KÖK HARFLER: ع ف و
ANLAM:
عَفَا : İmha edilmiş, silinmiş veya yok edilmiş olmak. Belirgin olmak. (Bu fiil, zıt anlamlı bir fiildir. İki anlamı birbirine zıttır.)
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
عَفَا (geniş zaman يَعْفُو mastar isim عَفَاءٌ ve عُفُوٌّ ve عَفْوٌ): O şey imha edilmiş, silinmiş, yok edilmişti ya da o hale geldi. O şey belirgindi ya da o hale geldi, nitekim bu fiilin iki zıt anlamı vardır.
عَفَا عَنِ الشَّىْءِ : Kendini o şeyden alıkoydu ya da engelledi.
عَفَا اَثَرُهُ : Öldü ya da helak oldu.
عَفْوٌ imha etme veya yok etmeyi de ifade etmektedir.
عَفَتِ الرِّيحُ اَثَرَ الْمَنْزِلِ : Rüzgar sayesinde evden iz veya kalıntı kalmamıştı.
سَلُوا اللهَ الْعَفْوَ : Allah’tan c.c. günahlarınızın giderilmesini veya affedilmesini dileyin.
الْعَفْوُ bir suç işleyen kişinin görmezden gelinmesi, اَلصَّفْحُ ise ona istinaden verilecek cezadan da vazgeçilmesi, anlamına gelmektedir. الْعَفْوُ kelimesinin temel anlamının, geçişli olduğu zaman “bir şeyi almaya niyet etme” olduğu söylenmektedir. İmam Ragıp der ki, senin suçunu veya benzerini gidermeye veya kaldırmaya niyet etmiştim gibi bir anlama gelmektedir. Ya da عَفَا اللّٰهُ عَنْكَ : Allah seni affetsin (9:43), ayetinde belirtildiği üzere, Allah c.c. senin hata veya yanlışının kötü neticelerini giderir ya da tamamen yok eder, manasındadır.
عَفَا kendisinden gerekenin fazlasını verdi ve hakkından vazgeçti, ondan kısmen veya büsbütün feragat etti, manasına da gelmektedir.
عَفَوْتُ عَنِ الْحَقِّ : Borçlu olduğu şeyi onun hesabından silmişim gibi hak veya alacaktan feragat ettim.
عَفَا yine şu anlama gelmektedir: O şey miktar olarak fazla veya sayıca çok idi ya da o hale geldi ve de zıttı, yani o şey miktar olarak az veya sayıca birkaç taneydi ya da o hale geldi.
قُصُّوا الشَّوَارِبَ وَ اعْفُوا اللُّحَى : Bıyıklarını kırp ve sakalı büyüt veya uzasın.
عَفَتِ الْاَرْضُ : Toprak otla kaplandı.
عَفْوٌ bir kişinin gereksinimlerini aşan veya artakalan, anlamına da gelmektedir. İçenlerin gereksinim duyduğundan artakalan ve bunun üzerinde olan ve bir sınır olmaksızın alınan su miktarı ya da istenmeden kendiliğinden verilen şey.
اَعْطَيْتُهُ عَفْوَ الْمَالِ : Sorulmadan maldan ona kendiliğinden verdim. Bir şeyin en iyi veya en mükemmel kısmını ifade etmektedir.
عَفْوٌ zenginlik ve malın en helal, en güzel ve hoş kısmı, onların temiz kısmı; iyilik, fayda veya yarar; herhangi bir yol, bitki örtüsü veya tarım olmayan bir toprak, manasına da gelmektedir.
عَفَا verdi, manasına da gelmektedir.
اَعْفَاهُ بِحَقِّهِ : Hakkını veya alacağını ona tamamıyla verdi.
عَافٍ (ismi fail) : Başkalarının günahlarını affeden, yüz çeviren kişi. Günahları silen, sıklıkla ve çoğunlukla affeden kişi; çok affeden (pekiştirmeli hali عَفُوٌّ).
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
عَفَا | fiil-I | 27 | Affetti, cezalandırmaktan vazgeçti | 42/40 | Meçhulü: عُفِيَ |
عَافِى | isim | 1 | Affeden | 3/134 | |
عَفْوٌ | isim | 2 | İhtiyaç miktarından fazla mal, affetme, kolaylık | 7/199 | |
عَفُوٌّ | isim | 5 | Affedici, Allah Teala’nın isimlerinden birisi | 58/2 | |
Toplam | 35 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- عَفَا
- عَافَى
- عَفْوٌ (a)
- عَفْوٌ (b)
- عَفْوٌ (c)
- عَفُوٌّ
- عَافِيَةٌ
- صِحَّةٌ
- نَقَاهَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- عَفَا
- عَافَى
- عَفْوٌ (a)
- عَفْوٌ (b)
- عَفْوٌ (c)
- عَفُوٌّ
- عَافِيَةٌ
AÇIKLAMA:
‘AFV ile GUFRÂN kelimeleri arasındaki fark
( ع ف و – غ ف ر )
Gufrân, cezanın düşürülmesini/kaldırılmasını gerektirir, cezanın düşürülmesi/kaldırılması ise sevabı gerektirir. Dolayısıyla, sevaba layık olan mü’minden başka hiç kimse gufrâna layık değildir. Ve bu gufrân, Allah’tan başkası hakkında kullanılmaz. Gaferallahu leke (Allah sana mağfiret etsin) denilir.
‘Afv ise, “yergi ve kınamanın düşürülmesini gerektirir, sevâb ile karşılık verilmesini gerektirmez.” Bu nedenle kul hakkında kullanılır ve ‘afâ zeydun ‘an ‘amrın (Zeyd, ‘Amr’ı affetti) denilir ki, onu affetmiş olması, kendisini sevâb ile ödüllendirmesini gerektirmez. (Farklar Sözlüğü 347) Bknz: ( غ ف ر )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Afv | عٍفْو | Bağışlamak. | Afvetmek |
Afüvv | عَفُوّ | Affeden, merhametli. |
|
Âfî | عَافِى | Afveden. |
|
Âfiyet | عَافِيَة | Hasta olmama durumu, sağlık, esenlik. |
|
Ma’füvv | مَعْفُوّ | Suçu afvedilmiş. Bağışlanmış. |
|
Muâf | مُعَاف | Bağışlanmış, affedilmiş. |
|
İstifâ | اِسْتِعْفَاء | Affını, azlini, bağışlanmasını istemek. |
|
Müstafi | مُسْتَعْفٍ | Kendi isteğiyle işinden çekilmiş, istifa etmiş. |
|
İstifa kelimesi, “af dileme” anlamındaki isti’fâ’ (إستعفاء) sözcüğünden gelmektedir.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
عَفَا : Fiil-I. Meçhulü: عُفِيَ
2:52 | ثُمَّ عَفَوْنَا عَنْكُمْ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra bunun ardından şükredesiniz diye sizi affetmiştik. * |
2:109 | فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. |
2:178 | فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek (ve güzellikle diyet ödemek) gerekir. |
2:187 | عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ أَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. |
2:237 | إِلَّا أَنْ يَعْفُونَ أَوْ يَعْفُوَ الَّذِي بِيَدِهِ عُقْدَةُ النِّكَاحِ |
Diyanet Meali: | Ancak kadının, ya da nikâh bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi başka. |
2:237 | إِلَّا أَنْ يَعْفُونَ أَوْ يَعْفُوَ الَّذِي بِيَدِهِ عُقْدَةُ النِّكَاحِ |
Diyanet Meali: | Ancak kadının, ya da nikâh bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi başka. |
2:237 | وَأَنْ تَعْفُوا أَقْرَبُ لِلتَّقْوَىٰ وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | Bununla birlikte (ey erkekler), sizin vazgeçmeniz takvaya (Allah’a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. |
2:286 | وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا أَنْتَ مَوْلَانَا |
Diyanet Meali: | “Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın.” |
3:152 | ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi. (Kaçıp hezimete uğradınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. |
3:155 | وَلَقَدْ عَفَا اللَّهُ عَنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Ama yine de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir). |
3:159 | فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ |
Diyanet Meali: | Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. |
4:99 | فَأُولَٰئِكَ عَسَى اللَّهُ أَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. |
4:149 | إِنْ تُبْدُوا خَيْرًا أَوْ تُخْفُوهُ أَوْ تَعْفُوا عَنْ سُوءٍ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ عَفُوًّا قَدِيرًا |
Diyanet Meali: | Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz, yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki), Allah da çok affedicidir, her şeye hakkıyla gücü yetendir. * |
4:153 | ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَنْ ذَٰلِكَ |
Diyanet Meali: | Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından (tuttular) buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik. |
5:13 | فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever. |
5:15 | يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ |
Diyanet Meali: | (Ey kitap ehli! Artık size elçimiz Muhammed gelmiştir). O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. |
5:95 | عَفَا اللَّهُ عَمَّا سَلَفَ وَمَنْ عَادَ فَيَنْتَقِمُ اللَّهُ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Allah, geçmiştekileri affetmiştir. Fakat kim bir daha böyle yaparsa, Allah ondan intikam alır. |
5:101 | وَإِنْ تَسْأَلُوا عَنْهَا حِينَ يُنَزَّلُ الْقُرْآنُ تُبْدَ لَكُمْ عَفَا اللَّهُ عَنْهَا |
Diyanet Meali: | Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Hâlbuki) Allah onları bağışlamıştır. |
7:95 | ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتَّىٰ عَفَوْا |
Diyanet Meali: | Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar. |
9:43 | عَفَا اللَّهُ عَنْكَ لِمَ أَذِنْتَ لَهُمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذِينَ صَدَقُوا |
Diyanet Meali: | Allah, seni affetsin! Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, (yalancıları bilinceye) kadar beklemeden niçin onlara izin verdin? |
9:66 | إِنْ نَعْفُ عَنْ طَائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَائِفَةً |
Diyanet Meali: | İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, (suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle), diğer bir zümreye azap edeceğiz. |
24:22 | وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? |
42:25 | وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ |
Diyanet Meali: | O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayandır. |
42:30 | وَمَا أَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ |
Diyanet Meali: | Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder. * |
42:34 | أَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَنْ كَثِيرٍ |
Diyanet Meali: | Yahut (içlerindekilerin) yaptıklarından dolayı onları helâk eder, birçoğunu da affeder. * |
42:40 | وَجَزَاءُ سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. |
64:14 | وَإِنْ تَعْفُوا وَتَصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
عَافِينَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: عَافِى
3:134 | وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. |
عَفْوٌ : İsim.
2:219 | وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ |
Diyanet Meali: | Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” |
7:199 | خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir. * |
عَفُوٌّ : İsim.
4:43 | فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا |
Diyanet Meali: | Yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. |
4:99 | فَأُولَٰئِكَ عَسَى اللَّهُ أَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَفُوًّا غَفُورًا |
Diyanet Meali: | Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. * |
4:149 | إِنْ تُبْدُوا خَيْرًا أَوْ تُخْفُوهُ أَوْ تَعْفُوا عَنْ سُوءٍ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ عَفُوًّا قَدِيرًا |
Diyanet Meali: | Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz, yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki), Allah da çok affedicidir, her şeye hakkıyla gücü yetendir. * |
22:60 | لَيَنْصُرَنَّهُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ |
Diyanet Meali: | (Bu böyle. Bir de kim kendisine verilen eziyetin dengiyle karşılık verir de sonra yine kendisine zulmedilirse), elbette Allah ona yardım eder. Hiç şüphesiz ki Allah çok affedendir, çok bağışlayandır. |
58:2 | وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَرًا مِنَ الْقَوْلِ وَزُورًا وَإِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz onlar (zıhar yaparlarken) hoş karşılanmayan ve yalan bir söz söylüyorlar. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. |