س و ر

KÖK HARFLER: س و ر

ANLAM: 

سَارَ : Birisine, bir şeye doğru veya onun üzerine sıçramak ya da fırlamak. Kızgın olmak; yükselmek, yücelmek.

AÇIKLAMA:

سَوْرٌ : Sıçrayıp yukarı doğru çıkma, yükselme veya yükseğe sıçrama. “Öfkeyle” ve “şarapla” ilgili kullanılır. “Öfkenin başa, beyine sıçramasına” سَوْرَةُ الْغَضَبِ ve “şarabın başa sıçramasına veya hücum etmesine” سَوْرَةُ الشَّرَابِ denir.

سُرْتُ إلَيْكَ : Sana sıçradım veya sana doğru sıçradım.

سَاوَرَنِي فُلاَنٌ : Filan kişi benim üzerime sıçradı, atladı, atıldı veya hücum etti.

فُلاَنٌ سَوَّارٌ : Bir başkasının üzerine sıçramayı, atlamayı, atılmayı veya hücum etmeyi alışkanlık haline getirmiş biri.

أسَاوِرَةُ الْفُرْسِ kullanımından gelen إِسْوَارٌ kelimesi daha çok “okçularla” ilgili kullanılır. Bunun aslen Farsça olup sonradan Arapçalaştırıldığı söylenir. “Kadın bileziği” anlamına gelen سِوَارُ الْمَرْأَةِ kullanımı da sonradan Arapçalaştırılmıştır. Buradaki سِوَارٌ kelimesinin aslı دِسْتِوَار şeklindedir. Aslı ne olursa olsun, neticede Araplar bunu kullanmış ve bundan da şu kullanımlar türetilmiştir:

سَوَّرْتُ الْجَارِيَةَ : Kıza سِوَارٌ (bilezik) taktım, kızı bileziklerle donattım. “Bileziklerle donatılmış, kendisine bilezik ve halhal takılmış kıza” جَارِيَةٌ مُسَوَّرَةٌ وَمُخَلْخَلَةٌ denir.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: فَلَوْلاَ أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ : Üzerine altından bilezikler atılmalı değil miydi! (43/53); وَحُلُّوا أَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍ : Gümüş bilezikler takınmışlardır (76/21). Birinci ayette أَسْوِرَةٌ kelimesinin altınla ilgili kullanılıp sonra bunun أُلْقِيَ (atılma) fiiliyle tahsis edilmesi ve ikinci ayette de أَسَاوِرَ kelimesinin gümüşle ilgili kullanılıp sonra bunun حُلُّوا (süsleme) fiiliyle tahsis edilmesine gelince, bu, başka bir araştırmanın konusudur.

سُورَةٌ : Yüksek menzile, yani derece, konum, mertebe veya paye.

سُورُ الْمَدِينَةِ : Şehrin, etrafını çepeçevre kuşatan, tamamen çevreleyen duvarı. Buna benzetme yapılarak “Kur’an surelerine” سُورَةٌ denmiştir. Böyle adlandırılmalarının nedeni ya “Kur’an’ın, tıpkı surların şehrin etrafını çepeçevre kuşatması gibi, sureleri çepeçevre kuşatmış, çevrelemiş olmasıdır” ya da “surelerin tıpkı ayın menzilleri gibi Kur’an’da birer menzile olmasıdır”.

سُؤْرَةٌ şeklinde kullananlara göre bunun aslı “ondan geriye bir bakiye, yani artık bıraktım” anlamına gelen أَسْأَرْتُ fiilinden gelir. Buna göre ise surelerin sanki “Kur’an’ın yekûnundan ayrı birer kıta, parça” olduğu söylenmek istenir.

Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا : Bu indirdiğimiz bir sûredir (24/Nûr 1). Yani “hükümlerden ve hikmetlerden oluşmuş bir yekûn, manzume…”

“Kasenin, bardağın dibinde bir سُؤْرٌ yani bakiye, artık bıraktım” anlamında أَسْأَرْتُ في الْقَدَحِ denmiştir. (Müfredât)

DİĞER BAZI TÜREVLER:

سَارَ (geniş zaman يَسُورُ mastar isim سَوْرٌ veya سُورَةٌ):

سَارَ اِلَيْهِ اَوْ عَلَيْهِ : Ona doğru veya onun üzerine sıçradı ya da fırladı.

سَارَ : Kızgındı; yükseldi ya da yüceldi.

سَارَ الْحَائِطَ : Duvara tırmandı.

تَسَوَّرَ الْحَائِطَ : Bir hırsız gibi duvara tırmandı ya da çıktı ya da tırmanarak çıktı.

تَسَوَّرَ bir bilezik taktı ya da onunla bezendi, manasına da gelmektedir.

سُورٌ (çoğul hali اَسْوَارٌ): Bir şehrin suru; başın üst veya en üst kısmı; insanların davet edildiği bir yemek.

سَوَارٌ ve سِوَارٌ ve اُسْوَارٌ : Bir kadının gümüş veya altın bileziği (çoğulu: اَسْوِرَةٌ ve اَسَاوِرُ).

سُورَةٌ : Şöhret veya saygınlık; mertebe veya mevki; yüksek veya yüce mertebe, mevki; mükemmellik (çoğul hali سُوَرٌ ve سُورٌ ). Yüce Kuran’ın bir suresi (çoğul hali سُوَرٌ).

لَهُ سُورَةٌ فِى الْمَجْدِ : Şöhreti yüksektir.

سُورَةٌ yapı olarak güzel ve uzun olan; herhangi bir şeyin son safhası; bir sıra taş veya duvar tuğlaları; bir işaret veya simge, manasına da gelmektedir.

بَيْنَهُمَا سُورَةٌ : İkisi arasında bir işaret vardır.

سُورَةٌ : Bir sıçrayış veya fırlama.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek Açıklama
تَسَوَّرَ fiil-V 1 Tırmandı, çıktı, aştı 38/21
سُورٌ isim 1 Sur, duvar 57/13
أَسْوِرَةٌ isim 5 Bilezik 43/53 Çoğul: أَسَاوِرُ
سُورَةٌ isim 10 Sûre 9/64 Çoğul: سُوَرٌ 

Toplam 17


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

  • سُورٌ
  • سُوَارٌ
    • دُمْلُجٌ

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Sûr سُور Bir şehri kuşatan yüksekçe kale.
Sûre سُورَة Kur’an’ın yüz on dört bölümünden her biri. Çoğul: Süver
Esâvir أَسَاوِر Bilezikler.
Müsevver مُسَوَّر Çevresine sur, duvar çevrilmiş korunmuş.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

تَسَوَّرَ : Fiil-V. 

38:21وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ
Diyanet Meali:Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı aşarak mabede girmişlerdi. *

سُورٌ : İsim.

57:13فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌ
Diyanet Meali:Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir.

أَسْوِرَةٌ : İsim. Çoğulu: أَسَاوِرُ

18:31يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ
Diyanet Meali:Orada, altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir.
22:23يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ
Diyanet Meali:Orada altından bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki giysileri ise ipektir.
35:33يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ
Diyanet Meali:Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir.
43:53فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنٖينَ
Diyanet Meali:“(Eğer doğru söylüyorsa) ona altın bilezikler atılmalı, yahut onunla beraber bulunmak üzere melekler gelmeli değil miydi?” *
76:21وَحُلُّوا أَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍ وَسَقَاهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا
Diyanet Meali:Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir.

سُورَةٌ : İsim. Çoğul: سُوَرٌ 

2:23وَإِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ
Diyanet Meali:Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin.
9:64يَحْذَرُ الْمُنَافِقُونَ أَنْ تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ تُنَبِّئُهُمْ بِمَا فِي قُلُوبِهِمْ
Diyanet Meali:Münafıklar, kalplerinde olan şeyleri, yüzlerine karşı açıkça haber verecek bir sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler.
9:86وَإِذَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ أَنْ آمِنُوا بِاللَّهِ وَجَاهِدُوا مَعَ رَسُولِهِ اسْتَأْذَنَكَ أُولُو الطَّوْلِ مِنْهُمْ
Diyanet Meali:“Allah’a iman edin ve Resûlü ile birlikte cihat edin” diye bir sûre indirildiğinde, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler.
9:124وَإِذَا مَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ فَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ أَيُّكُمْ زَادَتْهُ هَٰذِهِ إِيمَانًا
Diyanet Meali:Herhangi bir sûre indirildiğinde, içlerinden, (alaylı bir şekilde) “Bu hanginizin imanını artırdı?” diyenler olur.
9:127وَإِذَا مَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ نَظَرَ بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ هَلْ يَرَاكُمْ مِنْ أَحَدٍ
Diyanet Meali:Bir sûre indirildi mi, “Sizi bir kimse görüyor mu?” diye birbirlerine göz ederler.
10:38قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِهِ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ
Diyanet Meali:De ki: “Haydi siz de onun benzeri bir sûre getirin ve Allah’tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın.”
11:13قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ
Diyanet Meali:De ki: “Haydi Siz de onun gibi uydurma on sûre getirin.”
24:1سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا
Diyanet Meali:Bu, bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir sûredir.
47:20وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌ
Diyanet Meali:İnananlar, “Keşke bir sûre indirilse!” derler.
47:20فَإِذَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِىِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ
Diyanet Meali:Fakat hükmü apaçık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince; kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığına girmiş kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün.