KÖK HARFLER: ع ر ف
ANLAM:
عَرَفَ : Bir şeyi tanımak, bilmek. Beş duyudan herhangi biri ve de zihinsel algı sayesinde o şeyi bilmek, tanımak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
عَرَفَ (geniş zaman يَعْرِفُ mastar isim مَعْرِفَةٌ ve عِرْفَانٌ):
عَرَفَهُ : O şeyi biliyordu ya da tanıyıp bildi; beş duyudan herhangi biri ve zihinsel algı sayesinde o şeyi biliyordu; o şeyi tanıdı. İmam Ragıp der ki اَلْمَعْرِفَةُ bir şeyi düşünerek ve akıl veya duyu etkisi sayesinde algılamaktır (eşanlamlısı عَلِمَهُ ). Bazı otoritelere göre اَلْمَعْرِفَةُ şundan farklılık göstermektedir: اَلْعِلْمُ ilki mevzusu olduğu şeyin kendisiyle ilgili iken ikincisi onun durumları, koşulları veya özellikleri ile ilgilidir. İlkinin zıt hali şudur: اَلْاِنْكَارُ ve ikincisininki ise şudur: اَلْجَهْل
عَرَفَهُ karşılığını verdi, manasına da gelmektedir.
عَرَفَ الْفَرَسُ (mastar isim عَرْفٌ): Atın yelesini kırktı.
عَرَفَ الْاَمْرَ : İş hususunda sabırlıydı.
عَرَفَ : Alçakgönüllüydü ya da o hale geldi.
عَرُفَ : Kokusu tatlı veya hoştu ya da o hale geldi.
عَرَّفَهُ الْاَمْرَ : O işi ona bildirdi ( اَعْلَمَهُ اِيَّاهُ ).
عَرَّفَ bir şeyi güzel kokulu bir hale getirmek ve onu bezeme, dekore etme veya süsleme, manasına da gelmektedir.
عَرَّفَهُ بِذَنْبِهِ : Onu kabahati ile yaftaladı.
تَعَارَفُوا : Birbirlerini biliyor ya da tanıyorlardı; hamd hususunda yarıştılar, mücadele ettiler ya da sadece birbirleriyle yarıştılar.
اِعْتَرَفَ بِهِ : O şeyi itiraf etti ya da o şeyi kabullendi (mastar isim اِعْتِرَافٌ ).
اِعْتَرَفَ اِلَىَّ : Onun ismini ve durumunu bana bildirdi.
عُرْفٌ : İtiraf veya kabullenme. Şu manaya da gelmektedir: مَعْرُوفٌ yani iyilik veya iyi bir eylem, özellik; nezaket; bir lütuf; hayır veya ihsan; cömertçe veya azade olarak bahşedilen bir şey; itidal; samimi veya dürüst öğüt; insanlarla kurulan güzel dostluk.
عُرْفٌ yaygın deyiş veya yaygın kullanım, manasına da gelmektedir. Atın yelesi manasına da gelmektedir.
جَاءَ الْقَوْمُ عُرْفًا عُرْفًا : İnsanlar birbiri ardına geldi.
عُرْفٌ denizin dalgaları; kum tepesi; yüksek yer, manasına da gelmektedir; (çoğul hali اَعْرَافٌ).
عُرْفٌ bir kimsenin, Allah’ın yardımı, ona bahşedilmiş zeka ve içsel benliğinin şahadetiyle, kirlenmemiş doğası sayesinde elde ettiği manevi tasavvur, anlamına da gelebilmektedir.
مَعْرُوفٌ (ismi meful): Oldukça iyi bilinen, yaygın olarak bilinen; helal; iyilik; adet, örf ve geleneğe göre.
عَرَفَات : Mekke’de bir dağın adıdır.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
عَرَفَ | fiil-I | 20 | Tanıdı | 23/69 | Meçhul Muzari: يُعْرَفُ |
عَرَّفَ | fiil-II | 2 | Tarif etti, tanıttı, güzel koku sürdü, süsledi, bildirdi | 47/6 | |
تَعَارَفَ | fiil-VI | 2 | Tanıştı | 49/13 | |
اِعْتَرَفَ | fiil-VIII | 3 | İtiraf etti, kabullendi, anladı | 40/11 | |
عَرَفَاتٌ | özel isim | 1 | Mekke’de bir dağın adı | 2/198 | |
عُرْفٌ | isim | 2 | Yüksek yer, sırt, peşpeşe, iyilik | 77/1 | |
أَعْرَافٌ | isim | 2 | Arâf (yüksek yer) (çoğul) | 7/48 | Tekili: عُرْفٌ |
مَعْرُوفٌ | isim | 39 | İyilik, iyi | 2/233 | Müennes: مَعْرُوفَةٌ |
Toplam | 71 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- عَرَفَ
- عَرَّفَ
- اِعْتَرَفَ
- عُرْفٌ
- طِيبٌ > bak: ط ي ب
- رَائِحَةٌ > bak: ر و ح
- عِطَرٌ
- مَعْرُوفٌ
- مَعْرُوفٌ (b)
Zıt Manada Kelimeler
- عَرَفَ
- جَهِلَ > bak: ج ه ل
- غَبِيَ
- رَعَنَ
- حَمُقَ
- عَرَّفَ
- اِعْتَرَفَ
- مَعْرُوفٌ
AÇIKLAMA:
Marifet kelimesi ile ilim kelimesi arasındaki fark. (ع ر ف – ع ل م)
İmam Ragıp der ki اَلْمَعْرِفَةُ bir şeyi düşünerek ve akıl veya duyu etkisi sayesinde algılamaktır (eşanlamlısı عَلِمَهُ). Bazı otoritelere göre اَلْمَعْرِفَةُ kelimesi اَلْعِلْمُ kelimesinden farklılık göstermektedir. Birincisi, mevzusu olan şeyin kendisiyle ilgili iken ikincisi onun durumları veya koşulları veya özellikleri ile ilgilidir. İlkinin zıt hali اَلْاِنْكَارُ ’dır ve ikincisinin zıt hali اَلْجَهْلُ ’dır.
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Örf (Urf) | عُرْف | Yasalarla belirlenmeyen, halkın kendiliğinden uyduğu gelenek. | Örfî, Örfen |
Arefe | عَرَفَة | Dini bayramlardan bir evvelki gün. Hacıların Arafat’a çıktıkları gün. Bir olayın öncesi. |
|
Arafât | عَرَفَات | Hacıların Kurban Bayramı’nın arife günü toplandıkları Mekke’nin doğusundaki tepe. |
|
Ârif | عَارِف | Bilen, bilgide ileri olan. |
|
Ma’rûf | مَعْرُوف | Herkesçe bilinen, tanınan. |
|
A’râf | أَعْرَاف | 1: Cennet ile cehennem arası. 2: Örfler. |
|
İrfân | عِرْفَان | Bilmek, anlayış. |
|
Ma’rifet | مَعْرِفَة | Bilim, bilgi. |
|
Maârif | مَعَارِف | Bilgi ve kültür. |
|
Ta’rîf | تَعْرِيف | Tanım. |
|
Ta’rîfe | تَعْرِيفَة | Fiyat veya zaman gösteren çizelge. |
|
Muârefe | مُعَارَفَة | Karşılıklı görüşme ve tanışma. |
|
Taarrüf | تَعَرُّف | Karşılıklı anlaşma, tanışma. |
|
Mütearrif | مُتَعَرِّف | Bir şeyi araştırarak bilen. İrfan sahibi. |
|
Teârüf | تَعَارُف | Tanışmak. |
|
Müteârif | مُتَعَارِف | Bilinen, bilinir, meşhur. | Müennes: Müteârife |
İ’tirâf | اِعْتِرَاف | Kabahatini saklamamak. Suçunu söylemeyi kabul etmek. Gizleyip söylemek istemediği şeyi açıklamak. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
عَرَفَ : Fiil-I. Meçhul Muzari: يُعْرَفُ
2:89 | فَلَمَّا جَاءَهُمْ مَا عَرَفُوا كَفَرُوا بِهِ فَلَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Tevrat’tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber) kendilerine gelince ise onu inkâr ettiler. Allah’ın lâneti inkârcıların üzerine olsun. |
2:146 | الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. |
2:146 | الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. |
2:273 | تَعْرِفُهُمْ بِسِيمَاهُمْ لَا يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا |
Diyanet Meali: | Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. |
5:83 | تَرَىٰ أَعْيُنَهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | (Peygamber’e indirileni dinledikleri zaman) hakkı tanımalarından dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. |
6:20 | الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمُ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi) kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. |
6:20 | الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمُ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi) kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. |
7:46 | وَعَلَى الْأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسِيمَاهُمْ |
Diyanet Meali: | A’râf üzerinde de birtakım adamlar vardır. (Cennet ve cehennemliklerin) hepsini simalarından tanımaktadırlar. |
7:48 | وَنَادَىٰ أَصْحَابُ الْأَعْرَافِ رِجَالًا يَعْرِفُونَهُمْ بِسِيمَاهُمْ |
Diyanet Meali: | A’râftakiler, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara da seslenirler… |
12:58 | فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ |
Diyanet Meali: | (Derken Yûsuf’un kardeşleri çıkageldiler) ve yanına girdiler. Yûsuf onları tanıdı, onlar ise Yûsuf’u tanımıyorlardı. |
12:62 | لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَا إِذَا انْقَلَبُوا إِلَىٰ أَهْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | “(Onların ödedikleri zahire bedellerini yüklerinin içine koyun). Umulur ki ailelerine varınca onu anlarlar (da belki yine dönüp gelirler).” |
16:83 | يَعْرِفُونَ نِعْمَتَ اللَّهِ ثُمَّ يُنْكِرُونَهَا وَأَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ın nimetini bilirler, sonra da inkâr ederler. Onların çoğu kâfirlerdir. * |
22:72 | تَعْرِفُ فِي وُجُوهِ الَّذِينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَ |
Diyanet Meali: | (Kendilerine âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman), o kâfirlerin yüz ifadelerinden inkârlarını anlarsın. |
23:69 | أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ |
Diyanet Meali: | Ya da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkâr ediyorlar? * |
27:93 | وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَتَعْرِفُونَهَا |
Diyanet Meali: | De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız.” |
33:59 | ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ |
Diyanet Meali: | (Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler). Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. |
47:30 | وَلَوْ نَشَاءُ لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِسِيمَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Biz dileseydik, onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. |
47:30 | وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, sen onları, konuşma tarzlarından da tanırsın. |
55:41 | يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِسِيمَاهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاصِي وَالْأَقْدَامِ |
Diyanet Meali: | Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar. * |
83:24 | تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ |
Diyanet Meali: | Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün. * |
عَرَّفَ : Fiil-II.
47:6 | وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onları, kendilerine tanıttığı cennete koyacaktır. * |
66:3 | فَلَمَّا نَبَّأَتْ بِهِ وَأَظْهَرَهُ اللَّهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ |
Diyanet Meali: | (Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti). Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu peygambere bildirince, peygamber bunun bir kısmını bildirmiş, (bir kısmından da vazgeçmişti). |
تَعَارَفَ : Fiil-VI.
10:45 | كَأَنْ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Onları yeniden diriltip hepsini bir araya toplayacağı gün), sanki gündüzün bir saatinden başka kalmamışlar (yeni ayrılmışlar) gibi, aralarında tanışırlar. |
49:13 | وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا |
Diyanet Meali: | (Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık) ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. |
اِعْتَرَفَ : Fiil-VIII.
9:102 | وَآخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلًا صَالِحًا وَآخَرَ سَيِّئًا |
Diyanet Meali: | Diğer bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. |
40:11 | فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَىٰ خُرُوجٍ مِنْ سَبِيلٍ |
Diyanet Meali: | “Günahlarımızı kabulleniyoruz. Şimdi (bu ateşten) bir çıkış yolu var mı?” |
67:11 | فَاعْتَرَفُوا بِذَنْبِهِمْ فَسُحْقًا لِأَصْحَابِ السَّعِيرِ |
Diyanet Meali: | İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Artık alevli ateştekiler Allah’ın rahmetinden uzak olsun! * |
عَرَفَاتٌ : Özel İsim.
2: 198 | فَإِذَا أَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ |
Diyanet Meali: | Arafat’tan ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye) akın ettiğinizde, Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin. |
عُرْفٌ : İsim.
7:199 | خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir. * |
77:1 | وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًا |
Diyanet Meali: | Ard arda gönderilenlere … andolsun ki… * |
أَعْرَافٌ : İsim. Çoğul. Tekili: عُرْفٌ
7:46 | وَعَلَى الْأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسِيمَاهُمْ |
Diyanet Meali: | A’râf üzerinde de birtakım adamlar vardır. (Cennet ve cehennemliklerin) hepsini simalarından tanımaktadırlar. |
7:48 | وَنَادَىٰ أَصْحَابُ الْأَعْرَافِ رِجَالًا يَعْرِفُونَهُمْ بِسِيمَاهُمْ |
Diyanet Meali: | A’râftakiler, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara da seslenirler… |
مَعْرُوفٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
2:178 | فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek (ve güzellikle diyet ödemek) gerekir. |
2:180 | الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | (Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır, mal bırakmışsa), anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması (size farz kılındı). |
2:228 | وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. |
2:229 | الطَّلَاقُ مَرَّتَانِ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌ بِإِحْسَانٍ |
Diyanet Meali: | (Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. |
2:231 | فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ |
Diyanet Meali: | (Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman), ya onları iyilikle tutun (yahut iyilikle bırakın). |
2:231 | أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ |
Diyanet Meali: | (Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun) yahut iyilikle bırakın. |
2:232 | فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ أَنْ يَنْكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | (Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman) kendi aralarında aklın ve dinin gereklerine uygun olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, eşleriyle (yeniden) evlenmelerine engel olmayın. |
2:233 | وَعَلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | (Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için- anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler). Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir. |
2:233 | فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِذَا سَلَّمْتُمْ مَا آتَيْتُمْ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | (Eğer çocuklarınızı bir sütanneye emzirtmek isterseniz), örfe uygun olarak vereceğiniz ücreti güzelce ödediğiniz takdirde size bir günah yoktur. |
2:234 | فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا فَعَلْنَ فِي أَنْفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | (İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün iddet beklerler. Sürelerini bitirince) artık kendileri için meşru olanı yapmalarında size bir günah yoktur. |
2:236 | وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | (Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. Bu durumda) -eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak müt’a verin. |
2:240 | فَإِنْ خَرَجْنَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِي مَا فَعَلْنَ فِي أَنْفُسِهِنَّ مِنْ مَعْرُوفٍ |
Diyanet Meali: | (İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler). Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden dolayı size bir günah yoktur. |
2:241 | وَلِلْمُطَلَّقَاتِ مَتَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Boşanmış kadınların örfe göre geçimlerinin sağlanması onların hakkıdır. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir borçtur. * |
3:104 | وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden (ve kötülükten men eden) bir topluluk bulunsun. |
3:110 | تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz). İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. |
3:114 | يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. |
4:6 | وَمَنْ كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Kim de fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin karşılığı kadar) yesin. |
4:19 | وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Onlarla iyi geçinin. |
4:25 | وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ |
Diyanet Meali: | Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri (ve gizli dost tutmamaları) hâlinde, (sahiplerinin izniyle onlarla evlenin), mehirlerini de güzelce verin. |
4:114 | لَا خَيْرَ فِي كَثِيرٍ مِنْ نَجْوَاهُمْ إِلَّا مَنْ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوْ مَعْرُوفٍ |
Diyanet Meali: | Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, (yahut da insanların arasını düzeltmeyi) emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. |
7:157 | يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ |
Diyanet Meali: | O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, (kötü ve pis şeyleri haram) kılar. |
9:67 | يَأْمُرُونَ بِالْمُنْكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ أَيْدِيَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir, birbirlerinin benzeridir). Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. |
9:71 | يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | (Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır). İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılarlar. |
9:112 | الْآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Bunlar), … iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. |
22:41 | وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | İyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. |
31:15 | فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفًا |
Diyanet Meali: | “(Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa), onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin.” |
31:17 | يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy.” |
33:6 | إِلَّا أَنْ تَفْعَلُوا إِلَىٰ أَوْلِيَائِكُمْ مَعْرُوفًا |
Diyanet Meali: | Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız başka. |
33:32 | وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًا |
Diyanet Meali: | Güzel (ve doğru) söz söyleyin. |
47:21 | طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَعْرُوفٌ |
Diyanet Meali: | İtaat ve güzel bir söz (onlar için daha hayırlıdır). |
60:12 | وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ |
Diyanet Meali: | (Ey Peygamber! Mü’min kadınlar … hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda (sana biat etmek üzere geldikleri zaman), biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlama dile. |
65:2 | فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ |
Diyanet Meali: | Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca, onları güzelce tutun, (yahut onlardan güzelce ayrılın). |
65:2 | أَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ |
Diyanet Meali: | Yahut onlardan güzelce ayrılın. |
65:6 | فَإِنْ أَرْضَعْنَ لَكُمْ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ وَأْتَمِرُوا بَيْنَكُمْ بِمَعْرُوفٍ |
Diyanet Meali: | Sizin için (çocuğu) emzirirlerse (emzirme) ücretlerini de verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın. |
2:235 | وَلَٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلَّا أَنْ تَقُولُوا قَوْلًا مَعْرُوفًا |
Diyanet Meali: | Meşru sözler söylemeniz dışında sakın onlarla gizliden gizliye buluşma yönünde sözleşmeyin. |
2:263 | قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى |
Diyanet Meali: | Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. |
4:5 | وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا |
Diyanet Meali: | O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin. |
4:8 | فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا |
Diyanet Meali: | (Miras taksiminde kendilerine pay düşmeyen akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa), onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara (gönüllerini alacak) güzel sözler söyleyin. |
مَعْرُوفَةٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Müennes. Müzekkeri: مَعْرُوفٌ
24:53 | قُلْ لَا تُقْسِمُوا طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Yemin etmeyin. Sizden istenen güzelce itaat etmektir. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” |