KÖK HARFLER: ك ر ه
ANLAM:
كَرِهَ : Bir şeyi arzu etmemek, o şeyi uygun görmemek, çirkin görmek, o şeyden hoşnut olmamak, o kişi veya şeyden hoşlanmamak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
كَرِهَ | fiil-I | 17 | Çirkin karşılandı, hoşlanmadı | 8/8 |
كَرَّهَ | fiil-II | 1 | Çirkin gösterdi, tiksindirdi | 49/7 |
أَكْرَهَ | fiil-IV | 5 | İsteksiz olarak yaptırdı, zorladı | 20/73 |
كُرْهٌ | isim | 3 | Hoşlanılmayan, sevilmeyen husus | 2/216 |
كَرْهٌ | isim | 5 | Hoşlanmamak, isteksiz olmak | 9/53 |
كَارِهٌ | isim | 7 | Çirkin karşılayan, hoşlanmayan | 43/78 |
مَكْرُوهٌ | isim | 1 | Çirkin karşılanılan, hoşlanılmayan | 17/38 |
إِكْرَاهٌ | isim | 2 | Zorlamak | 2/256 |
| Toplam | 41 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- كَرِهَ
- أَكْرَهَ
- كُرْهٌ
- كَرَاهَةٌ
- كَرَاهِيَةٌ
- مَكْرُوهٌ
Zıt Manada Kelimeler
- كَرِهَ
- أَكْرَهَ
- كُرْهٌ
- كَرَاهَةٌ
- مَكْرُوهٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Kerh | كَرْه | İğrenme, hoşlanmayıp tiksinme. Zorlama. |
Kürh | كُرْه | Sıkıntı, meşakkat, zahmet. |
Kerîh | كَرِيه | Tiksindirici, iğrenç. Muharebe ve cenkte olan şiddet. |
Kerhen | كَرْهًا | İstemeyerek. |
Kerâhat | كَرَاهَة | Kerihler. |
Mekrûh | مَكْرُوه | İğrenç, nahoş görülen şey. |
Tekrîh | تَكْرِيه | Nefret ettirmek. Çirkin göstermek. |
İkrâh | إِكْرَاه | İğrenmek. Tiksinmek. Bir işi istemiyerek yapmak. |
Tekerrüh | تَكَرُّه | İğrenme, kerih görme. |
Mütekerrih | مُتَكَرِّه | Kerih gören. |
İstikrâh | اِسْتِكْرَاه | Bir şeyi kötü ve kerih görmek. |
Müstekrih | مُسْتَكْرِه | İğrenen, tiksinen, istikrah eden. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
كَرِهَ : Fiil-I.
2:216 | وَعَسَىٰ أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. |
4:19 | فَإِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَىٰ أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللَّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur. |
4:19 | فَعَسَىٰ أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللَّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur. |
8:8 | لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, suçlular hoşlanmasa da Allah’ın hakkı ortaya çıkarması ve batılı ortadan kaldırması içindi. * |
9:32 | وَيَأْبَى اللَّهُ إِلَّا أَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | Oysa kâfirler hoşlanmasalar da Allah, nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz. |
9:33 | لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | O, Allah’a ortak koşanlar hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün kılmak için, (peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir). |
9:46 | وَلَٰكِنْ كَرِهَ اللَّهُ انْبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah onların harekete geçmelerini istemedi de onları geri bıraktı. |
9:81 | وَكَرِهُوا أَنْ يُجَاهِدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad etmek hoşlarına gitmedi. |
10:82 | وَيُحِقُّ اللَّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Suçluların hoşuna gitmese de, Allah, hakkı sözleriyle gerçekleştirecektir.” * |
16:62 | وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ مَا يَكْرَهُونَ وَتَصِفُ أَلْسِنَتُهُمُ الْكَذِبَ |
Diyanet Meali: | Hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah’a isnad ederler. (En güzel sonuç kendilerininmiş diye) dilleri de yalan uyduruyor. |
40:14 | فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | O hâlde, kâfirlerin hoşuna gitmese de, siz dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. * |
47:9 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَرِهُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ |
Diyanet Meali: | Bu, Allah’ın indirdiğini beğenmemeleri, bu sebeple de Allah’ın onların amellerini boşa çıkarmasındandır. * |
47:26 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ |
Diyanet Meali: | Bu, münafıkların, Allah’ın indirdiğini beğenmeyen kimselere, “(Bazı işlerde) size itaat edeceğiz” demelerindendir. |
47:28 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللَّهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ |
Diyanet Meali: | Bu, Allah’ı gazaplandıran şeylere uydukları ve O’nun hoşnut olduğu şeyleri beğenmedikleri içindir. |
49:12 | أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ |
Diyanet Meali: | Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! |
61:8 | وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır. |
61:9 | لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için (peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir). |
كَرَّهَ : Fiil-II.
49:7 | وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ |
Diyanet Meali: | İnkârı, fasıklığı ve (İslâm’ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. |
أَكْرَهَ: Fiil-IV.
10:99 | أَفَأَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّىٰ يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın? |
16:106 | إِلَّا مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْإِيمَانِ |
Diyanet Meali: | Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç… |
20:73 | إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz ki biz; günahlarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri affetmesi için, Rabbimize inandık.” |
24:33 | وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا |
Diyanet Meali: | İffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. |
24:33 | وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kim onları buna zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz onların zorlanmasından sonra Allah (onları) çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. |
كُرْهٌ : İsim
2:216 | كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. |
46:15 | وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا |
Diyanet Meali: | Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı… |
46:15 | وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا |
Diyanet Meali: | … ve ne zahmetle doğurdu! |
كَرْهٌ : İsim.
3:83 | وَلَهُ أَسْلَمَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez O’na boyun eğmişken… |
4:19 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ أَنْ تَرِثُوا النِّسَاءَ كَرْهًا |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir. |
9:53 | قُلْ أَنْفِقُوا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Yine de ki: “İster gönüllü, ister gönülsüz olarak harcayın, sizden asla kabul olunmayacaktır.” |
13:15 | وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez Allah’a boyun eğer. |
41:11 | فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا |
Diyanet Meali: | Ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. |
كَارِهُونَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: كَارِهٌ
7:88 | أَوْ لَتَعُودُنَّ فِي مِلَّتِنَا قَالَ أَوَلَوْ كُنَّا كَارِهِينَ |
Diyanet Meali: | “… veya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz.” Şu’ayb, “İstemesek de mi?” dedi. |
8:5 | وَإِنَّ فَرِيقًا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ لَكَارِهُونَ |
Diyanet Meali: | Mü’minlerden bir grup ise bu konuda kesinlikle isteksizlerdi. |
9:48 | حَتَّىٰ جَاءَ الْحَقُّ وَظَهَرَ أَمْرُ اللَّهِ وَهُمْ كَارِهُونَ |
Diyanet Meali: | Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri hâlde, Allah’ın dini galip geldi. |
9:54 | وَلَا يُنْفِقُونَ إِلَّا وَهُمْ كَارِهُونَ |
Diyanet Meali: | Ve ancak gönülsüzce harcamaları… |
11:28 | أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ |
Diyanet Meali: | “Onu istemediğiniz hâlde, biz sizi ona zorlayacak mıyız?” |
23:70 | بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır o, onlara hakkı getirdi. Hâlbuki onların pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar. |
43:78 | لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, size hakkı getirdik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmayanlarsınız. * |
مَكْرُوهٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
17:38 | كُلُّ ذَٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهًا |
Diyanet Meali: | Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir. * |
إِكْرَاهٌ : İsim. Masdar. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
2:256 | لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ |
Diyanet Meali: | Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. |
24:33 | وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kim onları buna zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz onların zorlanmasından sonra Allah (onları) çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. |