KÖK HARFLER: ظ ل م
ANLAM:
ظَلَمَ : Zulüm etmek; zulmederek, haksızca veya gaddarca davranmak; istismar etmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
ظَلَمَ (geniş zaman يَظْلِمُ mastar isim ظُلْمٌ ve مَظْلِمَةٌ ve ظُلْمٌ): Zulüm etti ya da zulmederek, haksızca veya gaddarca davrandı; birini istismar etti.
ظُلْمٌ Anlamları: (1) Bir şeyin kendisine ait olmayan bir yere konması; onun yanlış bir yere konması veya yanlış yerleştirilmesi; (2) meşru sınırı aşma; (3) bir kimseyi zulme veya zarara uğratma. Bunun üç tür olduğu söylenmektedir: İnsan ile Allah c.c. arasında, insan ile insan arasında ve insan ile nefsi arasında.
ظَلَمَ الْوَادِى : Vadinin suyu daha önce ulaşmadığı bir yere ulaştı.
ظَلَمَهُ حَقَّهُ : Onu hakkından zarara uğrattı, o şeyi ondan kandırarak aldı ya da yoksun bıraktı.
ظَلَمَهُ ona gücü veya liyakati üzerinde bir şey yükledi, manasına da gelmektedir.
ظَلَمَ الْاَرْضَ : Toprağı, kazıya uygun olmayan yerden kazdı.
مَا ظَلَمَكَ اَنْ تَفْعَلَ كَذَا : Senin böyle bir şey yapmanı engelleyen şey.
اَظْلَمَ اللَّيْلُ : Gece kapkaranlık hale geldi.
ظَالِمٌ (ismi fail): Zulmeden kişi.
ظَلْمَاءُ وَ ظُلُمَةٌ وَ ظُلْمَةٌ : Karanlık (zıt anlamı: نُورٌ), ışığın mevcut olmaması, ışığın gidişi; cehalet; ilahların çokluğuna olan inanç; zulme sapma.
لَيْلَةٌ ظُلْمَةٌ وَ لَيْلَةٌ ظَلْمَاءُ وَ مُظْلِمَةٌ : Oldukça karanlık bir gece.
يَوْمٌ مُظْلِمٌ : Kötü veya kara bir gün.
اَظْلَمُ : Daha zalim veya en zalim, ziyankar, vb.
مَظْلُومٌ : (ismi meful): Zulme uğramış, haksız veya adaletsiz biçimde davranılmış.
ظَلُومٌ وَ ظَلَّامٌ : Bu kelimeler ظَالِمٌ kelimesinin pekiştirmeli halidir ama bazı durumlarda eşanlamlı olarak da kullanılmakta ve şu manaya gelmektedir: كَثِيرُ الظُّلْمِ : Çok zalim.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
ظَلَمَ | fiil-I | 110 | Zulmetti, haksızlık etti | 10/54 | Meçhulü: ظُلِمَ Meçhul Muzarisi: يُظْلَمُ |
أَظْلَمَ | fiil-IV | 1 | Karardı, karanlığa girdi, kararttı, karanlıklaştırdı | 2/20 | |
ظُلْمٌ | isim | 20 | Zulmetmek, haksızlık etmek | 4/30 | |
ظَالِمٌ | isim | 135 | Zulmeden, haksızlık eden | 68/29 | Müennes: ظَالِمَةٌ |
مَظْلُومٌ | isim | 1 | Zulmedilen, haksızlığa uğrayan | 17/33 | |
أَظْلَمُ | isim | 16 | En çok zulmeden, en zalim, daha zalim | 61/7 | |
ظَلُومٌ | isim | 7 | Çok zalim, çok haksızlık yapan, pek çok zulmeden | 14/34 | Çoğul: ظَلاَّمٌ |
ظُلْمَةٌ | isim | 23 | Karanlık, şirk, cehalet, fısk | 35/20 | Çoğul: ظُلُمَاتٌ |
مُظْلِمٌ | isim | 2 | Zulüm gören, karanlıkta kalan | 36/37 | |
Toplam | 315 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- ظَلَمَ
- ظُلْمٌ
- ظَالِمٌ
- جَائِرٌ > bak: ج و ر
- ظَلُومٌ > bu kök
- مُتَعَسِّفٌ
- ظَلَامٌ
- لَيْلٌ > bak: ل ي ل
- ظَلْمَاء > bu kök
- ظُلْمَةٌ > bu kök
- دَيْجُورٌ
- عـتْمَةٌ
- ظَلِيمٌ
- مُظْلِمٌ > bu kök
- مُدْلَهِمٌّ
- حَالِكٌ
- دَامِسٌ
Zıt Manada Kelimeler
- ظَلَمَ
- ظُلْمٌ
- ظَالِمٌ
- ظَلَامٌ
- ظَلِيمٌ
AÇIKLAMA
ZULÜM ile CEVR kelimeleri arasındaki fark
( ج و ر – ظ ل م )
Cevr, hüküm ve yönetimde doğruya aykırı hareket etmektir.
Zulüm, ister sultandan, ister hâkim veya bir başkasından gelsin, “bir suça karşılık olmayan ve hak edilmeyen zarar”dır.
Dirhem hakkında sultanın sözünde durmaması zulümdür, bunu zor kullanarak ya da adaletten ayrılarak yapması durumunda, bu yaptığı cevr olarak isimlendirilir.
Zulm “hakkın eksik verilmesi”, cevr ise “haktan sapılması”dır. (Farklar Sözlüğü 340) Bknz: ( ج و ر )
ZULM ile HEZM kelimeleri arasındaki fark
( ظ ل م – ه ض م )
Hezm, “hakkını kısmen noksan almak” anlamına gelir. Hakkının tamamını noksan alan için hezame (haksızlığa uğradı) denilmez. Zulm ise, hakkın bütünü konusunda da, bir kısmı konusunda da kullanılır. Kur’ân’da, Ne zulmden, ne de hezmden korkar (yani kısmen ya da tamamen hakkının menedilmesinden endişe etmez) (Tâ-Hâ/112) buyurulmaktadır. (Farklar Sözlüğü 341) Bknz: ( ه ض م )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Zulm (Zulüm) | ظُلْم | Haksızlık. |
Zalûm | ظَلُوم | Çok zulmeden. |
Zâlim | ظَالِم | Acımasız ve haksız davranan, kıyıcı, zulmeden. |
Zallâm | ظَلَّام | Çok zulmeden. Çok merhametsiz. |
Ezlam | أَظْلَام | Daha zalim. |
Mazlûm | مَظْلُوم | Zulüm görmüş, haksızlığa uğramış, kendisine zulmedilmiş. |
Zulmet | ظُلْمَة | Karanlık. |
Mezâlim | مَظَالِم | Zulümler. Haksızlıklar. Eziyet ve işkenceler. |
Tazlîm | تَظْلِيم | Zalim olmak. |
İzlâm | إِظْلَام | Karanlık olmak. Zulme giriftar olmak. Zulme tutulmak. |
Muzlim | مُظْلِم | Karanlık. Zulmetli. |
Tazallüm | تَظَلُّم | Bir haksızlıktan sızlanmak. Şikayet etmek. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
ظَلَمَ : Fiil-I. Meçhulü: ظُلِمَ Meçhul Muzarisi: يُظْلَمُ
2:54 | يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz.” |
2:57 | وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar (verdiğimiz nimetlere nankörlük etmekle) bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyorlardı. |
2:57 | وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar (verdiğimiz nimetlere nankörlük etmekle) bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyorlardı. |
2:59 | فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُوا قَوْلًا غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Derken, onların içindeki zalimler, sözü kendilerine söylenenden başka şekle soktular. |
2:59 | فَأَنْزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Biz de haktan ayrılmaları sebebiyle, o zalimlere gökten bir azap indirdik. |
2:150 | إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي |
Diyanet Meali: | Zalimlerin dışındaki insanların (elinde size karşı bir koz olmasın). Zalimlerden korkmayın, benden korkun. |
2:165 | وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُوا إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu bir bilselerdi! |
2:231 | وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ |
Diyanet Meali: | Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur. |
2:272 | وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam ödenir. |
2:279 | وَإِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَالِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer tövbe edecek olursanız, anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur. |
2:279 | وَإِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَالِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer tövbe edecek olursanız, anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur. |
2:281 | ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı verilecek ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır. |
3:25 | وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandığı tamamen ödendiği (vakit, hâlleri nice olacaktır). |
3:117 | كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ أَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Onların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu), kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgârın durumu gibidir. |
3:117 | وَمَا ظَلَمَهُمُ اللَّهُ وَلَٰكِنْ أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlar. |
3:117 | وَمَا ظَلَمَهُمُ اللَّهُ وَلَٰكِنْ أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlar. |
3:135 | وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللَّهَ |
Diyanet Meali: | Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp (hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenlerdir). |
3:161 | ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir. |
4:40 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. |
4:49 | بَلِ اللَّهُ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتِيلًا |
Diyanet Meali: | Hayır! Allah, dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl kadar zulmedilmez. |
4:64 | وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ |
Diyanet Meali: | Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlamasını dileseler… |
4:77 | قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَلِيلٌ وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقَىٰ وَلَا تُظْلَمُونَ فَتِيلًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.” |
4:110 | وَمَنْ يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللَّهَ يَجِدِ اللَّهَ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Kim bir kötülük yapar, yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur. * |
4:124 | فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَقِيرًا |
Diyanet Meali: | İşte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar. |
4:148 | لَا يُحِبُّ اللَّهُ الْجَهْرَ بِالسُّوءِ مِنَ الْقَوْلِ إِلَّا مَنْ ظُلِمَ |
Diyanet Meali: | Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. |
4:168 | إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللَّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz inkâr edenler ve zulmedenler (var ya), Allah onları asla bağışlayacak değildir. |
6:45 | فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Böylece zulmeden o toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. * |
6:160 | وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَىٰ إِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez. |
7:9 | فَأُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte onlar âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır. |
7:23 | قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنْفُسَنَا |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik.” |
7:103 | ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَظَلَمُوا بِهَا |
Diyanet Meali: | Sonra onların ardından Mûsâ’yı, apaçık mucizelerimizle Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber olarak gönderdik de onları (mucizeleri) inkâr ettiler. |
7:160 | وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı. |
7:160 | وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı. |
7:162 | فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ قَوْلًا غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlardan zulmedenler hemen sözü, kendilerine söylenenden başka şekle soktular. |
7:162 | فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Biz de zulmetmelerine karşılık üzerlerine gökten bir azab gönderdik. |
7:165 | وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık. |
7:177 | سَاءَ مَثَلًا الْقَوْمُ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَأَنْفُسَهُمْ كَانُوا يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalan sayan ve ancak kendilerine zulmeden bir kavmin durumu ne kötüdür! * |
8:25 | وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً |
Diyanet Meali: | Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının. |
8:60 | وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez. |
9:36 | ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا فِيهِنَّ أَنْفُسَكُمْ |
Diyanet Meali: | İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin. |
9:70 | فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
9:70 | فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
10:13 | وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا |
Diyanet Meali: | Andolsun, sizden önceki nice nesilleri (peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri hâlde yalanlayıp) zulmettikleri vakit helâk ettik. |
10:44 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَٰكِنَّ النَّاسَ أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler. * |
10:44 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَٰكِنَّ النَّاسَ أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler. * |
10:47 | فَإِذَا جَاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Onların peygamberi geldiği (tebliğini yaptığı) zaman, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez. |
10:52 | ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ |
Diyanet Meali: | Sonra da zulmedenlere, “Ebedî azabı tadın!” denilecektir. |
10:54 | وَلَوْ أَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْأَرْضِ لَافْتَدَتْ بِهِ |
Diyanet Meali: | (O gün) zulmetmiş olan herkes, eğer yeryüzündeki her şeye sahip olsa, kendini kurtarmak için onu fidye verir. |
10:54 | وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara zulmedilmeksizin aralarında adaletle hükmedilir. |
11:37 | وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا |
Diyanet Meali: | “Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme.” |
11:67 | وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. * |
11:94 | وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenleri ise o korkunç (uğultulu) ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. |
11:101 | وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ |
Diyanet Meali: | Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar kendilerine zulmettiler. |
11:101 | وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ |
Diyanet Meali: | Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar kendilerine zulmettiler. |
11:113 | وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ |
Diyanet Meali: | Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. |
11:116 | وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ وَكَانُوا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular. |
14:44 | فَيَقُولُ الَّذِينَ ظَلَمُوا رَبَّنَا أَخِّرْنَا إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ |
Diyanet Meali: | Zira o gün zalimler, “Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele” diyecekler. |
14:45 | وَسَكَنْتُمْ فِي مَسَاكِنِ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ |
Diyanet Meali: | “Kendilerine zulmedenlerin yerlerinde oturdunuz.” |
16:33 | وَمَا ظَلَمَهُمُ اللَّهُ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
16:33 | وَمَا ظَلَمَهُمُ اللَّهُ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
16:41 | وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً |
Diyanet Meali: | Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. |
16:85 | وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | O zalimler, azabı gördükleri zaman artık onlardan azap hafifletilmez. |
16:111 | وَتُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine zulmedilmeksizin herkese yaptığının karşılığının eksiksiz ödeneceği (günü düşün). |
16:118 | وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Biz (bununla) onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
16:118 | وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Biz (bununla) onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
17:59 | وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَا |
Diyanet Meali: | (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. |
17:71 | فَأُولَٰئِكَ يَقْرَءُونَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتِيلًا |
Diyanet Meali: | İşte onlar kitaplarını okurlar ve kıl kadar haksızlığa uğratılmazlar. |
18:33 | كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ آتَتْ أُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Her iki bağ da meyvelerini vermiş ve ürünlerinden hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. |
18:49 | وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا |
Diyanet Meali: | Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. |
18:59 | وَتِلْكَ الْقُرَىٰ أَهْلَكْنَاهُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَعَلْنَا لِمَهْلِكِهِمْ مَوْعِدًا |
Diyanet Meali: | İşte zulmettiklerinde yok ettiğimiz memleketler.. Helâk edilmeleri için de belli bir zaman tayin etmiştik. * |
18:87 | قَالَ أَمَّا مَنْ ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ |
Diyanet Meali: | Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız…” dedi. |
19:60 | فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Onlar cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. |
21:3 | وَأَسَرُّوا النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُوا هَلْ هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ |
Diyanet Meali: | O zulmedenler gizlice şöyle konuştular: “Bu da ancak sizin gibi bir insan.” |
21:47 | وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. |
22:39 | أُذِنَ لِلَّذِينَ يُقَاتَلُونَ بِأَنَّهُمْ ظُلِمُوا |
Diyanet Meali: | Kendilerine savaş açılan müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. |
23:27 | وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ |
Diyanet Meali: | “Ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır.” |
23:62 | وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar. |
25:19 | وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse, ona büyük bir azap tattırırız. |
26:227 | وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا |
Diyanet Meali: | (Ancak iman edip salih amel işleyen), Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar (başka). |
26:227 | وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir. |
27:11 | إِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.” * |
27:44 | قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ |
Diyanet Meali: | Belkıs, “Ey Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmetmiştim. Şimdi ise Süleyman ile birlikte (âlemlerin Rabbi olan Allah’a) teslim oldum” dedi. |
27:52 | فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا |
Diyanet Meali: | İşte zulümleri yüzünden harabeye dönmüş evleri! |
27:85 | وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ |
Diyanet Meali: | Zulümlerinden dolayı sözü edilen azap tepelerine iner de artık konuşamazlar. * |
28:16 | قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet” dedi. Allah da onu affetti. |
29:40 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
29:40 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
29:46 | وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin… |
30:9 | فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara asla zulmediyor değildi. Fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
30:9 | فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara asla zulmediyor değildi. Fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
30:29 | بَلِ اتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَهْوَاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Fakat, zulmedenler bilgisizce nefislerinin arzularına uydular. |
30:57 | فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ |
Diyanet Meali: | O gün zulmedenlere mazeretleri fayda sağlamaz, Allah’ı razı edecek amelleri işleme istekleri de kabul edilmez. * |
34:19 | فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ أَسْفَارِنَا وَظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar ise, “Ey Rabbimiz! Yolculuğumuzun konakları arasını uzaklaştır” dediler ve kendilerine zulmettiler. |
34:42 | وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenlere, “Yalanlamakta olduğunuz cehennem azabını tadın” deriz. |
36:54 | فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir. * |
37:22 | احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın…” * |
38:24 | قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَىٰ نِعَاجِهِ |
Diyanet Meali: | Davud dedi ki: “Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir.” |
39:47 | وَلَوْ أَنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, (kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için) elbette onları verirlerdi. |
39:51 | وَالَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ هَٰؤُلَاءِ سَيُصِيبُهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا |
Diyanet Meali: | Onlardan zulmedenler var ya, kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet edecektir. |
39:69 | وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir. |
42:42 | إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ |
Diyanet Meali: | Ceza yolu ancak insanlara zulmedenler (ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler) içindir. |
43:39 | وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذْ ظَلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara, “(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız” denir. * |
43:65 | فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Elem dolu bir günün azâbından vay o zulmedenlerin hâline! |
43:76 | وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar, kendileri zâlim idiler. * |
45:22 | وَلِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Herkese kazandığının karşılığı verilsin diye… Onlara zulm edilmez. |
46:12 | لِيُنْذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَىٰ لِلْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ve zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanlara müjde olmak üzere… |
46:19 | وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُوا وَلِيُوَفِّيَهُمْ أَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. (Bu da) Allah’ın onlara yaptıklarının karşılığını tastamam vermesi içindir. Asla kendilerine haksızlık yapılmaz. * |
51:59 | فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz zulmedenler için (önceki müşrik) arkadaşlarının azap payı gibi payları vardır. Artık azabımı acele istemesinler. * |
52:47 | وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَٰلِكَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz zulmedenlere bundan başka bir azap daha var. |
65:1 | وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. |
أَظْلَمَ : Fiil-IV.
2:20 | كُلَّمَا أَضَاءَ لَهُمْ مَشَوْا فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُوا |
Diyanet Meali: | Önlerini her aydınlatışında ışığında yürürler. Karanlık çökünce dikilip kalırlar. |
ظُلْمٌ : İsim.
3:108 | تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetleridir. Allah, âlemlere hiç zulüm etmek istemez. * |
4:10 | إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَىٰ ظُلْمًا إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا |
Diyanet Meali: | Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar. |
4:30 | وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ عُدْوَانًا وَظُلْمًا فَسَوْفَ نُصْلِيهِ نَارًا |
Diyanet Meali: | Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. |
4:153 | فَقَالُوا أَرِنَا اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْ |
Diyanet Meali: | Ve “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi. Böylece zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarptı. |
4:160 | فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Yahudilerin yaptıkları zulüm … sebebiyle önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık. |
5:39 | فَمَنْ تَابَ مِنْ بَعْدِ ظُلْمِهِ وَأَصْلَحَ فَإِنَّ اللَّهَ يَتُوبُ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. |
6:82 | الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ أُولَٰئِكَ لَهُمُ الْأَمْنُ |
Diyanet Meali: | İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. |
6:131 | ذَٰلِكَ أَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا غَافِلُونَ |
Diyanet Meali: | Bu (peygamberlerin gönderilmesi), Allah’ın, halkları habersizken ülkeleri haksız yere helâk etmeyeceği içindir. * |
11:117 | وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ |
Diyanet Meali: | Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helâk etmez. * |
13:6 | وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ لِلنَّاسِ عَلَىٰ ظُلْمِهِمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin, insanların zulümlerine rağmen bağışlama sahibidir. |
16:61 | وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِمْ مَا تَرَكَ عَلَيْهَا مِنْ دَابَّةٍ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. |
20:111 | وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا |
Diyanet Meali: | Bütün yüzler; diri, yaratıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten Allah’a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen, mutlaka hüsrana uğramıştır. * |
20:112 | وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا |
Diyanet Meali: | Kim de inanmış olarak salih ameller işlerse, o, ne zulme uğramaktan korkar, ne yoksun bırakılmaktan. * |
22:25 | وَمَنْ يُرِدْ فِيهِ بِإِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Kim de orada zulmederek haktan sapmak isterse, biz ona elem dolu bir azaptan tattıracağız. |
25:4 | فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا |
Diyanet Meali: | Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular. |
27:14 | وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا |
Diyanet Meali: | Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde, sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr ettiler. |
31:13 | يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” |
40:17 | الْيَوْمَ تُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ |
Diyanet Meali: | Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur. |
40:31 | وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعِبَادِ |
Diyanet Meali: | “Allah, kullarına asla zulmetmek istemez.” |
42:41 | وَلَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِهِ فَأُولَٰئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَبِيلٍ |
Diyanet Meali: | Zulme uğradıktan sonra, kendini savunup hakkını alan kimseye (ceza vermek için) bir yol yoktur. * |
ظَالِمٌ : İsim. İsm-i Fâil.
2:35 | وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” |
2:51 | ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَنْتُمْ ظَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz. |
2:92 | ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَنْتُمْ ظَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Arkasından sizler nefislerinize zulüm ederek buzağıyı ilâh edinmiştiniz. |
2:95 | وَلَنْ يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir. * |
2:124 | قَالَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” demişti. Bunun üzerine Rabbi, “Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz” demişti. |
2:145 | إِنَّكَ إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | O takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun. |
2:193 | فَإِنِ انْتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ إِلَّا عَلَى الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır. |
2:229 | وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir. |
2:246 | تَوَلَّوْا إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Ama onlara savaş farz kılınınca) içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir. |
2:254 | وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir. |
2:270 | وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ |
Diyanet Meali: | Zulmedenlerin yardımcıları yoktur. |
3:57 | فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “(İman edip salih ameller işleyenlere gelince), Allah onların mükâfatlarını tastamam verecektir. Allah, zalimleri sevmez.” |
3:94 | فَمَنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Artık bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. * |
3:128 | أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَإِنَّهُمْ ظَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder. |
3:140 | وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek), sizden şahitler edinmek için (böyle yapar). Allah, zalimleri sevmez. |
3:151 | وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Barınakları da cehennemdir. Zalimlerin kalacakları yer ne kötüdür. |
3:192 | رَبَّنَا إِنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ أَخْزَيْتَهُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan, onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.” * |
5:29 | فَتَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ وَذَٰلِكَ جَزَاءُ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip) cehennemliklerden olasın. İşte bu zalimlerin cezasıdır.” |
5:45 | وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir. |
5:72 | وَمَأْوَاهُ النَّارُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ |
Diyanet Meali: | “Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” |
5:107 | لَشَهَادَتُنَا أَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَا إِنَّا إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Allah’a yemin ederiz ki, bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden elbette daha gerçektir. Biz hakkı da çiğneyip geçmedik. Çünkü o takdirde, biz elbette zalimlerden oluruz.” |
6:21 | إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez. |
6:33 | فَإِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَٰكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar gerçekte seni yalanlamıyorlar; fakat o zalimler Allah’ın âyetlerini inadına inkâr ediyorlar. |
6:52 | وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Onların hesabından sana bir şey yok), senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun. |
6:58 | وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِالظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, zalimleri daha iyi bilir. |
6:93 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ |
Diyanet Meali: | Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı … zaman hâllerini bir görsen! |
6:129 | وَكَذَٰلِكَ نُوَلِّي بَعْضَ الظَّالِمِينَ بَعْضًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | İşte biz, kazanmakta oldukları günahlar sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına böyle musallat ederiz. * |
6:135 | فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | “Ama dünya yurdunun sonucunun kimin olacağını yakında öğreneceksiniz. Şüphesiz, zalimler kurtuluşa eremezler.” |
7:5 | فَمَا كَانَ دَعْوَاهُمْ إِذْ جَاءَهُمْ بَأْسُنَا إِلَّا أَنْ قَالُوا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Azabımız kendilerine geldiğinde, “(Biz bunu hak ettik.) Gerçekten biz zalimler olmuştuk” demekten başka söyleyecekleri kalmamıştı. * |
7:19 | وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.” |
7:41 | وَمِنْ فَوْقِهِمْ غَوَاشٍ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Onlar için cehennem ateşinden döşek), üstlerinde de cehennem ateşinden örtüler var. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız. |
7:44 | فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَنْ لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | O zaman aralarında bir duyurucu, “Allah’ın lâneti zalimlere!” diye seslenir. |
7:148 | اتَّخَذُوهُ وَكَانُوا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Böyle iken) onu (ilâh) edindiler de zalim kimseler oldular. |
8:54 | وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ وَكُلٌّ كَانُوا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ve Firavun ailesini de suda boğmuştuk. Hepsi de zalim kimselerdi. |
9:23 | وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir. |
9:47 | وَفِيكُمْ سَمَّاعُونَ لَهُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Aranızda onları dinleyecek kişiler de vardı. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir. |
10:39 | فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Bak, o zalimlerin sonu nasıl oldu. |
10:106 | فَإِنْ فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer böyle yaparsan, şüphesiz ki sen zâlimlerden olursun.” |
11:18 | هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ أَلَا لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır” (diyeceklerdir). Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir. |
11:31 | اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنْفُسِهِمْ إِنِّي إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. (Böyle bir şey söylersem), o zaman ben gerçekten zâlimlerden olurum. |
11:83 | مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِمِينَ بِبَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | (Üzerine de) Rabbinin katında işaretlenmiş (pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık). Bunlar zalimlerden uzak değildir. * |
12:23 | قَالَ مَعَاذَ اللَّهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | O ise, “Allah’a sığınırım, çünkü o (kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler” dedi. |
12:75 | مَنْ وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “(Cezası), su kabı kimin yükünde bulunursa, o kimsenin kendisi(nin alıkonması) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız.” |
12:79 | قَالَ مَعَاذَ اللَّهِ أَنْ نَأْخُذَ إِلَّا مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُ إِنَّا إِذًا لَظَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Yûsuf, “Malımızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını tutmaktan Allah’a sığınırız. Şüphesiz biz o takdirde zulmetmiş oluruz” dedi. * |
14:13 | فَأَوْحَىٰ إِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Rableri de onlara şöyle vahyetti: “Biz zalimleri mutlaka yok edeceğiz.” |
14:2 | إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Şiddetli azaptan dolayı vay kâfirlerin hâline. |
14:27 | وَيُضِلُّ اللَّهُ الظَّالِمِينَ وَيَفْعَلُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | (Allah), zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar. |
14:42 | وَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! |
15:78 | وَإِنْ كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Eyke” halkı da şüphesiz zalim idiler. * |
16:113 | فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Onu yalanladılar. Böylece zulmederlerken azap onları yakalayıverdi. |
17:47 | إِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا |
Diyanet Meali: | O zalimlerin, “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediklerini (çok iyi biliyoruz). |
17:82 | وَلَا يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إِلَّا خَسَارًا |
Diyanet Meali: | Zalimlerin ise Kur’an, ancak zararını artırır. |
17:99 | وَجَعَلَ لَهُمْ أَجَلًا لَا رَيْبَ فِيهِ فَأَبَى الظَّالِمُونَ إِلَّا كُفُورًا |
Diyanet Meali: | Allah onlar için, hakkında hiçbir şüphe bulunmayan bir ecel belirlemiştir. Fakat zalimler ancak inkârda direttiler. |
18:29 | إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا |
Diyanet Meali: | Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. |
18:35 | وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِهِ |
Diyanet Meali: | Derken kendine zulmederek bağına girdi. |
18:50 | وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir! |
19:38 | لَٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Ama zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler. |
19:72 | ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا |
Diyanet Meali: | Sonra Allah’a karşı gelmekten sakınanları kurtarırız da zalimleri orada diz üstü çökmüş hâlde bırakırız. * |
21:14 | قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Eyvah bizlere! Bizler gerçekten zalim kimseler idik” dediler. * |
21:29 | فَذَٰلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Böylesini cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız. |
21:46 | لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, onlara Rabbinin azabından hafif bir esinti dokunsa), muhakkak “Eyvah bize! Gerçekten biz zalim kimselerdik” diyeceklerdir. |
21:59 | قَالُوا مَنْ فَعَلَ هَٰذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Kim yaptı bunu tanrılarımıza! Muhakkak o zalimlerden biridir” dediler. * |
21:64 | فَرَجَعُوا إِلَىٰ أَنْفُسِهِمْ فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنْتُمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine birbirlerine dönüp, “Hiç şüphesiz asıl zalimler sizsiniz siz” dediler. * |
21:87 | لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum.” |
21:97 | يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz.” |
22:53 | وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | Hiç şüphesiz ki o zalimler, derin bir ayrılık içindedirler. |
22:71 | وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِهِ عِلْمٌ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ |
Diyanet Meali: | (Onlar, Allah’ı bırakıp, hakkında Allah’ın hiçbir delil indirmediği), kendilerinin de hakkında hiçbir bilgilerinin bulunmadığı (şeylere kulluk ederler). Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur. |
23:107 | رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz.” * |
24:50 | بَلْ أُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır, işte onlar asıl zalimlerdir. |
25:8 | وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا |
Diyanet Meali: | Zalimler, (inananlara): “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediler. |
25:27 | وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَىٰ يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!” * |
25:37 | وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık. |
26:209 | ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz. * |
28:37 | وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | “(Katından kimin hidayet getirdiğini) ve bu yurdun (güzel) sonucunun kimin olacağını (Rabbim daha iyi bilir). Doğrusu zalimler kurtuluşa eremezler.” |
28:40 | فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ve onları denize attık (Orada boğuldular). Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bak! |
28:59 | وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَىٰ إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helâk etmeyiz. |
29:14 | فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi. |
29:31 | إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Biz, bu memleket halkını helâk edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir.” |
29:49 | وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder. |
31:11 | بَلِ الظَّالِمُونَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Hayır, zalimler açık bir sapıklık içindedirler. |
34:31 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Zalimler, Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman hâllerini bir görsen! |
35:32 | فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِنَفْسِهِ وَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ |
Diyanet Meali: | Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan (Allah’ın izniyle) hayırlı işlerde öne geçenler vardır. |
35:37 | وَجَاءَكُمُ النَّذِيرُ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ |
Diyanet Meali: | “Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” |
35:40 | بَلْ إِنْ يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا إِلَّا غُرُورًا |
Diyanet Meali: | Hayır, zalimler birbirlerine aldatmadan başka hiçbir şey vaad etmezler. |
37:63 | إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz onu zalimler için bir imtihan aracı kıldık. * |
37:113 | وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِهِ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Her ikisinin nesillerinden iyilik yapanlar da vardı, kendine apaçık zulmedenler de. |
39:24 | وَقِيلَ لِلظَّالِمِينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Zalimlere, “Kazandıklarınızı tadın” denir. |
40:18 | مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ |
Diyanet Meali: | Zalimlerin ne sıcak bir dostu, ne de sözü dinlenir bir şefaatçisi vardır. |
40:52 | يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ |
Diyanet Meali: | O gün zalimlere, mazeretleri fayda vermez. Lânet de onlaradır, kötü yurt da onlaradır. * |
42:8 | وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُمْ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ |
Diyanet Meali: | Zalimlerin ise bir dost ve yardımcısı yoktur. |
42:21 | وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Eğer (cezaların ertelenmesine dair) kesin hükmü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zâlimler için elem dolu bir azap vardır. |
42:22 | تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ |
Diyanet Meali: | Sen, zalimlerin yaptıkları şeyler tepelerine inerken bu yüzden korku ile titrediklerini göreceksin. |
42:40 | فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez. |
42:44 | وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَىٰ مَرَدٍّ مِنْ سَبِيلٍ |
Diyanet Meali: | Azabı gördüklerinde zâlimlerin, “Dünyaya dönmek için bir yol var mı?” dediklerini görürsün. |
42:45 | أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُقِيمٍ |
Diyanet Meali: | İyi bilin ki zâlimler, sürekli bir azap içindedirler. |
43:76 | وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar, kendileri zâlim idiler. * |
45:19 | وَإِنَّ الظَّالِمِينَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz zalimler birbirinin dostlarıdır. Allah ise kendisine karşı gelmekten sakınanların dostudur. |
49:11 | وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. |
59:17 | فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَا أَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ فِيهَا وَذَٰلِكَ جَزَاءُ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Nihayet ikisinin de (azdıranın da azanın da) akıbeti, ebediyen ateşte kalmaları olmuştur. İşte zalimlerin cezası budur. * |
60:9 | وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. |
62:7 | وَلَا يَتَمَنَّوْنَهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler. Allah, zalimleri hakkıyla bilir. * |
68:29 | قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz” dediler. * |
71:24 | وَقَدْ أَضَلُّوا كَثِيرًا وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا ضَلَالًا |
Diyanet Meali: | “Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır.” * |
71:28 | وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا تَبَارًا |
Diyanet Meali: | “Zalimlerin de ancak helâkini arttır.” |
76:31 | يُدْخِلُ مَنْ يَشَاءُ فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | O, dilediği kimseyi rahmetine sokar. Zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır. * |
2:258 | فَبُهِتَ الَّذِي كَفَرَ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. |
3:86 | وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez. |
4:75 | رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا |
Diyanet Meali: | Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar…” |
5:51 | وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez. |
6:47 | هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | “Zalimler toplumundan başkası mı helâk edilecek?” |
6:68 | فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَىٰ مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Şayet şeytan sana unutturursa) hatırladıktan sonra (kalk), o zalimler grubu ile beraber oturma. |
6:144 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. |
7:47 | قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler. |
7:150 | فَلَا تُشْمِتْ بِيَ الْأَعْدَاءَ وَلَا تَجْعَلْنِي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Sen de bana böyle davranarak düşmanları sevindirme. Beni o zalimler topluluğu ile bir tutma.” |
9:19 | لَا يَسْتَوُونَ عِنْدَ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah, zâlim topluluğu doğru yola erdirmez. |
9:109 | فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Binasını takva ve O’nun rızasını kazanmak temeli üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını çökmeye yüz tutmuş bir yarın kenarına kurup), onunla birlikte kendisi de cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah, zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez. |
10:85 | فَقَالُوا عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar da şöyle dediler: “Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!” * |
11:44 | وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Gemi de Cûdî’ye oturdu ve “Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!” denildi. |
23:28 | فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Sen ve beraberindeki kimseler, gemiye bindiğiniz zaman): “Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah’a hamd olsun” de. |
23:41 | فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Derken onları o korkunç ses, kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör çöp yığını hâline getirdik. Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun! * |
23:94 | رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbim! Beni o zalim milletin içinde bulundurma.” * |
26:10 | وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, (Firavun’un kavmine) git!” diye seslenmişti. * |
28:21 | فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi. * |
28:25 | قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şu’ayb, “Korkma, o zalim kavimden kurtuldun” dedi. |
28:50 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, zalimler toplumunu doğruya iletmez. |
46:10 | فَآمَنَ وَاسْتَكْبَرْتُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “(İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini Tevrat’ta görerek şahitlik edip) inandığı hâlde, siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız?). Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.” |
61:7 | وَهُوَ يُدْعَىٰ إِلَى الْإِسْلَامِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Kim), İslâm’a davet olunduğu hâlde, (Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir)? Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. |
62:5 | وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. |
66:11 | وَنَجِّنِي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Beni Firavun’dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!” |
ظَالِمِي : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali (Nun düşmüş). Tekili: ظَالِمٌ
4:97 | إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya… |
16:28 | الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | O kâfirler, nefislerine zulmederlerken melekler onların canlarını alır da… |
ظَالِمَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. Müennes. Tekili: ظَالِمٌ
11:102 | وَكَذَٰلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَىٰ وَهِيَ ظَالِمَةٌ |
Diyanet Meali: | Zulme sapmış memleketlerin halkını yakaladığında, Rabbinin yakalaması işte böyledir! |
21:11 | وَكَمْ قَصَمْنَا مِنْ قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنْشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ |
Diyanet Meali: | Biz zulmetmekte olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka başka toplumlar meydana getirdik. * |
22:45 | فَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ |
Diyanet Meali: | Halkı zulmetmekteyken helâk ettiğimiz nice memleketler… |
22:48 | وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ |
Diyanet Meali: | Zalim oldukları hâlde, mühlet verdiğim, (sonra da kendilerini azabımla yakaladığım) nice memleket halkları vardır. |
مَظْلُومٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
17:33 | وَمَنْ قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا |
Diyanet Meali: | Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. |
أَظْلَمُ : İsim.
2:114 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَنْ يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden (ve onların yıkılması için çalışan)dan kim daha zalimdir. |
2:140 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? |
6:21 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? |
6:93 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوحِيَ إِلَيَّ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı yalan uyduran veya (kendine bir şey vahyedilmemişken), “Bana vahyolundu” diyen … kimseden daha zalim kimdir? |
6:144 | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? |
6:157 | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَصَدَفَ عَنْهَا |
Diyanet Meali: | Artık Allah’ın âyetlerini yalanlayan ve (insanları) onlardan çeviren kimseden daha zalim kimdir!? |
7:37 | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Kim, Allah’a karşı yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zalimdir? |
10:17 | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Artık, Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? |
11:18 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أُولَٰئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler… |
18:15 | لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا |
Diyanet Meali: | “Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” |
18:57 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ فَأَعْرَضَ عَنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren (ve elleriyle yaptığını unutan)dan daha zalimdir? |
29:68 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı yalan uyduran, yahut kendisine geldiğinde, gerçeği yalanlayandan daha zalim kimdir? |
32:22 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ ثُمَّ أَعْرَضَ عَنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim, Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalimdir? |
39:32 | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللَّهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ إِذْ جَاءَهُ |
Diyanet Meali: | Kim, Allah’a karşı yalan uyduran ve kendisine geldiğinde, doğruyu (Kur’an’ı) yalanlayandan daha zalimdir? |
53:52 | وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ |
Diyanet Meali: | Daha önce de Nûh’un kavmini helâk etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi. * |
61:7 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُوَ يُدْعَىٰ إِلَى الْإِسْلَامِ |
Diyanet Meali: | Kim, İslâm’a davet olunduğu hâlde, Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? |
ظَلُومٌ : İsim. Çoğulu: ظَلاَّمٌ
14:34 | وَإِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا إِنَّ الْإِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür. * |
33:72 | وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler), ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir. |
ظَلاَّمٌ : İsim. Çoğul. Tekili: ظَلُومٌ
3:182 | ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ |
Diyanet Meali: | “Bu, kendi ellerinizin (önceden yapıp) gönderdiklerinin karşılığıdır.” Allah, kullara asla zulmedici değildir. * |
8:51 | ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ |
Diyanet Meali: | (Ey kâfirler!) Bu, sizin ellerinizin önceden yaptığının karşılığıdır. Yoksa, Allah kullarına zulmedici değildir. * |
22:10 | ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ |
Diyanet Meali: | (Ona), “İşte bu kendi ellerinin önceden işledikleri yüzündendir. Allah, kesinlikle kullara zulmedici değildir” (denir.) * |
41:46 | مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ |
Diyanet Meali: | Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir. * |
50:29 | مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ |
Diyanet Meali: | “Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim.” * |
ظُلُمَاتٌ : İsim. Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: ظُلْمَةٌ
2:17 | ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لَا يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah ışıklarını yok ediverir de onları göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir. |
2:19 | أَوْ كَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَاءِ فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ |
Diyanet Meali: | Yahut onların durumu, gökten yoğun karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle sağanak hâlinde boşanan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. |
2:257 | اللَّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُوا يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ |
Diyanet Meali: | Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. |
2:257 | يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ |
Diyanet Meali: | (Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. |
5:16 | وَيُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِهِ |
Diyanet Meali: | Ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp (kendilerini dosdoğru bir yola iletir). |
6:1 | الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ |
Diyanet Meali: | Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. |
6:39 | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içerisindeki birtakım sağırlar ve dilsizlerdir. |
6:59 | وَلَا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın. |
6:63 | قُلْ مَنْ يُنَجِّيكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizler, açıktan ve gizlice O’na dua ederken, sizi karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) kim kurtarır?” |
6:97 | وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ |
Diyanet Meali: | O, sayelerinde, kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. |
6:122 | كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | (Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç), karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi (olur mu)? |
13:16 | قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu?” |
14:1 | كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ |
Diyanet Meali: | Bu Kur’an, (Rablerinin izniyle) insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. |
14:5 | أَنْ أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ |
Diyanet Meali: | “Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar…” |
21:87 | فَنَادَىٰ فِي الظُّلُمَاتِ أَنْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ |
Diyanet Meali: | Derken karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım…” diye dua etti. |
24:40 | أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُجِّيٍّ يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهِ مَوْجٌ |
Diyanet Meali: | Yahut (inkârcıların küfür içindeki hâlleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. (Bir deniz ki) onu dalga üstüne dalga kaplıyor. |
27:63 | أَمَّنْ يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ |
Diyanet Meali: | Yahut karanın ve denizin karanlıklarında size yolunuzu gösteren … mi? |
33:43 | هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ |
Diyanet Meali: | O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de sizin için bağışlanma dileyendir. |
35:20 | وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُ |
Diyanet Meali: | Karanlıklar ile aydınlık bir olmaz. * |
39:6 | يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ |
Diyanet Meali: | Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde oluşturuyor. |
57:9 | هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَىٰ عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ |
Diyanet Meali: | O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed’e apaçık âyetler indirendir. |
65:11 | لِيُخْرِجَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ |
Diyanet Meali: | İman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için (size Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber gönderdi). |
24:40 | مِنْ فَوْقِهِ سَحَابٌ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | Üstünde de bulutlar var. Karanlıklar üstüne karanlıklar. |
مُظْلِمٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
10:27 | كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا |
Diyanet Meali: | Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. |
36:37 | وَآيَةٌ لَهُمُ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُمْ مُظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır. * |