğinden fazla olup saklanan şey, yedek. | İhtiyaten |
Hayıt | حَيْط | Mine çiçeğigillerden, Akdeniz çevresinde yetişen, mavi, beyaz veya menekşe renginde çiçekler açan, 1-2 m boyunda bir ağaççık. |
|
Hayıt kelimesi, “çit, avlu duvarı” anlamına gelen hâit (حاىٔط) sözcüğünden alıntı olabilir; ancak bu kesin değildir. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
أَحَاطَ : Fiil-IV. Meçhulü: أُحِيطَ Meçhul muzarisi: يُحَاطُ
2:81 | بَلَىٰ مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيئَتُهُ فَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ |
Diyanet Meali: | Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. |
2:255 | وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ |
Diyanet Meali: | Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. |
10:22 | وَظَنُّوا أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ |
Diyanet Meali: | Çepeçevre kuşatıldıklarını (batıp boğulacaklarını) anlayınca dini Allah’a has kılarak Allah’a yalvarırlar. |
10:39 | بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ |
Diyanet Meali: | Hayır öyle değil. Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve kendilerine yorumu gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. |
12:66 | لَتَأْتُنَّنِي بِهِ إِلَّا أَنْ يُحَاطَ بِكُمْ |
Diyanet Meali: | (Babaları,) “Kuşatılıp çaresiz durumda kalmanız hariç, onu bana geri getireceğinize dair (Allah adına sağlam bir söz vermedikçe, onu sizinle göndermeyeceğim” dedi). |
17:60 | وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ |
Diyanet Meali: | Hani sana, “Muhakkak Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. |
18:29 | إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz zalimler için, duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırlamışızdır. |
18:42 | وَأُحِيطَ بِثَمَرِهِ فَأَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلَىٰ مَا أَنْفَقَ فِيهَا |
Diyanet Meali: | Derken bütün serveti helâk edildi. (Yıkılmış hâldeki bağı)na yaptığı harcamalar karşısında ellerini ovuşturuyordu. |
18:68 | وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلَىٰ مَا لَمْ تُحِطْ بِهِ خُبْرًا |
Diyanet Meali: | “İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?” * |
18:91 | كَذَٰلِكَ وَقَدْ أَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْرًا |
Diyanet Meali: | İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır. * |
20:110 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا |
Diyanet Meali: | O, önlerindekini ve arkalarındakini (dünyadaki ve ahiretteki durumlarını) bilir. Onların bilgisi ise Rahmân’ı kuşatamaz. * |
27:22 | أَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ |
Diyanet Meali: | “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.” |
27:22 | أَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ |
Diyanet Meali: | “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.” |
27:84 | أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Siz benim âyetlerimi, onları ilmen kavramamışken yalanladınız öyle mi? Yoksa ne yapıyordunuz ki?!” |
48:21 | وَأُخْرَىٰ لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ أَحَاطَ اللَّهُ بِهَا |
Diyanet Meali: | Henüz elde edemediğiniz, fakat Allah’ın, ilmiyle kuşattığı başka (kazançlar) da vardır. |
65:12 | وَأَنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْمًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını (bilesiniz). |
72:28 | لِيَعْلَمَ أَنْ قَدْ أَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَأَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Resûllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmıştır. |
مُحِيطٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
2:19 | وَاللَّهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Oysa Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır. |
3:120 | إِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ |
Diyanet Meali: | Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır. |
4:108 | وَكَانَ اللَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطًا |
Diyanet Meali: | Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır. |
4:126 | وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُحِيطًا |
Diyanet Meali: | Allah, her şeyi kuşatıcıdır. |
8:47 | وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَاللَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ |
Diyanet Meali: | Allah yolundan alıkoymak için (yurtlarından çıkanlar (Mekke müşrikleri) gibi olmayın). Allah, onların yaptıklarını kuşatıcıdır. |
11:84 | إِنِّي أَرَاكُمْ بِخَيْرٍ وَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُحِيطٍ |
Diyanet Meali: | Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum. |
11:92 | إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbim sizin yaptıklarınızı kuşatmıştır. |
41:54 | أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَاءِ رَبِّهِمْ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُحِيطٌ |
Diyanet Meali: | İyi bilin ki, onlar Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. İyi bilin ki, O, her şeyi kuşatandır. * |
85:20 | وَاللَّهُ مِنْ وَرَائِهِمْ مُحِيطٌ |
Diyanet Meali: | Oysa Allah, onları arkalarından kuşatmıştır. * |
مُحِيطَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Müennes. Müzekkeri: مُحِيطٌ
9:49 | أَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُوا وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Bilesiniz ki onlar (böyle diyerek) fitnenin ta içine düştüler. Şüphesiz ki cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır. |
29:54 | يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Oysa şüphesiz cehennem onları mutlaka kuşatmış olacaktır. * |