ش ف ع

KÖK HARFLER: ش ف ع

ANLAM: 

شَفَعَ : Bir şeyi çift yapmak için başkasıyla birleştirmek. Onu tek olan şeye bitiştirmek ya da eşleştirmek. Dua etmek, yalvarmak. 

AÇIKLAMA:

xx

DİĞER BAZI TÜREVLER:

شَفَعَ (geniş zaman يَشْفَعُ mastar isim شَفْعٌ): Bir şeyi bir çift yapmak için bir şeyi başkasıyla birleştirdi, yonu tek olan şeye bitiştirdi ya da eşleştirdi.

كَانَ وَتْرًا فَشَفَعْتُهُ : O tek bir şeydi ve onu başka bir şeyle birleştirdim ve onu bir çift veya eş yaptım.

شَفَعَ dua etti; yalvardı, manasına da gelmektedir.

اَلشَّفَعُ : Bir şeyin benzerine bitiştirilmesi manasına gelmektedir. Nitekim sözcük benzerlik manası taşımaktadır.

يَشْفَعُ : Başkasına katılmakta ve ona destek olmaktadır, bir çiftin parçası ve bir şefaatçi (شَفِيعٌ) olarak.

شَفَعَ فُلَانًا اَوْ فِى فُلَانٍ اِلَى الْاَمِيرِ : Falanca biri için prense şefaat etti; bir akraba, arkadaş veya destekçi olarak bağlantılı olduğu böyle birine yardımda bulunması veya teveccüh göstermesini rica etti ya da ona yakardı; prensten günahlarını ve suçlarını affetmesini talep etti.

شَفَعَ بَيْنَ النَّاسِ : İnsanlar arasında aracılık etti.

اَلشَّفَاعَةُ şefaatçiyle bağlantılı olmasından veya onun gibi veya ona benzer olmasından mütevellit bir kimseye teveccüh gösterilsin ya da günahları yok sayılsın diye onun için şefaat veya dua etmek, manasına gelmektedir ki dilekte bulunan kimsenin uğruna şefaat ve istirham ettiği kimseden makam olarak daha üstün olduğu ve şefaat ettiği kimse ile bağı olduğu da kastedilmektedir.

اَلشَّفْعُ bir şeyin benzeriyle birleştirilmesi; tek olan bir şeyin bir çift kılınması, manasına gelmektedir.

شَفْعٌ : Şu sözcüğün zıt hali: وَتْرٌ ; bir çift sayı; iki eşit parçaya bölünen bir sayı; eş.

شَفِيعٌ (çoğul hali şu şekildedir: شُفَعَاءُ ) : Bir şefaatçi, aynı zamanda şu şekilde: شَافِعٌ 

شَفَعَ o kişi veya şey, uzun veya yüksekti ya da o hale geldi, manasına da gelmektedir.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek Açıklama
شَفَعَ fiil-I 5 Şefaat etti, kayırdı 7/53
شَفْعٌ isim 1 Çift 89/3
شَفَاعَةٌ isim 13 Şefaat 4/85
شَفِيعٌ isim 10 Şefaat eden, şefaatçi 6/51 Çoğulu: شُفَعَاءُ
شَافِعٌ isim 2 Şefaat eden, şefaatçi 26/100

Toplam 31


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

  • شَفَعَ
  • شَفِيعٌ

Zıt Manada Kelimeler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Şef’ شَفْع Çift.
Şefî’ شَفِيع Şefaatçi. Çoğul: Şüfeâ’
Şâfi’ شَافِع Şefaat eden.
Şefâat شَفَاعَة Şefaat etmek.
Şuf’a شُفْعَة Ön alım. Şufa hakkı
İstişfâ’ اِسْتِشْفَاع Birisinin yardımını istemek, şefaat dilemek.

Şuf’a kelimesi, “1. bitişik iki taşınmazı birleştirme, tevhit, 2. İslam hukukunda satışa çıkarılan komşu taşınmazı satın alarak kendi mülküne ekleme hakkı” anlamına gelir. “Çift koştu, iki şeyi birleştirdi” anlamındaki şefe’a (شَفَعَ) fiilinden türetilmiştir. (Nişanyan Sözlük) 

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

شَفَعَ : Fiil-I.

2:255 مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ
Diyanet Meali: İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir?
4:85 مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَصِيبٌ مِنْهَا
Diyanet Meali: Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. 
4:85 وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَا
Diyanet Meali: Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. 
7:53 فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَا
Diyanet Meali: “Şimdi bizim için şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler…”
21:28 وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَىٰ
Diyanet Meali: Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler..

شَفْعٌ : İsim.

89:3 وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ
Diyanet Meali: Çifte ve teke andolsun,  *

شَفَاعَةٌ : İsim.

2:48 وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ
Diyanet Meali: (Öyle bir günden sakının ki, o gün…) hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.
2:123 وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنْفَعُهَا شَفَاعَةٌ
Diyanet Meali: Hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı … (günden sakının).
2:254 أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌ
Diyanet Meali: Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. 
4:85 مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَصِيبٌ مِنْهَا
Diyanet Meali: Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır.
4:85 وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَا
Diyanet Meali: Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. 
19:87 لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَٰنِ عَهْدًا
Diyanet Meali: Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.  *
20:109 يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ
Diyanet Meali: O gün, Rahmân’ın izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez.
34:23 وَلَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ
Diyanet Meali: Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. 
36:23 إِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا
Diyanet Meali: “Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz..”
39:44 قُلْ لِلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ
Diyanet Meali: De ki: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur.”
43:86 وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ
Diyanet Meali: O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak (bilerek) hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler.
53:26 لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِنْ بَعْدِ أَنْ يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَنْ يَشَاءُ
Diyanet Meali: (Göklerde nice melekler vardır ki) onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.
74:48 فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِعِينَ
Diyanet Meali: Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez. *

شَفِيعٌ : İsim. Çoğulu: شُفَعَاءُ

6:51 لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Diyanet Meali: Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, (Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları), Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, (onunla, Kur’an ile uyar).
6:70 لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ
Diyanet Meali: Yoksa ona Allah’tan başka ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi. 
6:94 وَمَا نَرَىٰ مَعَكُمْ شُفَعَاءَكُمُ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ فِيكُمْ شُرَكَاءُ
Diyanet Meali: Hani hakkınızda Allah’ın ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz? 
7:53 قَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَا
Diyanet Meali: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi bizim için şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler…”
10:3 مَا مِنْ شَفِيعٍ إِلَّا مِنْ بَعْدِ إِذْنِهِ
Diyanet Meali: O’nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçi olamaz. 
10:18 وَيَقُولُونَ هَٰؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللَّهِ
Diyanet Meali: “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır” diyorlar.
30:13 وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَائِهِمْ شُفَعَاءُ وَكَانُوا بِشُرَكَائِهِمْ كَافِرِينَ
Diyanet Meali: Onların, Allah’a koştukları ortaklardan kendileri için şefaatçılar da olmayacaktır. Artık onlar ortak koştukları şeyleri de inkâr ederler.  *
32:4 مَا لَكُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا شَفِيعٍ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ
Diyanet Meali: Sizin için O’ndan başka hiçbir dost, hiçbir şefaatçi yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?
40:18 مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ
Diyanet Meali: Zalimlerin ne sıcak bir dostu, ne de sözü dinlenir bir şefaatçisi vardır.
39:43 أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ شُفَعَاءَ
Diyanet Meali: Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler?

شَافِعِينَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: شَافِعٌ

26:100 فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعِينَ
Diyanet Meali: “İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.” *
74:48 فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِعِينَ
Diyanet Meali: Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.*