KÖK HARFLER: ح و ل
ANLAM:
حَالَ : (Bir şey) değiştirilmek, bir durum veya koşuldan diğerine değişmek; yolundan, tutumundan veya doğrultusundan sapmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَالَ (geniş zamanlı يَحُولُ mastar ismi حَوْلٌ):
حَالَ الشَّىْءُ : O şey değiştirildi ya da bir durum veya koşuldan diğerine değişti; yolundan, tutumundan veya doğrultusundan saptı.
حَالَ مِنَ الْعَهْدِ : Anlaşmalardan çekildi ya da vazgeçti.
حَالَ الْحَوْلُ : Yıl geçti ya da nihayete erdi.
حَالَ عَلَيْهِ الْحَوْلُ : Bir yaşına bastı.
حَالَتِ الْاُنْثَى : Dişi gebe kalmadı; hamile kalmadı.
حَالَتِ النَّخْلَةُ : Hurma ağacı bir yıl meyve verdi, diğer yıl vermedi.
حَالَ النَّهْرُ بَيْنَنَا : Çay, bağlantıyı engelleyerek aramıza girdi.
حَوِلَتْ عَيْنُهُ : Gözü kısıldı.
حَالَ (çoğul hali: اَحْوَالٌ ve حَالَاتٌ ) : Şart; koşul.
حَالَاتُ الدَّهْرِ ve اَحْوَالُهُ : Zaman değişimleri ve değişiklikleri.
حَوْلٌ : Bir yıl ( حَوْلَيْنِ ikildir); geçmese bile bir yıl; kuvvet, güç, kudret veya erk; etraf; çevre.
حِوَلٌ : Diriliş veya değişim, halden hale geçme, ayrılmak; bir kurtulma veya sıyrılma; bir hile; bir oyun, bir plan; bir hüner; bir çare; bir hale gizlenebilir şekilde geçme yolu; birinin özgür iradesine göre yönetme yeteneği.
تَحْوِيلٌ : Değişim; değişiklik.
حِيلَةٌ : Maharet, çare.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
حَالَ | fiil-I | 3 | Ayırt etti, haczetti | 8/24 | Meçhulü: حِيلَ |
حَوْلٌ | isim | 17 | Sene | 2/240 | |
حِوَلٌ | isim | 1 | Tahavvül, intikal, ayrılma | 18/108 | |
تَحْوِيلٌ | isim | 3 | Tahvil, tebdil, tağyir, değiştirme, tebeddül | 17/56 | |
حِيلَةٌ | isim | 1 | Maharet, çare | 4/98 | |
Toplam | 25 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- حَالَ (a)
- حَالَ (b)
- اِحْتَالَ
- حَالٌ
- حَالَةٌ
- حَوْلٌ
- حِيلَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- حَالَ (a)
- ثَبُتَ > bak: ث ب ت
- حَالَ (b)
- حَوْلٌ
- حِيلَةٌ
AÇIKLAMA:
HÎLE ile MEKR kelimeleri arasındaki fark
( ح و ل – م ك ر )
Bazı hileler mekr değildir. Hile, birisinin arkasından başkasının menfaatine olan bir şey takdir etmektir. İçinde bir menfaat olduğu zaman, bu durum hile diye isimlendirilir. Mekr’de ise herhangi bir menfaat olmaz.
Mekr ile hîle arasındaki bir fark da şudur: Mekr, “ister yüzüne karşı, ister arkasından olsun, bir başkasına, onun bilmediği bir zarar takdîr etmek”tir. Hîle ise, ancak kişinin arkasından olur. (Farklar Sözlüğü 385) Bknz: ( م ك ر )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Havl | حَوْل | Güç. Kuvvet. Muhit, etraf. Yıl. |
|
Hâl | حَال | 1: Durum, vaziyet. Görünüş. Tavır. Suret. Keyfiyet. 2: Güç, kuvvet, takat. 3: Kötü durum, sıkıntı, dert. | Derhâl, Hemhâl |
Hâlen (Hâlâ) | حَالًا | Şimdi, şu anda, bugünkü günde. |
|
Ahvâl | أَحْوَال | 1: Durumlar, hâller, vaziyetler. 2: Davranışlar. 3: Olaylar. |
|
Hâlet | حَالَة | 1: Durum. 2: Hal, durum. 3: Suret. Hal. Keyfiyet. | Çoğul: Hâlât |
Havâle | حَوَالَة | 1: Bir işi bir başkasının sorumluluğuna bırakma, ısmarlama, devretme. 2: Banka, postane vb. aracılığıyla gönderilen para. 3: Gebelerde, küçük çocuklarda görülen bir çeşit çırpınmalı, bazen ateşli de olabilen hastalık. | Havâleten |
Havâlî | حَوَالِي | Çevre, civar, etraf, yöre. |
|
Hîle | حِيلَة | Hail, çare. |
|
Hâil | حَائِل | Engel. Perde. Mania. İki şey arasını ayıran. |
|
Hıvel | حِوَل | Zeval. İntikal, tahavvül etmek. |
|
Ahvel | أَحْوَل | Bir şeyi çift gören, şaşı. |
|
Tahvîl | تَحْوِيل | 1: Değiştirme, çevirme, döndürme, dönüştürme. 2: Devletin veya özel bir kuruluşun ödünç para almak için çıkardığı, yıllık faiz getiren yazılı senet. |
|
Muhavvel | مُحَوَّل | Havale edilmiş. Ismarlanmış. Tebdil ve tağyir edilmiş. Değiştirilmiş. Bırakılmış. |
|
Muhavvil | مُحَوِّل | Değiştiren, dönüştüren. |
|
Muhâvele | مُحَاوَلَة | İsteme, taleb etme. Bir şeyi yapmaya girişme. |
|
İhâle | إِحَالَة | İş, mal ve hizmetlerin, açık ve rekabetçi bir ortamda eksiltme veya artırma yöntemleriyle en uygun teklifte bulunana verilmesi. |
|
Muhâl | مُحَال | Olamaz, olmaz, olmayacak, olması, gerçekleşmesi olanaksız. |
|
Muhîl | مُحِيل | İhale eden. Havale eden. Borcunu başkası ödemesi için havale eden kimse. Başkasının borcuna nakleden. |
|
Tahavvül | تَحَوُّل | Bir durumdan başka bir duruma geçme, değişme, değişkenlik, dönüşme, dönüşüm. |
|
Mütehavvil | مُتَحَوِّل | Değişken, kararsız. |
|
İhtiyâl | اِحْتِيَال | Hile yapma, aldatma, düzen, oyun etme. |
|
İstihâle | اِسْتِحَالَة | Dönüşme, hal değiştirme. |
|
Derhal | ——— | Hemen | Arapça + Farsça |
Hal kelimesi, Arapçada “1. dönüm, dönüşüm, evre, 2. değişken bir şeyin her bir evresi, durum, 3. şimdiki zaman” anlamındadır. Arapça sözcüğün en temel anlamı “ay ve güneşin döngüsü” ve “evre” şeklindedir. (Nişanyan Sözlük)
“Etraf, çevreler” anlamındaki havali kelimesi, “çevre, döngü” anlamındaki havl (حَوْل) kelimesinin çoğuludur. Anlam, “dönmek, dönüşmek” fiilinden gelmektedir. (Nişanyan Sözlük)
Derhal kelimesi Farsçada “de hali edatı” olan “der” kelimesi ile Arapça “şimdiki zaman” anlamındaki “hal” kelimesinin birleşmesinden oluşmuştur. Anlam “şimdiki zamanda, hemen” olmuştur. (Nişanyan Sözlük)
Türkçede bu kelimeden türetilen bir sürü isim vardır: Halbuki, hâlâ, hâlen, halihazır, hâlükar, hemhâl, hasbıhal, ilmihal, derhal, behemehal, arzuhal, arzuhalci, hallice, halsizlik gibi…
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَالَ : Fiil-I. Meçhulü: حِيلَ
8:24 | وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ |
Diyanet Meali: | Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız. |
11:43 | وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ |
Diyanet Meali: | Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu. |
34:54 | وَحِيلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِمْ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzuladıkları arasına bir engel konmuştur. |
حَوْلٌ : İsim.
2:240 | وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا وَصِيَّةً لِأَزْوَاجِهِمْ مَتَاعًا إِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ إِخْرَاجٍ |
Diyanet Meali: | İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. |
3:159 | وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ |
Diyanet Meali: | Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. |
9:101 | وَمِمَّنْ حَوْلَكُمْ مِنَ الْأَعْرَابِ مُنَافِقُونَ وَمِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ |
Diyanet Meali: | Çevrenizdeki bedevîlerden birtakım münafıklar vardır. Medine halkından da (münafıklıkta direnenler var). |
9:120 | مَا كَانَ لِأَهْلِ الْمَدِينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْأَعْرَابِ أَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Medine halkı ve onların çevresinde bulunan bedevîlere, Allah’ın Resûlünden geri kalmak yaraşmaz. |
17:1 | إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan) çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya (götüren Allah’ın şanı yücedir). |
26:25 | قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ |
Diyanet Meali: | Firavun, etrafındakilere (alaycı bir ifade ile) “dinlemez misiniz?” dedi. * |
26:34 | قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, “Şüphesiz bu, bilgin bir sihirbazdır” dedi. * |
27:8 | فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا |
Diyanet Meali: | Oraya geldiğinde, kendisine şöyle nida olunmuştu: “Ateşin yanında olan ve çevresinde bulunanlar mübarek kılınmıştır.” |
29:67 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Çevrelerindeki insanlar kapılıp götürülürken, bizim, onların yurtlarını saygın ve güvenlikli bir yer kıldığımızı görmediler mi? |
39:75 | وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş’ın etrafını kuşatmış hâlde görürsün. |
40:7 | الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Arş’ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler |
42:7 | لِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. |
46:27 | وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا مَا حَوْلَكُمْ مِنَ الْقُرَىٰ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz çevrenizdeki memleketleri de yok ettik. |
2:17 | فَلَمَّا أَضَاءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ |
Diyanet Meali: | Ateş tam çevresini aydınlattığı sırada Allah ışıklarını yok ediverir. |
6:92 | وَلِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا |
Diyanet Meali: | Şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye (indirdiğimiz bir kitaptır). |
19:68 | فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا |
Diyanet Meali: | Rabbine andolsun, onları şeytanlarla beraber mutlaka haşredeceğiz. Sonra onları kesinlikle cehennemin çevresinde diz üstü hazır edeceğiz. * |
2:233 | وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ |
Diyanet Meali: | Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler |
حِوَلٌ : İsim.
18:108 | خَالِدِينَ فِيهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلًا |
Diyanet Meali: | Orada ebedi kalırlar. Oradan ayrılmak istemezler. * |
تَحْوِيلٌ : İsim. Masdar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
17:56 | فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنْكُمْ وَلَا تَحْوِيلًا |
Diyanet Meali: | Onlar, başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler. |
17:77 | سُنَّةَ مَنْ قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلًا |
Diyanet Meali: | Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimiz hakkındaki kanun böyledir. Bizim kanunumuzda hiçbir değişme bulamazsın. * |
35:43 | فَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَبْدِيلًا وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَحْوِيلًا |
Diyanet Meali: | Sen Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah’ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın. |
حِيلَةٌ : İsim.
4:98 | لَا يَسْتَطِيعُونَ حِيلَةً وَلَا يَهْتَدُونَ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan (erkekler, kadınlar ve çocuklar başkadır). |