KÖK HARFLER: س ن و
ANLAM:
سَنَا : (Yağmur) toprağı sulamak. (Deve) su çekmek için kuyuyu altüst etmek. Ateşin parıltısı artmak. Şimşek çakmak ve ışıldamak; parıldamak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
سَنَا (geniş zaman يَسْنُو mastar isim سُنُوٌّ):
سَنَا السَّحَابُ الْاَرْضَ : Yağmur toprağı suladı.
سَنَا الْبَعِيرُ : Deve su çekmek için kuyuyu altüst etti.
سَنَتِ النَّارُ : Ateşin parıltısı arttı.
سَنَا الْبَرْقُ : ( سَنَاءٌ mastar isim): Şimşek çaktı ve ışıldadı; parıldadı.
سَنِىَ الرَّجُلُ : Adamın kademesi yükseldi ya da arttı.
سَنَا parıltı, şimşeğin ve ateşin parıltısı.
سَنَةٌ (her ikisinden de türemiştir: سَنِهَ ve سَنُوَ veya سَنِىَ ) : Bir yıl, bir sene (eş anlamlı: حَوْلٌ veya عَامٌ). Şu sözcükten türediği üzere: سَنَا geniş zaman يَسْنُو, “güneşin tek bir dönüşü” yani dünyanın güneşin etrafında tek bir dönüşü, manasına gelmektedir, çünkü سَنَا – يَسْنُو bir hayvana istinaden kullanıldığında, (bir su çarkını döndürme) “kuyunun etrafında dolandı”, manasına gelmektedir. عَامٌ kelimesinden daha uzun olduğu da söylenmektedir çünkü عَامٌ kelimesi bütünüyle on iki Arap ayına istinaden kullanılmaktadır; سَنَةٌ kelimesi ayın on iki devrine istinaden de kullanılmaktadır. Nitekim her bir سَنَةٌ bir عَامٌ fakat her bir عَامٌ bir سَنَةٌ değildir. سَنَةٌ شَمْسِيَّةٌ (güneş yılı) üç yüz altmış beş gün ve bir çeyrek gündür ve سَنَةٌ قَمَرِيَّةٌ (kameri yıl) üç yüz elli dört gün ve bir günün üçte biridir. İmam Ragıb’a göre, سَنَةٌ içerisinde zorluk, kıtlık, çoraklık veya yokluk olan bir yılı ifade etmek için kullanılmaktadır; ve عَامٌ yaşama dair varlıklar veya koşulların çok olduğu ve otlar veya benzerinin bol olduğu bir yılı ifade etmek için kullanılmaktadır.
سَنَةٌ kıtlık veya çoraklık, ya da şiddetli veya aşırı kıtlık, manasına da gelmektedir.
اَصَابَتْهَا السَّنَةُ : Kıtlık veya çoraklık onu vurdu.
اَرْضٌ سَنْوَاءٌ ya da اَرْضٌ سَنَةٌ : Kıtlık veya çoraklıktan etkilenmiş bir arazi.
سَنَةٌ سَنْوَاءٌ : Zor, sert veya ıstırap verici bir yıl. (çoğul hali سُنُونٌ ve سِنِينٌ ve سَنَوَاتٌ ve سَنَهَاتٌ )
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
سَنَا | isim | 1 | Işık, aydınlık, parıltı | 24/43 | |
سَنَةٌ | isim | 19 | Sene, kuraklık, kıtlık | 29/14 | Kırık çoğulu: سِنِينٌ |
Toplam | 20 |
AÇIKLAMA:
Sene kelimesi (س ن ه) kökünden de geliyor olabilir. (Hasenat Uygulaması)
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
Zıt Manada Kelimeler
- سَنَا
- سَنَةٌ
AÇIKLAMA:
ÂM (YIL) ile SENE kelimeleri arasındaki fark
( ع و م – س ن و )
سَنَةٌ kelimesi, عَامٌ kelimesinden daha uzun bir zaman dilimini ifade etmektedir. عَامٌ kelimesi bütünüyle on iki Arap ayına istinaden kullanılmaktadır; fakat سَنَةٌ ayın on iki devrine istinaden de kullanılmaktadır. Nitekim her bir سَنَةٌ bir عَامٌ fakat her bir عَامٌ bir سَنَةٌ değildir.
سَنَةٌ شَمْسِيَّةٌ (güneş yılı) üç yüz altmış beş gün ve bir çeyrek gündür ve سَنَةٌ قَمَرِيَّةٌ (kameri yıl) üç yüz elli dört gün ve bir günün üçte biridir. (Hasenat Uygulaması)
İmam Ragıb’a göre, سَنَةٌ içerisinde zorluk, kıtlık, çoraklık veya yokluk olan bir yılı ifade etmek için kullanılmaktadır; عَامٌ ise yaşama dair imkanların çok olduğu; otlar veya benzerinin bol olduğu bir yılı ifade etmek için kullanılmaktadır. سَنَةٌ kıtlık veya çoraklık, ya da şiddetli veya aşırı kıtlık, manasına da gelmektedir. (Müfredât)
Âm, “günlerin toplamı”, sene ise, “ayların toplamı”dır.
Âm, “bir şeyin vakti olma” anlamını ifade eder. Sene kelimesi bu manayı ifade etmez. Âmu’l fîl (fil yılı) dendiği halde, senetu’l fîl (fil senesi) denmez.
Tarih konusunda da, senete mietin (yüz senesinde) veya senete hamsîne (elli senesinde) denildiği halde, bu anlamda âmu mietin (yüz senesinde) veya âmu hamsîne (elli senesinde) denilmemektedir. Çünkü belirtilen bu sayılar, herhangi bir şeyin vakti değildirler. (Farklar Sözlüğü 401) Bknz: ( ع و م )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Sene | سَنَة | Yıl. | Çoğul: Sinîn, Senevât |
Senevî | سَنَوِى | Senelik, yıllık. |
|
Seniye | سَنِيَّة | Yüksek, yüce, ali, bülend. | Hükümet-i seniye |
Sinameki | سَنَا مَكِّى | Şifalı bir bitki. |
|
Seniye kelimesi, “parlak, muhteşem, yüce, hükümdarlar için” anlamına gelen senî (سني) kelimesinin müennesidir. (Nişanyan Sözlük)
Sinameki kelimesi, senâ ve Mekkî kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. “Işık, kıvılcım” anlamındaki senâ (سَنَا) kelimesi, “Mekke’ye ait” anlamındaki Mekkî (مَكِّى) kelimesi ile birleşerek “Mekke sinası, şifalı bir bitki, cassia senna” anlamını kazanmıştır. Bu kelime Latince, İngilizce ve Fransızca’ya da geçmiştir. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
سَنَا : İsim.
24:43 | يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ |
Diyanet Meali: | Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alacak. |
سَنَةٌ : İsim. Kırık Çoğulu: سِنِينٌ
2:96 | يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍ |
Diyanet Meali: | Onların her biri bin yıl yaşamak ister. |
5:26 | قَالَ فَإِنَّهَا مُحَرَّمَةٌ عَلَيْهِمْ أَرْبَعِينَ سَنَةً |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle dedi: “O hâlde, orası onlara kırk yıl haram kılınmıştır.” |
22:47 | وَإِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir. |
29:14 | فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا |
Diyanet Meali: | O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. |
32:5 | ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ |
Diyanet Meali: | Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O’na yükselir. |
46:15 | حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً |
Diyanet Meali: | Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der. |
70:4 | تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ |
Diyanet Meali: | Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir. * |
سِنِينٌ : İsim. Çoğul. Tekili: سَنَةٌ
7:130 | وَلَقَدْ أَخَذْنَا آلَ فِرْعَوْنَ بِالسِّنِينَ وَنَقْصٍ مِنَ الثَّمَرَاتِ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, Firavun ailesini, yıllarca süren kıtlık ve ürün eksikliği ile cezalandırdık. |
10:5 | وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ |
Diyanet Meali: | (O,) yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. |
12:42 | فَأَنْسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ |
Diyanet Meali: | Fakat şeytan onu efendisine hatırlatmayı unutturdu da bu yüzden o, birkaç yıl daha zindanda kaldı. |
12:47 | قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِنِينَ دَأَبًا |
Diyanet Meali: | Yûsuf dedi ki: “Yedi yıl âdetiniz üzere ekin ekeceksiniz.” |
17:12 | لِتَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ |
Diyanet Meali: | Rabbinizden lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye.. |
18:11 | فَضَرَبْنَا عَلَىٰ آذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَدًا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık (Onları uyuttuk). * |
18:25 | وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا |
Diyanet Meali: | Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler. * |
23:112 | قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, (inkârcılara) “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar. * |
26:18 | قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, şöyle dedi: “Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin.” * |
26:205 | أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak, * |
30:4 | فِي بِضْعِ سِنِينَ |
Diyanet Meali: | Birkaç yıl içinde.. |
20:40 | فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَىٰ قَدَرٍ يَا مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Medyen halkı içinde yıllarca kaldın, sonra (peygamber olman için) takdir edilmiş bir zamanda (Tûr’a) geldin ey Mûsâ!” |