KÖK HARFLER: ع ر ب
ANLAM:
عَرِبَ : Midesi doluluktan kötü olmak, bozulmak. (Irmak, kuyu) suyla dolup taşmak. عَرُبَ : Herhangi bir kusur olmadan açık, sade veya net bir biçimde konuşmak; güzel ve etkili konuşan bir Arap olmak. Dili yalın Arapça olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
عَرِبَ (geniş zaman يَعْرَبُ mastar isim عَرَبٌ):
عَرِبَتْ مِعْدَتُهُ : Midesi doluluktan kötü veya bozuk bir duruma girdi.
عَرِبَ (bir ırmağa istinaden kullanıldığında): Suyla dolup taştı.
عَرِبَتِ الْبِئْرُ : Kuyunun suyu dolup taştı.
عَرُبَ : Herhangi bir kusur olmadan açık, sade veya net bir biçimde konuştu; güzel ve etkili konuşan bir Arap idi ya da o hale geldi.
عَرُبَ لِسَانُهُ : Dili yalın Arapça idi ya da o hale geldi.
عَرَبِىٌّ : Arapça ile ilgili olarak; konuşması açık, etkili ve yalın; köklü bir Arap soyundan.
اَعْرَبَ الْكَلَامَ : Arapçayı açık, sade, yalın bir biçimde konuşuyordu.
اَلْعَرَبُ aynı zamanda şu şekilde: اَلْعُرْبُ : Araplar veya Arabistanlılar.
اَلْاَعْرَابُ (tekil hali اَعْرَابِىٌّ ) : Çölde yaşayan Araplar.
عَرُوبٌ : Kocasını tutkulu ve fazlasıyla seven ve ona itaat eden bir kadın. Aynı zamanda kocasına itaat etmeyen ve ona sadık olmayan bir kadın (çoğulu: عُرُبٌ).
اَللُّغَةُ الْعَرَبِيَّةُ : Arap dili.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
عُرُبٌ | isim | 1 | Kocasına karşı sevgi besleyen ve sevgisini açıkca izhar eden kadın (Çoğul) | 56/37 | Tekili: عَرُوبٌ |
أَعْرَابٌ | isim | 10 | Bedevi, göçebe olarak yaşayan Arap (çoğul). | 49/14 | Tekili: اَعْرَابِىٌّ |
عَرَبِىٌّ | isim | 11 | Tafsilen açıklayan, Arapça, Arap | 46/12 | |
Toplam | 22 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- أَعْرَبَ
- عَرُوبٌ
- مُحَبَّةٌ > bak: ح ب ب
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Arûb | عُرُوب | Erkeğini seven kadın. |
A’râb | أَعْرَاب | Arap, Arabistanlı. |
Arabî | عَرَبِى | Arapça. Araplarla ilgili, Araplara özgü olan. |
Arâbe | عَرَابَة | Fasih, hatasız Arapça konuşmak. |
Arâbiyyet | عَرَابِيَّة | Arapça ile ilgili olan (İlim, fikir veya kitap). Arap edebiyatı. |
Arapça | ——— | Sami dilleri ailesine giren ve Arap ülkelerinde kullanılan dil, Arabi. |
Araba | عَرَبَة | Tekerlekli, motorlu veya motorsuz her türlü kara taşıtı. |
İ’râb | إِعْرَاب | Düzgün konuşmak ve hakikatı açıklamak. |
Taarrüb | تَعَرُّب | Araplaşma. |
Mütearrib | مُتَعَرِّب | Aslında Arap olmayıp sonradan Araplaşmış kimse. |
Muarreb | مُعَرَّب | Arablaştırılmış. Arablaşmış. |
Nişanyan Sözlük “araba” kelimesinin eski Türkçe kökenli olduğunu söyler.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
عُرُبٌ : İsim. Çoğul. Tekili: عَرُوبٌ
56:37 | عُرُبًا أَتْرَابًا |
Diyanet Meali: | Hep bir yaşta eşlerini çok seven (gösterişli bakireler yaptık). |
أَعْرَابٌ : İsim. Çoğul. Tekili: اَعْرَابِىٌّ
9:90 | وَجَاءَ الْمُعَذِّرُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ لِيُؤْذَنَ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Bedevîlerden mazeret ileri sürenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. |
9:97 | الْأَعْرَابُ أَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا |
Diyanet Meali: | Bedevîler inkâr ve nifak bakımından daha ileridirler. |
9:98 | وَمِنَ الْأَعْرَابِ مَنْ يَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ مَغْرَمًا |
Diyanet Meali: | Bedevîlerden öyleleri vardır ki, (Allah yolunda) harcayacakları şeyi bir zarar sayarlar. |
9:99 | وَمِنَ الْأَعْرَابِ مَنْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ |
Diyanet Meali: | Bedevîlerden kimileri de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır. |
9:101 | وَمِمَّنْ حَوْلَكُمْ مِنَ الْأَعْرَابِ مُنَافِقُونَ وَمِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ |
Diyanet Meali: | Çevrenizdeki bedevîlerden birtakım münafıklar vardır. Medine halkından da (münafıklıkta direnenler var) … |
9:120 | مَا كَانَ لِأَهْلِ الْمَدِينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْأَعْرَابِ أَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Medine halkı ve onların çevresinde bulunan bedevîlere, Allah’ın Resûlünden geri kalmak yaraşmaz. |
33:20 | وَإِنْ يَأْتِ الْأَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ أَنَّهُمْ بَادُونَ فِي الْأَعْرَابِ |
Diyanet Meali: | Düşman birlikleri (bir daha) gelecek olsa, isterler ki, (çölde) bedevilerin arasında bulunsunlar (da size dair haberleri gidip gelenlerden sorsunlar). |
48:11 | سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا |
Diyanet Meali: | Bedevîlerin (savaştan) geri bırakılanları sana, “Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu; Allah’tan bizim için af dile” diyecekler. |
48:16 | قُلْ لِلْمُخَلَّفِينَ مِنَ الْأَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ إِلَىٰ قَوْمٍ أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Bedevîlerin (savaştan) geri bırakılanlarına de ki: “Siz, güçlü kuvvetli bir kavme karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya çağrılacaksınız.” |
49:14 | قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلَٰكِنْ قُولُوا أَسْلَمْنَا |
Diyanet Meali: | Bedevîler “İman ettik” dediler. De ki: “İman etmediniz. (Öyle ise, “iman ettik” demeyin.) “Fakat boyun eğdik” deyin. |
عَرَبِىٌّ : İsim.
12:2 | إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik. * |
13:37 | وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Böylece biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. |
16:103 | وَهَٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Bu Kur’an ise gayet açık bir Arapça’dır. |
20:113 | وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ |
Diyanet Meali: | İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve (Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar, yahut onlara bir uyarı versin diye) onda tehditleri teker teker sıraladık. |
26:195 | بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Apaçık Arapça bir dil ile …* |
39:28 | قُرْآنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذِي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Biz onu, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur’an olarak indirdik. * |
41:3 | كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur’an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır. * |
42:7 | وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik… |
43:3 | إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | İyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık. |
46:12 | وَهَٰذَا كِتَابٌ مُصَدِّقٌ لِسَانًا عَرَبِيًّا لِيُنْذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا |
Diyanet Meali: | Bu ise, onu doğrulayan ve zulmedenleri uyarmak, (iyilik yapanlara müjde olmak) üzere Arap diliyle indirilmiş bir kitaptır. |
41:44 | أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ |
Diyanet Meali: | “Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?” (derlerdi). De ki: “O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır.” |